Prof. Dr. Rıdvan Karluk’un “Daron Acemoğlu: Ekonominin Kaldıracı Demokrasi”başlıklı, 5 Nisan 2020 tarihli yazısını okuyabilirsiniz.
Dünyanın önde gelen iktisatçılarından, Massachusetts Institute of
Technology (MIT) öğretim üyesi Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Türkiye’de devletin ve
seçkinlerin gücüne göre toplumun çok zayıf olduğunu, ekonomideki büyümeye
rağmen verimlilik artışının olmadığını 6 Ocak 2020 tarihinde Taha Akyol'a şöyle
açıklamıştır: “Ekonominin Kaldıracı Demokrasi.”
O dönemde coronavirüs salgını yoktu. 15 Ocak’ta Türkçe
yayınlanacak otoriter popülizme karşı demokrasiyi savunduğu yeni kitabı “Dar
Koridor” için Türkiye’ye gelmişti. Acemoğlu, bu kapsamda Türkiye’deki
gelişmeleri de değerlendirmiştir. James A. Robinson ile ortak yazdıkları
kitabını aşiret-kabile toplumları ile kaotik toplumlar arasında kalan ve
demokrasinin işlediği bir alan olarak açıklamıştır.
Ulusların neden başarısız olduğu konusunda Daron Acemoğlu ve James
A. Robinson, ülkelerin kültür, coğrafya ya da şans değil, kurumlarının gücüne
göre yükselip düştüklerini savunmuşlardır.
Kitaplarında; özgürlük ve ona nasıl ulaşılacağı konusunda yeni bir
teori geliştiriyorlar ve dünya tarihinin hem güncel olaylarından hem de farklı
konularından çok sayıda kanıt ortaya koyuyorlar. Çoğu yerde ve çoğu zaman,
güçlüler zayıf olanlara egemen olmuşlardır. Devletler; kişileri tehditlerden
koruyamayacak kadar zayıf, ya da insanların kendilerini despotluktan koruyamayacak
kadar güçlüydü. Yazarlara göre özgürlük; ancak devlet ve toplum arasında hassas
bir denge kurulduğunda ortaya çıkıyordu. Demokrasilerin ekonomik performans
açısından demokratik olmayan sistemlerden daha iyi olduğunu belirten Acemoğlu,
demokratik olmayan ülkelerin demokratikleşerek gelirlerini artırabileceği
görüşündedir.
“Örneğin sivil toplum örgütleri ile özgür ve bağımsız medya
aracılığıyla. Aynı zamanda, Türkiye’nin daha güçlü kurumlara ihtiyacı var. Bu
bilhassa yargı için çok önemli. Yargı kurumları bağımsızlıklarını ve
yetkinliklerini kaybettiklerinde, bunun yeniden inşası çok uzun zaman alıyor.
Son 13 yılda Türkiye ekonomisi büyüdü, ancak verimlilik artışı oranı sıfır veya
negatif oldu. Bu nasıl olabilir?...Bunun nedeni yüksek teknoloji alanları yerine,
Türkiye’nin yatırımlarının çoğunun inşaat ve gayrimenkul alanlarına gitmesi…
Aslında,
2000’li yılların başlarında Türkiye’nin 2000-2001 krizini takiben
daha yüksek verimlilik artışına yol açan bu tür kurumsal reformlar gördük. Bu
kısa dönem, Türkiye’de daha kaliteli bir büyüme için güçlü bir potansiyel
olduğunu göstermektedir.”
Daron Acemoğlu Türk ekonomisi için özetle “Radikal reformlar
gerekli, ekonomide sorun yapısal, sert iniş riski var, mucize çıkış yok,
işsizlik artacak” demiştir. Acemoğlu Türkiye ekonomisini Şirin Payzın'a
yorumlarken şu önemli tespitleri yapmıştır:
"Türkiye'nin üretken bir şekilde büyümesi lazım…Üretkenlik
olmadan büyümeye çalışıyoruz, bu da olmaz… Güçlü devlet olduğu zaman onu
kontrol etmek de çok zor. 'Dar Koridor' dediğimiz bir fikir, hem güçlü ve
nitelikli bir devlet olması hem de bu devletin gücüne rağmen toplumun
denetiminde olması demektir. 'Dar Koridor' bu iki güç odağının dengeli bir hale
gelmesiyle kurulan bir fikir. Hem devlet nitelikli olacak hem de toplum devleti
denetleyebilecek araçlara ve özgüvene sahip olacak.”
