Tuesday, February 25, 2020

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Hatırat Uluslararası Sempozyumu Aydın Üniversitesi, 25-27 Nisan 2018

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
1
İçeriden Gelen Ses: Bir Hatırat Yazarı Olarak Türk Diplomatı ve Türk Hariciyesinde 1960-1980 Döneminin Hatıratlar Üzerinden Analizi
Dr. Hüseyin Sert*

Özet
İçeriden Gelen Ses: Bir Hatırat Yazarı Olarak Türk Diplomatı ve Türk Hariciyesinde 1960-1980 Döneminin Hatıratlar Üzerinden Analizi
Dünyanın pek çok ülkesinde diplomatlar başka bir meslekte nadiren tanık olunabilecek şekilde sık üreten yazarlardır. Başta hatırat türü olmak üzere, diplomatlar önemli sayıda eser vermektedir. Bu sebepten dolayı diplomat hatıraları diplomasi çalışmaları alanında kilit öneme sahip kaynaklar olma niteliğini taşır. Türk diplomatları da bu duruma bir istisna teşkil etmez. Türk diplomatları bilhassa hatırat türünde çok sayıda esere imza atmıştır. Bilhassa meslek hayatına 1940’lı yıllar ve sonrası dönemde başlayan Türk diplomatları yaygın bir şekilde hatırat yazmış, bu kişilerin meslek yaşamının sona ermeye başladığı 1980’li yıllar ve 1990’ların başında Türkiye’de diplomatların anılarını içeren geniş bir literatür ortaya çıkmıştır. Söz konusu diplomatların görev yaptığı dönem itibarıyla da II. Dünya Savaşı sonrası Türk Hariciyesi hakkında karşılaştırmalı içerik analizine zemin hazırlayan bir bilgi havuzuna erişmek mümkün olmuştur.
Bu çalışmada 1960-80 dönemi Türk Dışişleri Bakanlığı’nın kurumsal dönüşümler ve dış politika gelişmeleri kapsamındaki seyri Türk diplomatlarının hatıralarının mukayeseli bir analizi üzerinden incelecektir. Çalışmaya sözü edilen dönemin seçilmesinin içeriğe ilişkin zenginlik haricinde bir sebebi daha mevcuttur. II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş yıllarında görev yapmış Türk diplomatlarının hatıratları, sözü edilen meslek grubunun 1960-80 döneminde daha önceki yıllarda örneği olmayan çok sayıda meydan okumayla eş zamanlı olarak karşı karşıya kaldığını gözler önüne sermektedir.
Türk diplomatlarının metinlerini dünyadaki muadillerine kıyasla daha kıymetli kılan önemli bir faktör Türk Dışişleri Bakanlığı arşivlerinin araştırmacıların erişimine kapalı olmasıdır. Bu sebepten dolayı bu çalışmanın bir diğer amacı da Türk diplomatlarının hatıralarının Türk Dışişleri bürokrasisinin ve Türk diplomasi tarihinin daha derinlemesine bir analizine sunabileceği katkının kapasitesini değerlendirmektir. Zira söz konusu döneme ilişkin sayısı altmışı bulan hatıratlar kurum içi gelişmeler ve dönemin Türk Hariciyesinin gündemini en çok meşgul eden konularda ayrıntılı bilgiler sunmaktadır. Hatırat türündeki eserlerin içeriğinin güvenilirliği sıklıkla sorgulanır. Çalışma boyunca hatıralarda yararlanılan bilgilerin doğruluğunu gözden geçirmek üzere kullanılacak temel yöntem benzer bilgilerin farklı hatıralarda ne kadar sık ve hangi tutarlılık düzeyinde tekrar edildiği olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Türk Hariciyesi, Türk diplomatı, diplomat hatıratları, 1960-1980 dönemi Türkiye siyaseti
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
2

Abstract

The Voice from within: Turkish Diplomat as an Author of Memoir and a Comparative Analysis of Turkish Ministry of Foreign Affairs in the 1960-1980 Period through Memoirs
In many countries, diplomats are prolific writers that can rarely be witnessed in other professions. Notably memoirs, diplomats produce books in considerable numbers. In this regard, memoirs of diplomats are key resources of diplomatic studies. Turkish diplomats do not constitute an exception to this situation. Turkish diplomats most notably authored various memoirs. It was widespread among Turkish diplomats to write a memoir and in late 1980s and early 1990s, and thus, a massive literature emerged that included the memoirs of Turkish diplomats. Thus, it has been possible to access a repository providing an opportunity of making a comparative content analysis of the post-WWII Turkish Foreign Ministry.
In this study, the course of the Turkish Foreign Ministry of Foreign Affairs under the framework of institutional transformations and foreign policy developments will be analyzed through a comparative analysis of memoirs of Turkish diplomats. There is an additional reason to choose the aforementioned period as the case study apart from the availability of resources. Memoirs of Turkish diplomats who were in charge in World War II and Cold War years reveal that aforementioned professionals encountered various challenges simultaneously that were not experienced in previous years.
Another factor making manuscripts of Turkish diplomats invaluable compared to world counterparts is that archives of the Turkish Foreign Ministry are closed to researchers. In this regard, another motive of this study is to evaluate the capacity that memoirs of Turkish diplomats can contribute to an in-depth analysis of the Turkish diplomatic bureaucracy and Turkish diplomatic history. This is because memoirs of Turkish diplomats numbering over sixty present information about intra-institutional developments and agenda of the Turkish Foreign Ministry in the aforementioned period. Reliability of memoirs are frequently questioned. Throughout this study, the basic method to measure the reliability of the information in a memoir will be to find out how frequently and consistently they are repeated in other memoirs.
Keywords: Turkish Foreign Ministry, Turkish diplomats, diplomatic memoirs, 1960-1980 period in Turkish politics
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
3

Giriş

Bir meslek olarak diplomasi uluslararası ilişkiler disiplininin üzerinde en az çalışılan alt başlıklarından birisidir. Akademik araştırmalarda dış politika yapım süreçlerinin belirleyici aktörleri olan diplomatlara muhataplarına oranla çok daha az yer verilmiştir. Iver Neumann’ın sözleriyle ifade edecek olursak “kütüphaneler siyasetçiler ve askerlerle ilgili kitaplarla doluyken diplomata ayrılan yer bir rafı dahi geçmez.”1 Sözü edilen koşullarda diplomasi mesleği üzerine en çok yazan grup ise uzun yıllar boyunca bilfiil diplomatlar olmuştur. Bilhassa modern dönemde ise ikisi de diplomat olan Ernest M. Satow’un Guide to Diplomatic Practice (1917) (Diplomasi Mesleği için Rehber) and Harold Nicolson’un Diplomacy (1939) (Diplomasi) adlı yayınların yakın zamana kadar diplomasi mesleğinin özüne ilişkin bir rehber olduğu kabul edilmiştir.2
Zaman içerisinde diplomatların mesleklerine ilişkin yayımladığı eserlerden en fazla öne çıkan tür ise hatıratlar olmuştur. Diplomatlar başka çok az meslekte tanık olunabilecek bir sıklıkla mesleki deneyimlerini yansıtmış ve diplomasi çalışmalarında “diplomat hatıratları anahtar bir kaynak” haline gelmiştir.3 Türk diplomatları da dünya genelindeki meslektaşlarıyla benzer bir eğilim göstermiş, başta hatırat türü olmak üzere edebiyattan çeviriye kadar geniş bir alanda eserler vermiştir.4 Bu çalışmada Türk diplomatlarının hatıratlarında yer verdiği deneyim, gözlem ve analizlerinin mukayeseli bir değerlendirmesi üzerinden 1960-1980 dönemi Türk dışişleri bürokrasisinin genel eğilim ve özellikleri, Türk diplomatlarının mesleki gündemlerini en çok meşgul eden konular ve bir

*Doktor, huseyin.sert@boun.edu.tr.
1 Iver B. Neumann, At Home with Diplomats: Inside a European Foreign Ministry, Cornell University Press, Ithaca 2010, s. 5.
2 Costas M. Constantinou, “Late Modern Diplomacies,” Millennium 22 , no. 1, 1989 , s. 89 .
3 Geoffrey Wiseman, “Diplomatic Practices at the United Nations,” Cooperation and Conflict
50 , no. 3, 2015, s. 318 .
4 Türk diplomatlarının çeşitli türlerdeki yayınlarının bir dökümü için bknz. “Dışişleri Bakanlığı Mensupları ve Emekli Büyükelçilerin Eserleri,” TC Dışişleri Bakanlığı İnternet Sitesi, http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakanligi-mensuplari-ve-emekli-buyukelcilerin-eserleri.tr.mfa adresinden erişilebilir Erişim tarihi 1 Nisan 2018.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
4
bütün olarak Türk Hariciyesinin karakteri hakkında belirli yargılara varılması amaçlanmaktadır.

