Sunday, May 29, 2022

Kuzey Afrika’da Tebbun-Erdoğan ittifakı mı?


 30 Mayıs 2022 04:11

Kuzey Afrika’da Tebbun-Erdoğan ittifakı mı?


Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun, Ankara’da Erdoğan’la görüştü. Ziyaret, Cezayir'in bölgesel rol üstlenmek istemesi ve Türkiye’nin de Kuzey Afrika’daki etkisini pekiştirme niyeti olarak yorumland

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecit Tebbun’un Türkiye’yi ve ardından İtalya’yı ziyaret emesi, Tunus’ta Genel İşçi Sendikası ile Cumhurbaşkanı Kays Said arasındaki ihtilaf ve Yemen’de ramazan ayının başında ilan edilen iki aylık ateşkesin sonuna yaklaşılması, geçtiğimiz hafta Arap dünyasının öne çıkan gündemleri arasında yer aldı.

Kuzey Afrika ülkesi Cezayir’in Cumhurbaşkanı Tebbun, uzun bir aradan sonra dış ülkelerde temasta bulunan ilk üst düzey yetkili oldu. Cezayir gerek 1990 ile 2000 arasında İslamcılarla hükümet arasında yaşanan iç savaş, gerekse de komşusu Tunus’ta 2010 yılında başlayan ekmek ve demokrasi talepli halk hareketinin ateşinin Cezayir’i de tutuşturması nedeniyle bölgedeki gelişmelerden uzak, içe kapalı bir siyasi hayat mevcuttu.

İçe kapanmanın önemli etkenlerinden biri de Tebbun’un selefi Buteflika’nın cumhurbaşkanlığıydı. Buteflika, Cezayir’in 1950’li ve ’60’lı yıllarda bağımsızlık mücadelesinde kilit rol oynamış ve ilk kez 1999’da cumhurbaşkanı olarak seçilmişti. Buteflika, 2013 yılında felç geçirmiş ve konuşma yetisini büyük ölçüde kaybetmişti. Bu tarihten sonra ne medyada ne de sokakta hemen hiç görünmedi. İşte bu şartlarda Buteflika, 2019 seçimlerinde 5. kez adaylığını açıklayınca ve özellikle gençler, her şey bir tarafa “Konuşabileceğimiz bir başkan istiyoruz” şiarıyla meydanlara inince görevini bırakmak zorunda kalmıştı.

TEBBUN’UN TÜRKİYE VE İTALYA ZİYARETİ


Tebbun’un 16-17 Mayıs’ta Ankara’ya yaptığı ziyaret, Türkiye’nin hem ekonomik hem de siyasi alanda yaşanan yoğun gündeminin gölgesinde kaldı. Oysa Cezayir medyasının yakından takip ettiği bu ziyaret, Türkiye’yle 17 yıl sonra cumhurbaşkanı düzeyinde gerçekleştirilen ilk temastı. Tebbun bu ziyareti “Ekonomik ve stratejik ortaklığın güçlendirilmesi için fırsat” olarak nitelendirirken, Erdoğan, “Cezayir ile savunma sanayinde iş birliğini geliştirmekte kararlıyız” ifadelerini kullandı.  

Diplomaside uzun süren bir kış uykusundan sonra Tebbun’un Türkiye’yi neden ziyaret ettiği doğal olarak merak konusu oldu. Cezayir’in yeniden bölgesel bir güç olmasını isteyen Tebbun’un, özellikle Türkiye’yi ziyaretinin nedenleri Erdoğan’ın Afrika kıtasıyla geliştirdiği ilişkilerde gizli. Erdoğan 2017 aralığında kıtaya yaptığı çıkarmada yanında 200 iş adamını da götürmüştü. Ayrıca Afrika’nın 28 ülkesini ziyaret ederek “Kıtayı en çok ziyaret eden lider” sıfatını kazanmıştı. 2012 ile 2016 arasında Afrika’yla ticaret hacmi 93.5 milyar dolara ulaşmıştı. Ayrıca Türkiye’nin 13 ülkede askeri üssü de bulunuyor. Bunların arasında Afrika ülkeleri olan Somali, Libya, Mali, ve Orta Afrika Cumhuriyeti de var.

