Thursday, September 28, 2017

Modern Ermenistan politikasında ideolojik blokaj

MODERN ERMENİSTAN SİYASASINDAKİ İDEOLOJİK BLOKAJI ANLAMAK
Maxime Gauin
Maxime Gauin, Ankara Ortadoğu Teknik Üniversitesi Tarih Bölümünde Doktora ve Avrasya İncelemeleri Merkezinde (AVİM) Misafir Akademisyen olarak çalışmalarına devam emektedir.
Caucasus International Vol. 7 • No: 1 • Summer 2017'de yayınlanan UNDERSTANDING THE IDEOLOGICAL BLOCKADES IN ARMENIA’S CONTEMPORARY POLITICS başlıklı ojinal metinden çevrilmiştir.
 
Ermenistan, bağımsızlığını ilan ettiği 1990 yılından beri,  sürekli olarak uluslararası hukuku ihlal etmektedir – ki bu yalnızca bölgesel barışa, istikrara ve güvenliğe karşı değil aynı zamanda kendi halkının çıkarlarına karşı da engel teşkil eden bir politik seçimdir. Ermenistan, egemen bir devlet fakat uluslararası toplumun da güvenilmez bir üyesi olarak, komşu ülkesi Azerbaycan’ı işgal etmiş ve BM kararlarını uygulamayı da reddetmiştir. Bir diğer komşusu olan Türkiye’nin toprak bütünlüğüne karşı saldırgan iddialarda bulunmuş ve 2009 yılında diplomatik ilişkiler kurmak ve ikili ilişkileri geliştirmek için Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan Zürih protokollerinin onaylanmasını askıya almıştır.[1] Daha da kötüsü, yakın bir zamanda Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sargsyan Türkiye’ye karşı toprak iddialarını “ Batı Ermenistan’daki tarihi toprakların özgürleştirilmesi ( Türkiye’nin doğusunu kast ederek) genç nesillere bağlıdır” sözleri ile dile getirmiştir.
"Bence, benim kuşağım, vatanımızın bir kısmını ( Dağlık Karabağ) düşmanlardan korumak için gereken borcu yerine getirdi. Bunu biz başardık.  Yalnızca, her neslin üzerine düşen sorumluluklar olduğunu ve bunların en iyi şekilde yerine getirmesi gerektiğini söylemek istiyorum.”[2]
Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı saldırgan, yayılmacı ve düşmanca yaklaşımlar beraberinde Gürcistan ile de karmaşık ilişkileri getirmekte, ülkeyi yalnız ve kara ülkesi olma durumunda bırakmaktadır.
Tarihsel bağlamda konuşacak olursak, bu politikalar Erivan hükümeti, Karabağ Ermenileri ve aşırıcı diaspora partileri arasındaki karmaşa ve bazen de tutarsızlık olmasından kaynaklanıyor. Diğer açıdan, Ermenistan’ı tarihi sınırlar ve komşularının topraklarındaki etnik karışıklıklar konularını göz ardı etmeye iten, bu üç tarafın ürettiği/üretmekte olduğu ideolojiler olmuştur. Bu faktörler, çalışma içerisinde tartışılacağı gibi, Ermenistan’ın etnik-milliyetçi politikalarını şekillendirmeye devam ediyor.
Bu yorumsal analizin ilk bölümü Ermenistan’da hâkim ideolojinin yani ırkçılığın temellerini analiz etmektedir. İkinci ve üçüncü kısımlarda bugünün Ermenistan’ı ile bağıntılı olarak, etnik temizlik ve terörizmin açık ve somut bir tezahürü olan etnosentrizm tanımlanacaktır.
‘Irk Dini’
Etnosentrizm ve siyasi ırkçılık Ermenistan milliyetçi teorisyenlerinden biri olan Grigority Artsruni’nin (1845-1892)[3] düşüncelerine göre temellendirilmektedir, ancak ırkçı teoriye kesin dönüş, 1910’lu yıllarda Ermeni Devrimci Federasyonunun (EDF, 1890 yılında kurulmuştur), Taşnaksütyun olarak da bilinir, Aryan ırkı tezini resmi olarak benimsemesi ile yaşanmıştır. [4] Bu durum, 1922’de Paris’teki Ermenistan Cumhuriyeti Delegasyonunun (EDF oluşumu), Fransız hükümetinden Sevr Antlaşmasının uygulanmasını ve Van ile Bitlis’in Wilson’un çizeceği Ermenistan sınırlarına (9 Şubat 1922 tarihli nota)[5] dâhil edilmesini istemesine yol açmış ve ayrıca Birleşik Ermeni heyeti (EDF ve Ramkavar) 20 Aralık’ta Lozan konferansına gönderdikleri bir notayla aynı ırkçı argümanlarını tekrar etmişlerdir. [6]
