--------------------------------------------------------------------------------------
Sedat Ergin'in, "Biden’ın Avrupa gezisinde demokrasi seferberliği teması ön plana çıkıyor" başlıklı, 11 Haziran 2021 tarihli yazısı
Projektörlerimizi bugünden itibaren önce Birleşik Krallık’ta Corn-wall’da başlayacak olan G-7 gelişmiş ülkeler zirvesi, daha sonra önümüzdeki pazartesi Brüksel’de düzenlenecek NATO zirvesi ve ardından çarşamba günü Cenevre’de ABD Başkanı Joe Biden ile Rusya lideri Vladimir Putin arasında gerçekleşecek ikili görüşmeye çevirelim.
Biden’ın ayrıca Brüksel’de AB liderleri ile buluşmasını da bu yüklü programın önemli bir ayağı olarak görmeliyiz.
Bu yoğun zirveler ve aynı zamanlama içinde yürütülecek ikili görüşmeler trafiği, Batı ittifakının yeni dönemdeki hareket tarzının, bu çerçevede özellikle Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti karşısında izlenecek stratejilerin şekillenmesi bakımından kritik önem taşıyor. Kuşkusuz, burada belirecek yönelişlerin sonuçları her bakımdan Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.
DEMOKRASİLER GÜCÜNÜ ORTAYA KOYMALI
Bu toplantılar aynı zamanda Biden’ın Batı dünyası kurumları ve liderleriyle başkan kimliğiyle ilk kez buluşmasına sahne olacak. Peki Biden, özellikle G-7, NATO zirveleri ve AB toplantılarında hangi mesajları verecek?
Biden, geçen pazar günü bu gezisiyle ilgili olarak The Washington Post gazetesine yazdığı makalede, Avrupa gezisinin dünya demokrasilerini yeniden bir araya toplamayı, harekete geçirmeyi hedeflediğini belirtiyor.
Biden, yazısında “ABD’nin müttefiklerine ve ortaklarına taahhütlerini yenileyeceğini” belirtikten sonra şunları söylüyor:
“İçinde bulunduğumuz zamanın tanımlayıcı sorusu şudur: Demokrasiler süratle değişmekte olan bir dünyada insanlarımızın dertlerine derman olabilmek için bir araya gelebilirler mi? Geçen yüzyılın önemli bir bölümünü şekillendiren demokratik ittifaklar ve kurumlar, bugünün tehditlerine ve hasımlarına karşı güçlerini, yeteneklerini kanıtlayabilirler mi? Bu hafta Avrupa’da bunu kanıtlayacak fırsata sahibiz.”
Özetle, özellikle Donald Trump’ın başkanlığı döneminde ABD ile Avrupa arasında yaşanan savrulmadan sonra Batı demokrasilerini bir araya getirip, küresel bir demokrasi seferberliğini başlatmayı planlıyor Başkan Biden.
Sonuçta bu gezide Biden’ın demokrasilerle otokrasiler arasındaki çatışma tezinin kuvvetli bir vurgu alacağı anlaşılıyor.
BATI’DA YENİ DEMOKRASİ SÖYLEMİNE DOĞRU
Trump’ın NATO’ya ihtiyaç olup olmadığını bile sorguladığı bir dört yıllık belirsizlik döneminin ardından Biden’ın Batı kurumlarını ön plana çıkartan kuvvetli demokrasi mesajlarıyla gelmesi, kuşkusuz Avrupa’ya derin bir nefes aldırıyor. Buradaki kritik soru, Avrupalıların bu mesajlardan memnun olmakla birlikte, özellikle Biden yönetiminin yeni tehdit değerlendirmeleri karşısında ABD ile ne ölçüde tam bir uyum içinde hareket etmek isteyecekleridir.
Biden Çin Halk Cumhuriyeti’ni öncelikli bir tehdit olarak görünce, Avrupalılar özellikle ticari konularda Pekin’e karşı ABD ile aynı sertlikte bir çizgiye yönelmeyi göze alabilirler mi? New York Times’ta dün yayınlanan bir analizde, Avrupalıların bu konuda daha ihtiyatlı hareket ettikleri belirtiliyordu.
İlginç bir başka nokta, aynı yazıda bazı Avrupalıların Biden’ın verdiği güvencelerin ne kadar kalıcı olacağı konusunda tereddüt duyduklarına dikkat çekilmesiydi. Yanıt aranan soru şudur: Biden mesajlarında samimi olsa bile, ABD’de 2024 yılında yapılacak seçimde yeniden Trump ya da onun zihniyetinde bir Cumhuriyetçi aday başkan seçilirse, bu taahhütlerinin kalıcılığı ne olacaktır?
Bu yönde soru işaretleri bulunsa bile, Biden’ın en azından kendi başkanlığı döneminde demokrasi değerlerinin vurgulanması yönünde önemli bir küresel farkındalık yaratacağını tahmin etmek mümkün.
