Hem Rusya Hem de Ukrayna ile Yakın İlişki, Mümkün mü?
Deniz Berktay – Kiev
(Deniz Berktay, 21nci Yüzyıl TürkiyeEnstitüsü, Rus-Slav Araştırmaları Uzmanı)
Rusya ile Ukrayna arasında gerilimin artması, ABD’nin bundan yararlanarak bölgede ağırlığını arttırma çabaları, 10 Nisan’da Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin Türkiye’yi ziyaret etmesi ve bunun hemen iki gün sonrasında Rusya’nın 1 Haziran’a kadar Türkiye’yle uçuşlara ara verdiğini açıklaması (korona virüsü salgını gerekçe gösterilse de Türkiye’de, Rusya’da ve Ukrayna’da hemen herkesin Türk-Ukrayna yakınlaşmasına tepki olarak yorumladığı bir gelişme), şu soruyu tekrar tekrar gündeme getiriyor: Türkiye, hem Rusya’yla hem de Ukrayna’yla yakınlaşabilir mi?
Sorunun yanıtını en baştan verebiliriz: Evet, mümkün. Fakat, iki ülkenin özelliklerini göz önünde bulundurmak ve hangi alanlarda işbirliği yapılacağını iyi seçmek şartıyla.
Ukrayna’da 2014 yılına kadar, kimi zaman Batı yanlısı, kimi zaman Rusya yanlısı siyasetçiler iktidara geliyordu. 2014 yılında Ukrayna’da yönetimin Batı yanlılarının düzenlediği bir ihtilalle değişmesi, Rusya’ya yakın çizgideki dönemin Cumhurbaşaknı Viktor Yanukoviç’in Rusya’ya kaçması, Rusya’nın da bunu tanımayarak Ukrayna’ya kısmi müdahalede bulunması (Kırım Yarımadası’nı ilhak etmesi ve Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesinde Rus yanlısı ayrılıkçı grupların Rusya’dan destek alarak iki il merkezini ele geçirmesi), iki ülkeyi fiilen savaş haline getirdi. Nitekim Ukrayna’daki resmi söylem, Donbas’ta ayrılıkçılarla yapılan mücadeleyi, “Rusya-Ukrayna Savaşı” olarak adlandırıyor. Ancak bu savaş söylemine rağmen, Ukrayna, Rusya’yla ne ticari ilişkilerini, ne de diplomatik ilişkilerini kesebilmiş değil. Rusya, üç yıl öncesine kadar, Ukrayna’nın en büyük ticari ortağı olmaya devam ediyordu (ki o esnada iki ülke arasında dört yıldan beri fiilen savaş hali devam etmekteydi), geçtiğimiz yılsa, Çin ve Almanya’nın ardından üçüncü sırada yer aldı. Diplomatik ilişkilere gelecek olursak, her şeyden önce Rusya’da yüz binlerce Ukrayna vatandaşının çalışıyor olması, Ukrayna’nın buradaki diplomatik temsilcilikleri kapatmasını zorlaştıran bir etken. Sonuçta, iki ülke, asgari sayıda diplomatla, birbirlerinin ülkesinde diplomatik ilişkileri sürdürüyor.
Kırım, Rusya İçin Neden Önemli?