Bir Yazar Olarak Türk Diplomatı
Türk diplomatlarının mesleki deneyim ve gözlemlerini kağıda dökme eğiliminin ilhamını tarihten alan bir sebebi mevcuttur. Yüzyıllar boyunca – Osmanlı Devleti’nde henüz sürekli diplomatik temsil geleneği başlamamışken dahi – Osmanlı elçileri görevli oldukları ülkenin toplumsal düzeni, devlet yapısı ve dış ilişkileri hakkında sefaretname adı verilen eserler kaleme almışlardır.5 Bu sefaretnameler görevli olunan ülke ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler üzerinde bir etki bırakmasının dışında imparatorluğun reform çabalarına ışık tutmuş olması açısından da önemlidir.6
Sözünü ettiğimiz bu sefaretname geleneğinin önemini teslim ediyor olmakla birlikte bir hatırat yazarı olarak Türk diplomatının miladının yirminci yüzyılın ilk çeyreğinden başlatmak yanlış olmaz. Mesleki yaşamı Osmanlı Devleti’nin son, Türkiye Cumhuriyeti’nin ise ilk dönemine denk gelmiş olan iki diplomat olan Galip Kemali Söylemezoğlu ve Esat Cemal Paker’in hatıratı modern dönemde Türk diplomatlarının bu türde verdiği ilk eserler olarak kabul edilebilir.7 Erken cumhuriyet döneminde ise meslekten diplomat olmayan ancak iç siyaset dinamikleri sebebiyle diplomasi mesleğini bir tür “gönüllü sürgün” yöntemi olarak belirlemiş olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Behiç Erkin’in anılarıdır.8 Diplomatik yaşamları öncesi biri edebiyatçı-yazar, bir diğeri ise asker ve siyasetçi olan
5 Seferatname türündeki eserlerin bir ayrıntılı bir dökümü ve incelemesi için bknz. Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, Tu rk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1992.
6 Bunun tipik bir örneği Lale Devri’nde Fransa’ya gönderilen Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin gözlem ve deneyimlerinin o dönemin devlet ricalinde dikkate alınması ve Lale Devri reformlarını etkilemesidir. Bknz. Şevket Rado, haz., Paris’te Bir Osmanlı Sefiri: Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa Seyahatnamesi, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 2014.
7 Galip Kemali Söylemezoğlu, Hariciye Hizmetinde Otuz Sene, 1892-1922: Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Millî Mücadele Yıllarında Şahidi veya Âmil Olduğum Hâdiselere Ait Vesikalar Şaja Matbaası, İstanbul 1949. Esat Cemal Paker, Siyasi Tarihimizde Kırk Yıllık Hariciye Hatıraları, Remzi Kitabevi, İstanbul 2001.
8 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Zoraki Diplomat, İletişim Yayınları, İstanbul, 2014. Behiç Erkin, Hatırat (1876-1958), Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul 2010.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
5
cumhuriyet döneminin bu iki önemli figürünün anılarında kesişen konunun diplomatlara yönelik hayli sert eleştirel yaklaşımlarının olması dikkate değerdir.9
Soğuk Savaş dönemi Türk Hariciyesini diplomatik hatırat türü üzerinden anlatan kurucu eser Feridun Cemal Erkin’in Dışişlerinde 34 Yıl başlığıyla yayımladığı anılarıdır.10 Erkin, Cumhuriyet Hariciyesine 1920’lerin ilk yarısında kabul edilmiştir ve yazdıkları sadece üst düzey bir diplomat olarak görev yaptığı Soğuk Savaş yıllarını değil, Türk dış politikasının çok önemli sınavlardan geçtiği iki savaş arası ve II. Dünya Savaşı dönemlerini de kapsamaktadır. Erkin’in anıları sadece kendi meslek yaşamı ve dönemin Hariciyesini betimleyen bir kaynak olması açısından değil, dünya tarihinin çok kritik dönemeçleri hakkında ilk elden tanıklıklara dayanan bilgiler sunan bir siyasi tarih anlatısı olması sebebiyle de çok değerli bir kaynaktır.

O zamanki adıyla Hariciye Vekaleti 1932 yılından itibaren meslek memurlarını bir sınav sistemiyle kabul etmeye başlamış ve Vekalet personelinin sayısı her geçen yıl artmıştır. Meslek yaşamına II. Dünya Savaşı arifesi veya sırasında başlamış olan bu diplomatlar meslek yaşamının ağırlıklı bir bölümünü ise Soğuk Savaş döneminde tecrübe etmiştir. Bu diplomatlar kuşağı 1980’lerin ilk yarısından itibaren hatırat türünde eserler vermiş, onları takip eden meslektaşları da bu eğilimi sürdürünce dönemin Türk Hariciyesi üzerine eşsiz bir bilgi havuzu ortaya çıkmıştır. Bu eserler kimi zaman önce bir gazetede tefrika edilip daha sonra kitap haline getirilmiş kimi zaman da en başından itibaren kitap olarak
9 Özellikle Yakup Kadri’nin anılarını “Zoraki Diplomat” başlığı altında kitaplaştırmasına karşı Türk diplomatlarının tepkisi belirgindir. Yılmaz İkizer anılarında Karaosmanoğlu’nu samimiyetsiz ve tutarsız olmakla itham ederken eğer zorunlu olarak diplomasiyi seçtiyse niçin yirmi yıl bu meslekte kaldığını sormaktadır. Yılmaz İkizer, Şu Bizim Garip Hariciye ve Dış Politika, Sucuoğlu Matbaası, İstanbul, 1992, s. 48. İki Türk diplomatı da anılarına Karaosmanoğlu’na bir cevap olarak nitelenebilecek şekilde “Gönüllü Diplomat” ismini vermiştir. Nihat Dinç, Gönüllü Diplomat: Bir Diplomatın Meslek Yaşamından Notlar, İthaki, Yayınları, İstanbul 1998. Ali Tuygan, Gönüllü Diplomat: Dışişlerinde Kırk Yıl, Şenocak Yayınları, İstanbul 2012.
10 Feridun Cemal Erkin, Dışişlerinde 34 Yıl, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1980.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
6

basılmıştır.11 Bu çalışmada da 1960-1980 aralığı ağırlıklı olmak üzere Soğuk Savaş dönemi Türk Hariciyesi bu bilgi dağarcığının içeriğine başvurularak incelenecektir.

