AB-TÜRKİYE
ANLAŞMASI VE MÜLTECİLERİN UNUTULAN İNSAN HAKLARI
25.03.2016 24.03.2016
AB Haber
AB Haber
Türkiye ile AB arasında yapılan “Geri
Gönderme Anlaşması”nı her iki taraf da “başarı” olarak gösteriyorlar.
Türkiye’de iktidarın bu anlaşmayı bir “zafer” olarak göstererek iç ve dış
politikadaki başarısızlıklarını dengeleme niyetinde olduğu açık. Buna karşılık
özellikle insan hakları kuruluşlarının ve anlaşmada kendisine rol verilen BM
Mültecileri Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) anlaşma ile ilgili ciddi kuşkuları
var.
Uluslararası Hukuk:
Anlaşmanın iki amacı var: (a)
Türkiye’deki mültecilerin durumunun iyileştirilmesi. Bunun için AB Türkiye’ye
ilk aşamada üç milyon avro verecek. (b) Uluslararası korumaya ihtiyacı
olmayanların Türkiye’ye geri gönderilmesi. Bu kategoriye önce mülteci statüsü
taşımayanlar giriyor. Ancak, Türkiye’den AB’ne göç edenlerin büyük bir
çoğunluğu savaş nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda olanlar. Dolayısıyla
uluslararası korumaya ihtiyaç bulunanlar. BM Mülteciler Sözleşmesi’nin “geri
göndermeme” (non-refoulment) ilkesi gereğince, mülteciler yaşamın ve özgürlüğün
güvence altında olmadığı bir ülkeye gönderilemez. Bu durumda AB, Türkiye’den
gelen ve mülteci statüsünü kazanma olasılığı yüksek çok sayıda insandan
kurtulmak için şöyle bir formül buluyor: Türkiye’nin “güvenlikli üçüncü ülke”
olarak kabul edilmesi. Yani, mültecilere sağlanması gereken uluslararası
korumanın Türkiye’de sağlanması.
Ancak, burada başka bir güçlük ortaya
çıkıyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ek 4 no’lu Protokol’ün 4üncü
maddesi ve AB İnsan Hakları Şartı gereğince, yabancıların toplu bir biçimde
sınır dışı edilmeleri yasak. Ayrıca, AB’nin “Mültecilere İlişkin Usuller
Yönetmeliği” her bir iltica talebinin ayrı ayrı incelenerek, mahkeme tarafından
karara bağlanması ve ilk derece mahkemesi karar verene dek o kişinin sınır dışı
edilmemesini ön görüyor. O nedenle, anlaşmada Yunan adalarına varan göçmenlerin
iltica taleplerinin bireysel olarak inceleneceği ve iltica başvuruları
“reddedilen” ya da “kabul edilemez” bulunanların, Türkiye’ye gönderileceği
belirtiliyor. “Kabul edilemez” bulunmak, başka bir ülkenin “güvenlikli ülke” ya
da “ilk iltica ülkesi” olması anlamına geliyor.
Anlaşmada dikkati çeken bir nokta da
“Yunan adalarına varan göçmenler” den söz etmesi. Ya karasuları içinde kalan ve
karaya varamayan göçmenler ne olacak? Karasuları bir devletin ülke üzerindeki
egemenliğinin bir parçası ve AB İltica Yönetmeliği’nin de uygulama alanı
içinde.
AİHM Kararı:
AİHM Büyük Dairesi’nin Hirsi Jamaa /
İtalya (2012) kararının konusu, İtalyan Deniz Kuvvetleri’ne ait bir geminin
açık denizde yakaladığı ve İtalya’ya yasal olmayan yollardan girmeye çalışan
Somali ve Eritreli’leri Libya’ya zorla götürüp karaya çıkarmaları. AİHM, AİHS’
ek 4 No’lu protokolün 4üncü maddesinin açık denizde de uygulanabileceğini kabul
ederek, bu maddenin ihlal edildiğine karar verdi ve İtalya’yı mahkum etti. AİHM
kararında, iltica talebinde bulunanların durumunun bireysel olarak incelenmesi
ve bu kişilerin yargı önünde görüşlerini bildirmelerine olanak verilmesinin
önemine işaret etti. İtalyan makamlarının, iltica taleplerinin usulleri
hakkında bilgi vermeleri gerektiğini belirtti.
Yunanistan’nın Durumu
AB-Türkiye anlaşmasının uygulanmasında
Yunanistan bütün bu koşulları yerine getirebilecek mi? Örneğin, varını yoğunu
satıp Midilli’ye ulaşan bir Afgan kadını “Türkiye’ye gönderileceğime, burada
öleyim” diyor. Bu kadının zorla, kendi rızasına karşın Türkiye’ye gönderilmesi
mülteciler hukukuna aykırı. BMMYK buna ne diyecek?