İki ülkenin ilişkilerini kopma noktasına getiren bir etken, hiç şüphesiz, Kırım meselesi oldu. Kırım Yarımadası, eskiden beri, Rusya açısından çok büyük önem taşıyor. Çarlık Rusyası, 1783’te Kırım Yarımadası’nı ele geçirmiş ve bundan kısa bir süre sonra, Tatarlar’ın Akyarlar yerleşiminin yakınında, Sivastopol adıyla bir liman kenti kurulmuştu. İşte Rus Karadeniz Filosu, o zamandan beridir, Sivastopol Deniz Üssü’nde bulunuyor. Kırım’ın önemini anlamak için, Karadeniz Havzası’nı gösteren bir haritaya bakmak yeter: Kırım, Karadeniz’in her noktasına eşit sayılabilecek bir mesafede. İstanbul Boğazı’na da, Tuna Deltası’na da, Bulgaristan ve Romanya sahillerine de kolayca ulaşabilecek bir noktada. Bu açıdan baktığımızda, Rusya’ya ait olan ve Karadeniz’in kuzeydoğusunda bulunan Novorrosisk Limanı’nın, hiçbir şekilde, Sivastopol Üssü’nün avantajlarına sahip olmadığını görüyoruz. (Rusya’da resmi çevreler, sürekli Kırım’ın Rusya açısından tarihsel ve manevi öneminden bahseder. Bunda doğruluk payı olmakla birlikte, sadece yukarıda değindiğimiz husus bile, Rusya’nın Kırım’ın denetimini neden kaybetmek istemediğini anlatmaya yeter). İkinci Dünya Savaşı yıllarında Naziler’in Sovyetler Birliği’ne saldırısı sırasında da en yoğun çatışmalar bu yarımadada olmuş, Sovyetler Birliği, burasını Naziler’e terk etmemek için çok sayıda askerini feda etmiş ve Kırım, ancak bir yıla yakın çatışmalar sonucunda Naziler’in eline geçmişti.
Kırım Yarımadası Sovyet döneminde, 1954’te, Sovyetler Birliği’ni oluşturan 15 kurucu cumhuriyetten biri olan Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandı (neden bağlandığı ve nasıl bağlandığı, çok geniş bir konu). 1991’de Sovyetler Birliği dağılırken de, uluslararası hukuka göre, federasyonun federe birimlerinin bağımsızlığı halinde federe birimler arasındaki sınırlar uluslararası sınırlar haline geldiği için, 1991’den sonra Kırım, Ukrayna’da kaldı. Rusya’nın Boris Yeltsin, Andrey Kozirev gibi en Batı yanlısı yöneticileri bile bu durumdan rahatsızlık duysa da, Rusya’nın o zamanki güçsüzlüğünün de etkisiyle, bu durumu kabullendiler ve 1997 yılında iki ülke arasında imzalanan anlaşmayla Rusya, Ukrayna’nın bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü kesin olarak tanımış oldu. Rusya, o tarihten sonra, Sivastopol Üssü’nden, kira anlaşması çerçevesinde yararlanıyordu. Kira anlaşması, 2010 yılında imzalanan Harkov Anlaşması’yla, bir 25 yıl daha uzatılmıştı. Ukrayna’da Batı yanlısı siyasi çevreler, ülkenin NATO’ya üye olması gerektiğini ve bu çerçevede, Rus Karfadeniz Filosu’nun Sivastopol Üssü’nden yararlanmasına son verilmesi gerektiğini söylüyorlardı. 2014 yılında Kiev’de Batı yanlısı gruplar iktidarı ihtilal yaparak ele geçirince, Kremlin yönetimi, Ukrayna’daki yeni yönetimin ilk fırsatta Rus Donanması’nı Kırım’dan çıkarmak isteyeceğini öngördüğünden, bir ön müdahale olarak, Kırım Yarımadası’nda denetimi ele geçirdi ve burada düzenlediği (ancak Kırım Tatarları tarafından boykot edilken) bir referanduma dayanarak, Kırım’ı kendi topraklarına kattığını açıkladı. Dünyada hemen hemen hiçbir ülke, Rusya’nın bu ilhak kararını tanımadı. Ancak Rusya, burasının artık Rusya’ya ait olduğunu söyleyerek, bu konuyu müzakere etmeyi reddediyor. Bunun ardından da, Donbas bölgesinde çatışmalar başlayacak ve Ukrayna, Donbas’taki çatışmalarda 7 yıl içinde asker ve sivil 14 bin insanını kaybedecekti.