1960-1980 Dönemi Türk Hariciyesi: Genel Eğilimler

Dönemin Türk dışişleri bürokrasisinin dünya görüşüne ilişkin temel nitelik Soğuk Savaş koşulları içerisinde Türkiye’nin Batı blokuyla olan ittifakına verilen önemdir. Bu durum, Türk diplomatı için bir dış politika önceliği olmanın da ötesinde bir ulusal kimlik meselesidir. 1960’lı yıllarda Dışişleri Bakanlığı’nda iki kez genel sekreter olarak da görev yapmış olan Zeki Kuneralp’e göre “Türkiye’nin istikbali Batı’dadır. Halen haiz olduğu prestij, hatta Doğu’da bile haiz olduğu prestij, Batı’yla olan yakınlığından dolayıdır.”12 Dönemin bir başka büyükelçisi olan Nihat Dinç de anılarında NATO ve Batı ittifakı hakkında Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına yaptığı bir sunum sırasında askerler arasındaki Batı karşıtı havaya tanık olmaktan duyduğu hayal kırıklığını ifade etmektedir.13 Türk diplomatlarının azımsanmayacak bir çoğunluğu açısından Türkiye için Batı ittifakına alternatif bir dış politika yöneliminin önerilmesi eleştirilmek bir yana bir tehlike olarak görülmüştür. 1960’lı yıllarda bir akademisyen Türkiye’nin NATO nezdindeki daimi temsilcisi Muharrem Nuri Birgi’ye “Türkiye’nin NATO’dan çıkması gerektiğini” söylediğinde Batı ittifakına verdiği önemle tanınan Birgi dönemin Hariciyesine ve bir bütün olarak Türk dış politikasına mündemiç olan görüşle uyumlu şekilde muhatabı olan akademisyene “Sovyet Rusya tehdidi” karşısında ne önerdiğini sormuştur.14 Bu diyalogu aktaran Türk diplomatı Faik Melek ise “Bu doçentin bu demagojisi ile okuttuğu yüzlerce gencin beyinlerini kendi
11 Yayınları arasında diplomatların hatıralarına en çok yer veren iki yayınevinin Bilgi ve Milliyet Yayınları olduğu gözlemlenmektedir. Bir diğer eğilim ise kimi diplomatların hatıralarını kendi imkanlarıyla kitap haline getirmesidir. Bu da diplomatların meslek yaşamlarının geçtiği döneme ilişkin kendi şerhlerini düşmek konusundaki istekliliğini ortaya koymaktadır.
12 Zeki Kuneralp, Sadece Diplomat: Anılar-Belgeler, İSİS Yayınları, İstanbul 1999, s. 110 .
13 Dinç, s. 51.
14 Faik Melek, Hepsi Geldi Geçti: Dışişlerinde 43 Yıl, Milliyet Yayınları, İstanbul 1994, ss. 102-103 .
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
7
doktrinine uygun olarak nasıl yıkayabileceğini şöyle bir düşünün. Çok acı değil mi?”15 sözleriyle Türkiye için Batı ittifakına alternatif bir fikrin öne sürülebiliyor olması karşısında yaşadığı hayal kırıklığını ifade etmektedir.
Böyle bir dönemde dahi Türk Hariciyesinde Türkiye’nin Batı’ya olan yönelimine itirazlar geliştirmiş bir grup diplomatlar da mevcuttur. Bu gruba mensup Türk diplomatlarından birisi olan Yaman Başkut itirazlarını ve bunun sebebini anılarında ayrıntılı bir biçimde açıklamıştır. Başkut’a göre Türkiye’nin sosyal ve iktisadi gerçeklikleri az gelişmiş ülkelerle uyumluyken Türkiye güvenlik kaygıları ve ulusal kimlik tanımlamaları sebebiyle Batı bloku içerisinde yer almıştır. 16 Dışişleri Bakanlığı içerisinde Batı ittifakı karşısında daha dengeli bir dış politika yönelimi öneren söz konusu grubun 1970’lerin ikinci yarısında Bakanlık içerisinde güç kazandığı bir dönemin olduğunu görmek de diplomat hatıralarının sunduğu bilgilerin yardımıyla mümkün olabilmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Bülent Ecevit 1978’de ikinci kez başbakan olduğunda dışişleri bakanı olarak Gündüz Ökçün’ü tercih etmiş, Türkiye’nin o ana dek geleneksel olarak kabul edilen Batı yönelimli dış politikasında revizyona gitmek isteyen Ökçün de Hariciye içerisinde kendi eğilimine yakın diplomatlarla çalışmayı tercih etmiştir. Dönemin Türk diplomatlarından Taner Baytok anılarında Ökçün döneminde daha önceki yılların aksine “sol eğilimli diplomatlardan oluşan bir reform kadrosu” meydana getirildiğini belirtmektedir.17
Baytok’un sözleri dönemin Türk Hariciyesine ilişkin bir ön kabulü de sorgulanır hale getirmektedir. Bu sözler, Dışişleri bürokrasisinin iç siyaset rüzgarlarının etkisine açık olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durumun Ökçün’ün bakanlık dönemi ile sınırlı olmadığını da ifade etmek gerekir. 27 Mayıs askeri darbesinin etkisiyle Türk Silahlı Kuvvetleri siyasi yaşamda belirleyici bir aktör haline geldi. Bu durumun Türk Hariciyesine

15 A.g.e. s. 103.
16 Yaman Başkut, Aferin İyiydin: Bir Diplomatın Anıları, İnkılap Kitabevi, İstanbul 2004, s. 43.
17 Taner Baytok, Dış Politikada Bir Nefes: Anılar, Istanbul: Remzi Kitabevi 2005, s. 248.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
8
yansıması ise Bakanlık bürokrasisi haricinden, kimi asker kökenli isimlerin büyükelçi olarak atanmaları oldu. Kısıtlı bir düzeyde kalmış olsa da bu eğilimin Türk diplomatları tarafından nasıl değerlendirildiğini görmek için yine bu dönemde görev yapmış bir Türk diplomatı olan Ergun Sav’ın görüşlerine başvurmak yerinde olacaktır. Sav’a göre diplomasi mesleğinden gelmeyen kişilerin – bilhassa asker kökenlilerin – büyükelçi olarak atanması “kabul edilebilir değildir.”18
Bu dönemde Bakanlık bürokrasisi sadece kurum dışı siyasi etkilerin altında değildir. Dışişleri Bakanlığı memurları arasında da bir tür “kurum içi siyaset” mücadelesi mevcuttur. Döneme ilişkin hatıraların çoğunda – her bir hatırat bir diğerini doğrular şekilde – Bakanlık içerisinde ağırlıklı olarak aynı eğitim geçmişine sahip, benzer yaş grubunda ve dış politikada temel olarak Batı ittifakına önem veren bir grup Türk diplomatı tarafından bir “klik” oluşturulduğu bilgisi verilmektedir. Bu dönemde Bakanlık içerisinde tecrübeli bir diplomat olan Mahmut Dikerdem sözü edilen oluşuma ilişkin anılarında İlter Türkmen liderliğinde bir grup genç diplomat tarafından 1969 yazında bir klik oluşturulduğundan bahseder.19
Bu grubun mensuplarının ne tür saiklerle bir araya geldiği ve ortak yönlerinin ne olduğu konusunda da diplomat hatıralarından bilgi edinmek mümkündür. Daver Darende’nin anılarında “Galatasaraylı ve Mülkiyeli olmak Bakanlık'ta bir ayrıcalık” olduğu ve bu iki okul mezunlarından oluşan bir grubun Hariciyenin yönetiminde etkili olduğunu iddia etmektedir.20 Dönemin bir diğer diplomatı Haluk Afra ise anılarında söz

18 Ergun Sav, Diplomaturka: Bir Diplomat-Yazarın Anıları, Bilgi Yayınevi, Ankara 2000, s. 21. Aslında askeri bürokrasiden Dışişleri’ne geçişlerin sayısının kısıtlı düzeyde kaldığını belirtmek gerekir. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden sadece beş yıl sonra yayımlanan 1964-65 Dışişleri Bakanlığı yıllığı Bakanlık’ta asker kökenli sadece altı diplomat olduğunu ortaya koyar. TC Dışişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı Yıllığı 1964 -1965 , ss. 146 -242 .
19 Mahmut Dikerdem, Hariciye Çarkı: Anılar, Cem Yayınevi, İstanbul 1989, ss. 180 -181 .
20 Daver Darende, Diplomatın Not Defteri, Arkadaş Yayınevi, İstanbul 2008, ss. 94 -95. Aslında Dışişleri Bakanlığı’nda Galatasaray ve Mülkiye kökenliler azımsanmayacak sayıdaydı. 1964-65 yıllığının sunduğu verilere göre Bakanlık’taki 397 kariyer memurundan 229’unun Mülkiye, 137’sinin ise Galatasaray mezunu olduğunu ortaya koymaktadır. Yetmiş diplomat ise bu iki okuldan birden mezundur. Diğer bir deyişle, o tarihlerde Dışişleri’nde bu iki okuldan mezun olmayan birisini bulmak zaten çok da olası değildir. . Dışişleri
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
9

konusu kliğe mensup memurların edindikleri unvanlara kıyasla genç yaşta olduğunu ve kendilerinden yaşça büyük memurlara “fuzuli işler yaptırarak … eziyet ettiğinden bahsediyor.”21 Alaaddin Gülen’e göre ise başta ABD olmak üzere Batı ittifakıyla güçlü ilişkiler tesis eden kişilerden meydana gelmesi söz konusu oluşumun temel niteliğini teşkil etmiştir.22

Bu alt başlık kapsamında verilen bilgilerin ışığında 1960-1980 dönemi Türk Hariciyesinin temel karakterinin Türkiye’nin hem dış politika öncelikleri karşısındaki konumlanmalar hem de iç siyasetin dinamikleriyle etkileşimler üzerinden şekillenmek olduğu öne sürülebilir. Pekala, Türk Hariciyesinin sözü edilen dönemde iç siyasetle etkileşimine bir milat tayin edecek olsak bu hangi gelişme olurdu? Bu soruyu yanıtlamak için çalışmanın bu noktasında 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ihmal edilen bir boyutuna, Türk dışişleri bürokrasisi üzerindeki etkisine değinmek yerinde olacaktır.