Yukarıdaki ifadelere ek olarak EDF, 1927’de Aryan Cemiyeti adıyla kurulan ilk Kürt-milliyetçisi parti olan Hoybun ile bir antlaşma imzalamıştır. İran liderliğindeki ‘Aryan Konfederasyonunu kurmaktaki esas amaç tamamıyla SSCB ve Türkiye karşıtlığına yöneliktir, ki Faşist İtalya ile de dostane ilişkilerde bulunulmuştur.[7]  Pek de şaşırtıcı olamayan bir biçimde, EDF Almanya’da Adolf Hitler’in seçilmesini memnuniyetle karşılamış ve Drastamat ‘Dro’ Kanayan, Vahan Papazian ve Alexandre Khatissian gibi liderlerin bir kısmı Nazi Almanya’sıyla ideolojik nedenlerle işbirliği yapmıştır. Keza Naziler SSCB’ye karşı beklenen zaferin kazanılmasının ardından Karabağ, Nahcivan ve güney Gürcistan’ın bir kısmının Ermenistan’a verileceği konusunda sözler vermiştir.[8] EDF ile Nazi Almanya’sı arasındaki ittifakın en ateşli savunucusu, Bulgar ordusu için Ermeni gönüllülerini yönettiği Balkan Savaşlarının ardından Ermeni milliyetçi hareketinin ana liderlerinden biri haline gelen, Garegin Nzhdeh’dir.(1886-1955). 1933 yılında, Nzhdeh, Birleşik devletlerdeki EDF gençlik kollarının başkanlığını yapmaktadır; Hitler-jugend’in Ermeni versiyonu olan Tzeghagron’u yani “Irk Dini”ni kurmuştur.[9] 10 Nisan 1936 ‘da Nzhdeh, Almanya’daki Nuremberg yasalarından sonra Hairenik Weeklyde yer alan ırkçı açıklamasında: “Bugün Almanya ve İtalya güçlüdür çünkü bir millet olarak yaşıyor ve bir ırk olarak nefes alıyorlar” demiştir.[10]Nitekim 1942’de Alfred Rosenberg himayesinde kurulan EDF[11] merkezli Ermeni Ulusal Konseyine daha sonra üye olacağı yer olan Almanya’ya taşınışı, Nzhdeh’in savaş öncesi faaliyetleri ile de tutarlıdır.
Nzhdeh, günümüz Ermenistan’ındaki siyasi partilerin pek çoğuna esin kaynağı olmuştur. Ermenistan Cumhuriyet Partisi’nin ilkeler açıklamasına kuramsal referans olarak nitelendirilen tek kişi Nzhdeh’dir[12] ve 1998 ile 2008 yılları arasında Ermenistan Cumhuriyet Partisi’nin ortağı olan EDF, Nzhdeh’in entelektüel mirası iddialarını 2016’dan beri sürdürmektedir.[13]
 Bu durum muhalefet partileri arasında da pek farklı değildir. Azerbaycan topraklarının %20'sinin istila edilmesinden sorumlu, ‘orta yolcu’ Levon Ter-Petrosyan’ın başkanlığı sırasında, Nzhdeh’in ismi Erivan’daki en büyük ikinci meydana ve 1991’de de bir metro istasyonuna verilmiştir. Buna bağlı olarak, 2014 sonbaharında, Erivan Belediye Meclisi ikinci bir Nzhdeh heykeli inşa etmeye karar verdiğinde, tek anlaşmazlık konumu üzerine olmuştu[14] üstelik 2013’te Miras Partisi lideri Raffi Hovhannisyan da, Nzhdeh’in mezarına çiçek bırakmıştır.[15]
Bu ideolojik çerçeve, 2003 yılında Başkan Robert Koçaryan'ın, Ermenistan Azerilerine, Karabağlılara ve yedi ayrı bölgede Ermeni işgali altındaki Azerilere karşı “etnik uyuşmazlık” iddiasıyla yaptığı etnik temizliği neden haklı çıkardığının anahtarıdır.[16]
Etnik temizliğin sürekliliği
İşin garip yanı, liderleri tarafından sürekli olarak komşularından 'tarihle yüzleşmesini' isteyen bir ülke için, Ermenistan Cumhuriyeti, kimi zaman üstü kapalı, kimi zamansa açıkça bilinen etnik temizlik sürecinin varlığı nedeniyle yaşamaktadır. 1828'de Rus fethinden önce, Erivan Hanlığı nüfusunun çoğu Müslümanlardan oluşmaktaydı (yaklaşık% 80) ve bu Müslümanların ezici çoğunluğu etnik olarak Azeri’ydi. Tüm bunlara rağmen, Azerilerin sürülmesinin ve Ermenilerin Anadolu ve İran'dan göç etmesinin ardındaki ana failin Rusya olduğu ileri sürülebilir. 1905 yılının Ermenilerle Azeriler arasında yaşanan kanlı çatışmalarda Rus makamlarının rolü - kesinlikle pasiflik ve muhtemel provokasyonlar yoluyla - göz ardı edilemez.[17] Bununla birlikte, 1914'ten 1917'ye kadar Doğu Anadolu’da, Rus ordusunun içindeki Ermeni birlikleri tarafından işlenen savaş suçları ('Büyük Ermenistan' yaratmak için) biraz farklı bir durumdur, çünkü merkezi Rus Hükümeti, en azından o günkü resmi görevlilerin bazıları, bu şiddetten endişe duymuştur.
