Friday, April 1, 2022

Baltık bölgesinde uçan Türk F-16’lardan yeni ‘Jeopolitik Avrupa’ya...1 Nisan 2022 Sedat Ergin

 


Baltık bölgesinde uçan Türk F-16’lardan yeni ‘Jeopolitik Avrupa’ya...1 Nisan 2022


Konu geçen hafta Estonya’nın kadın Başbakanı Kaja Kallas’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Brüksel’deki NATO Zirvesi sırasında yaptığı görüşmeden sonraki açıklamasında dikkatime takıldı.

Kallas, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda, Erdoğan’la görüşmesini fotoğrafıyla birlikte aktarırken, kendisine Türkiye’nin Ukrayna’ya verdiği desteği “takdirle karşıladıklarını” belirttiğini söylüyor.

Estonya Başbakanı, ardından “Türkiye’nin Polonya’da güç bulundurarak bölgemizin güvenliğine katkı sağlamasından dolayı da teşekkür ettim” diyor.

Baltık bölgesinin en kuzeyinde Rusya ile sınır paylaşan bu NATO ülkesinin Başbakanı, Türkiye’nin Polonya üzerinden bütün Baltık bölgesine, bu çerçevede kendi ülkesinin güvenliğine de sağladığı katkıdan müteşekkirdir.

‘TÜRK PİLOTLARI GÖKYÜZÜMÜZÜ KORUYOR’

Türkiye’nin Polonya’ya desteği, NATO içinde dönüşümlü bir şekilde yürütülen “hava polisliği” görevi çerçevesinde geçen yıl 6 Temmuz-15 Eylül tarihleri arasında gerçekleşmiştir. Bu görev için Bandırma Ana Jet Hava Üssü’nden dokuzu pilot 80 personel, dört F-16 uçağıyla birlikte Polonya’nın Baltık bölgesine açılan Malbork’taki hava üssüne intikal etmiştir.

Türk F-16’ları, yedi gün 24 saat nöbet esasına göre Polonya, dolayısıyla NATO hava sahasında “önleme görevleri” icra etmiştir. 

Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda, geçen yıl Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesinden sonra “Türk pilotları gökyüzümüzü koruduğu için kendisine teşekkür ettim” demişti.

Tabii, Polonya’nın gökyüzünün korunmasında geçen yıl yapılan bir anlaşma çerçevesinde bu ülkenin Türkiye’den alınacağı açıklanan Bayraktar tipi silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) da rol üstlenmekte olduğunu belirtmeliyiz. Polonya, Türkiye’den SİHA satın alan ilk NATO üyesidir.

POLONYA SAVAŞIN BASINCINI ÜSTÜNDE HİSSEDİYOR

Ukrayna’da Rusya’nın bu ülkeyi işgaliyle patlak veren savaş beşinci haftasını geride bırakırken, Polonya bugün krizde NATO’nun cephe ülkesi konumundadır. Topraklarını işgalci Rus ordusuna açan, bu yönüyle savaşın açık bir tarafı haline gelen Belarus ile komşudur.

Polonya’nın Ukrayna ile de geniş bir sınırı var. NATO ülkelerinin Ukrayna’ya silah yardımı büyük ölçüde Polonya üzerinden gitmektedir. Dün itibarıyla Ukrayna’dan 2 milyon 362 bin mülteci kabul etmiş olan Polonya, her bakımdan savaşın basıncını en çok hisseden ülkelerden biridir.

Polonya Cumhurbaşkanı Duda da savaşın patlak vermesinden sonra geçen 16 Mart’ta Ankara’ya gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmüştür.

NATO VE AB BÖLGELERİ İÇ İÇE GEÇİNCE

Polonya örneği üzerinde durmamızın bir nedeni, NATO müttefiki olan bu ülkenin aynı zamanda bir Avrupa Birliği ülkesi de olmasıdır. Polonya’ya F-16’larını göndererek Baltık bölgesinin güvenliğine katkı sağladığı için Türkiye’ye teşekkür eden Estonya da bir AB üyesi olduğu gibi.

Meselenin özü şudur ki, Türkiye NATO dayanışması içinde muhtelif misyonlar üstlenerek bu NATO ülkelerinin savunmasını desteklerken, aynı zamanda AB bölgesinin güvenliğine de katkı sağlamış oluyor. Bu noktada 30 NATO üyesinden 21’inin zaten AB üyesi olduğunu da hatırlayabiliriz.