Acemoğlu’nun bu tespitlerinin üzerinden çok geçmeden dünya
coronavirüs salgını sebebiyle ekonomik krize girmek üzeredir. Uluslararası Para
Fonu Başkanı (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, kontrol altında alınması
durumunda bile Çin ve dünya ekonomisini etkileyeceğini dile getirerek ortak
çalışma çağrısında bulunmuştur. Georgieva, Çin'de ortaya çıkan yeni tip
koronavirüs salgınının ekonomik faaliyetleri olumsuz etkilediğine işaret
ederek, bu durumun küresel ekonomik büyümeye yönelik toparlanma beklentilerini
de riske attığını açıklamıştır.
Uluslararası işbirliğinin önemli olduğu alanlara dikkati çeken
Georgieva, "Kovid-19'un insani ve ekonomik etkilerini kontrol altına almak
için, özellikle salgın daha kalıcı ve yaygın hale gelirse birlikte
çalışmalıyız" çağrısında bulunmuştur. Virüsün oluşturduğu belirsizlik
dikkate alındığında daha kötü senaryolara karşı hazır olunması gerektiğini
açıklayan Georgieva, salgının yanı sıra ülkeler ve şirketlerin yüksek borçlarının
risk primi artışı ya da finansal koşullardaki beklenmedik sıkılaşmadan
etkilenmesi ve iklim değişikliği kaynaklı doğal afetlerin artması gibi
risklerin de olduğuna dikkat çekmiştir.
Türkiye bu krizi İtalya, İspanya ve ABD gibi büyük kayıp vermeden
atlatsa bile ardından gelecek ekonomik krize şimdiden hazır olmalıdır. Çünkü
ihraç pazarlarında daralma sebebiyle ihracat düşecek, ithalat virüs sebebiyle
azalacaktır. Böylece dış ticaret açığı küçülecek, bu, cari açığın azalmasına ve
dış finansman ihtiyacının düşmesine katkı sağlayacaktır. Fakat üretimin
düşmesine ve büyümenin gerilemesine de yol açacaktır. Benzer tespitleri sevgili
arkadaşım Mahfi Eğilmez 9 Mart 2020 tarihinde “Küresel kriz Türkiye’yi nasıl
etkileyecek?” başlıklı yazısında yapmıştır.
(https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mahfi-egilmez-yorumladi-kuresel-kriz-turkiyeyi-nasil-etkileyecek-271321h.htm)
Sayın Bakanın “Türkiye son 6 yıldır yaşadığı badireleri atlatıp
yeni bir döneme giriyor. Güçlü altyapı ve dirençli kapasitesiyle yeni döneme
güçlü bir şekilde giriyor. Türkiye ekonomisi eskisinden çok daha farklı. Bu
yılın değişim yılı olduğunu yavaş yavaş göreceğiz. Türkiye badireleri
atlatırken kimsenin yardımına ihtiyaç duymadı. İlgi alaka güzel bu bizi daha
çok motive ediyor." açıklamasında geçen bir ifadeyi anlayamadım.
Ekonomi biliminde böyle bir terim yoktur. Ya da vardır ama 13
baskı yapan Türkiye Ekonomisi ile 10 baskı yapan Uluslararası Ekonomi
kitaplarımda yoktur. Bilemedim. Google’da yaklaşık 4.200.000 sonuç içinde
ekonomi biliminde bu kavrama rastlamadım. İngilizcesi “resistive capacity” dir
ama anlamı çok farklıdır. Türkçede bir tıp terimidir. Fakat bir şeyi biliyorum:
Türkçede “ilgi alaka” aynı anlama gelir. İlgi derseniz “alaka” demezsiniz, ya
da tersi. (vice versa)
Turizmde bu yıl çok muhtemel kaybedilmiş yıl olarak tarihe
geçecektir. Virüs sebebiyle turist gelişi azalacak, bu durum Türk ekonomisini
olumsuz etkileyecektir. Üretimde girdi olarak kullanılan ithal mallarının çoğu
Çin kökenlidir. İthalatta oluşacak kısıtlamalar ve fiyat artışları üretimi
olumsuz etkileyecek, ülkenin risk primi yükselecek ve sonuçta CDS primi
artacaktır.
Bu süreçte Türk Lirası yabancı paralara göre değer kaybedecek,
ithal malları pahalılaşacak, bu da enflasyona yol açacaktır. Risklerin arttığı
bir ortamda altın fiyatları da yükseleceği için altın ithalatçısı olan
Türkiye’de ithalat miktarı değişmese de ödenecek bedel eskisi gibi
olmayacaktır. Fakat petrol fiyatlarındaki düşüş olumlu etki yaratacaktır.
Büyüme hızının azaldığı bir ortamda hükümet ekonomiyi canlı tutabilmek için
harcamaları artırıp, vergileri düşürecek, bu durum bütçe açığını yükseltecek ve
enflasyonun tek rakamlı duruma gelmesini önleyecektir.