Bu cinayetler, tahribatlar ve tecavüzlerle provoke edilen Müslümanlar arasındaki direniş, Rus hâkimiyetini daha da zorlaştırdı.[18] Rus geri çekilişi sırasında yaygın olarak meydana gelen yıkımlar ve katliam vakaları (1917-1918), Rus ordusunun çöküşünden ve bunun sonucunda insan gücü eksikliğinden kaynaklanmaktaydı[19]. Buna karşılık, 1918'de Bakü'deki Azeri katliamı, EDF ve Bolşevikler arasındaki bir ittifakın sonucuysa,[20] 1918-1920 yılları arasında Ermenistan'da uygulanan etnik temizlik kampanyası da –bugün EDF ve Pro-EDF yayınlarında 'Ermenileşme' olarak nitelendirilmekte[21] – yalnızca EDF hükümetinin sorumluluğundadır.
Bu bağlamda; Ermeni Kabinesinin 1920’de iç muhalefete ve etnik temizliğin Ermenistan’a bizzat neden olduğu maliyete rağmen ülke dışına çıkarmalara ve katliamlara devam ettiğinin, özellikle altını çizmek gerekmektedir.[22] Nitekim 8 Nisan 1920'de Lord Curzon, Ermenistan temsilcisi Avetis Aharonian'ı sert bir şekilde uyarmıştır.
              “Türkiye ile yapılan anlaşma imzalandığında, üç devletin sınırlarını halletmek üzere birkaç komisyon göndermeye karar verdik.  Zorlandım, ancak halkınızın, özellikle de sizin Mr, Aharonian üyesi olduğunuzu düşündüğüm Taşnak Partisinin, barışı bozmak için bolca neden yarattığını gözlemlemek durumunda kaldım. Şeflerinizden üçü, Dro, Hamazasp ve Kulkandian, Tatar (Azerbaycan) köylerini yok eden ve Zangezur, Saranalu, Etchmiadzin ve Zanzibar'da katliamları gerçekleştiren grupların elebaşıdır. Bu dayanılmaz. Bakın - burada masadaki resmi belgelerin bir dosyasına işaret etti- şuna bakın, bunlar Aralık ayında temsilcimiz Wardrop'un bana gönderdiği yıkılmış Tartar köylerine dair son birkaç aylık raporlar. Tartar resmi bildirisi, 300 köyün yıkılmasından bahsediyor. Bu, davanıza büyük zarar verebilir.”[23]
Curzon sözlerine şu şekilde devam etmiştir: "Sizin çıkarlarınız barış içinde olmanızı talep ediyor, aksi halde size yardımcı olamayız, size silah ve mühimmat sağlayamıyoruz çünkü onları Tatarlar'a karşı kullanacaksınız.[24] Ancak EDF kabinesi, Dışişleri Sekreteri'nden gelen bu çarpıcı uyarıya önem vermemiştir. Gerçekten de Erivan'ın silah talebi Paris tarafından sorulduğunda, Kafkasya'daki Fransız Yüksek Komiser Damien de Martel, evet ya da hayır diye bir cevap vermemiş fakat zımni ve güçlü bir biçimde reddetmiştir. Ana argümanlarından biri, 1920 Haziran'ında etnik temizliğin devamıdır, ki Lord Curzon'un güçlü ifadesinden iki ay sonradır. Yalnız bu ay boyunca, Türk-Ermeni sınırına yakın köylerde, kadınlar ve çocuklar da dâhil olmak üzere 4.000 'Tatar' (Azerbaycanlılar) Ermeni askerleri tarafından katledilmiş ve 36.000 "top ateşiyle"  sınır dışı edilmiştir.[25] Buna karşılık, Le Temps,  Quai d'Orsay'a yakın olduğu bilinen bir günlükte, Haziran ve Temmuz 1920 ayları boyunca Ermenistan’da binlerce Müslümanın öldürüldüğünü yazmıştır.[26]Sovyet tehditlerine rağmen Ermeni olmayanların EDF kabinesinden fiziksel olarak ayrılması (Sovyetler, Ermeni-Azeri çatışmalarından yararlanarak Azerbaycan’ı Nisan 1920’de işgal etti) ve Kemalist Türkiye ile savaş riski açıkça görülmektedir.
Daha önce belirtildiği gibi EDF, 1918-1920 yıllarında "Ermenileşmeyi" bir başarı olarak görmektedir. Ermeni Cumhuriyetçi Parti ile ilgili en net örnek, Başkan Sargsyan’ın da bulunduğu, Andranik Ozanian'ın resmi anma törenidir(1863-1927).[27] Birinci Dünya Savaşı sırasında bir Ermeni gönüllü timi görevlisi olan Antranik Ozanian, katliamları organize etmiş ve özellikle Doğu Anadolu'da 1916'da kadınlara ve çocuklara tecavüz etmiştir. 1918 ortasında EDF tarafından etnik kıyımın durdurulmasını bile reddetmiştir.[28] (Osmanlı güçlerinin ilerlemesi ile bu durum kesilmiştir) . Ermeni milliyetçiliğini kuvvetle savunan Richard Hovannissian bu durumu “Andranik güçleri bir Tatar [Azeri] köyünü birer birer ezdi” şeklinde ifade etmektedir.[29]
Azerbaycan topraklarının 1992-1994 tarihleri arasında Ermenistan tarafından işgal edilmesi 1918-1920 yılları arasında gerçekleştirilişmiş katliamlarla özellikle de Hocalı katliamıyla aynı mentaliteyi ve ideolojiyi sürdürdüğünü görmek zor değildir. Nitekim bugün Ermeni liderlerin ve Başkan Sarkisyan’ın bu hususlarda sorumlulukları ortaya çıkmaktadır. Bakan olduğu dönemde Sarkisyan, "Hocalı'dan önce Azerbaycanlılar şaka yaptığımızı düşünüyorlardı, Ermenilerin sivil nüfusa karşı elini kaldıramayan insanlar olduğunu düşünüyorlardı.” şeklinde açıklama yapmıştır. Biz bu klişeleşmiş durumu kırmayı başardık.”[30]  Tanımı gereği “Biz” öznesi “Ben’i” içeriyor.  Aslına bakacak olursanız Sarkisyan’ın kendiside 1992 Şubatı’ında Hocalı ve civarında görevlidir.
