E. Büyükelçi Osman Korutürk'ün 24ncü dönem milletvekilliği süresince danışmanlığını yapan Muzaffer Ayhan Kara'nın, "Düşürülen Rus uçağının maliyeti ne olur?" başlıklı 26 Kasım 2015 tarihli yazısını aktarıyorum.
RTE-Davutoğlu ikilisinin dümenine geçtiği Türk dış politikasının Suriye yöneliminin başımıza ne belalar açacağını daha işin başında ortaya koymuştuk. Danışmanlığını yaptığım, zamanın CHP dış politika kurmayı Osman Korutürk, Meclis’te AKP Grubunun gözünün içine bakarak bugün yaşanan vahim olayları birçok kez projekte etmişti. Odatv’nin arşivi o konuşmalara da atıf yapan makalelerimle doludur.
Daha dört buçuk sene önce asitmetrik savaşın olası sonuçlarına da vurgu yaptık, Suriye’nin müttefiki olan Rusya ve İran gibi devletlerin alacağı pozisyona da. Bütün riskleri ortaya koyduk. Tabii, en başta da Türkiye’nin Suriye’nin iç ihtilafında taraf olmasının nereden bakarsanız bakın uygun olmayacağının da altını çizerek.
DÜŞEN UÇAK DA TAVAN YAPAN GERİLİM DE SÜRPRİZ DEĞİL
Dün sabah angajman kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle Rus uçağının düşürülmesinin ardından birdenbire zaten kontrollü gerilimle seyreden Türk-Rus ilişkilerinin gerilimi tavan yaptı.
Ne var ki, sınırdaki elektrikli ortamda bir uçağın düşürülmesi de sürpriz değil, ardından uçağı düşürülen devletle düşüren devletin geriliminin doruğa sıçraması da sürpriz değil. Olmaması gereken, Türkiye’nin de Rusya’nın da Suriye topraklarındaki bir iç savaşta taraf olması. Temelden yanlış olan bu… Suriye’de bir sorun varsa (ki, var) bunu Suriyeliler çözecek. Uluslararası toplum, Suriye’nin müttefikleri veya muarızları ise ancak ve ancak Suriyelilere (gerek rejim yanlılarına gerek meşru muhaliflere) insan hakları ve demokrasiye ilişkin sorunlarını çözmede yardımcı olacak.
Yeniden düşürülen uçağa dönelim… Önce şu soru geliyor insanın aklına: Örneğin Türk –Yunan hava hattında onca ihlal oluyor ama kimse kimsenin uçağını düşürmüyor. Türk hava sahasını başka devletlerinde ihlal ettiği oluyor arada bir ama yine uçak düşürme yoluna gidilmiyor. O halde neden olası riskleri hesaba katılmadan bir Rus uçağı (ihlal etmiş olsa bile) düşürüldü? Oysa daha iki ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Moskova’da Merkez Camii açılışı yapmamış mıydı? Putin’le bir araya gelmemiş miydi?
İşte düğüm burada… İki ay içinde Rusya Suriye’de rejimi domine eden faaliyetlerini iyice arttırdı. Son günlerde ise Hatay’ın hemen güneyindeki Bayırbucak Türkmenlerinin bombalandığı iddiaları AKP hükümetini bir tepki göstermeye itti.
Peki, iyi de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu (bir savaş çıkmayacağını kestirebilirler ama) düşülecek bir uçağın nelere mal olacağını kestiremezler miydi? Uçak düştükten itibaren Rusya’nın Türkiye karşıtı bir pozisyon alacağını bilemezler miydi?
