Friday, November 27, 2015

Kamran İnan'ın ardından (27 Kasım 2015)

Dışişleri Bakanlığı'nda 1964 Şubat ayında göreve başladım. Altı aylık bir staj döneminden sonra çok taraflı ekonomik ilişkiler dairesine ikinci katip olarak atandım. Genel Müdürümüz Nazif Çuhruk (R), Genel Müdür Yardımcıları Necdet Tezel (R) ve Nurettin Karaköylü idi. Ekonomik İşlerle görevli dairelerin tümü, Genel Sekreter Ekonomik İşler Yardımcısı Kamuran Gürün(R)'e bağlıydı.Benim sorumlu olduğum konular BM Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO), Dünya Gıda Programı (WFP) ve gıda ve tarımla ilgili diğer çok taraflı anlaşmalar idi. FAO ve WFP' ın yönetim merkezleri Roma'da olduğundan yaklaşık altı ayda bir Roma'ya gidiyor, toplantılara çoğunlukla Roma Büyükelçiliğinde Başkatip olarak görevli olan Kamran İnan'la birlikte katılıyorduk. Benim, bir yandan çok taraflı diplomasi ile diğer yandan Kamran İnan'la tanışmam böyle oldu. Toplantılar dışında beni evinde ağırlar ve hafta sonuna denk gelen toplantılar olduğunda, Roma civarındaki bazı tarım yerleşimlerine birlikte giderdik. Roma'dan sonra, bir araya gelmedik; ancak politikaya atıldıktan sonra Ankara'da kendisiyle zaman zaman buluşmalarımız oldu. Fransızca ve İngilizce başta olmak üzere yabancı dillere hakim, uluslararası medyayı gayet yakından izleyen, müzakere tekniklerini iyi bilen, diplomatik ön hazırlıkları ayrıntılarıyla yapan, dik duruş sergileyerek muhataplarına görüşlerini kabul ettiren, en azından saygı uyandıran başarılı bir diplomat ve seçkin bir Devlet adamı idi. Sevmeyenleri olmuştur ama, attığı adımlarda Devlet menfaatlerini ön planda tutmuştur. Televizyon mülakatlarında, yazdığı kitaplar ve makalelerde,  Türkiye Cumhuriyeti'nin değerlerini savunmuştur.

Bu kısa bilgi notunu, internet ortamında Naci Akın imzasıyla yer alan 26 Kasım 2015 tarihli tanıtım yazısının son paragrafı ile sonlandırmak istiyorum.

"... Kürt kimliğine rağmen hakiki bir Türk milliyetçisiydi. Türkiye Cumhuriyetine başkaldıranları hain olarak görüyor ve Türkiye'nin haini en çok olan bir ülke olduğunu söylüyordu. Seyit'ti ama bu vasfını asla kullanmıyor, siyasete malzeme yapmıyordu. Cumhuriyetin değerlerine sonuna kadar bağlıydı ve Türkiye'nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için çabalıyordu.
Hakiki Türk milliyetçisi olmak için illa ki, Türkçü ya da Türk soylu olmak gerekmiyor. Türkiye Cumhuriyetine ve onun değerlerine sadakatle bağlı olmak ve ülkenin birlik ve beraberliği için çalışmak yetiyor. Bu aynı zamanda milletin birliğine, ortak değerlerine ve hassasiyetlerine yönelebilecek saldırılara ve tehditlere milli reflekslerle tepki göstermeyi de gerektirir. Türk milliyetçisi olarak bilinenlerden hangisi Fransa'nın Ermeni Soykırımı tasarısını kabul etmesi üzerine taşıdığı "Légion d' Honneur" nişanını iade etmiştir? Kamran İnan bunu yapmıştır.
Allah mekanını cennet eylesin. ."

No comments:

Post a Comment