Bu konjonktürde 2023 için iddialı hedefler koyan hükümetin 2023
ekonomik hedeflerini gerçekleştirmesi mümkün değildir. Kriz çıkmadan önce bunun
mümkün olmadığını açıklamış ve de yazmıştım. Acemoğlu, Perakende Günleri için
geldiği İstanbul’da 26 Kasım 2016 tarihinde Çınar Oskay ile uzun bir söyleşi
yapmıştır. O tarihteki görüşleri günümüze de ışık tutmaktadır.
Türkiye’de Kasım 2000 ve Şubat 2011 krizlerine benzer bir kriz
olmayacaktır (S. Rıdvan Karluk, Türkiye Ekonomisi, 2014, 13. Baskı, s. 547-576)
ama “Kriz filan yok, bunların hepsi manipülasyon” ya da “psikolojiktir” demek
doğru değildir. Çünkü, Ağustos 2013’te 1,90 seviyelerinde olan dolar kuru bugün
6,75’lere ulaşarak gelişme yolunda olan ülke paraları içerisinde en fazla değer
kaybeden para birimi olmuştur.
Bu kapsamda Turkish Forum’da 22 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanan
“11’nci Kalkınma Planı ve 2023 Ekonomik Hedefleri” başlıklı yazımdan bir alıntı
yapacağım: “Türkiye Cumhuriyetinde 2019-2023 dönemini kapsayan 11. Kalkınma
Planı, 18 Temmuz 2019 tarihinde TBMM'de kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemi'nin ilk kalkınma planı olan ve 15 yıllık bir perspektifle
hazırlanan 11. Kalkınma Planı, her alanda bir değişim ve dönüşüm öngörmekte,
Türkiye'nin “yüksek gelir grubu ülkeler” ile “en yüksek insani gelişmişlik seviyesindeki
ülkeler” arasına girmesini amaçlamaktadır.
Amaç iyidir ama gerçekleşmesi mevcut büyüme hızıyla mümkün
değildir. Tıpkı 2023 hedeflerinde olduğu gibi. Plan hazırlanırken iddialı 2023
hedeflerinin geçekleşmeyeceği geç te olsa anlaşılmıştır. Aşağıdaki grafikte
ülkelerin 2019 yılındaki GSMH büyüme tahminleri verilmiştir. Türkiye sıralamada
sondan ikincidir. Bu büyüme hızıyla 11. Plan hedeflerine ulaşmak mümkün
değildir.
Türkiye ekonomisinin 2019 yılı büyüme hızı konusunda uluslararası
kuruluşlar ardı ardına açıklama yapmaktadır. Bunlardan üyesi olduğumuz ve
1985-1990 döneminde OECD Daimi Temsilciğimizde görev yaptığım OECD, ekonominin
Mart ayında yüzde 1,8 daralacağını açıklamış, 2 ay sonra bu oranı yüzde 2,6
daralma olarak revize etmiş, 2020 büyüme hızını da yüzde 3,2’den yüzde 1,6’ya
düşürmüştür. Dünya Ekonomik Görünümü Güncellenmiş Raporunda IMF, 2019 yılında
dünyanın ekonomik büyümesine ilişkin tahminini yüzde 3,7’den 3,5’e düşürmüştür.
Türkiye’de 2019’da GSYH 631.16 milyar dolara düşerse bu 2017’deki
851 milyar dolarlık GSYH’den 220 milyar dolar daha düşük bir gelir demektir.
Böyle bir gelişme Türkiye’yi dünya GSYH büyüklüğü sıralamasında 1 ya da 2 sıra
geriletir. IMF’nin Ocak 2019’da yayınlanan güncellenmiş tahminlerinde Türkiye
ile ilgili yeni bir tahminde bulunmadığı için IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü
Ekim 2018 veri setinde yer alan Türkiye ile ilgili 2019 beklentileri
geçerlidir.
Fakat Ocak 2019 güncellemesinde Türkiye ile ilgili olarak,
“Türkiye’nin, beklenenden daha derin bir daralma yaşayacağı tahmin ediliyor”
deniyor. Bu tespitten çıkan sonuç sudur: IMF’nin 2019 beklentisi yüzde 0,4’lük
bir büyüme olduğuna göre demek ki yüzde 0,4’den daha düşük bir oran
beklenmektedir.
Her ne kadar Türkiye’de pek sevilmeseler de Fitch, 2019 için daha
önce yüzde 0,6 büyüme öngörürken, bunu yüzde 1,1 daralmaya çevirmiş, Moodys ise
2019 yılında ekonominin yüzde 2’lik daralacağını açıklamıştır. 2018 Eylül
ayında açıklanan Orta Vadeli Program /YEP’ de 2019 büyüme tahmini yüzde
2,3’tür. Ekonomi Bakanlığı’nın tahmini de aynıdır.