Ziyaret esnasında Cezayir ile Türkiye arasında çeşitli alanlarda 15 anlaşma imzalandı. Tebbun, akabinde İtalya’ya da gitti. Bu ziyaretlerle ilgili olarak Arap basınında yapılan değerlendirmeleri şöyle özetlemek mümkün;

Cezayir uzun bir aradan sonra bölgesel rol oynamak ve özellikle Tunus ve Libya’da nüfuz sahibi olmak istiyor. Böyle bir pozisyon elde etmesi gerektiğini düşündüren ise içeride nispeten daha istikrarlı bir durumun oluşması ve yükselen fiyatlar nedeniyle artan doğal gaz ve petrol gelirleri.

Cezayir’deki siyasi çevreler ise, yapılan bu anlaşmaları “Türkiye’nin Kuzey Afrika’daki etkisini pekiştirmesi” şeklinde değerlendiriyor.

Tebbun’nun, anlaşmalar yoluyla Cezayir’i Ankara’nın Kuzey Afrika planlarının arka bahçesi haline getirerek Erdoğan’a, aradığını sunduğu değerlendirmeleri da dikkat çekiyor.

Her ne kadar anlaşmaların ayrıntılarına yer verilmese de Ankara’nın Libya ve Mali’deki rolünün de güçleneceğini Türk şemsiyesi altına girmeyi reddeden Tunus’a baskı yapmasına neden olabileceği ifade ediliyor.

Erdoğan’ın, Cezayir’in yatırımlara ve projelere ihtiyacı olması hasebiyle büyük anlaşmalarla onu cezbettiği belirtiliyor. Ancak analistlere göre burada  garip bir paradoks var: Gaz ve petrolden büyük gelirler elde eden bir ülkenin, bir başka ülkenin yatırımları tarafından ipotek altına alınma ihtimali.


CEZAYİR; PETROL VE GAZ GELİRLERİYLE SİLAHLANMIŞ PATRİARKAL BİR BÖLGESEL ROLÜN PEŞİNDE

Al Arab

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecit Tebbun’un İtalya ziyareti sırasında yaptığı açıklamalar, siyasi kriz içinde olan ve ordunun mutlak nüfuza sahip olduğu Cezayir’in, Tunus ve Libya üzerinde nüfuz elde etmek istediğini ortaya koydu. Petrol ve gaz gelirleriyle donanmış olarak özellikle Türkiye’nin karakteri ve dış bağlantıları doğrultusunda iki ülkeye de siyasi süreçleri empoze etmeyi hedefliyor.  

Siyasi çevreler, geçtiğimiz yıllarda iç faktörler nedeniyle genellikle geri çekilme politikasını benimseyen Cezayir’in artık bölgesel bir rol oynamaya çalıştığını ifade ediyorlar. Aynı çevreler, küresel piyasadaki fiyatların yükselmesi nedeniyle petrol ve gaz gelirlerinin artmasının, Cezayir’e bölgede daha önemli hale geldiğini düşündüren şey olduğunu öne sürdüler.

Bu çevreler, Cezayir’in Rusya ve ABD gibi büyük güçlerin kontrolünde olan Libya dosyası başta olmak üzere bölgesel dosyaları etkileme girişimlerinin başarılı olmasını ihtimal dışı bırakıyor. Ayrıca uzlaşmaz duruşuyla tanınan (Tunus Cumhurbaşkanı) Kays Said’in, Cezayir’in İslamcıları yeniden iktidara getirmek için Tunus’a yaptığı baskılara boyun eğmeyeceğini, bu baskıların komşu ülke ile arasının açılmasına yol açabileceğine dikkat çekiyor.

Aynı çevreler vesayet rolünün icra edilmesinin yüksek petrol fiyatlarına rağmen Cezayir’in sahip olmadığı bir ekonomik gücü gerektirdiğini düşünüyorlardı. Diplomasisinin zayıflığına ek olarak ayrıca Tebbun’un, iktidara gelmesinden bu yana giriştiği hiçbir girişim veya ara buluculuk çabası başarılı olamaması hasebiyle.

Eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika’nın yönetiminin son yıllarında eşi görülmemiş bir uyuşukluğa tanık olan Cezayir diplomasisinin yeniden faaliyete geçmesine dair bir umut yoktu. Cezayir Cumhurbaşkanı geçtiğimiz perşembe günü İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella eşliğinde Roma’da düzenlediği basın toplantısında Cezayir ve İtalya’yı kastederek iki ülkenin Tunus ve Libya’nın düştüğü durumdan çıkmalarına yardım etmeye hazır olduklarını duyurdu. İki Cumhurbaşkanı arasındaki görüşmelerde ortak dosyalar ve özellikle Kuzey Afrika ve Sahel’deki durum olmak üzere bölgesel ve uluslararası meseleleri ele alan diplomatik istişareler takip etti.

