2022’de Türk Dış Politikası (5) | Bölge ülkeleriyle normalleşme adımları yıla damgasını vurdu
Sedat Ergin
Aralık 31, 2022 06:297dk okuma
Türkiye, 2019 yılı sonuna gelindiğinde kendisini bölgesinde büyük bir kuşatılmışlık içinde buldu.
Ortadoğu ülkelerinin önemli bir bölümüyle ilişkileri soğuk ve dalgalı sularda seyrediyordu. Bu ülkeler bir araya gelip Yunanistan ile Kıbrıs Rum Yönetimi’ni de yanlarına alarak Türkiye’ye karşı bir ittifak halinde hareket ediyorlardı.
Türkiye’nin o dönemde bölgeyle ilişkilerinde ne kadar zemin kaybettiğini görmek açısından kısa bir hatırlama yapmak yararlı olacaktır. İsrail ve Mısır ile ilişkiler deyim yerindeyse dibe vurmuştu.
Mısır’la ilişkilerdeki kırılma, 2013 yılında Müslüman Kardeşler örgütünün liderlerinden, ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdülfettah es-Sisi tarafından devrilmesi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu darbeye şiddetli bir tepki göstermesiyle yaşandı.
Erdoğan’ın bir kampanya şeklinde sürdürdüğü sert tepkisi, Sisi rejiminin yanı sıra, Müslüman Kardeşler örgütünden rahatsız olan ve bu nedenle Sisi’nin arkasında duran Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkilerin bozulmasını da beraberinde getirdi. BAE, daha sonra 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin arkasında olmakla da suçlanacaktı AK Parti iktidarının önde gelen isimlerince.
Derken 2018 yılında Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda hunharca öldürülüp cesedinin ortadan kaldırılması hadisesi yaşandı. Cinayeti işleyenler, bu özel görevle İstanbul’a gönderilmiş olan ve çoğu Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın maiyetinde çalışan askeri yetkililer ve istihbarat görevlileriydi. Türkiye, uluslararası camiayı ayağa kaldırıp Veliaht Prens bin Selman’ın sorumluluğunu ortaya koyan kuvvetli bir kampanya yürüttü. Zaten soğuk bir durumda seyreden ilişkiler tam anlamıyla koptu.
İş burada bitmedi. Türkiye, bu ülkelerle sahada da sık sık karşı karşıya gelmeye başladı. Örneğin, Türkiye Libya’da BM’nin meşru kabul ettiği Ulusal Uzlaşı Hükümeti’ni desteklemeye başlayıp askeri yardımda bulunurken, karşı cephedeki Halife Hafter’in ordusunun arkasında ise Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve ayrıca Rusya’nın paralı askerleri Wagner Grubu vardı. 2020 Temmuz ayında Libya’da Türk Hava Kuvvetleri unsurlarının görev yaptığı Vatiyye’deki hava üssünü bombalayan esrarengiz savaş uçağının BAE bayrağı taşıdığı, resmen teyit edilmese de herkesin az çok üzerinde mutabık olduğu bir husustu.
Bunun üstüne, Suudi Arabistan ve BAE savaş uçakları birden Doğu Akdeniz semalarında göründüler. Suudi ve BAE pilotları, zaman zaman Girit adasındaki üslere konuşlanıp Yunanistan’la askeri tatbikatlara katılıyorlardı. Bu hareketler, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı açık bir meydan okumaydı.
TÜRKİYE ENERJİ YAPILANMASININ DIŞINDA
Ayrıca, Doğu Akdeniz’de bulunan hidrokarbon kaynakları bütün jeopolitik dengeleri altüst etmiş, herkesin gözünü buradaki zengin doğalgaz rezervlerine çevirmesine yol açmıştı. Bu sırada 2019 yılında Doğu Akdeniz’deki doğalgaz piyasasını şekillendirmek üzere Mısır, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin başını çektikleri “EastMed Gaz Forumu”nun kurulduğu açıklandı.
Buna ek olarak, Yunanistan ve KRY ikilisi, 2019’da Mısır ile enerji alanında üçlü bir işbirliği mekanizması da oluşturdular. Fransa da bu yapıya dahil oldu. Benzer bir üçlü işbirliği formatı Mısır’la da tekrarlandı.
Doğu Akdeniz bölgesinin geleceğine dönük enerji alanındaki bu hamleler yapılırken, Türkiye söz konusu yapılanmaların hepsinin dışında kalmıştı ve gelişmeleri dışarıdan izliyordu.