Rusya’nın Kırım Yarımadası’nı ele geçirip ilhak etmesi, uluslararası hukukun açık bir şekilde ihlali idi ve İkinci Dünya Savaşı’nın bitişinden bu yana dünyanın önde gelen bir ülkesi ilk kez böyle bir adım atıyordu. Rusya, 2008 yılında Gürcistan’la yaptığı savaşın sonunda, Gürcistan’ın ayrılıkçı bölgeleri olan Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanımıştı. Fakat bu sefer, bir adım daha öteye gidip toprak ilhakında bulunuyordu. Üstelik Rusya yönetimi, bu toprakların Rusya’ya katıldığını açıklayarak, meseleyi kendisi açısından geri dönülmez hale getirdi. Yani, şimdiki Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin veya ondan sonra iktidara gelecek başka biri, Kırım’dan çekilecek olsa, “vatan toprağını terkeden” durumuna düşecek. Rusya’da geçen yılki anayasa referandumunun ardından, Rusya’nın Kırım’daki varlığını tartışmak bile suç olarak kabul edildi. Öte yandan, Kırım’da 2014’te Rus silahlarının altında düzenlenen referandum, gerek Ukrayna yasalarına, gerekse uluslararasu hukuka aykırı olsa da, yarımadada bulunanların önemli bir kısmı, Rusya’ya destek vermişti (dönemin Ukrayna yetkililerinin de söylediği üzere). Yarımadanın nüfusunun yüzde 50’den fazlası, etnik olarak Rus’tu. Kırım Tatarları ise, nüfusun yüzde 14’ünü oluşturuyordu, yani, siyasi gidişatı tek başına belirleyebilecek durumda değillerdi. Hem bu durumu, hem de Kırım’ın Rusya açısından sahip olduğu – yukarıda değindiğimiz- önemini göz önünde bulundurduğumuzda, ABD ve AB’nin uyguladığı ekonomik yaptırımların Rusya’yı Kırım’dan çıkmaya ikna etmeyeceğini kolaylıkla anlayabiliriz. Kısacası, kuzeyimizde, kısa sürede çözülemeyecek önemli bir gerilim kaynağı bulunuyor.
Karadeniz’de Denge ve Türkiye
Türkiye’nin gerek Rusya’yla, gerekse Ukrayna’yla ilişkilerinin en önemli bir boyutu, Karadeniz Havzası’ndaki barış ve huzur. Karadeniz, üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’nin (Marmara’yı saymazsak), önemli bir uluslararası sorun yaşamadığı tek deniz. Ayrıca, Karadeniz’de denge, barış ve huzur demek, Türk Boğazları’nda da sakin ortamın devam etmesi, Türkiye’nin Boğazlar nedeniyle kendisini bir çatışmanın ortasında bulmaması demektir. 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’ye hem Boğazlar üzerinde egemenlik vermiş, hem de Karadeniz’de Türkiye açısından yaşamsal önemde olan bir dengeyi sağlamıştır. Türkiye’nin çıkarları açısından baktığımızda, Karadeniz’in ABD gölüne dönmesinin de, Rus gölüne dönmesinin de, istenmeyecek bir durum olduğunu görürüz. Karadeniz’deki bu dengeyi bozmaya yönelik girişimler, Soğuk Savaş’ın ardından, 2000’li yıllardan itibaren, ABD’den gelmeye başladı. ABD, Türkyie’ye, Montrö’nün çağın ihtiyaçlarına cevap vermediğini söylüyordu. Benzer söylemler, 2000’li yıllarda Karadeniz’de ABD’nin en yakın müttefiki haline gelen Romanya ve Gürcistan’dan da gelmekteydi. Ukrayna’da 2014 yılında meydana gelen Batı yanlısı ihtilalin ardından Rusya’nın Kırım’ı ele geçirmesi de, Karadeniz’deki dengeyi bozacak bir diğer gelişme oldu. Rusya ile Ukrayna arasında Nisan ayında tansiyonun yükselmesi, iki ülke arasında savaş çıkacağına ilişkin iddiaların yoğunlaşması ve ABD’nin bu vesileyle Karadeniz’de varlığını arttırma çabaları ve aynı günlerde Boğazlar’ın statüsü konusunun gündeme gelmesi de, Rusya - Ukrayna- Batı ilişkilerinin Türkiye’ye etkisini somut biçimde gözler önüne serdi.