Ukrayna Savaşı’yla birlikte Türkiye’nin NATO içindeki konumunun daha da kritik bir nitelik kazandığını vurgulamaya ihtiyaç yoktur.

Savaşın devamı halinde NATO planları çerçevesindeki “Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti”nin (VJTF) ikinci aşaması için görevli olan Türk birliğinin de önümüzdeki günlerde NATO’nun doğu cephesine intikal etmesi sürpriz bir gelişme olmamalıdır. Doğu cephesi derken yine büyük ölçüde AB coğrafyasından söz ediyoruz.

AB ‘JEOPOLİTİK AVRUPA’YA DÖNÜŞÜRKEN

AB bir ekonomik ve siyasi entegrasyon projesi olmakla birlikte, son yıllarda güvenlik, savunma alanlarında da bir kimlik kazanma arayışı içindedir. Ukrayna Savaşı’yla birlikte, Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı, Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in ifadesiyle açıkça “Jeopolitik Avrupa”dan söz edildiği bir döneme girmiş bulunuyoruz.

AB, bu amaçla hazırladığı “Stratejik Pusula” isimli belgede, kazanmak istediği yeni güvenlik ve savunma kimliğinin güçlenmesini NATO’nun güvenliği açısından da “tamamlayıcı” olarak görmektedir.

Bu çerçevede önümüzdeki dönemin en zorlu sorularından biri, AB tam üyelik adaylığı büyük ölçüde gündemden düşmüş olan ama NATO içinde kuvvetli bir rol icra eden Türkiye’nin AB-NATO ilişkisi tanımlanırken buradaki denklemde nereye oturacağı meselesinde karşımıza çıkıyor.

“Stratejik Pusula” belgesinde belirtildiği gibi, Rusya’nın Ukrayna’yı hedef alan saldırganlığı, AB ülkelerinin silahlı kuvvetlerinin hem AB hem de AB dışı alanlara dönük olarak intikal kabiliyetlerini güçlendirme ihtiyacını ortaya çıkartmıştır. Belge, AB’nin bu amaçla NATO ve diğer ortaklarla yakın işbirliği ihtiyacını vurguluyor.

TÜRKİYE İLE AB ARASINDA YENİ BİR BAKIŞ GEREKİYOR

AB, bir süredir kendi bünyesi içinde güvenlik ve savunma alanındaki “Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği” anlaşması çerçevesinde bir dizi askeri proje yürütürken, bunların bazılarında ABD, Norveç ve Kanada gibi AB dışı NATO ülkeleriyle işbirliğine pekâlâ kapıyı aralamaktadır. Gelgelelim, AB’nin Türkiye’nin bu projelere katılmak için yaptığı başvurular karşısında dışlayıcı bir tutum aldığı anlaşılıyor.

Ancak bir taraftan Türk F-16’larının Baltık bölgesinde sağladığı güvenlik katkısından memnuniyet ifade edilirken, diğer taraftan AB’nin birliğin dışındaki NATO ülkeleriyle ile işbirliği yaptığı askeri projelerinin Türkiye’ye kapalı tutulması arasında izaha muhtaç bir çelişki yok mu?

Bu noktada AB’nin karar alma mekanizmasında Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri kilitleyen sorunların, darboğazların hepsi karşımıza çıkmaktadır. Bunların bir bölümü Yunanistan-Kıbrıs Rum Yönetimi ikilisinin engellemeleri gibi AB kaynaklıdır. Bir bölümü ise AB’de yaygın bir şekilde eleştiri konusu olan insan hakları, hukuk gibi başlıklardaki sorunları nedeniyle doğrudan Türkiye’yi ilgilendirmektedir.

Görüleceği gibi, yeni jeopolitik realitelerden söz ederken Türkiye-AB ilişkilerinde yine başa dönmüş olduk.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin yarattığı koşullar, hem AB hem de Türkiye’nin aralarındaki ilişkiyi gözden geçirmeleri ve yeniden tanımlamaları ihtiyacını bütün kuvvetiyle ortaya koymuş olmalıdır.

Türkiye ile AB’nin önümüzde açılan dönemi Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin başladığı 24 Şubat öncesinin belirsizlik içinde seyreden dönemdeki tutumları üzerinden göğüsleyebilmeleri sürdürülebilir bir durum değildir. Her iki tarafın da atması gereken ciddi adımlar bulunuyor.


Sedat Ergin

Hürriyet

01 Nisan 2022


No comments:

Post a Comment