Özetle, kendi bölgesinde Türkiye’nin karşısında büyük bir uluslararası ittifak şekillenmişti. İttifakın bu boyutlar kazanmasında bir dizi faktör etkili olmuştur. Bu çerçevede Türkiye’nin 2013 sonrasında Mısır karşısındaki sert söyleminin, karşılıklı olarak bütün köprülerin atılmasına yol açmak suretiyle burada kayda değer bir rol oynadığını vurgulamak gerekir.
VE 2020’DE NORMALLEŞME ARAYIŞLARI BAŞLADI
2020 yılında ilk kez bu ülkelerle ilişkilerde normalleşme yönünde bir kıpırdama gözlendi. Ankara’nın bu denklemi tersyüz etme iradesinin sonunda baskın hale geldiği anlaşıldı. Erdoğan’ın 2020 sonunda İsrail ile ilişkilerin normalleştirilebileceğine dair yaptığı çıkış, bu arada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Mısır’la ilişkilerin düzeltilmesi için bir yol haritasının konuşulduğundan söz etmesi bir arayışın başladığına işaret ediyordu.
Bir sonraki 2021 yılında, 2020’de gözlenen kıpırdamanın ihtiyatlı adımlarla kuvveden fiile çıkmaya başlamasına tanıklık edildi. Türkiye ile Mısır’ın dışişleri bakan yardımcıları arasında 2021 yılında biri mayıs, diğeri eylül aylarında iki toplantı yapılması hareketliliğin başlama vuruşlarıydı. BAE ile doğrudan temasların başlaması ile ciddi bir normalleşme havası belirdi. Öte yandan, Çavuşoğlu’nun 2021 Mayıs ayında Suudi Arabistan’a gitmesi ilişkilerdeki düğümü çözmek açısından yeterli olmadı. Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye sert bir ekonomik ambargo uygularken, normalleşmeyi Kaşıkçı davasının kapatılması koşuluna bağladığı ortaya çıktı.
Önemli bir gelişme, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı bazı jestlerle birlikte İsrail ile de bir yumuşama ikliminin uç vermesiydi. Erdoğan ile yıldızı hiç barışmayan Binyamin Netanyahu’nun 2021 yılında iktidardan düşüp yeni bir koalisyon hükümetinin kurulması bu ortamı kolaylaştırdı.
Geride bırakmakta olduğumuz 2022’ye bakarsak...
İSRAİL İLE HIZLI DÜZELME
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un geçen mart ayında yaptığı ve Nâzım Hikmet’ten şiirler okuması gibi sıcak jestlerle dolu Türkiye ziyareti buzları çözerek normalleşmenin önünü açtı. Bunu mayıs ayında Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun İsrail ziyareti izledi. Bir ay sonra İsrailli mevkidaşı Yair Lapid Türkiye’ye geldi. Türk ve İsrail istihbarat birimleri arasında İstanbul’da İsrail vatandaşlarına karşı suikast hazırlığındaki bir İran hücresinin yakalanması sırasında gerçekleştirilen işbirliği bu sürece ivme kattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonradan başbakanlığı da üstlenen Lapid ile eylül ayında New York’ta görüştü. Savunma Bakanı Benjamin Gantz kasım ayında seçimden hemen önce Ankara’ya geldi.
Görüleceği gibi İsrail ile temas trafiğinde kısa zamanda büyük bir yoğunluk yaşandı. Ancak normalleşmeyi süratle hayata geçiren koalisyon hükümetinin kasım ayındaki seçimi kaybedip yeniden Netanyahu’nun başbakanlığındaki aşırı sağ bir koalisyonun işbaşı yapması yeni bir durum yarattı. Bununla birlikte, her iki taraftan da verilen ilk mesajlar ilişkilerdeki normalleşme sürecini devam ettirme iradesine işaret ediyor. Uzun yıllardan sonra karşılıklı olarak büyükelçi atanması ilişkilerin normalleşmesi önündeki bir pürüzün daha geride kaldığının delilidir.