Terörizmde Süreklilik
Kurtuluş hareketi adı verilen tarihsel mirasa dayanan terör, Ermeni milliyetçiliğinde tarihi sürekliliğin en açık unsurlarından biridir.[31] Bugünkü Ermenistan olayında, düşünülmesi gereken ilk saldırı, Birleşmiş Ulus Partisi’nin (UNP) yasaklı üyeleri tarafından gerçekleştirilen 8 Ocak 1977 Moskova metro saldırısı olmuştur, ayrıca parti tarafından bu saldırı için talimat verilmemiştir. Resmi olarak yedi[32] , muhtemelen 35 kişi öldü[33] - bu durum, Ocak 2015'te Paris'te gerçekleştirilen terörist saldırılarının kurbanlarının iki katıdır.[34]Duruşma esnasında başlıca fail olan Stepan Yatıkyan özellikle kibirli ve anti-Semitik inançlarını (Judeo-Bolşevizmi efsanesi) çok net bir biçimde ifade etmiştir.[35] Ancak Ermeni Cumhuriyet Partisi, kendisini UNP'nin halefi olarak görümekte ve bu adı geçen parti gizliden gizliye varlığını ve çalışmalarını 1967-1987 yılları arasında yürütmektedir.[36]
Birleşik Ulus Partisi teröristleri duruşmalar sırasında ve sonrasında 1979'da Ermenistan Ermenileri Kurtuluş Ordusu (ASALA) tarafından sıkı bir şekilde desteklenmiştir.[37] ASALA teröristleri on yıl sonra Azerbaycan'ı işgal eden Ermeni silahlı kuvvetlerine katılmışlardır. En sembolik örneği ise Monte Melkonyalı'dır (1957-1993). ASALA’nın iki numaralı ismi 1983’ün ortalarında ASALA’dan ayrılarak ASALA’nın kollarından olan ASALA-Devrimci Hareketini oluşturmuştur. 1985'te Paris'te tutuklanarak, 1986'da ise komplo düzenlemek, yasadışı silah ve patlayıcı madde bulundurmak ve sahte pasaport kullanmak suçlarından toplam altı yıl hapse mahkûm edilmiştir. Melkonian duruşmalar sırasında benzer şekilde kibirli tavırlarıyla suçunu inkar etmeye çalışmıştır. Duruşma hâkimi özellikle Fransa'daki Ermenistan hedeflerine karşı ASALA'nın sahte bayrak saldırıları üzerine Melkonian'ın kendi belgelerini halk tarafından okunduğu zaman Ermeni teröristleri açısından durum tam bir felakettir.[38]  1989’da serbest bırakılan Melkonian önce Macaristan’a sonra Ermenistan’a taşınmıştır. Ermenistan işgal kuvvetlerine katılan Melkonian 1993 yılında Azerbaycan ordusu ile çıkan çatışmada öldürülmüştür. Ancak Melkonian’ın davası yalıtılmış bir durum değildir. Fransa’daki ASALA’nın siyasi kanadının bir üyesi olan Gilbert Minassian 1984 yılında gıyaben tutuklanmış ve 1989 yılında ise müebbet hapse çarptırılmıştır. Daha sonra 1992-1994 yılllarında Ermenistan ordusunda albay olarak savaşa katılmıştır.[39]
Bir başka örnek, Mardiros Jamgotchian’ın  1981 Aralığında Cenevre'de Türk konsolosluğunun bir sekreteri Mehmet Yergüz'ü öldürülmesi nedeniyle 15 yıl hapis cezası almasıdır.[40]1991’de İsviçre cezaevinden tahliye edildikten sonra Mardiros Jamgotchian, Ermenistan’ın ilk sivil toplum örgütü “Ermeni Yardım Bürosu” – Gtutiun tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.[41]  Daha da çarpıcı bir durum ise Varoujan Garbidjian’ın , Orly saldırısına katıldığı için ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. 15 Temmuz 1983'te gerçekleştirilen bu saldırıda sekiz kişi ölmüştür. 2001 yılında şahsın serbest bırakılıp sınır dışı edilmesiyle beraber Ermenistan başbakanı Andranik Markarian ve Erivan belediye başkanı Robert Nazarian tarafından kendisine istihdam olanağı ve konaklama hizmeti sağlanacağı taahhüt edilmiştir.[42]
Buna paralel olarak, 2009 yılında Ermenistan Kültür Bakanlığı, 1981 yılında Paris'te Türk Konsolosluğunun rehin alınmasını içeren kanlı bir kitabı yayınlamayı maddi olarak desteklemiş ve 2010 senesinde yazarı Grigor Janikyan olan kitap olayın iki failiyle beraber medyada tanıtılmıştır.[43] Daha yakın tarihte de Erivan’da ölen ASALA teröristleri için bir anıt dikilmiştir.
