Suriye’de de, Libya’da da çok işimiz var!
Faruk Loğoğlu 12 Şubat 2020
Türkiye’nin özgül
yakınlık ve ilişkileri nedeniyle Suriye ve Libya’daki işi herhalde bu ülkelerin
iç işlerine karışmak ve çatışanlar arasında taraf tutmak, taraf olmak değildir.
Türkiye’nin “işi” tam aksi yönde olmalıdır. Türkiye’nin işi, savaş değil,
barıştan yana olmaktır. Türkiye’nin işi taraflardan birini tutmak değil
Libya’da iki tarafla da diyalog halinde olmaktır.
Son
zamanlarda Türkiye’nin dış politikasının en fazla tartışılan konularından
birisi “Suriye ve Libya’da ne işimiz var?” meselesi. Soru kadar yanıtı da
önemli. Çünkü iktidarın izlediği hatalı Suriye ve Libya politikaları bu soruya
verdikleri cevabın yanlış olmasından kaynaklanıyor. Öte yandan, muhalefetin
“oralarda ne işimiz var” duruşunun da biraz daha rafine edilmesi gerekiyor.
Neden mi?
Önce AKP
iktidarının duruşuna bakalım. Özeti: “Her kim ‘Türkiye’nin Suriye’de ne işi
var?’ diye soruyorsa ya gafildir ya da taammüden bu ülkenin ve milletin
hasmıdır.” Demek ki Suriye’de eleştiri dahi kaldıramayacak denli önemli çıkar
ve beklentilerimiz var. İktidarın politikası ve söylemleri aynı bakış açısının
Libya için de geçerli olduğunu gösteriyor. Bu noktada hemen kaydedelim ki
iktidara göre her iki ülkenin de bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünden
yanayız ve bu ilkeleri savunmak için oralarda bulunuyoruz.
Söylem ve
resmi tutum böyle! Ancak AKP iktidarının sahadaki performansına ve bu
performansa ilişkin açıklamalarına baktığımızda, bu ülkelerdeki “işimizin”
resmî politikamızın çizdiği doğrultuda değil, tam aksi yönde geliştiğini
görüyoruz. Hem Suriye hem Libya’da iç savaşta sadece taraf tutmakla kalınmıyor,
çatışmalara doğrudan taraf oluyor, fiilen katılıyoruz. Suriye’de BM’nin
tanıdığı fakat bizim gayrimeşru olarak nitelendirdiğimiz Esad yönetimini sözde
“Suriye Milli Ordusu” milisleri ve kimi cihatçı unsurlarla işbirliği yaparak,
uluslararası hukuka aykırı olarak, devirmeye çalışıyoruz. Diğer tarafta, ülkenin
büyük kısmını kontrol eden Hafter güçlerine karşı, küçük bir köşeye sıkışmış
olan Sarraj Hükümetini kurtarmak için, “BM tanıyor” gerekçesiyle, Libya’ya
asker gönderiyoruz. Berlin’de Libya için yayınlanan ve Türkiye’nin de
imzaladığı ortak bildiride ne yazıyorsa, Türkiye olarak tersini yapmaya devam
ediyoruz. Asker, silah gönderiyoruz, taraf tutup müdahale ediyoruz, Hafter’in
kontrolündeki Tobruk’taki 2015 mutabakatının kurumlarından olan Temsilciler
Meclisini tanımıyoruz ve ısrarla “Hafter teröristtir” söylemini sürdürüyoruz.
Bir yandan da “Türkiye Suriye’den Libya’ya cihatçı savaşçılar sevk ediyor”
iddiasına maruz kalmaya devam ediyoruz.
Hem dışarıda
hem içeride bu politikalara karşı duranları gafletle, terörist olmakla
suçluyoruz. Oysa Müslüman Kardeşler ideolojisi ekseninde yürütülen bu
politikalar Suriye ve Libya’da barış ve istikrarın gelmesini hep öteliyor, bu
ülkelerin parçalanması riskinin artmasına yol açıyor. Bu politikalar yüzünden,
askerlerimiz şehit oluyor, komşu Suriye’nin ordusuyla savaşın eşiğine
geliyoruz. Libya’daki yangının söndürülmesine değil, sürmesine katkı veriyoruz.