İşte Türkiye, bu kadar gergin bir coğrafyada, birbiriyle fiilen savaş halinde bulunan bu iki ülkeyle bu zamana kadar iyi ilişkileri sürdürmeyi başardı. Türk dış politikasının belki de en başarılı olduğu yerlerden biri, bu bölge. Bu hassas şartlarda böyle hassas bir politikayı (hem Rusya, hem de Ukrayna’yla iyi geçinme politikası) yürütmek de, Türkiye açısından bir gereklilik. Zira, Türkiye her ne kadar NATO üyesi olsa da, en büyük tehditleri Rusya’dan değil, Batı’dan aldı (ABD destekli askeri darbeler, ABD’nin 2003 yılında Irak’ta Süleymaniye’de Türk askerlerinin başına çuval geçirmesi, 15 Temmuz darbe girişimini organize eden FETÖ’nün ele başının ABD’de olması, ABD’nin 15 Temmuz’la ilişkisi, ABD’nin Yunanistan’la yakınlaşması, son olarak da ABD’nin şimdiki Başkanı Joe Biden’ın 24 Nisan’da “soykırım” açıklaması yapması, ABD’nin Türkiye’ye karşı tavrına sadece birkaç örnektir). Bu şartlar altında Türkiye’nin dünyada ABD’nin hegamonyasına karşı çıkan ülkelerle tabii ki ilişkisini geliştirmesi gerekiyor ve bunların başında da, Rusya geliyor. Ancak, Rusya’nın Karadeniz’in mutlak hakimi olması da, uzun vadede Türkiye açısından başka sorunlara neden olabilir. Ukrayna’nın bağımsızlık ve toprak bütünlüğü, bu bakımdan önemli. Bundan da ötede, Rusya’yla müttefik olunsa bile, her konuda aynı tavrı göstermek, gerekmiyor.
Çin’in Yaptığı
Bazıları, “Rusya’nın Kırım’ı ilhakını tanımayıp da Rusya’yla iyi ilişkiler sürdürmek mümkün mü”, diye soruyor. Evet, mümkün. Çünkü, Rusya’nın Kırım’ı ilhakını, Venezuella ve Suriye gibi birkaç ülke dışında zaten dünyada tanıyan olmadı. Hatta, Rusya’nın en yakın müttefikleri olan Belarus ve Çin Halk Cumhuriyeti de, Rusya’nın Kırım’ı ilhakını tanımadı. Çin, Rusya’nın müttefiki olmasına rağmen, Ukrayna konusunda kendi politikasını uyguluyor ve yukarıda kısaca değindiğimiz üzere, şu anda Ukrayna’nın en büyük ticari ortağı. Dolayısıyla, ne Ukrayna’yla yakınlaşmak için Rusya’yla çatışmak gerekiyor, ne de Rusya’yla yakınlaşmak için, Ukrayna’yla çatışmak gerekiyor.
Türkiye’nin de bu zamana kadar bu iki ülkeye yönelik politikası, denge gözeten bir politika olageldi: Türkiye, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tanıdıüını ve Rusya’nın Kırım’ı ilhakını tanımadığını açıklıyor, fakat Batılı ülkelerden farklı olarak, Rusya’ya Kırım ve Donbas nedeniyle uygulanan yaptırımlara, katılmıyor.
Türk – Ukrayna İlişkilerinin Dayanağı Nedir?
Türkiye’yle Ukrayna’yı birbirine yakınlaştıran etkenler şunlardır:
Türkiye açısından baktığımızda Ukrayna, Karadeniz’in kuzeyinde, 40 milyon nüfusa sahip, Türkiye’nin yüzölçümüne yakın bir yüzölçümü olan (Rusya ve Türkiye’nin ardından Avrupa’nın üçüncü büyük ülkesi), Avrupa’nın en bereketli topraklarına, Sovyet döneminden kalma sanayi altyapısına ve eğitimli nüfusa sahip bir ülke. İki ülkenin ekonomileri de, birbirini tamamlar nitelikte.
Yine Türkiye açısından baktığımızda, Ukrayna, Karadeniz havzasında Türkiye’nin geçmişten bugüne ciddi bir sorun yaşamadığı belki de tek ülke. Tarihte sorunlu olunan tek dönem, 1500’lü ve 1600’lü yıllarda, Osmanlıların ve Kırım Tatarları’nın bugünkü Ukrayna topraklarına akınlar yaptıkları dönem. Ancak, Balkan milletlerinden farklı olarak, Ukrayna toplumu, geçmişteki düşmanlıklara önem veren bir millet değil. Resmi tarih söyleminde de, Osmanlılarla olan çatışmalardan ziyade, Ruslarla olan çatışmalara vurgu yapılıyor. Gelecekte ne olur, bilinmez (bu ayrı bir konu); ancak şu an itibariyle, resmi tarih anlatımında, Türk ve Tatarlar’la çatışmalar, çok geri planda. Bu hususlar, ikili ilişkilerin nispeten sağlam bir zeminde olmasını sağlıyor.