Cumhurbaşkanı Tebbun gazetecilere verdiği demeçte, Kays Said’in çeşitli yetkililerin kontrolünü ele geçirdiği geçen 25 Temmuz’dan bu yana yaşanan siyasi çıkmaza atıfta bulunarak; “Cezayir ve İtalya, Tunus’un mevcut çıkmazı aşmasına ve demokratik yola dönmesine yardım etmeye hazır. Cezayir ile İtalya arasında bölgenin güncel sorunlarına ilişkin büyük bir vizyon yakınlaşması var” dedi.

Tunus siyasi çevreleri, Cezayir Cumhurbaşkanının Tunus’a iade etmek istediği “demokratik yoldan” ne anladığını merak ediyor. Ve hangi ölçeğe göre (demokratik)?  Müesses nizamın on yıllardır seçimleri kontrol ettiği, askeri kurumun destekçilerini cumhurbaşkanı olarak dayattığı ve partilerin kotalarının önceden dağıtıldığı bir Cezayir modeline göre mi?  

SAİD VE TUNUS GENEL İŞÇİ SENDİKASI: UYUMDAN SONRA İHTİLAF MI?

al Kuds al Arabi

Başyazı

Geçen nisan ayının başında Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) Genel Sekreteri Nureddin Tebubi, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said ile “Tunus’un geleceğini şekillendirmede bir ortaklık” konusunda anlaştığını duyurmuştu. Cumhurbaşkanının sendika liderleriyle yaptığı görüşmenin ardından; “Reform, sürdürülebilirlik ve kamu kurumlarının korunması, destekleme ve düşük ücretler sorunu ve eğitim sistemi reformu” gibi birçok hassas dosyada “görüş birliğine” vardıklarını açıklamışlardı. Federasyon bu ortaklığın niteliğini netleştirmemiş olsa da bu uyumun atmosferi, sendikanın Said tarafından alınan 25 Temmuz 2021 önlemlerine verdiği desteği teyit etmiş. Said’in aldığı kararlar; parlamentonun dondurulması, parlamenterlerin dokunulmazlığının kaldırılması, başbakanın görevden alınması ve cumhurbaşkanlığına sınırsız yürütme yetkilerinin verilmesini içeriyordu.

Sendika, Said’in başlangıçta faaliyeti dondurulmuş olan parlamentoyu feshetme kararına da desteğini açıklamış ve “Siyasi hayatın yozlaşmışlığını yansıtan kötü bir imaj verdiği için parlamentonun devam etmesine artık gerek kalmadığını” söylemişti. Bunu, cumhurbaşkanlığının “Temsilciler Meclisindeki etkili partilerin yabancı ülkeler tarafından Tunus’a zorbalık yapmayı ve devleti parçalamayı hedeflediği” konulu konuşmasına verdiği destek takip etmişti.  

Birlik eski bir militan örgüt olduğundan tarihi; işçilerin ve emekçilerin çıkarları ve kamu özgürlükleri ile sivil hakların savunulması için verilen mücadelenin aydınlık aşamalarına tanıklık etmektedir. Avantajları ve dezavantajlarıyla demokratik yaşamın ilk garantisini oluşturan tek kurumun kapatılmasını desteklemesi şaşırtıcı olmuştu. Sonrasında sendika ve Kartaca Sarayı arasında uyum hakim olmuştu.

Ancak bugün, Sendika ve Said yeni bir anlaşmazlık aşamasına doğru ilerlemeye daha yakın görünüyorlar.  İhtilafın tırmanma olasılığı konusunda uyarılar yapılıyor. Sendika yaptığı genel grev çağrısını uygularsa, fiilen cumhurbaşkanlığı ve özellikle güvenlik servisleriyle doğrudan karşı karşıya gelme aşamasına geçebilir.