Bir Darbe, Bir Kurum: 27 Mayıs ve Türk Hariciyesi

1950’nin mayıs ayında başlayan Demokrat Parti (DP) iktidarı bütün bir on yılı kapsadıktan sonra bu kez 1960’ın mayısında bir askeri darbe ile devrildi. Tıpkı Türkiye’nin siyasi hayatında olduğu gibi iç siyasetin rüzgarlarına bağışıklık sahibi olduğu söylenen dışişleri bürokrasisinde de 1960 darbesi – kısa vadeli olmakla birlikte – önemli etkiler bıraktı. Diplomat Mahmut Dikerdem anılarında Türk Hariciyesinde Demokrat Parti dönemi ile askeri yönetim arasındaki temel farkın DP idarecilerinin Bakanlığa siyaseti sokmaması ve bunun 27 Mayıs 1960 darbesiyle değişmesi olduğunu belirtmektedir.23 Dikerdem’e göre DP döneminin son dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu “iç siyasetin … Dışişleri Bakanlığının yönetimini etkilemesini kesinlikle engellemişti.”24 Dönemin bir diğer tanığı olan Türk diplomatı Semih Günver’e göre de, “[Zorlu] Dışişleri Bakanlığına iç
Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı Yıllığı 1964 -1965 , ss. 146-242.
21 Haluk Afra, Hariciyeciler Dedikoduyu Sever, Bilgi Yayınevi, İstanbul,1999, s. 198.
22 Alaeddin Gu len, Bellekte Kalanlar, İstanbul 1998, s. 198.
23 Dikerdem, s. 124.
24 A.g.e
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
10
politikayı sokmadı.”25

27 Mayıs yönetimi Dışişleri Bakanlığı’na bakışı açısından bir önceki dönemden ne yönüyle ayrılıyordu? İlk olarak cunta yönetiminin tepkisel karakterinin dışişleri örneğinde de geçerli olduğunu ifade etmek gerekir. Nasıl ki 1961 anayasası 1950-1960 döneminin temel niteliklerine bir tepki olarak doğdu ise Milli Birlik Komitesi’nin (MBK) darbe sonrası Türk Hariciyesine yönelik tavrı da benzeri bir tepkinin sonucuydu. Tepkinin odağındaki isim ise DP iktidarlarının son dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu’ydu. Her ne kadar sadece üç yıl (1957-1960) hariciye vekili olarak görev yapmışsa da Zorlu DP yönetiminin tamamı boyunca önce üst düzey bir diplomat (1950-54), daha sonra da Kıbrıs işleri ve dış ticaretten sorumlu başbakan yardımcısı olarak Türk Dışişleri bürokrasisinde her zaman etkili bir isimdi. Zorlu’nun Bakanlık üzerindeki etkisinin alamet-i farikası ise dış ekonomik ilişkilere verdiği önemdi.
Zorlu’nun etkisiyle Hariciye Vekaleti dış ekonomik ilişkiler konularında diğer kamu kurumlarına oranla çok daha fazla söz sahibiydi. İşte 27 Mayıs yönetimi Türk Hariciyesinin tam da bu yönden etkiledi. Dönemi tanığı olan diplomatlardan Mustafa Aşula anılarında “Maliye [bürokrasisinin] öteden beri [Hariciye’ye] diş bilediğini,” ve darbe sonrasında çıkarılan 13 sayılı kanunun bu rekabetin bir sonucu olduğunu belirtmektedir.26
27 Mayıs yönetiminin Hariciye Vekaleti’nin dış ekonomik ilişkiler alanındaki hakimiyetine ilişkin tepkisi sadece yetkilerinin devriyle sınırlı değildi. Zorlu’nun liderliğinde Bakanlık’ta dış ekonomik ilişkilerle ilgili birimlerin başına görece genç diplomatlar getirildi ve “Zorlu’nun

25 Semih Günver, Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1985, s. 51 .
26 Mustafa Aşula, Dışişleri Albümü, İstanbul 2001, s. 9. Söz konusu 13 numaralı kanunla milletlerarası ekonomik münasebetleri takip etme yetki ve sorumluluğu tümüyle Maliye Bakanlığı’na bağlanıyor, Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatı’nda görev yapan Hariciye Vekaleti personelinin görevi sona eriyor, milletlerarası ekonomik münasebetlere ilişkin Hariciye Vekâletinde bulunan tüm evrak bir ay içerisinde Maliye Bakanlığı’na devrediliyordu. Bknz. “Milletlerarası İktisadi ve Mali Münasebetlerimizin Tanzimi Hakkında Geçici Kanun,” TC Resmi Gazete, no. 10548, 11 Temmuz 1960, ss. 1-2.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
11

prensleri” olarak anılan bir tür ekip meydana geldi. Oğuz Gökmen, Semih Günver ve Hasan Esat Işık gibi isimlerden oluşan bu gruba mensup diplomatlar darbeden sonra Bakanlık içerisinde atalete itilen ilk memurlar arasındaydı. Darbe sonrasında yeni yönetim tarafından Ankara’ya çağrılan ya da merkezdeki görevinden alınanlar Yassıada’daki yargılamalardan ilham alınarak Yassıoda denilen bir odada vakit geçirmektedir. Bu odanın müdavimlerinden Oğuz Gökmen anılarında dönemin koşullarını ve kendisiyle benzer durumda olan arkadaşlarının maruz kaldığı muameleyi aktarmaktadır.27
Zorlu’nun Bakanlık’taki yönetiminin bir diğer özelliği ise genç diplomatlara önemli sorumluluklar vermesi ve onların mesleki gelişimlerine katkı sağlayacak adımlar atmasıydı. Dönemin tanığı olan Türk diplomatlarının anıları 27 Mayıs’tan sonra bu anlayışa yönelik uygulamaların da hedef alındığını ortaya koymaktadır. İsmail Berduk Olgaçay, Zorlu döneminde “Bakanlık’ta gençlere fırsat verildiğini” bu sayede “Melih Esenbel, Turgut Menemencioğlu, Hasan Esat Işık, Zeki Kuneralp, Taha Carım, Orhan Eralp” gibi isimlere “genç yaşlarda büyük sorumluklar emanet” edildiğini belirtiyor.28 Taner Baytok ise Zorlu tarafından başlatılan bir uygulamayla “ilk çıkış yapan meslek memurların Londra, Paris, New York veya Bonn gibi bir büyükelçiliğe tayin edilerek bu genç diplomatlara oralardaki üniversitelerde lisan bilgilerini geliştirme imkanı verildiğini” belirtmektedir.29 Bu iki uygulama da 27 Mayıs yönetimiyle birlikte sona ermiştir. Bu durum Zorlu’nun Bakanlık içerisindeki mirasının bir bütün olarak reddedildiği gerçeğini ortaya koymaktadır.
Diğer yandan, askeri yönetimin Hariciye bürokrasisine etkisini sadece başta Zorlu olmak üzere DP döneminin bütün unsurlarına yönelik bir tepkiden ibaret olarak da düşünmemek gerekir. Bazı özgün örnekler de
27 Oğuz Gökmen, Diplomasi: Savaşta ve Barışta Diplomasi: Diplomaside 40 Yıl, 11 Ay, 17 Gün, Yamaç Ofset, Ankara 2006, ss. 314 -315 .
28 İsmail Berduk Olgaçay, Tasmalı Çekirge, Milliyet Yayınları, İstanbul 1990, s. 159.
29 Baytok, s. 318.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
12

mevcuttur. İlerleyen yıllarda hem önde gelen bir diplomat hem de siyasetçi olacak olan Kamran İnan askeri yönetimin etnik kimliği sebebiyle kendisine yönelik tavrından bahsetmektedir.30 Bir diğer örnek de benzer ölçekte açıklayıcıdır. Mahmut Dikerdem, cumhuriyet tarihinde sosyalizmi benimsediğini görevi sırasında açıkça ifade etmiş olan ilk diplomattır. Dikerdem’in anılarında darbe sonrası maruz kaldığı muameleye ilişkin sunduğu ayrıntılı bilgiler sadece kendi durumu değil askeri darbe ile birlikte devlet yönetimi anlayışında tam olarak neyin değiştiğini de ortaya koymaktadır.31 Dikerdem’e göre DP dönemi ile darbe yönetimi arasında bürokrasi açısından temel fark Bayar-Menderes-Zorlu üçlüsünün “devlet yönetimi anlayışlarının siyasal iktidarın üstünde başka güç tanımamaya dayanması”32 idi ve bu durum diğer kurumlar gibi – hatta daha da fazla şekilde – Türk Hariciyesini iç siyasi etkilere karşı daha korunaklı kılıyordu. 27 Mayıs’tan sonra – etkileri uzun vadeli olmasa da – değişen buydu.