Ukrayna açısından bakıldığındaysa, Türkiye, Ukrayna’nın deniz yoluyla dünyaya tek çıkış noktası üzerinde yer alıyor. Ukrayna’nın sadece Karadeniz ve onun parçası olan Azak Denizi’nde kıyısı var ve buradan dünyaya açılmanın tek yolu, Türk Boğazları. Yine Türkiye, coğrafi konumuyla, Ukrayna’nın Ortadoğu’ya ulaşacağı ülkeler üzerinde yer alıyor. Öte yandan, Ukrayna yönetiminin AB ve NATO’ya girmek istemesine rağmen henüz ikisine de girememiş olması, Türkiye’nin ise NATO üyesi olması, Ukrayna’dan bakıldığında Türkiye’yi, Batı’ya daha yakın bir ülke kılıyor. Türkiye’nin bölgede Rusya’dan sonraki ikinci büyük güç olması da, Ukrayna açısından Türkiye’nin önemini arttırmakta. Son olarak, paradoksal bir durum olsa da, Türkiye’nin Rusya’yla da ilişkisinin iyi olması, (Rusya’yla da iyi ilişkisi olan dost bir ülke olarak) Türkiye’nin Ukrayna karşısındaki ağırlığını arttıran bir etken (Rusya’da tutuklu durumdaki iki Kırım Tatar liderinin dört yıl önce, Türkiye’nin arabuluculuğuyla Ukrayna’ya getirilmesinde olduğu gibi).
Diğer taraftan, çıkarların çatıştığı durumlar da var: Rus doğalgazını Ukrayna’yı by pass ederek Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırmayı öngören Türk Akımı 1 ve Türk Akımı-2 projeleri, Ukrayna’nın Rus doğalgazına alternatif olarak Katar’dan sıvılaştırılmış doğalgaz ithal etmeyi planlaması, fakat Türkiye’nin, sıvılaştırılmış doğalgaz tankerlerinin İstanbul Boğazı’ndan geçişine izin vermemesi (Ukrayna zaten bu nedenle, Kanal İstanbul’un kendilerine fırsat yaratacağını, Türkiye’nin bu kanaldan doğalgaz tankeri geçişine izin vereceğini düşünüyor), öte yandan, Ukrayna’nın FETÖ’ye karşı sert tavır takınmaması (FETÖ’nün iki okulu, hala açık), Ukrayna’ya yatırım yapmak isteyen Türklerin hala bürokraside büyük sorunlarla karşılaşması, gibi. Ancak, iki ülke arasında yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü sağlam bir ilişki zemini olduğu için, iki ülke de, bu sıkıntılı konuları, basına yansıtmadan, polemik konusu yapmadan, kendi arasında görüşmeyi tercih ediyor.
Ukrayna’yla İlişkiler, Partiler Üstü
Türk-Ukrayna ilişkilerinin en önemli bir özelliği de, iki ülke ilişkilerinin, partiler üstü anlayışa göre kurulmuş olması. Batılı ülkelerden farklı olarak Türkiye, Ukrayna’nın iç siyasetine, kesinlikle müdahale etmedi ve Ukrayna gibi, 30 yıllık bağımsızlık tarihinde iki ihtilal yaşamış, Leonid Kuçma dışında hiçbir cumhurbaşkanının iki kez üst üste seçilemediği, siyasi krizlerin yoğun olduğu ve yönetimlerin sürekli değiştiği bir ülkede her yönetimle Türkiye, iyi ilişkiler kurmayı başardı. Mesela, şu anda Türkiye’yle Ukrayna’nın ikili ilişkilerini belirleyen Türkiye Ukrayna Yüksek Düzey Stratejik İşbirliği Konseyi, 2011 yılında, “Rus yanlısı” olarak adlandırılan, dönemin Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç zamanında kurulmuştu. Yanukoviç’in, Türk Hükümeti ile ilişkileri gayet iyi idi. Türkiye, Batılı ülkelerden farklı olarak, 2014 yılında Batı yanlısı grupların başlattıkları ihtilalde, hiçbir şekilde taraf olmadı. Ancak, ihtilalin ardından, yeni yönetimle ilk irtibata geçenlerden biri de, Türkiye oldu. İhtilalden üç ay sonra düzenlenen erken cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Petro Poroşenko da, Türkiye’yle çok yakın ilişkiler içinde oldu, onun ardından, iki yıl önceki seçimlerde Poroşenko’yu mağlup ederek cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Volodimir Zelenski’nin de... Bu, Türk dış politikasının Ukrayna konusunda başarılı olmasının yanı sıra, yukarıda değindiğimiz şekilde, Türkiye’nin Ukrayna’nın nezdinde büyük ağırlığının olmasının da bir sonucudur.