Seçili Ülkelerin 2019 Yılı Büyüme Tahminleri
Kaynak: https://worldinfigures.com/highlights/detail/211
Türkiye’nin plan döneminde yüksek gelirli ülkeler arasına
girebilmesinin en önemli şartı, orta gelir tuzağından çıkmasıdır. Orta gelir
tuzağı, kişi başına gelirin belirli bir aşamadan (10 bin dolar) öteye
gidememesidir. Tanım olarak ülkedeki kişi başına gelirin belli bir seviyede
takılıp kalması, yükselememesi, durgunluk haline gelmesi durumudur. Daha çok
milli gelirlerini artıran gelişme yolunda olan ülkelerin milli gelir
artışlarının ve dolayısıyla kişi başına milli gelirlerinin artmamaya başlaması,
bir yerde tıkanması şeklinde ortaya çıkar.
11. Plan’da Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yılı olan 2023’te
GSYH'nın 1 trilyon 80 milyar, kişi başına gelirin 12 bin 484 dolara
yükseltilmesi, ihracatın ise 226,6 milyar dolara çıkarılması hedeflenmiştir. Bu
hedefler, 2023 hedeflerinin gerçekleşmeyeceğinin göstergesidir. Çünkü 2023
hedefleri 2 trilyon dolar milli gelir, 25 bin dolar kişi başına gelir ve 500
milyar ihracat idi. Her üç hedeften sapma, yüzde yüzün üzerindedir. Sekiz
yıllık dönemde bu kadar büyük sapma dünya rekorudur. Bu iddialı hedeflerin
belirlenmesinden sonra hedeflere ulaşılamamasının sorumluluğu acaba kime
aittir?”
(https://www.turkishnews.com/tr/content/2019/07/22/11nci-kalkinma-plani-ve-2023-ekonomik-hedefleri/)
Uluslararası Para Fonu, Dünya Ekonomik Görünüm Raporu'nun Ocak
2020 sayısında 2019, 2020 ve 2021 yıllarına ilişkin küresel büyüme tahminlerini
düşürmüş, Türkiye için Dünya Bankası ile 2020'de yüzde 3 büyüme öngörüldüğünü
açıklamıştır. Fakat bugünkü şartlarda 2023 ekonomik hedeflerine ulaşılması
mümkün gözükmemektedir. Aşağıda IMF ve OECD’nin verileri de 2023 hedeflerinin gerçekleşmeyeceğini göstermektedir.
Ekonomi yönetiminin mutlaka daha sıkı çalışmasını ve gerçekçi olmasını eski bir
plancı (DPT) ve iktisat hocası olarak dikkatlerine sunuyorum.
Daron Acemoğlu kimdir?
Acemoğlu 3 Eylül 1967 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Ermeni
kökenlidir.1986 yılında Galatasaray Lisesini bitirmiştir. Babası Kevork
Acemoğlu’nu 1988’de, eğitimci ve şair annesi İrma Acemoğlu’nu da 1991’de
kaybetmiştir. Lisans derecesini York Üniversitesi’nden, yüksek lisans ve
doktora derecelerini London School of Economics’ten almıştır. 1993 yılında
ABD’deki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde ders vermeye başlamıştır. The
Economist Journal’da yayınlanan bir çalışması 1996 Yılının En İyi Makalesi ödülünü
almıştır. 2000 yılında profesör olmuştur. 2012’de Harvard Üniversitesi’nden
James A. Robinson ile ortak yazdıkları “Ulusların Düşüşü” (Why Nations Fail:
The Origins of Power, Prosperity and Poverty, 2012) kitabı büyük yankı
yaratmıştır. 2005 yılında John Bates Clarck Madalyası’nı almıştır. Madalya, her
iki yılda bir ekonomi bilimine en büyük katkıyı yapan 40 yaş altındaki bir
bilim insanına verilmektedir. John von Neumann (2007) ve Erwin Plein Nemmers
Ekonomi (2012) ödülleri sahibidir. I DEAS/RePEcaraştırma veri tabanına göre
dünyadaki en çok alıntı yapılan ilk 10 iktisatçı arasındadır. Eski Devlet
Bakanı İsmail Özdağlar’ın kızı Prof. Dr. Asuman Özdağlar ile evlidir. Asuman
Özdağlar, oyun ve optimizasyon teorisi üzerine yaptığı çalışmalarıyla tanınıyor.
Özdağlar, Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) Elektrik Mühendisliği
ve Bilgisayar Bilimleri Bölümü Başkanlığına 2017 yılında getirilmiştir.
No comments:
Post a Comment