Sonuç
Batı Azerbaycan’ın Ermenistan tarafından işgali temelde, bir gerçekliğe dayanmaktan ziyade Aryanlar tarafından yerleştirilen “Büyük Ermenistan” hayalinin mevcut Ermeni liderlerince benimsenmesinden ötürü devam etmektedir. Bir anlamda bu ideolojik durum, Taşnak politikalarının 1918-1920’den beri devamıdır. Çatışmanın çözümü ise, Erivan'daki ideolojik köklerin ve bireysel sorumlulukların incelenmesinden geçer.
Kamuoyuna göre, Hocalı hakkındaki ve genel olarak Ermenistan'daki 1987-1989 yılları arasındaki etnik temizlik ve 1992-1997 yılları arasında işgal edilen Azerbaycan'da yapılan kampanyaların hepsi, geçmişteki eylemlerin sürekliliğini vurgulayarak (özellikle 1918-1920 hareketleri ve ideolojik boyutları) tarihsel bir arka plan içermektedir. Hukuki düzeyde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Chiragov ve Ermenistan arasındaki çatışmayla ilgili kararından sonra, şimdiki Ermeni liderlerinin sorgularının yapılmasının gerektiği mevzusu ortaya atılmalıdır.
 
 

[1] Ermenistan Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi(2010), Ermenistan Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesinin Zürih’te imzalanan 10 Ekim tarihli Ermenistan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkiler Kurulması Protokolünün ve Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasındaki ikili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolünün Ermenistan Cumhuriyeti Anayasası ile Arasındaki Uyumun Belirlenmesi Yönünde Verdiği Karar. Bkz.  http://www.concourt.am/english/decisions/common/pdf/850.pdf (Erişim: 10 Nisan 2017)
[2] Hürriyet Daily News (2011), “Western Armenia’ Return Depends on Youth, Sarkisian says”, 26 Temmuz, http://www.hurriyetdailynews.com/default.aspx?pageid=438&n=8216western-armenia8217-return-depends-on-youth-sarkisian-says-2011-07-26, (Erişim: 20 Nisan 2017); Ermenistan Cumhurbaşkanlığı (2015) “Pan-Armenian Declaration on the Centennial of the Armenian Genocide”, Basın Bülteni, 29 Ocak, http://www.president.am/en/press-release/item/2015/01/29/President-Serzh-Sargsyan-visit-Tsitsernakaberd-Genocide / (Erişim: 15 Nisan 2017)
[3] Perinçek, M. (2015) Ermeni Milliyetçiliğinin Serünevi, İstanbul: Kaynak Yayınları, s. 31-40.
[4] Ayrıca Bakınız, Hayasdan Editoryalı (Sofya), 19.08.1914 in Aspirations et agissements
révolutionnaires des comités arméniens, avant et après la proclamation de la Constitution ottomane,
İstanbul: Matbaai Orhaniye, 1917, s. 155 ve Varandian, M. (1917) L’Arménie et la question arménienne,
Laval: Imprimerie moderne, s. 14-15 ve 23-27. (Varandian, 1905 yılından 1934 yılındaki ölümüne kadar olan sürede EDF’nin temel kuramcısıydı.)
[5] Archives du ministère des Affaires étrangères (AMAE), La Courneuve, microfilm P 16676.
[6] AMAE, P 16677.
[7] Gorgas, T. J. (2007) Le Mouvement kurde de Turquie en exil: continuités et discontinuités du
nationalisme kurde sous le mandat français en Syrie et au Liban (1925-1946), Berne: Peter Lang,
s. 153-154, 225-228 ve 25; Penati, B. (2008) “‘C’est l’Italie quiest prédestinée par l’Histoire’: la
Rome fasciste et les nationalistes caucasiens en exil (1928-1939)”, Oriente Moderno, 88(1), s. 66-69.
[8] Perinçek, M. (2015) “Nazi-Dashnak Collaboration During World War II,” AVIM (ed.), Turkish-
Russian Academics, Ankara: Terazi, s. 199-231.
[9] John Roy Carlson (Arthur Derounian) (1943), Under Cover. My Four Years in the Nazi Underworld
of America, New York: E. P. Dutton & Co, s. 81-82.
[10] Ishida, K. (2002) “Racisms Compared: Fascist Italy and Ultra-nationalist Japan,” Journal of Modern
Italian Studies, 7(3), s. 380-391.
[11] “Document Reveals Dashnag Collaboration With Nazis”,  Kongre Kaydı, 1.11.1945, s.A4840-A4841; Ternon, Y. (1983) La Cause Arménienne, Paris, Le Seuil, p. 132.
[12] Tuncel, T. K. (2014) Armenian Diaspora, Ankara: Terazi, s. 309-311
[13] Armenian Youth Federation, Resmi Websitesi, Bkz: https://ayfwest.org/about/history/  (Erişim:01 Nisan 2017).
[14] Armenia Now (2014) " Hero’s Statue: Location chosen for GareginNjdeh’s monument in Yerevan sparks controversy" 30 Ekim, bkz: http://armenianow.com/society/58107/armenia_garegin_njdeh_statue_yerevan (Erişim: 15 Nisan 2017).