Türk Hariciyesi 1960’lı yıllara bir askeri müdahalenin kuvvetli bir darbesine maruz kalarak girdi. İç siyasetin rüzgarları Hariciye koridorlarına33 her zamankinden daha fazla temas ediyordu. Diğer yandan, söz konusu dönemde Türk Dışişleri bürokrasisinin muhatap olacağı iç siyaset kaynaklı tek gelişme de bu değildi. Türkiye’nin iktisadi ve toplumsal gerçekliklerinden neşet eden bir gelişme 1960’lı ve 1970’li yıllar boyunca Türk diplomatının iş yükünü artıracak, Türk Hariciyesinin Almanya başta olmak üzere Batı Avrupa’daki temsilini yoğunlaştıracak ve Türkiye’de devlet-yurttaş ilişkisini ulus aşırı düzlemde yeniden tanımlayacaktır.
30 Kamran İnan, Bir Ömür: Anılar, Berikan Yayınevi, Ankara 2010, s. 65 .
31 Dikerdem, s. 124.
32 A.g.e., s. 120.
33 Dışişleri Bakanlığı, kendi mensupları arasında “koridor” olarak anılır. Bunun sebebi Bakanlığın 1952-1987 yılları arasında kullandığı binanın mimarı yapısıdır. Üç kattan oluşan bu binada bütün odalar her bir kattaki uzun koridora açılır. Bu sebepten dolayı da binadaki bu üç koridor merkezde görevli bütün Bakanlık mensuplarının gün içerisinde birbiriyle temas etmesine olanak tanır. Gündelik iş akışından atama kararlarına kadar bütün konular Dışişleri memurları arasında bu koridorda konuşulur. Diğer bir deyişle “koridor” Bakanlığın kurumsal kimliğinin bir tezahürüdür. Koridor olgusunun Bakanlık personeli üzerindeki belirleyici etkisinin bir değerlendirmesi için bknz. Ufuk Güldemir, Teksas-Malatya, Tekin Yayınevi, İstanbul 1992, s. 124
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
13
Vatandaşa Dokunmak: Türk Hariciyesi ve Göçmen Türk Vatandaşları İlişkinin Ulus Aşırı Bağlamda Bir İncelemesi

30 Ekim 1961’de Türk hükümeti Federal Almanya Cumhuriyeti ile bir “Çift Taraflı İşgücü Anlaşması imzaladı. Daha sonra sırasıyla Avusturya, Belçika, Hollanda, Fransa ve İsveç ile akdedilecek bir dizi işgücü anlaşmasının öncülü olan bu anlaşma ile Avrupa’daki Türk işçileri Nermin Abadan-Unat’ın yerinde ifadesiyle “münferit işçilerden misafir işçilere (Gastarbeiter)” dönüştü.34 Süreç içerisinde Türk konsüler ve diplomatik misyonları Türk işçilerinin kendi ülkelerinin sınırları dışında vatandaşları olduğu devletleriyle temas ettikleri mekanlar haline gelmişti. Bu durum, dönemin Türk diplomatları için daha önce bir örneği olmayan bir yoğunlukta ve derinlikte bir iş yükü anlamına geliyordu.
Avrupa’ya Türk işgücü akışını açıklarken İsviçreli yazar Max Frisch akıllarda çok yer eden “biz işgücü bekliyorduk, gelenler insandı” ifadesini kullanmıştı.35 Bu söz, Türk diplomatlarının Türk göçmen işçileriyle olan ilişkilerinde de belirleyici bir motifti. Diğer bir ifadeyle, Türk Hariciyesinin Türk göçmen işçileriyle temasının hikayesi göçün insani boyutunu idrak etme sürecinden ibarettir. 1960’lı yıllarda Bonn’da büyükelçi olarak görev yapan Oğuz Gökmen’in anılarında bu durum açıkça ifade edilmiştir.36
Türk diplomatlarının anılarında düzensizliklere ilişkin verilmiş örnekler mevcuttur. Örneğin Aziz Yakın “Türkiye’ye dönmekte olan işçilere yardım istemeleri halinde kendilerine sadaka verir gibi para verdiklerini,” veya bir göçmen işçisinin mahkemedeki işinin görülmesi için talep edilen bir anlaşma metnini arşivde bulmayı başaramadıkları için iletemediklerini
34 Nermin Abadan Unat, Bitmeyen Göç: Konuk İşçilikten Ulus Ötesi Yurttaşlığa, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2002, s. 42. 1961’de 6.700 olan Türk göçmen işçi sayısı 1970’lerde 500.000’e çıkmıştı.
35 “Gastarbeiter: "Wir riefen Arbeitskräft und es kamen Menschen” Der Spiegel Online, 30 Ekim 2011. http://www.spiegel.de/fotostrecke/gastarbeiter-wir-riefen-arbeitskraeft e-und-eskamen-menschen-fotostrecke-74565 -2 .html adresinden erişildi. Erişim Tarihi 1 Nisan 2018.
36 Erner, Davulun Sesi: Dışişlerinde 44 Yıl, Bilgi Yayınevi, Ankara 1993, s. 116.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
14

aktarıyor.37 Düsseldorf’ta iki ay gibi kısa bir süre başkonsolosluk yapmış olan Kemal Girgin dahi “vatandaşların sabah erkenden uzun kuyruklar oluşturduğunu,” evraklara imza atarken yapılan işlemlere ancak göz ucuyla bakabildiğini hatırlatıyor.38
Türk diplomatları Avrupa’daki göçmen işçilerin sadece kendilerini kabul eden ülkelerde karşılaştıkları sorunların muhatabı da değildir. Transit ülkelerde görev yapan Türk diplomatları da göçmen işçilerin sorunlarının çözümüyle meşguldür. Sofya’da 1970’li yıllarda büyükelçilik yapan Ecmel Barutçu anılarında Bulgar gümrük memurlarının yol açtığı sorunların çözümüyle meşgul olduğunu, Milano’da başkonsolos olarak görev yapmış olan İsmail Berduk Olgaçay ise kaçak olarak İsviçre’ye giremeyen bir grup Türk göçmenin şehir merkezinde yaşadıkları “perişan halin” kendisini ne kadar üzdüğünü aktarmaktadır.39 Gerçekten de yurt dışına Türk işçi göçü Türk dışişleri bürokrasisi için örneğine az rastlanır bir meydan okumadır.

Türk diplomatlarının göçmen işçilerle bu yoğun teması ve bunun sonuçları Türk devlet aklı üzerinde etkili olmuştur. Göçmen işçilere yönelik olarak sunulan hizmet ve imkanlar bu tecrübenin ışığında geliştirilmiştir. Önce başkonsolosluk sayıları artırılmış, sonra da çeşitli koordinasyon birim ve uygulamalarıyla Türkiye’nin tutarlı bir göçmen işçi politikasına kavuşması temin edilmiştir.
Türk işçilerinin Avrupa’da yoğunlaşan varlığı Türk diplomatları için aynı zamanda yönetilmesi gereken bir süreçtir. Örneğin, Erner anılarında 1966’da gerçekleşen bir başkonsoloslar toplantısında Türk işçileri arasında yaygın olan “siyasi cereyanların” görüşüldüğünü, Aziz Yakın ise Türk vatandaşlarına komünizm propagandası yapan bir kişiyi

37 Aziz Yakın, Göçmen Diplomat, Kanes Yayınları, İstanbul 2012, ss. 105-108.
38 Kemal Girgin, Du nyanın Dört Bucağı: Bir Diplomatın Anıları 1957 -2007, Milliyet Yayınları, İstanbul 1998, s. 173.
39 Olgaçay, ss. 302 -303. Ecmel Barutçu, Hariciye Koridoru, 21 . Yu zyıl Yayınları, Ankara 1999, s. 169 .
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
15

vatandaşlıktan çıkardığını hatırlatır.40 Yine de Türk diplomatlarını yurtdışında yaşayan Türklerin karşısında konumlanmış olduğunu iddia etmek yerinde olmayacaktır. Haluk Afra anılarında göçmen işçilere çıkarılan, bürokratik koordinasyon eksikliğinden kaynaklanan sıkıntılardan, Taner Baytok ise Londra’da görev yaptığı yıllarda Türk hastalarla kurduğu insani ilişkinin kendisine yaşattığı mesleki hazdan bahseder.41 Bu alt başlığın ilk kısmında bahsedildiği üzere, göçmen işçilerle kurulan temasın insani boyutu Türk diplomatlarının görev süreçlerinin baskın unsuru olmuştur.
Türk Hariciyesi, yurtdışına Türk işgücü göçünün bir sonucu olarak daha önce de meşgul olduğu bir görevin çok yoğunlaşmış ve çeşitli faktörlerin etkisiyle karmaşıklaşmış bir haliyle muhatap oldu. Bu süreç her şeyden önce insani bir boyut taşıyordu ve Türk diplomatı diplomasi mesleğine mündemiç olan müzakere unsurunun farklı bir boyutunu – kendi vatandaşıyla müzakereyi – deneyimlemiş oldu. Üstelik bu sürece ilerleyen zamanlarında (1970’lerden başlayarak) fiziği varlığını tehdit eden bir başka süreç eşlik edecekti.
Cephe Hattında Bir Meslek: Türk Diplomatlarına Yönelik Saldırılar
1973 ve 1986 yılları arasında Türk diplomatları kırk iki diplomat, diplomat yakını veya Türk diplomatik misyon çalışanının ölümüyle sonuçlanan yirmi yedi saldırıya maruz kaldı. Bir hesaba göre bu sayı dönemin Türk Dışişleri Bakanlığı’nın toplam personelinin yüzde 4,5’ine tekabül ediyordu.42 O yıllarda başka ülkelerin diplomatları da bu tür saldırılara maruz kalmış olsa dahi, Ermeni örgütlerinin Türk diplomatlarına yönelik saldırıları hem sayıca yoğunluğu hem de motivasyonunu tarihten almış olmasından dolayı özgün bir nitelik taşımaktadır.