Geçenlerde İşçi Sendikası Ulusal İdari Organı tarafından yapılan toplantının ardından bir dizi temel siyasi, sendikal, ekonomik ve yaşamsal noktada cumhurbaşkanlığı ile anlaşmazlığı ilan eden, belki de en yüksek tonda bir açıklama yapıldı. Sendika, Kays Said tarafından oluşturulan Danışma Kurulunu; “Önceden istişare veya anlaşma olmadan açıkladığı, ulusal beklentileri karşılamadığı ve samimi ulusal güçlerin beklentilerine yanıt vermediği” gerekçesiyle reddetti. Bu tutumun “Sosyal adaletin merkezinde olduğu gerçek bir demokrasiyi kuran düzeltici bir yol oluşturmaya” katkıda bulunmayacağı ifade edildi. Yapılan açıklamada, “Rollerin tek taraflı olarak tanımlandığı, dayatıldığı ve ulusal sivil ve siyasi güçlerin dışlandığı herhangi bir aceleci, resmi diyaloğun” reddedilmesi de daha az önemli değil.  

YEMEN’İN DİNLENME ZAMANI

al Halic

Başyazı

Yedi yıllık katliam, yıkım, kan, yoksulluk, açlık ve hastalık, vatan birliğinin parçalanması, sosyal ilişkilerin bozulması Yemen için her anlamda gerçek bir felaket haline geldi. Temelde yoksulluğun dibinde olan ve ekonomik, sağlık, eğitim ve sivil altyapısını eski haline getirmek için her türlü desteğe ihtiyaç duyan bir ülke.

Geçen ramazan ayının başında, Körfez İşbirliği Konseyi gözetiminde Riyad’ın ev sahipliğinde ve Husilerin bulunmadığı Yemen barış görüşmeleri sırasında ilan edilen ateşkes; Yemenliler, Araplar ve dünya için bir umut ışığı oldu. Uzun süredir devam eden bir kabusa ve Yemenlilerin acılarına son verdi.

İki ay sürmesi planlanan ateşkesin sona ermesiyle birlikte Araplar ve uluslararası güçler onu tam bir ateşkese genişletme çabasına devam ediyor. Ardından umut, güvenlik ve barış kapısını açan gerçek bir çözüm formülüne ulaşmak amacıyla çeşitli Yemenli taraflar arasında diyalog kapısını açmak için. Ülkenin birliğini korumak ve Yemenlilerin geri kalan tüm imkanlarını tüketen bir savaşa son vermek için.

Hâlâ mümkün olan bu umuda ve ateşkesi sağlamlaştırmaya yönelik sürekli çabalara rağmen Husi grubu, diyaloğa katılmadan önce mümkün olan en büyük kazanımları elde etmek için koşullar öne sürerek açık bir şantaj süreci uygulamaktadır. Yemen’deki durumun artık hiçbir ertelemeye tahammül edemeyeceğini ve Yemen halkının barışı özlediğini anlamıyorlar.

Yemen’in Ulusal Bayram Günü vesilesiyle yaptığı son konuşmada, Yemen Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı Raşid al Uleymi; devleti ve kurumlarını restore etmek için uzlaşma, ortaklık ve inşanın gerekliliğini vurgulayarak barış girişiminin başarısı için BM ateşkesine saygı gösterilmesinin gereğini teyit etti. Bu anlamda al Uleymi; Husilerin bu girişime karşılık vermeleri, Yemen halkının iradesine uymaları ve kontrol, hakimiyet ve dışlama hayallerinden vazgeçmeleri için barış eli uzatmaya devam edildiğini ifade etti.

Uzun savaş yılları ve dışarıdan güç almanın yalnızca talihsizliğe ve felakete yol açtığı kanıtlandı. Arap kucaklaşmasından ayrılmak; sıcaklık, sükunet ve barış sağlamaz. Aklın sesini dinlememek, kibir ve küstahlık yolunda ilerlemek demektir.

BM Elçisi Hans Grundberg, tüm kapıları çalıyor ve ateşkesi sağlamlaştırmak ve Husi grubunu tüm cephelerde günlük ihlallerini durdurmaya, ateşkesin tüm içeriğine ve hükümlerine uymaya ve barış görüşmelerine katılmaya ikna etmek ve umut edilen çözüme ulaşmak için her türlü çabayı gösteriyor.

Savaş uzun süredir devam ediyor ve Yemen halkının dinlenme, yaralarını sarma, arta kalanları toplama ve onarılabilecek olanın onarılma  zamanı geldi.

Ateşkes sona eriyor. Ancak istikrarlı ve kalıcı bir ateşkes haline gelmesi için ilerletilebileceği,  Husi grubunun aklını başına alacağı, Yemen halkının bir parçası olacağı ve barış sürecine katılacağı umudu devam ediyor.

EVRENSEL -  30 mayıs 2022


No comments:

Post a Comment