[15]Lurer (2013) " Raffi Hovannisian laid flowers at Garegin Nzhdeh’s Grave," 1 Nisan, Bkz: lurer.com/?p=89147&l=en (Erişim: 01 Nisan 2017).
[16]Asbarez(2003) "Armenia’s Azeris ‘Ethnically Incompatible", 16 Ocak, Bkz: http://asbarez.com/48242/armenias-azeris-ethnically-incompatible/  (Erişim: 02 Nisan 2017).
[17] Constant, A. (2002) L'Azerbaïdjan, Paris, Karthala, s. 228-230; Swietochowski, T. (1985) Rusian Azerbaijan, 1905-1920. The Shaping of National Identity in a Muslim Community, Cambridge New York: Cambridge University Press, s. 37-46; McCarthy, J. (1995) Death and Exile. The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims,
1821-1922, Princeton: Darwin Press, s. 123-125.
[18] Reynolds, M.A. (2011)  Shatering Empires  , New York-Cambridge: Cambridge University Press, ss. 156-159.
[19] Lieutenant-colonel Vladimir NikolaevitchTwerdokhleboff (1919) Notes d’un officier supérieur russe sur les atrocités d’Erzéroum, İstanbul, Bkz: http://louisville.edu/as/history/turks/notes_ sur_les_atrocites_d_erzeroum.pdf  (Erişim: 10 Mart 2017).
[20] Kazemzadeh, F. (1952) The Struggle for Transcaucasia, New York-Oxford: Philosophical Library/George Ronald Publisher, s. 71-75; Montefiore, S. S. (2008) Young Stalin, New York: Vintage Books, s. 374.
[21] Even a political scientist of Armenian heritage and hostile to today’s Azerbaijan criticized this euphemism: Minassian, G. (2005) Géopolitique de l’Arménie, Paris: Ellipses, s. 16-17
[22] McCarthy,J., Death and Exile, s. 216.
[23] Aharonian, A. (1963) “From Sardarapat to Sèvres andLausanne (A Political Diary) (Bölüm IV),” Armenian Review, 16:3, s. 52.
[24] Ibid., s. 53
[25] Télégramme de Damien de Martel au ministère des Affaires étrangères, 20 Juillet 1920, AMAE, P 16674.
[26] Le Temps (1920) “Les musulmans en Arménie”, July 25, s. 4. 
[27] Ermenistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı (2013) "Başkan Serzh Sarkisyan, Erablur'u Ziyaret Etti", Basın Bülteni, 9 Nisan, Bkz: http://www.president.am/en/press-release/item/2013/04/09/Presi­dent-Serzh-Sargsyan-Erablur-visit/  (Erişim tarihi: 10 Nisan 2017); Ermenistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı (2015) "Başkan, Andranik Ozanian'ın 150. Yıldönümüne Bağlı Konser Akşamına Katıldı," Basın Bülteni, 25 Şubat, Bknz: http://www.president.am/en/press-release/item/2015/02/25/ President-Serzh-Sargsyan-visit-event-dedicated-Andranik-Ozanyan/  (Erişim tarihi: 1 Nisan 2017)
 
[28] Bkz. Ilıca Belediye Başkanlığıve Erzurum Vilayeti Hukuk Müşaviri Raporu, 14 Haziran 1916, -Schemsi, K. (1919) Turcs et Arméniensdevantl’histoire, Cenevre: Imprimerie Nationale, s. 52-56 http://louisville.edu/a-s/history/turks/turcs_et_armeniens.pdf  (Erişim: 30 Mart 2017).
[29]  Hovannisian, R. G. (1967), Armenia on the Road to Independence 1918, Berkeley-Los Angeles-London, University of California Press,  s. 194. Ayrıca Bkz: Ter-Minassian, A. (2006) 1918-1920, la République d’Arménie, Bruxelles: Complexe,  s. 84-85.
[30] de Waal, T. (2003) Black Garden, New York-London: New York University Press, s. 172.
[31] Gunn, C. (2016) “Getting Away with Murder: SoghomonTehlirian, ASALA ve the Justice Commandos, 1921-1984,” in War and Collapse, Hakan Yavuz ve Feroz Ahmad (edt.), Salt Lake City: University of Utah Press, s. 896-917; Lowry, H. (1984) “Armenian Terrorism: Threads of Continuity,” in International Terrorism and the Drug Connection, Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları, s. 71-83; Tölölyan, K. (1992) “Terrorism in modern Armenian political culture,” Terrorism and Political Violence, 4:2, s. 8-22.
[32]  Russia Today (2010) “Recent history of terror attacks in Moscow,” 29 Mart, https://www.rt.com/news/moscow-blast-background-attacks/  (Erişim: 20 Nisan 2017).
[33] Hyland, F.P. (1991) Armenian Terrorism. The Past, the Present, the Prospects, Boulder-Oxford: Westview Press, s. 79.
[34]  L’obs (2015) “Chronologie: 3 jours d’attentats terroristes sur la France,” 10 Ocak, tempsreel.nouvelobs.com/charlie-hebdo/20150110.OBS9671/charlie-hebdo-chronologie-3-joursd-
attentats-terroristes-sur-la-france.html (Erişim: 15 Mart 2017).