Şurası açık ki, önümüzdeki yıllar Batı dünyası içinde demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi değerlerin, ilkelerin daha kuvvetli bir söylemle yüceltileceği, Batı’nın bu kavramlar etrafında bugünkünden daha ileri düzeyde bir dayanışma sergileyeceği bir dönem olacaktır.
TÜRKİYE YENİ DÖNEME NASIL EKLEMLENECEK?
İşte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önümüzdeki hafta NATO zirvesine katıldığında kendisini bu mesajların ortalığı kapladığı bir atmosferde bulacaktır.
Bu zirve toplantıları ABD ile Avrupa arasındaki yeni dönemdeki işbirliğinin nasıl bir doğrultuya gireceğini görmek bakımından önemli ipuçları da taşıyacaktır. Transatlantik ilişkilerin bu dönemde kazanacağı görüntünün ilk çizgilerini toplantılar sırasında izleyeceğiz.
Türkiye’nin Transatlantik ilişkilerin bu yeni evresine nasıl eklemleneceği, yerinin nasıl şekilleneceği önümüzdeki dönemin kritik sorularından birisidir. Bunun nedenlerinden biri, Türkiye’nin Batı sistemi içinde bir dizi başlıkta kendi müttefikleri ile ciddi çatışma yaşıyor olmasıdır.
Rusya’dan alınan S-400 hava savunma sistemleri konusunda ABD ile sürmekte olan anlaşmazlık bu durumun en çarpıcı örneklerinden biridir. Bunun dışında Türkiye, Libya başta olmak üzere pek çok bölgesel krizde bazı Batı ülkeleriyle de karşı karşıyla gelebilmektedir. Ayrıca, ABD’nin PKK gibi Türkiye’yi hedef alan bir terör örgütünün uzantısı olan YPG ile Suriye’de askeri ittifak kurabilmesi de NATO gibi bir savunma örgütünün temel felsefesine ters düşmektedir.
Bu sorunların çoğuna müzakereler yoluyla çözümler bulanabilir. Bulunsa da bizi bekleyen çok hayati bir mesele ortadan kalkmıyor. Buradaki mesele, Batı ittifakının temelini oluşturan insan hakları, hukuk gibi değerler zemininde Türkiye’nin Batı dünyası içinde artan ölçülerde eleştirilere muhatap olmasıdır.
Bu durum özellikle ABD cephesinde Trump’ın gidip Demokrat Biden yönetiminin işbaşına gelmesinden sonra daha da güçlenmektedir. Nitekim AB’de Türkiye karşısında bu başlıklardaki söylemini Biden’la birlikte daha eleştirel ve daha yüksek sesli bir çizgiye kaydırmaya başlamıştır.
Biden yönetiminin getirdiği önemli bir fark, Türkiye’yi konu alan hemen hemen her açıklamasında demokrasi, insan hakları gibi başlıklardaki eleştirilerini herkesin duyacağı bir şekilde seslendirmesidir. Örneğin Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, geçenlerde Beyaz Saray’da verdiği brifingde Başkan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’la pazartesi günü yapacağı görüşmenin gündeminden söz ederken “değerler ve insan hakları alanlarındaki önemli görüş ayrılıklarını” da saymıştır. Keza ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken da geçen salı ABD Senatosu’nda yaptığı bir açıklama Türkiye’de insan hakları ve gazetecilerin durumu konusunda ciddi endişeler taşıdıklarını söylemiştir.
YENİ DÖNEME YENİ BAKIŞ GEREKİYOR
Buraya kadar aktardığımız tablo bizi nereye götürüyor? Batı dünyası kendi içinde demokratik dayanışmanın güçleneceği bir aşamaya geçerken, bu başlıkta sürekli eleştiri alan bir ülke durumunda kalması, Türkiye’yi Batı ittifakının yeni döneminde sıkıntılı bir konuma yerleştirecektir. Bu alanlardaki sorunlar daha çok göze batacaktır.
Gelişmelerin bu yöndeki seyrinin Türkiye’nin Batı dünyası içinde oynayabileceği rolü sınırlayıp, dış politikadaki hareket alanını daraltması kaçınılmazdır. Özetle, Türkiye’nin sözünü ettiğimiz sorunlarıyla Transatlantik ilişkilerin girmekte olduğu yeni dönemi göğüsleyebilmesi sancılı geçecektir.
Önümüzdeki hafta Brüksel’de yapılacak olan temaslar, buradaki büyük fotoğrafa bakıp bütün bu konuları yeni bir bakışla bir kez daha düşünmek ve fikir imal etmek bakımından yararlı bir vesile oluşturmalıdır.
Hürriyet - 11 Haziran 2021
No comments:
Post a Comment