40 Erner, s.121. Yakın, ss. 113 -114 .
41 Afra, ss. 206 -207. Baytok, s. 85 .
42 Bilal Şimşir, Ermeni Meselesi: 1774 -2005, Bilgi Yayınevi, Ankara 2013, s. 212 .
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
16
Türk diplomatlarının anılarında tuttuğu belirgin yeri dikkate alacak olursak o dönemde Ermeni terör örgütlerinin saldırılarının Türk Hariciyesinin temel gündem maddelerinden birisi olduğu sonucuna varabiliriz. İlk olarak 27 Ocak 1973’te seksen yaşını aşmış bir Ermeni olan Gurgen Yanıkyan bireysel bir kararla Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve konsolos Bahadır Demir’i öldürdü. Bir örgüt saldırısında öldürülen ilk diplomat ise Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil idi. 22 Ekim 1975’te büyükelçilik binasında katledilen Tunalıgil’in ölümünün ardından Türk diplomatlarında hakim olan hava sıranın kendilerinde olabileceği yönündeydi. O dönemde Avrupa’da görevli olan Semih Günver anılarında 24 Ekim 1975 günü katledilen Paris Büyükelçisi İsmail Erez’in sabah saatlerinde kendisine “biliyorum sıra bende … bunu çok iyi hissediyorum” dediğini aktarır.43 İsmail Erez hayatına ilişkin kaygılarında haklıydı zira aynı gün öğle saatlerinde bir grup Ermeni militan tarafından öldürüldü.

Yukarıda sözü edilen saldırıları Beyrut Büyükelçiliği başkatibi Oktar Cirit, Vatikan Büyükelçisi Taha Carım, Madrid Büyükelçisi Zeki Kuneralp’in eşi Necla Kuneralp ve onun eski bir büyükelçi olan kardeşi Beşir Balcıoğlu’nun katli takip etti. Temmuz 1980’de Lahey Büyükelçisi Ahmet Benler’in oğlu Özdemir Benler öldürüldü. Sadece diplomatlar değil, aileleri de tehlike altındaydı. Özellikle Los Angeles, Paris, Beyrut ve Viyana gibi şehirlerde görevli Türk diplomatları fark edilir şekilde daha büyük risk altındaydı. O dönemde görevli bir Türk diplomatı olan Erdem Erner Viyana şehrinin Türk diplomatları için arz ettiği tehlikeyi anılarında sitemkar bir dille ifade etmektedir.44 Bu eleştirel dil o yıllarda büyük bir hayati tehlike altında meslek yaşamlarını sürdürmek durumunda kalan Türk diplomatlarının anılarında belirgindir. Saldırıların en yoğun yaşandığı yıllarda Paris’te büyükelçi olan Hamit Batu Avrupa kamuoylarının saldırıların ardından kendi kaygılarına hak vermek yerine

43 Semih Gu nver, Kızgın Dam Üzerinde Diplomasi: Avrupalı Olabilmenin Bedeli, Milliyet Yayınları, İstanbul 1989, s. 40 .
44 Erner, ss. 242 -243 .
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
17

saldırganların motivasyonlarını anlamaya çalışma çabasına girmesini eleştirirken yine aynı dönemde Strazburg’da daimi temsilci olarak görev yapan Semih Günver dönemin hükümetlerinin gerekli güvenlik tedbirlerini uzun yıllar alamayışından yakınmaktadır.45
Gerçekten de ilk saldırıların ardından Türk diplomatları bir bakıma kendi güvenliklerini kendileri sağlamakla yükümlüdür. O dönemde genç bir diplomat olan Ömer Altuğ istemedikleri halde gündelik alışkanlıklarının dışına çıkmak zorunda kaldıklarını anılarında aktarmaktadır.46 Altuğ gibi o dönemde genç bir diplomat olan Bilge Cankorel anılarında Avrupa’daki görevleri sırasında “beylik tabanca taşımak, zaman zaman çelik yelek giymek ve küçük çocuklarına hissettirmeden sürekli diğer güvenlik tedbirleriyle yaşamanın” günlük hayatlarının ayrılmaz bir parçası haline geldiğini aktarmaktadır.47 Türk diplomatlarının gündelik yaşamına hakim olan bu güvenlik kaygılarının ulaştığı nokta kimi zaman trajikomik gelişmelerle kendini göstermektedir. Yaman Başkut anılarında bir gün kendisiyle aynı yolu kullanıp aynı apartmana giren Meksikalı bir diplomatı o günlerin tedirginliğiyle yanlışlıkla neredeyse öldürecek olmasından bahseder.48 Benzer şekilde Haluk Afra da kendisine gelen bir paketin üzerinde bir Ermenin ismi yazdığı için Alman güvenlik güçlerine haber vermek durumunda kaldığını belirtmektedir.49

Yukarıda bahsettiğimiz örnekler Türk diplomatlarının kendilerine yönelik tehditleri abarttığını ortaya koymaz. Yine aynı tarihlerde, Daver Darende anılarında Oslo’da görev yaptığı sırada “öldürüleceksin” şeklinde bir mektup aldığını hatırlatır.50 Çok sayıda insanın hayatını bu tür

45 Gu nver, s. 42 . Hamit Batu, Dış Görevde: Avrupa’yla Bunalımlı Yıllar, Altın Kitaplar, İstanbul 1995, ss. 108 -109 .
46 Ömer Altuğ , Hatırımda Kalanlar: Bir Diplomatın Ege’den Baltıklar’a Uzanan Öyk s , Boyut Yayınları, Ankara 2014, ss. 95 -96.
47 Cankorel, Bir Dönem Biterken, Kırmızıkedi Yayınları, İstanbul 2014, s. 27 .
48 Başkut, ss. 52 -53 .
49 Afra, ss. 218 -219. Oysa ki paket Afra’nın amcası tarafından bir amcasının bir Ermeni dostu aracılığıyla gönderilmiştir ve içinde porselen fincan takımı bulunmaktadır. A.g.e., s. 219.
50 Darende, ss. 66 -70 .
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
18

saldırılarla kaybettiği düşünüldüğünde böyle tehditlerin sahiciliği de açıktır.
Ermeni terör örgütleri tarafından öldürülen son büyükelçi Galip Balkar’dır. 11 Mart 1983’te görevli olduğu Galip Balkar’ın ardından 1986’da Ottawa Büyükelçisi Coşkun Kırca elçilik binasına yapılan bir saldırıdan yaralı olarak kurtulmuştur. 1980’lerin ikinci yarısıyla birlikte Ermeni örgütlerinin saldırıları örgüt içi çatışmalar ve Soğuk Savaş konjonktürünün gerilemesi gibi gerekçelerle sona ermiş ancak Türk diplomatlarının mesleki meşguliyetlerinin çok yoğun olduğu bir dönemde ciddi bir güvenlik kaygısına sahip olmak gibi bir maliyet doğurmuştur. Bu süreç içerisinde dahi Türk diplomasisi cumhuriyet tarihinin en belirleyici askeri operasyonunun aktörlerinden birisi olmayı başarabilmiştir.