[35]  Youtube Video, “Armenian Terrorists Attack in Moscow Metro – 1977” , 17 Eylül 2013 tarihinde yayınlanmış,  https://www.youtube.com/watch?v=c8SKU9Lkp3k  (Erişim: 01 Nisan 2017).
[36]  Tuncel, T.K., Armenian Diaspora…, s. 55.
[37]  Hay Baykar (1979) “Brejnev Assassin!”, Şubat-Mart, s. 6.
[38] Le Monde (1986) “Les archives sanglantes du terrorisme arménien”, Aralık 1; Le Monde (1986) “Monte Melkonian est condamné à six ans de prison dont deux avec sursis” Aralık 15; Hay Baykar (1986) “Un verdict scandaleux,”  20 Aralık, s. 3-7.
[39] La Provence (2013) “Retour à Marseille de ‘Gib’ héros national arménien,” 09 Ağustos.
[40]  Richardot, J.P. (1982) Arméniens, quoi qu’il en coûte, Paris: Fayard, s. 95-122; Şimşir, B. N. (2000), Şehit Diplomatlarımız (1973-1994), Ankara: Bilgi Yayınevi, Vol. I, s. 40-422.
[41] Gtutiun’ın Mektubu, 8 Nisan 1991. Sevil Kaplun’a eserin bir kopyasını bana gönderdiği için teşekkürlerimi sunuyorum.
[42] Radio Free Europe (2001) “Gusinsky says there si no respect for free press in Russia,”  7 Mayıs, https://www.rferl.org/a/1142396.html  (Erişim: 02 Nisan 2017).
[43] Bkz. http://hyeforum.com/index.php?showtopic=31988  (Erişim: 02 Nisan 2017).

Monday, September 25, 2017

The Future of the Kurds

The Future of the Kurds

‎25‎.‎09‎.‎2017

by Graham E. Fuller
Of all the peoples of the Middle East who have suffered through  various wars and manipulations by the US and other foreign powers over the past century, the Kurds are probably the only people whose national cause has actually improved during the more recent geopolitical turmoil. On each occasion they have managed to put themselves and their aspirations more firmly on the world map and to gain attention in the calculations of the great powers.
The Kurds took advantage of the brutal Iran-Iraq war from 1980 to 1988  to gain some elements of transitory de facto autonomy in northern Iraq and even in Iran. Then the war to expel Saddam Hussein in his invasion of Kuwait in 1990 led to the first creation of a secure no-fly zone for the Kurds on the Turkish border in northern Iraq. And then the US invasion of Iraq in 2003 and the resulting widespread anarchy gave further opportunities for the Iraqi Kurds to establish a de facto autonomous zone. Finally, the civil war in Syria brought the Syrian Kurds into the geopolitical equation there in which Syrian Kurdish forces have ended up acting as significant allies to the US—much to Turkey’s chagrin— in the international campaign against ISIS. Syria’s Kurds are now seeking to establish their own regional state of some kind in northern Syria.
The Kurds of course represent one of the largest ethnic groups in the world—some 35 million—who have no state of their own. And they are scattered across the Middle East region with some fifteen million in Turkey, six million in Iraq, six million in Iran, and Syria up to two million.

But Can the Kurds Unite?
The Kurds have never achieved any kind of pan-Kurdish solidarity. A key reason is that they live in mountainous regions which leads to divided clans and traditions. More importantly, the states in which they live have been determined to deny them any kind of independence. Furthermore, the Kurds have been historically socialized into three highly distinct political cultures: Turkish-speaking in Turkey, Arabic-speaking in Syria and Iraq, and Persian-speaking in Iran. All these languages are distinct and quite unrelated. The Kurdish language itself constitutes a branch among Iranian languages; it consists of at least three different dialects. Living in their traditional mountainous regions usually far from urban centers in Turkey, Iran, Iraq and Syria, the Kurds had developed a more tribal, sometimes even feudal type of social structure—except from those who have moved to urban areas.
In an earlier decade it was actually Turkey that made the greatest progress towards finally acknowledging the Kurds as a distinct culture and language. Even twenty-five years ago the term “Kurd” rarely appeared in the the Turkish press;  Kemalist culture and governance claimed they were merely a strain of backward “mountain” Turks given to anarchy and brigandage. But today, and especially in the early days of the Erdogan-AKP government, important progress was made: the Kurdish identity was officially acknowledged and some freedom was granted for the use of the Kurdish language—once banned in public usage. There were experiments in using the Kurdish language in schools alongside of Turkish. Sadly, in later years Erdogan and Kurdish guerrilla groups allowed promising negotiations to collapse as Erdogan sought to play the Turkish nationalist card to strengthen his domestic political position. And the main Kurdish armed Marxist militia, the PKK, then stepped up its insurgency operations inside Turkey. The situation now between the two sides remains tense and violent, especially as Erdogan strengthens his authoritarian hold over the country where he has all but crushed the leadership of the progressive new Kurdish political party in Turkey, the HDP.
In Iraq the Kurds today have gained a great deal of autonomy, especially after the fall of Saddam. Ankara, to its credit, finally bit the bullet and wisely acknowledged the Kurdish entity in Iraq. Indeed it has brought it into Turkey’s economic orbit whereTurkey represents the Kurds’ single most important commercial tie.