EN SÜRATLİ GELİŞME BAE CEPHESİNDE
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), normalleşme sürecinin en süratli ilerlediği ülkelerden biri oldu. 2021 sonunda yapılan bir dizi temasla havanın yumuşamasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen şubat ayında BAE’nin başkenti Abu Dabi’yi ziyaret etti ve daha sonra mayıs ayında cumhurbaşkanlığına geçen Veliaht Prens Muhammed bin Zayid Al Nahyan ile bir araya geldi. Al Nahyan, 2021 Kasım ayında Türkiye’ye gelerek normalleşme yönünde önemli bir adım atmıştı.
Bu ülkenin ilginç bir yönü siyasi ilişkilerin kötü bir şekilde seyrettiği dönemlerde dahi ticari bağların siyasi durumdan çok etkilenmeden yürüyebilmesiydi. Türkiye 2021 yılında bu ülkeye 5.5 milyar dolar ihracat yaptı, ithalatı 2.4 milyar dolarda kaldı. Bu arada BAE’nin başta savunma ve enerji dahil olmak üzere Türkiye’de yapacağı yatırımlar için 10 milyar dolarlık bir yatırım fonunu ayırmış olması ekonomik ilişkilerin süratle irtifa kazandığını gösteriyor. Bundan kısa bir zaman öncesine kadar Türkiye aleyhine her faaliyete arka çıkan BAE ile bugün tam bir balayı dönemi yaşanıyor.
SUUDİ ARABİSTAN İLE BAŞA DÖNÜLDÜ
Keza Suudi Arabistan, 2022 yılında normalleşme sürecinde oldukça önemli mesafe kat edilen bir ülke oldu. Tabii bu sonucu İstanbul’da açılmış olan Cemal Kaşıkçı davasında meydana gelen gelişmelerden bağımsız düşünmemek gerekiyor. Buradaki kritik bir adım, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın geçen mart ayı sonunda mahkemeye davanın Suudi Arabistan adli makamlarına devredilmesi yolunda bir mütalaa sunması ve Adalet Bakanlığı’nın olumlu görüşünün ardından mahkemenin nisan ayında bu talebi kabul etmesiydi.
Kaşıkçı davasının kapatılmasıyla birlikte normalleşme önündeki temel pürüz geride kalmış oldu. Hemen ertesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28-29 Nisan tarihlerinde iki günlük resmi bir ziyaret için Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Suudi Veliaht Prens bin Selman da 22 Haziran’da Ankara’ya gelerek Erdoğan’ın ziyaretine karşılık verdi. Bugün itibarıyla iki ülke ilişkilerinde geçmiş dönemin sıkıntıları büyük ölçüde geride kalmış bulunuyor. Suudi Arabistan Türkiye’ye uyguladığı ekonomik ambargoyu kaldırırken, Merkez Bankası’na 5 milyar dolar yatıracağının açıklanmış olması, bu ülkenin Türkiye’nin ekonomik kriz döneminde dış kaynak ihtiyacını hafifletmeye dönükbir adımı olarak görülüyor.
MISIR İLE DÜZELME SÜRECİ AĞIR GİDİYOR
Bütün bu akış içinde normalleşmenin hâlâ ağır bir şekilde seyrettiği ülke Mısır’dır. Bu ülkeyle dışişleri heyetleri arasında 2021 yılında yapılan görüşmelere rağmen Ankara’nın arzuladığı ölçüde bir düzelme süreci devreye girmemiştir.
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri’nin geçen ekim ayı sonunda Türkiye’nin Libya politikasını gerekçe göstererek, normalleşme sürecinin tek taraflı askıya alındığını açıklaması sıkıntılı bir durum yaratmıştır. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mısır Cumhurbaşkanı Sisi arasında geçen ay Katar’da yapılan görüşmeden yayılan olumlu havanın bu tıkanıklığın aşılması açısından yeterli olup olmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Büyükelçilerin henüz karşılıklı olarak atanmamış olması da sıkıntının sürdüğünün bir işaretidir.
Sonuçta, 2022 yılı, ilk kıpırtıları 2020’de gözlenen, ardından 2021’de zemin kazanmaya başlayan bölge ülkeleriyle normalleşme arayışlarının bir istisna dışında tamamlandığı ve bu ilişkilerin önemli ölçüde yeniden rotasına girdiği bir dönem şeklinde geçmiştir.
Bütün bu süreçte yaşanan tecrübe, dış ilişkileri yürütürken hangi hareketlerden kaçınmak, hangi hataları yapmamak gerektiği konusunda bugün hepimize zengin bir laboratuvar sunuyor.
No comments:
Post a Comment