Kıbrıs Sorununda Türk Hariciyesinin Rolü

20 Temmuz 1974’te Türk ordusu Kıbrıs’a amfibi bir harekat düzenledi. Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’nin sınırları dışında kendi imkanlarıyla giriştiği bu ilk askeri harekatta dönemin hükümetinin kararı ve askeri bürokrasinin başarısı daha ziyade ele alınırken Türk Hariciyesinin rolü çok daha sınırlı bir ilgi görmüştür. O dönemde görev yapan Türk diplomatlarının hatıraları Türk Hariciyesinin hem Kıbrıs Barış Harekatı karar alım sürecinde hem de genel olarak Kıbrıs Meselesi içerisinde belirleyici roller üstlendiğini ortaya koymaktadır.
Kemal Girgin’in Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Hariciye bürokrasisi üzerine yayımladığı eserinde belirttiği üzere 1960’lı yıllar öncesinde Dışişleri Bakanlığı’nda Kıbrıs sorunu bir şeflik düzeyinde ele alınırken 1970’lerde Kıbrıs Departmanı Yunanistan ile ilişkileri kapsayacak şekilde büyümüştür.51 Bu mesleki birikim sayesinde Türk Hariciyesi 1974’e gelindiğinde Kıbrıs’a yönelik olası bir askeri harekat öncesinde devlet mekanizması içerisindeki en hazırlıklı kurumlardan birisi haline gelmiştir.
51 Kemal Girgin, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Hariciye Tarihimiz: Teşkilat ve Protokol, Tu rk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1994, s. 149 .
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
19
Dönemin Kıbrıs-Yunan Dairesi Başkanı Ecmel Barutçu Ada’ya gerçekleştirilecek bir askeri harekat için Dışişleri bürokrasisinin – muhataplarıyla etkileşim içerisinde – gerçekleştirdiği hazırlıklardan bahseder ve devlet aygıtının genel anlamıyla böyle bir operasyon için kesinlikle hazırlıksız olmadığını iddia eder.52
Barutçu’nun öngördüklerini söylediği hadise 15 Temmuz 1974’te Yunanistan’daki cunta yönetimi tarafından desteklenen bir grubun Kıbrıs’ta Makarios yönetimini devirmesiydi. Bu durum Türkiye’de hükümet ve bürokrasi içerisindeki kimi kesimlerce Enosis’e giden yolun son taşı olarak görülüyordu. Kıbrıs Barış Harekatı kararının alınmasındaki etkin rolü bazı hükümet yetkililerince de teslim edilen Türk diplomatı Ecmel Barutçu, Kıbrıs’taki gelişmelerin bir askeri müdahaleyi niçin kaçınılmaz kıldığını, bunu hükümetle olan bir toplantıda dile getirdiğini anılarında ifade etmektedir.53
Bu konudaki görüşlerinde Barutçu Bakanlık içerisinde yalnız değildir. Zira zaman içerisinde Türk Hariciyesinin Kıbrıs’ta hangi gelişmeyi nasıl yorumlamak gerektiği hususunda bir tür kurumsal ezber oluşmuştur. Barutçu’nun Kıbrıs’taki darbe sonrası hükümet yetkilileriyle gerçekleştirdiği toplantının katılımcılarından birisi de Ercüment Yavuzalp’tir. Daha önce Kıbrıs’ta büyükelçi olarak bulunmuş olan Yavuzalp anılarında söz konusu toplantıda Kıbrıs’taki darbenin ortaya çıkardığı durumun Enosis demek olduğunu ve bu koşullarda dahi müdahale etmemesi halinde Türkiye’nin Ege’de de bir caydırıcılığının kalmayacağını ifade ettiğini belirtmektedir.54
Sonunda askeri müdahalenin gerçekleştiği gerçeğinden hareketle bu kararın hiçbir itirazla karşılaşmadığını düşünmemek gerekir. Çin Halk Cumhuriyeti’ne bir ziyarette bulunan Dışişleri Bakanı Turan Güneş’e vekalet eden, üstelik kendisi de eski bir büyükelçi ve dışişleri bakanı olan

52 Barutçu, s. 46.
53 A.g.e., s. 47.
54 Ercu ment Yavuzalp, Liderlerimiz ve Dış Politika, Bilgi Yayınevi, Ankara 1996, s. 59 .
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
20

Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık askeri müdahale fikrine çok sıcak bakmıyordu. Ecmel Barutçu anılarında Işık’ın değerlendirme toplantılarında kendisinin ve Yavuzalp’in konuşmasına izin vermeme eğiliminde olduğunu ifade etmektedir.55 Yine de müdahale ihtimali her geçen saat daha fazla ağırlık kazanmaktadır. Başbakan Bülent Ecevit Dışişleri Bakanlığı’ndan bütün ihtimalleri göz önüne alan bir rapor istemiş, Bakanlık Genel Sekreteri İsmail Erez de bu görevi Ecmel Barutçu’ya vermiştir. Barutçu raporda Birleşmiş Milletler’e bel bağlanamayacağını, Türkiye’nin Garanti Antlaşması altında inisiyatif alması gerektiğini belirtir zira Ada’nın statüsü darbeyle birlikte değişmiştir.56 Barutçu anılarında ayrıca Türkiye’nin askeri müdahale hakkını kullanması halinde İngiltere ile bir istişarede bulunmasının uygun düşeceğini belirttiğini söyler.57

Barutçu’nun görüşlerinin hükümete ne kadar etki ettiğini ölçmek mümkün değildir ancak gerçekten de Bülent Ecevit başkanlığındaki bir Türk heyeti 17 Temmuz 1974’te Londra’ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu, daha ziyade bütün diplomatik yolları tüketmek üzere atılan bir adımdır. Londra’da başbakanlar düzeyinde gerçekleştirilen toplantıların ardından Türkiye 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a kara, deniz ve hava kuvvetlerinin işbirliği içerisinde bir askeri harekat düzenledi. 22 Temmuz 1974 günü ilan edilen ateşkesin ardından Cenevre görüşmeleri başladı. Görüşmelerin sonuçsuz kalmasıyla birlikte Türkiye 15 Ağustos 1974’te Ada’ya ikinci bir harekat başlattı ve Kıbrıs toprağının üçte birinden fazlasını ele geçirdi.
Kıbrıs Barış Harekatı’nın karar alım süreçlerinde Hariciye bürokrasisinin rolü neydi? Kıbrıs Meselesinin karar alım süreçlerine ilişkin hazırladığı doktora tezinde Sharon Wiener barış harekatında “Dışişleri Bakanlığı’nın karar alım süreçlerinde yer almadığını, birkaç Bakanlık memurunun tavsiyeler sunduğunu” ifade eder.58 O dönemde görev yapan kimi

55 Barutçu, ss. 47 -48 .
56 Barutçu, A.g.e. s. 53.
57 A.g.e.
58 Sharon Wiener, Turkish Foreign Policy Decision-Making on the Cyprus Issue: A Comparative
Analysis of Three Crises, Basılmamış Doktora Tezi, Duke University 1980, s. 317.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
21

diplomatların anılarının mukayeseli bir tahlili sözü edilen “birkaç memurun” Türkiye’nin dış politika eylem ve girişimlerinde belirleyici bir rol oynadığını ortaya koymaktadır. Diplomatların anılarında dönemi yansıtırken kendi rollerine gerçekte olduğundan daha büyük bir önem atfettiği düşünülebilir. Deibel’in vurguladığı üzere “kimse hatıratında ikinci sırada yer aldığını yazmaz.”59 Öte yandan, döneme ilişkin bazı siyasilerin tanıklıkları da diplomat hatıralarında yazanları doğrular niteliktedir. Mehmet Ali Birand Kıbrıs Barış Harekatı sırasında kabinede yer alan bir bakanın örneğin Ecmel Barutçu’nun tarihi bir rol üstlendiğini, aksi halde olayların farklı şekilde seyredeceğini iddia ettiğini aktarmaktadır. 60
Barış Harekatı’nın gerçekleştiği dönemde Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Kamuran Gürün anılarında harekat sonrası “iki bölgeli bir federasyon” önerdiğini ancak “görüşlerinin ne kadar dikkate alındığını bilmediğini” söylemektedir.61 Oysa Türkiye Cenevre görüşmelerinde gerçekten de iki bölgeli bir federasyon önermiştir. Türk diplomatlarının anılarında sundukları bilgiler ve gelişmelerin genel seyri incelendiğinde ise Hariciye bürokrasisinin Kıbrıs Barış Harekatı’nda oynadığı rolün şimdiye kadar gördüğünden daha büyük bir akademik ilgiyi hak ettiğini ortaya koymaktadır.