Türkiye’nin Ukrayna politikasının Batılıların Ukrayna politikasından ayrıldığı bir diğer yön ise, Türkiye’nin Ukrayna’yla yakınlaşırken, Rusya’yla da iyi ilişkileri sürdürme çabasında olmasıdır. Nitekim Türkiye, yukarıda değindiğimiz üzere, Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmadığı gibi, Zelenski’nin Türkiye ziyaretinde Erdoğan’ın ilk cümlelerinden biri, “işbirliğimiz, hiçbir şekilde üçüncü ülkelere karşı bir girişim değildir”, oldu.
Rusya, Neden Kaygılanıyor?
Fakat bu açıklamaya ve bu hassasiyete rağmen, iki gün sonra Rusya, Türkiye’ye uçuşları 1 Haziran’a kadar durdurduğunu açıkladı ve böylece, korona virüsü salgını nedeniyle zaten can çekişen turizm sektörüne ağır bir darbe indirmiş oldu. Zelenski’nin ziyaretinin hemen öncesinde Putin’in Erdoğan’ı araması ve bu ziyaretin gündemini konuşmaları da, ziyaretin Rusya tarafından dikkatle takip edildiğini gösteriyordu.
Rusya’yı kaygılandıran gelişmeleri başlıca üç grupta toplayabiliriz:
- Kırım Platformu konusu:
Türkiye’nin Kırım’ın ilhakını tanımadığını açıklaması, yukarıda değindiğimiz üzere, Rusya nezdinde özel bir rahatsızlık yaratmıyordu, zira, dünyada zaten bunu tanıyan hemen hiç kimse yok. Bunun dışında Türkiye’nin Kırım politikasında bu zamana kadar öne çıkan unsur, Kırım Tatarları’nın hakları ve Kırım’dan Ukrayna denetimindeki bölgelere göç eden Kırım Tatarları’nın konut sorununa çözüm bulunması idi. Kırım Tatarları’nın haklarını da Türkiye, Rusya’yla ilişkilerini bozmadan savunabilmekteydi. Ancak, son dönemlerde Kırım Platformu konusunun gündeme gelmesi, Rusya’yı kaygıya sevk etti. Kırım Platformu konusu, geçtiğimiz yıl Ukrayna yönetimi tarafından gündeme getirildi. Bunun gündeme gelmesi, Zelenski’nin İngiltere ziyaretinden sonra olduğu için, bazı çevreler, bu platformun bir İngiliz projesi olduğunu öne sürüyor. Kırım Platformu’nun temel amacı, Kırım Sorunu’nu sürekli olarak dünyanın gündeminde tutmak ve Rusya’ya karşı izlenecek stratejiyi belirlemek. ABD, İngiltere, Kanada ve Polonya gibi en Rusya karşıtı ülkeler bu platforma tam destek vereceklerini açıklarken, Fransa gibi bazı Avrupa ülkeleri, mesafeli yaklaşıyor. Rusya, Kırım konusunun kapandığını ve orasının artık bir Rus toprağı olduğunu öne sürdüğü için, bu konuyu gündeme getirecek girişimlere tepkiyle yaklaşıyor. Nitekim Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Mart ayında yaptığı açıklamada, kendilerinin Kırım Platformu girişimini bir “tehdit” olarak algıladıklarını söylemiş ve herhangi bir ülkenin Kırım Platformu’nda yer almasını, dostane olmayan bir hareket olarak göreceklerini söylemişti. Türkiye’nin Kırım Platformu’na destek verdiğini açıklamasının, Rusya’nın tepkisine neden olduğu, söylenebilir. Tabii, Rusya’nın bu konudaki tavrı, Kırım Platformu’nun hangi ülkeleri içine alacağı ve platformun bir tartışma platformundan mı ibaret kalacağı yoksa somut bir strateji mi izleyeceğine göre şekillenecektir.