ARTIK TÜRKİYE KARŞITI BİR RUSYA’DAN SÖZ EDEBİLİRİZ
E. Büyükelçi Uğur Ergun’un şu paylaşımını gördüm bugün sabah sosyal medyada ve çok da gerçekçi buldum. Şöyle demiş E. Büyükelçi Ergun:
“Bugünden itibaren Rusya'nın Türkiye'nin en büyük karşıtı olacağına kendimizi hazırlamalıyız. Türkiye kendisini zorlayan dört önemli konuda Rusya'yı karşısında görecektir:
1. Kıbrıs konusu ve Türk-Yunan ilişkileri,
2. Ermeni konusu,
3. Kürt konusu,
4. Suriye konusu.
Rusya'nın ekonomik yaptırımları daha ilk anda ortaya çıkmıştır. Akdeniz turizminin çökeceği anlaşılmıştır. Doğal gaz konusu ve çeşitli ekonomik projeler de sıkıntılar doğurabilecektir. Bu istikrarsız ortamda Ortadoğu bataklığına batarken Rusya gibi güçlü bir devletle ilişkilerin bozulması Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği üzerinde büyük sorunları beraberinde getirecektir.”
Hakikaten de bugün gün boyu cereyan edilen gelişmelere baktığımızda E. Büyükelçi Ergun’un saptamalarının ne kadar gerçekçi ve yerinde olduğu görülmüştür. Şöyle ki; Rusya’da parlamentoda Ermeni ‘soykırımı’ yasa tasarısı peydah olmuştur hemen… Kürt meselesiyle ilgili demeçler yüksek sesle servise koyulmuştur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde Rusya’nın ne kadar etkili olduğu ve KKTC ile ilişkilerde yansımalarının görülebileceği açıktır. Rusya, Yunanistan’la stratejik olarak yakın bir devlet. Bunun Rusya-Türkiye gerilimi yüksek dozda sürdüğü sürece Türk-Yunan ilişkileri açısından ne kadar handikap oluşturacağı ortadadır. Buna karşın AKP hükümeti neden Rusya ile açıktan dalaşmayı tercih etmiştir, hakikaten mantıklı bir izah bulamıyorum. Kısa zamanda bir özür, manevra söz konusu olmazsa Türkiye açısından artık müthiş bir karşıtımız var demektir, yalnızlığımız iyice artacak demektir.
DÜŞÜRÜLEN UÇAK VE TÜRKİYE’NİN SURİYE POLİTİKASIYLA KAYIPLARI
Suriye’de artık Türkiye’nin savunduğu geleneksel toprak ve devlet bütünlüğü tezi AKP’nin izlediği politikayla maalesef çökmüştür. ABD, Suriye’nin kuzeyinde PKK ile ittifak halindeki PYD’yi destekleme marifetiyle Kuzey Irak’takine benzer bir yapılanmayı hemen hemen gerçekleştirmiştir. Rusya’nın ise bir zamanlar yüzyılın ilk yarısında Fransa’nın yaptığına benzer bir şekilde bölünmüş bir Suriye’de Nusayri devletini garantileme, giderek olabildiğince genişletme gayretinde olduğu gözlenmektedir. Yani, Fransa yerine bugün Nusayrilerin hamisi Rusya’dır fiilen. Bu tablo, zaten GKRY ile de müttefik olan Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki pozisyonunu da iyice güçlendirmektedir.
Özetle, şu aşamada ABD’de de Rusya da Suriye’de asgari olarak istediğini almış görünmektedir. Şimdi geri kalan Sünni bölgesindeki IŞİD etkisini kırmak ve böylelikle aynı zamanda Kürt ve Nusayri devletlerini garantiye almak istemektedirler. ABD bu yüzden Rusya-Türkiye itişmesinde geri planda kalmayı yeğlemektedir. Türkiye’nin ise bu iç ihtilafta kazanmadığı hiçbir şey yok ama kaybettiği çok şey var. En başta Suriye’nin parçalanması ulusal çıkarlarımıza çok aykırıdır. Güney sınırlarımızın riskinin artması söz konusudur. Suriye, İran, Rusya üzerinden ekonomik kayıplar çok ciddidir. Onca mülteci sorunu ortaya çıkmıştır. Tabii Türkiye’nin bir iç ihtilafa taraf olarak bölgede güvenilirliğini yitirmesi de çok büyük bir zaaftır.
Düşürülen Rus uçağı meselesine bakarken büyük fotoğrafı da görmek gerekiyor.
Muzaffer Ayhan Kara
Odatv.com
No comments:
Post a Comment