Saturday, April 9, 2016

Cengiz Çandar

Radikal internet sitesinin yayın hayatına son vermesiyle birlikte "aktif gazeteciliğe veda" ettiğini ilan etmiş Cengiz Çandar.
"Gazeteci miydi ki" tartışmasına dahil olmak niyetinde değilim. Çünkü, bizzat Çandar'ın en yakınlarından Ali Bayramoğlu'nun Cengiz Çandar ve Hasan Cemal için kaleme aldığı "...gazeteci değiller ülkenin yol alması için fikri ve siyasi alanlar arasında köprü kuran aktörler" notu arşivlerdeki yerini almışken böyle bir tartışmaya lüzum yok.
Ama bir dakika...
Fırsat bu fırsat deyip kaçar-adım nereye böyle?
Söyle bakalım Cengiz Çandar;
"Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi" diyen bir devrimcinin nasıl "NATO karargâhının gizli bölmelerine giren ilk Türk" olabildiğini anlatmadan nereye gidiyorsun?
Yoldaşların kuş gibi avlanıp kimi toprağa, kimi hücrelere düşerken peş peşe, Şahin Alpay ile birlikte Türkiye'den kaçabilmenizi sağlayan "şans(!)"ın kaynağını, sınırı geçer geçmez taşını toprağını öptüğün Suriye'de emsallerin gerilla kamplarında askeri idman yaparken seni niye Şam'daki apartman dairelerinde pamuklara sararak yaşattıklarını anlatmadan nereye gidiyorsun?
Lübnan'da birlikte kaldığın gerillalara karşı bile silahlanmanı gerektirecek özel durumunu anlatmadan nereye gidiyorsun; neden korkuyordun?
Bir "eski gerilla"nın, "Arafatçı"nın, "Humeynici"nin emperyalizmi "anti-Amerikan duyguların zerresi kalmayacak derecede benimsemesini" sağlayan CIA bursunu hak etmek için ne yaptığını anlatmadan nereye gidiyorsun?
Hiram Abas'ın "teşkilattandır" bilgisine rağmen "gazeteci" olarak uğurlanabileceğini mi sanıyorsun sahiden meslekten?
Milliyet'in yıllar önce fotoğrafının altına kocaman puntolarla attığı o başlığın cevabını vermeden nereye gidiyorsun;
"Gazeteci mi, komplocu ajan mı?"
Arkadaşınız Mustafa Kuseyri'nin gözlerinizin önünde yine kendi arkadaşınız tarafından nasıl öldürüldüğünü, katilin ellerindeki kan izlerini nasıl sildiğini, gram vicdan azabı hissetmeden arkadaşınızın kanını nasıl ülkücülerin üzerine yıktığınızı, suçu nasıl Ülkü Ocakları'na attığınızı ve bunu nasıl "darbe zemini yaratmak" için kullandığınızı anlatmadan nereye gidiyorsun?
Ve o fotoğrafı tabii; Türkiye Cumhuriyeti'nin bugün gömüldüğü karanlığın habercisi olan o zifiri zindan fotoğrafı anlatmadan, 2005 yılının Şubat ayında, Bebek'te bir İtalyan lokantasında;
- PKK'nın siyasallaştırılmasını ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üniter yapısının gerekli anayasal düzenlemelerle "federatif" hale dönüştürülmesini dayatan CIA ajanı Mark Parris,
- Kandil ulağı Hasan Cemal,
- Sivil darbe finansörü Soros'un vakıflarının Türkiye temsilciliğini de yapan, sonradan "akil" Can Paker,
- "Öcalan'la müzakere" yanlısı, "İmralı muhatap alınsın"cı eski MİT   Müsteşarı Sönmez Köksal,
- "Avrupa yakası"ndan TRT eski Genel Müdürü Cem Duna ile "gizli gizli" buluşma sebebinizi açıklamadan nereye gidiyorsun?
Üstelik tam da CIA Şefi makale ortakların Graham Fuller, Morton Abramowitz ve ABD'nin "açılımcıbaşı" tayin ettiği Henry Barkey'le aradığınız o "Kürt sorununu askeri olmayan yöntemlerle çözme cesaretini gösterecek lider" nihayet devletin en tepesine çıktığı sırada!
Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bir bölümünü "PKK bölgesi" olarak tanımlamanın, terörle mücadeleyi "Kürtlerle savaş" olarak nitelendirmenin, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yürüttüğü vatan savunmasını "terörist eylem" gibi sunmanın, her türlü isyan, katliam, ayaklanma, pusuyu hak arama mücadelesini "halkların haklı direnişi" gibi yansıtmanın hesabını vermeden nereye?
Satır satır hazırladığınız bu zemini kaplayan bunca evlat kanına rağmen "kubbede hoş seda" mümkün değil de, illa baki kalan bir şey olacaksa senden bu mesleğe;
İbret olsun!
O yüzden, dur, böyle kaçar-adam gitme... Daha karpuz keseceğiz; Taraf'ın o cilalamalara doyamadığınız meşhur manşetinin üzerinde!

No comments:

Post a Comment