- Türk-Ukrayna savunma sanayi ve askeri işbirliği:
Eski Sovyet coğrafyasında, aralarında Dağlık Karabağ’ın da bulunduğu, 30 yıldır “dondurulmuş çatışma bölgesi” durumunda olan bölgeler var. Dağlık Karabağ’da statükonun yakın bir gelecekte değişmesini, işgal altındaki toprakların Ermenistan kuvvetlerinden ve onların Karabağ’daki işbirlikçilerinden geri alınmasına hiç kimse ihtimal vermezken, Azerbaycan Ordusu’nun geçen sonbaharda Karabağ’ın büyük kısmını işgalden kurtarması, Ukrayna’da da bazı çevrelerin, Rus yanlısı ayrılıkçıların işgalindeki Donbas’ı geri alma umudunu yarattı. Ukrayna yönetimi, Donbas’ın ayrılıkçıların denetimindeki kısmını ve Kırım’ı silahla geri alma planının olmadığını sürekli vurguluyor. Ancak Karabağ Savaşı’nda büyük rol oynayan Türk İHA’larının Ukrayna’ya da satılması, Rusya’nın endişesine neden oldu. Rusya, Türkiye’nin Ukrayna’yla bu alanlardaki yakınlaşmasını kaygıyla takip ediyor.
- Biden faktörü:
ABD başkanlık seçimlerini kazanan Joe Biden, ocak ayında göreve başladıktan hemen sonra, “ABD, dünyaya tekrar dönüyor”, şeklinde açıklama yaptı. Doğu Avrupa ülkelerini ve Türkiye’yi kendi çevresinde seferber etme çabasına girişti. Türkiye’nin bu konuda Biden’ın çabasına ne kadar uygun hareket edeceği, Rusya’yı kaygılandıran bir diğer gelişme.
Ukrayna, Türkiye’nin bu zamana kadar en başarılı şekilde politika yürüttüğü ülkelerden biri olsa da, Ukrayna siyasetinin Türkiye’de derinlemesine bilindiğini, söyleyemeyiz. Zira, Türkiye’de Ukraynaca’yı akademik düzeyde bilen kaç kişi var, Ukrayna’nın Kiev ve Lviv dışındaki farklı bölgelerini görüp saha araştırması yapmış kaç kişi var, hatta, hepsini geçtik, Ukraynaca belgeleri tercüme edebilecek kaç Türk var diye sorduğumuzda, bu sorulara iç açıcı yanıtlar veremeyiz. Rusya’nınsa, bu bölgeye ne kadar vakıf olduğunu belirtmeye gerek yok. Bu çerçevede, Türkiye, Rusya ve Ukrayna’yla ilişkilerinin çerçevesini belirlerse, her ikisiyle de yoğun ilişkilerini sürdürebilir. Fakat Biden yönetiminin yoğun çaba sarf ettiği şekilde Türkiye’nin Rusya’yla gergin ilişkilere girmesi ve Ukrayna’da Rusya’yla karşı karşıya gelmesi, Türkiye’ye hiçbir kazanç sağlamaz. Dünyanın en gergin, en sorunlu bölgelerinin ortasında yer alan ve sözde müttefikleri tarafından giderek daha çok sıkıştırılan Türkiye’nin, Rusya ve Ukrayna politikalarını belirlerken, bütün bu hassasiyetleri sürekli göz önünde tutması gerekir.
By analiz 26 Mayıs 2021 tarihli AVİM Bülteninde yayınlandı. Ancak, yazının tarihi 09 Mayıs 2021
No comments:
Post a Comment