Proaktif değil reaktif hamlelerle vakit kaybediyoruz. ABD ve Rusya arasında
savrulmaya devam ediyoruz. Bölgede ve uluslararası planda giderek
yalnızlaşıyoruz.
İktidar bakımından
tablo bu. Öte yandan, ana muhalefetin “Suriye ve Libya’da ne işimiz var” duruşu
da özünde doğru ancak içi doldurulmaya muhtaç bir pozisyon. Muhalefetin
kastettiği ve haklı olarak eleştirdiği temel hususlar, Suriye ve Libya’ya
yönelik olarak izlenen politikaların müdahaleci olması ve arzu edilen hedeflere
ulaşmak için tercih edilen yolun diplomasi değil askeri güç olmasıdır. Buraya
kadar bu duruş doğrudur.
Ancak bu
demek değildir ki Türkiye’nin bu ülkelerde işi yoktur veya olmamalıdır.
Kamuoyumuz ana muhalefetin “ne işimiz var” söylemini, iktidarın yarattığı koyu
milliyetçilik ortamında, eksik anlayabilmekte ve yanlış biçimde sanki “bize ne”
demek olarak algılamaktadır. Dolayısıyla muhalefetin bu duruşunu
detaylandırarak açması ve bu ülkelerde “çok işimiz” olduğunu gerekçeleriyle
daha fazla anlatması lazımdır. Suriye konusunda ayrıntılı ve iktidara yol
gösterici önemli önerilerde bulunarak yaptığı gibi ana muhalefet Libya için de
çıkış yolları üretmeli ve bunları kamuoyuyla sık sık paylaşmalıdır.
Çünkü,
Türkiye’nin aslında hem Suriye hem Libya’da herkesten daha fazla işi vardır.
Suriye’de Rusya, ABD, İran ve diğerlerinden, Libya’da Rusya, ABD, İtalya,
Fransa ve diğerlerinden çok daha fazla nedenlerle bu iki ülkeyle ilgilenme hak
ve hukukumuzun olduğu tartışıma götürmez. Tarihi ve kültürel bağlarımız
güçlüdür. Akrabalık ilişkilerimiz bulunmaktadır. Ekonomik ilişkilerimiz
önemlidir. Komşumuz olarak Suriye, ayrıca Doğu Akdeniz bağlamında hem Suriye
hem Libya Türkiye’nin güvenliği ve çıkarları bakımından stratejik öneme
haizdir.
Fakat
Türkiye’nin özgül yakınlık ve ilişkileri nedeniyle Suriye ve Libya’daki işi
herhalde bu ülkelerin iç işlerine karışmak ve çatışanlar arasında taraf tutmak,
taraf olmak değildir. Türkiye’nin “işi” tam aksi yönde olmalıdır. Türkiye’nin
işi, savaş değil, barıştan yana olmaktır. Türkiye’nin işi taraflardan birini
tutmak değil Libya’da iki tarafla da diyalog halinde olmaktır. Türkiye’nin işi
komşu ülkeyle sorunları çözmek için ABD ve Rusya’yla değil, Suriye hükümetiyle
muhatap olmaktır. Türkiye’nin işi Suriyeli sığınmacıları bir iç ve dış siyaset
aracı olarak kullanmak değil, uluslararası toplumla birlikte hareket ederek
kalmak isteyenlerin entegrasyonlarını sağlayacak, gitmek isteyenlerin
ülkelerine geri dönüşlerini teşvik edecek insani bir çözüme kavuşturmak
olmalıdır.
Türkiye, bu
iki kardeş halkın sorunlarını çözmek, barış ve istikrar doğrultusunda iş
yapmak, icraatta bulunmak için Suriye ve Libya’da olmalıdır. Yoksa başımıza iş
açmak için değil!
*Emekli
diplomat, eski CHP milletvekili
No comments:
Post a Comment