The Kurds in Syria have benefitted from the turmoil in Syria to form a new political entity called Rojava that runs parallel to the Turkish-Syrian border. They are  most prominently represented by their united militia organization, the YPG who maintain significant ties with Turkey’s Kurdish guerrillas, the PKK. The YPG also cooperates with the US in anti-ISIS operations.  Indeed, a large number of Syrian Kurds are refugees from Turkey from 1937 when they fled a massacre by the Turkish army—for which Erdogan actually apologized in 2011. But Ankara remains very sensitive about Rojava and is angered with Washington’s military cooperation with Syrian Kurdish militias. Ankara is determined not to allow the establishment of any autonomous Kurdish entity in northern Syria in any new Syrian political order.
Kurdish leaders and politicians in the past have been somewhat conservative and traditional, linked to tribal associations and regionally focused. But the Kurdistan Workers Party (PKK) brought a new face to Kurdish nationalism starting in 1980 when Its leader, Abdullah Öcalan (the Avenger), promulgated a Marxist and pan-Kurdish vision for the first time in Kurdish history, calling for national liberation of all Kurds, eventually to create one Kurdish state. This internationalist agenda represented a threat to traditional local Kurdish leaders, particularly in northern Iraq. This has led to occasional willingness by Iraqi Kurdish leaders even to cooperate with Ankara against the more radical Turkish guerrillas of the PKK. That cooperation does not sit well with many younger Kurdish nationalists.
In the meantime, the Kurds in Iran seem now most isolated of all, largely unaffected by events in Iraq and Syria. While their Kurdish identity in Iran is acknowledged, Tehran has little tolerance for any   movements towards autonomy, much less separatism, and cracks down harshly against Kurdish separatist leadership.

New Political Options
The fact is that all these political events surrounding the Kurds—the anti-ISIS struggle, the creation of a new Iraqi state and a new order in Syria, and Turkey’s more activist role in Kurdish regions outside of Turkey—all of this offers Kurds new political options. From a historical perspective eventual greater autonomy for all Kurds appears all but inevitable; in terms of real autonomy Iraqi Kurds are at the moment, the most advanced.
Shared hostility to any kind of Kurdish independence unites the regimes of Turkey, Iraq, Syria and Iran. Whatever other issues they have with each other, they will always cooperate on this one. The more autonomy Kurds gain in one state, the more demands will arise in the other Kurdish regions. But the Kurds have now also developed something of an international constituency which brings them greater sympathy, diplomatic support,  and human rights attention abroad.
The Iraqi Kurds plan a referendum on independence on September 25, a move opposed by Washington, the international community, and all regional states. (Israel is the only exception which supports Kurdish independence as part of its policy to weaken all regional states.)  Few Kurds will vote against independence—it is a cherished cause. And a  “yes” vote does not necessarily mean real consequences will necessarily flow from it immediately, but the Kurdish regional government will thereby gain a powerful bargaining chip vis a vis Baghdad. And the inexorable process of ever greater Kurdish autonomy will have moved significantly further forward.
The handwriting is on the wall: broad Kurdish cultural and political autonomy is in the cards in all Kurdish regions. If governments resist, crack down and persecute, Kurdish discontent will grow along with international sympathies for them. All four of these states need to get smart about how they will handle this issue over the longer run. Denial and repression will only intensify violence and local anger.
Turkey ironically could emerge as the big winner from serious Kurdish autonomy in Turkey—but only if Ankara plays its cards intelligently. Over half of Turkey’s Kurds live outside the South-east Kurdish zone. Istanbul is the largest Kurdish city in the world. Kurdish identity is now fully out of the box and broadly acknowledged among the Turkish public. If Turkey’s Kurds are granted serious local autonomy there will be far fewer incentives for them to break away from Turkey and retreat to isolation in the south-east. By being part of Turkey, Turkish Kurds would be part of the most flourishing state in the Middle East with ties to Europe and to Asia. Never mind that President Erdogan, through his self-aggrandizement and megalomania is currently crushing of all political opposition; he is seriously damaging Turkish democracy and its international stature for now, but Erdogan will not last forever.
If Turkey can satisfy its own Kurds’ aspirations, it will become the center of Kurdish economic and cultural life for the whole Middle East. Indeed, an enlightened Turkish policy towards its own Kurds  will create a magnet force in Turkish Kurdistan by creating a model of Kurdish governance and life that will attract discontented Kurds in Iraq, Iran and Syria. Turkey would become the international Kurdish capital with far more to offer than Iraq, Iran or Syria ever could.
If, on the other hand, Turkey is unwise, and if President Erdogan continues to try to exploit crude Turkish nationalism against the Kurds to bolster his own isolated government, then the crisis will grow and violence in Turkey will increase, seriously damaging the country, and spreading over into the neighboring Kurdish regions.
Will the Kurds ever unite under their own state? No one can say. How successfully these four states handle the challenge of integrating large minorities will be a key litmus test for their own future democratic governance. But it is safe to say that repression and violence will never solve the kurdish  problem, and ultimately will onlyl hasten and escalate Kurdish demands for maximum independence.

Graham E. Fuller is a former senior CIA official, author of numerous books on the Muslim World; his latest book is “Breaking Faith: A novel of espionage and an American’s crisis of conscience in Pakistan.” (Amazon, Kindle). Reprinted, with permission, from  grahamefuller.com. Photo: Kurdish YPG fighters (Kurdishstruggle via Flickr).