Yunanistan’ın mülteciler hukuku yönünden
sicili parlak değil. Örneğin, 2008 Nisan ayında BMMYK, AB üyesi devletlere
mültecilerin Yunanistan’a gönderilmesini durdurmalarını istedi. Gerekçesi
Yunanistan’daki koşullar, iltica taleplerinin doğru dürüst incelenmemesi,
yargının etkili olmaması. 2009’da uluslararası STK’lar Yunanistan’ı AB iltica
kurallarına uygun davranmadığı gerekçesiyle Avrupa Komisyonu’na şikayet etti.
2008’de Avrupa Komisyonu Yunanistan’a karşı AB kurallarını ihlal etmesi
nedeniyle işlem başlattı.
Türkiye’nin Durumu:
Güvenlikli 3. Ülke
Peki, Türkiye “güvenlikli üçüncü ülke”
sayılabilir mi? Uluslararası hukuk ve AB’nin İltica Usulleri Yönetmeliği’ne
göre, bunun için 3 ölçüt aranıyor. (a) Irk, din, ulus, bir gruba aidiyet
nedeniyle yaşam ve özgürlüklerin tehdit altında olmaması (b) geri göndermeme
(non-refoulement) ilkesine uyulması (c) mülteci statüsü talebinde bulunma
olanağının mevcut olması.
Türkiye 1951 BM Mülteciler
Sözleşmesi’nin 1-B (1) maddesine koyduğu çekince ile ancak Avrupa’da meydana
gelen olaylar nedeniyle uluslararası korumaya ihtiyaç olanlara mülteci
statüsünü tanımakta. Türkiye’ye Avrupa dışından gelenler ise, mülteci statüsünü
talep etme hakkından, dolayısıyla uluslararası korumadan yoksun bulunmakta.
Bunların akıbetleri Türkiye’nin takdirine kalmış durumda. Bu nedenle (c )
koşullarının gerçekleştiği söylenemez.
İlk İltica Ülkesi
AB İltica Usulleri Yönetmeliği’nde
sığınmacıları geri göndermek için bir başka yol daha var. “İlk iltica ülkesi”
koşulları gerçekleşmişse, AB iltica talebinde bulunan kişiyi o ülkeye
gönderebiliyor. Bunun için, başvurucunun o ülkede mülteci olarak tanınması ya
da başvurucunun geri göndermeme de dahil yeterli koruma altında olması
gerekiyor.
Türkiye, 2005 yılında kabul ettiği
İltica ve Göç Ulusal Eylem Planı gibi bazı yasal düzenlemelerle BM Mülteciler
Sözleşmesi’ne koyduğu çekincenin sakıncalarını bir ölçüde gidermeye çalışmışsa
da, gerek uygulama, gerek BMMYK’nin gözlemleri, Avrupa dışından gelen kişilerin
güvence altında olmadığını gösteriyor.
Örneğin, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün
(Human Rights Watch) 2008 yılında yayınladığı rapor, Türkiye’deki Iraklı
sığınmacıların durumunu gözler önünde seriyor. Raporda, Edirne’de yüzlerce
kişinin tek bir odada kaldığı insanlık dışı koşullar, sığınmacıların maruz
kaldığı kötü muamele, Kuzey Irak’a toplu bir biçimde geri gönderilenler somut
olaylarla anlatılıyor. Zaten Türk vatandaşlarının bile güvende olmadıklarını,
insan hakkı ihlallerinin başını alıp yürüdüğü, özgürlüklerin sınırlandığı
Türkiye’nin, sığınmacılar için güvenlikli bir ülke olduğu düşünülebilir mi?
Bunu elbette AB yetkilileri de biliyor.
AB, AİHM’de yargılanabilir
AB-Türkiye anlaşmasının Türkiye’ye
gönderilen sığınmacıların insan hakları açısından doğuracağı ihlalleri AB
görmemezlikten gelse bile, AİHM’ye yapılacak başvurularda su yüzüne çıkacak. Bu
durumda sığınmacıları Türkiye’ye gönderen AB ülkeleri de sorumlu olacak. Nasıl
ki T.I. / İngiltere (2000) kararında, AİHM şöyle der: “Sığınmacıların ara bir
ülkeye gönderilmesi, bu göndermeyi yapan devletin sınır dışı etme kararı
sonucunda, başvurucunun Sözleşme’nin 3üncü maddesine (işkence, kötü muamele
yasağı) aykırı bir işleme tabi tutulmasından doğan sorumluluğunu etkilemez.”
Başka bir deyişle, Türkiye’ye geri gönderilen sığınmacıların insan hakları
ihlallerinden, Türkiye kadar o kişiyi Türkiye’ye gönderen devlet de sorumlu
olacaktır.
Savaş nedeniyle evlerini terk etmek
zorunda kalan insanların, mülteciler hukukunun ön gördüğü korumadan Türkiye’de
yararlanmaları, her şeyden önce Türkiye’nin BM Mülteciler Sözleşmesi’ne koyduğu
çekinceyi kaldırmasına bağlı. Sorun, Türkiye’nin kaç sığınmacı ya da kaç Avro
alacağı, ya da AB’nin mülteci akınından nasıl kurtulacağı değil. Sorun bir
insan hakları soru
Rıza Türmen-T24
No comments:
Post a Comment