Sonuç Yerine

Türk Hariciyesi 1960’lı yıllara bir askeri darbenin etkisiyle girdi. Darbenin ardından bakanı tutuklanıp idam edilen bir kurum olmanın ötesinde, kurum içi uygulamalarda değişikliğe gidildi, belirli departmanların idarecileri görevinden alındı, kıdemli büyükelçiler merkeze çağrıldı ve Bakanlığın belirli yetkileri ilgili diğer kurumlara devredildi. Darbenin etkileri henüz sönümlenmeye başlamışken yurt dışına işgücü göçüyle birlikte Türk diplomatik-konsüler temsilcikleri ve

59 Terry L. Deibel, “Teaching Foreign Policy with Memoirs,” International Studies Perspectives 3, no. 2, 2002, s. 132.
60 Mehmet Ali Birand, 30 Sıcak G n, Milliyet Yayınları, İstanbul 1990, s. 31.
61 Kamuran Gu r n, Bu kreş, Paris, Atina: B y kelçilik Anıları, Milliyet Yayınları, İstanbul 1994, s. 339.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
22

Türk diplomatları daha önce alışıldık olmayan bir iş yükü ve bunun başta insani boyutu olmak üzere çeşitli yönleriyle yüzleşti. 1970’li yıllarda ise Türk diplomatları köklerini Türkiye’nin yakın tarihinden alan, unutulmaya yüz tutmuş bir meselesinin öncelikli muhatabı oldu. Ermeni birey ve örgütlerinin terör saldırıları sonucunda Türk diplomatları dünya genelindeki meslektaşlarının karşılaşmadığı ölçüde bir fiziki varlık tehdidi ile yüzleşti. Türk Dışişleri böylesi çok yönlü meydan okumaların baskısı altındayken Türk diplomasi tarihinin belki de en uzun soluklu konusu olan Kıbrıs Meselesinde aktif roller üstlenmiştir.
Dışişleri Bakanlığı arşivinin araştırmacılara erişiminin sınırlı – hatta kapalı – olması uzun bir süredir eleştiri konusudur. Bakanlık arşivlerinin yakın bir zamana kadar yeterince iyi korunmadığına ilişkin görüşler de mevcuttur. Bu koşullar altında, bu yazıda diplomat hatıralarının Türk Hariciyesinin seyrini açıklayabilme kapasitesi de ölçülmüştür. Hatırat türünün hakikate yakın bir resim ortaya koyabilmek adına barındırdığı handikapları akılda tutarak, belirli bir dönem üzerine yazılmış diplomat hatıralarının mukayeseli bir analizinin – çeşitli resmi kaynaklarla da desteklenmesi halinde – Türk Hariciyesi ve Türk diplomasi tarihi hakkında ufuk açıcı bilgiler sunacağı düşünülmektedir.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
23

KAYNAKÇA

Abadan-Unat, Nermin, Bitmeyen Göç: Konuk İşçilikten Ulusötesi Yurttaşlığa,
Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2002.
Afra, Haluk, Hariciyeciler Dedikoduyu Sever, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1999.
Altuğ, Ömer, Hatırımda Kalanlar: Bir Diplomatın Ege’den Baltıklar’a Uzanan Öyküsü, Boyut, Ankara 2014.
Aşula, Mustafa, Dışişleri Albümü, Ankara 2000.
Barutçu, Ecmel, Hariciye Koridoru: Hatıralar, 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 1999.
Başkut, Yaman, Aferin, İyiydin: Bir Diplomatın Anıları, İnkılap
Kitabevi, İstanbul 2004.
Batu, Hamit, Dış Görevde: Avrupa’yla Bunalımlı Yıllar, Altın Kitaplar,
İstanbul 1995.
Baytok, Taner, Dış Politikada Bir Nefes: Anılar, Remzi Kitabevi, İstanbul 2005.
Birand, Mehmet Ali, 30 Sıcak Gün, Milliyet Yayınları, İstanbul 1990.
Cankorel, Bilge, Bir Dönem Biterken, Kırmızıkedi, İstanbul 2014.
Darende, Daver, Diplomatın Not Defteri, Arkadaş Yayınevi, Ankara 2008.
Deibel, Terry L., “Teaching Foreign Policy with Memoirs”, International Studies Perspectives 3, no. 2 (2002): 128-138.
Der Spiegel Online, “Gastarbeiter: Wir Riefen Arbeitskraefte Und Es
Kamen Menschen”, 30 Ekim 2011, http://www.spiegel.de/fotostrecke/gastarbeiter-wir-riefen-arbeitskraefte-und-es-kamen-menschen-fotostrecke-74565.html adresinden erişilebilir, erişim tarihi 2 Nisan 2018.
Dikerdem, Mahmut. Hariciye Çarkı: Anılar, Cem Yayınevi, İstanbul 1989.
Dinç, Nihat, Gönüllü Diplomat, İthaki Yayınları, İstanbul 1998.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
24
Erkin, Behiç, Hatırat 1876-1958, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2010.
Erkin, Feridun Cemal, Dışişlerinde 34. Yıl, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2008.
Erner, Erdem, Davulun Sesi: Dışişlerinde 44 Yıl, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1993.
Girgin, Kemal, Dünya’nın Dört Bucağı: Bir Diplomatın Anıları, Doğan Kitap, İstanbul 1998.
Girgin, Kemal, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemleri Hariciye Tarihimiz: Teşkilat ve Protokol, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1994.
Güldemir, Ufuk. Teksas-Malatya, Tekin Yayınevi, İstanbul 1992.
Gülen, Alaeddin, Bellekte Kalanlar, İstanbul, 1998.
Günver, Semih. Fatin Rüştü Zorlu’nun Öyküsü. Bilgi Yayınevi, İstanbul 1985.
. Kızgın Dam Üzerinde Diplomasi: Avrupalı Olabilmenin Bedeli, Milliyet Yayınları, İstanbul 1989.
Gürün, Kamuran, Bükreş-Paris-Atina: Büyükelçilik Anıları, Milliyet
Yayınları, İstanbul 1994.
İkizer, Yılmaz, Şu Bizim Garip Hariciye ve Dış Politika: Anılar ve Olaylar, Sucuoğlu Matbaası, İstanbul 1990.
İnan, Kamran, Bir Ömür, Berikan Yayınevi, İstanbul 2010.
Karaosmanoğlu, Yakup Kadri, Zoraki Diplomat, İletişim, İstanbul 2014.
Kuneralp, Zeki, Sadece Diplomat: Anılar-Belgeler, İSİS, İstanbul1999.
Melek, Faik, Hepsi Geldi Geçti: Dışişlerinde 43 Yıl, Milliyet Yayınları, İstanbul 1994.
Neumann, Iver B., At Home with Diplomats: Inside a European Foreign
Ministry, Cornell University Press, Ithaca 2012.
Olgaçay, İsmail Berduk, Tasmalı Çekirge, İz Yayıncılık, İstanbul 1998.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
25
Paker, Esat Cemal, Siyasi Tarihimizde Kırk Yıllık Hariciye Hatıraları, Remzi Kitabevi, İstanbul 2001.
Rado, Şevket, haz., Paris’te Bir Osmanlı Sefiri: Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa Seyahatnamesi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014.
Satow, Ernest, A Guide to Diplomatic Practice, Longman Greens, London 1922.
Sav, Ergun, Diplomaturka: Bir Diplomat-Yazarın Anıları, Bilgi Yayınevi, İstanbul 2000.
Sofer, Sasson, “Being a ‘Pathetic Hero’ in International Politics: The
Diplomat as a Historical Actor”, Diplomacy & Statecraft 12, no. 1 (2001): 107-112.
. “The Diplomat as a Stranger”, Diplomacy & Statecraft 8, no. 3 (1997): 179-186.
Söylemezoğlu, Galip Kemali, Hariciye Hizmetinde Otuz Sene, 1892-1922: Mutlakiyet, Meşrutiyet ve Millî Mücadele Yıllarında Şahidi veya Âmil
Olduğum Hâdiselere Ait Vesikalar, Şaja Matbaası, İstanbul 1949.
Şimşir, Bilal, Ermeni Meselesi: 1774-2005, Bilgi Yayınları, Ankara 2013.
TC Dışişleri Bakanlığı, TC Dışişleri Bakanlığı Yıllığı 1964-1965,
Dışişleri Bakanlığı, Ankara 1964.
TC Dışişleri Bakanlığı, “Dışişleri Bakanlığı Mensupları ve Emekli
Büyükelçilerin Eserleri”, http://www.mfa.gov.tr/disisleri- bakanligi-mensuplari-ve-emekli-buyukelcilerin-eserleri.tr.mfa adresinden erişilebilir, erişim tarihi 2 Nisan 2018.
TC Resmi Gazete no. 10548, 11 Temmuz 1960.
Tuygan, Ali, Gönüllü Diplomat: Dışişlerinde Kırk Yıl, Şenocak Yayınları, İstanbul 2012.
Unat, Faik Reşit, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara1992.
Yakın, Aziz, Göçmen Diplomat, Kanes Yayınları, İstanbul 2012.
Yavuzalp, Ercüment, Kıbrıs Yangınında Büyükelçilik, Bilgi Yayınevi, Ankara 1993.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Hatırat Uluslararası Sempozyumu, Adnan
Menderes Üniversitesi, Aydın, 25-27 Nisan 2018
26
. Liderlerimiz ve Dış Politika, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1996

No comments:

Post a Comment