Thursday, November 16, 2017

KKTC'nin kuruluşunun ( 15 Kasım 217) 34ncü yıldönümü


KKTC’nin ilanı 15 Kasım 1983

Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, sabah saat 09.00’da yaptığı olağanüstü toplantıda KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NİN "Kuruluş" ve "Bağımsızlık" Bildirgelerini oybirliği ile onaylar ve tüm dünyaya ilan eder.

KIBRIS TÜRK FEDERE DEVLETİ MECLİSİ’NİN 15 KASIM 1983 TARİHLİ KURULUŞ KARARI VE BAĞIMSIZLIK BİLDİRİSİ:

KKTC’nin kuruluşu ile ilgili olarak onaylanan Kuruluş Kararı :

"Kıbrıs Türk Halkının özgür iradesini temsil eden,

Doğuştan hür ve eşit olan bütün insanların hür ve eşit yaşamlarına inanan,

Bu inanç içinde, Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini tayin etme hakkını 17 Haziran 1983 tarihli kararıyla dünyaya ilan etmiş olan,

Irk, milli menşe, dil ve din gibi farklara dayalı olarak insanlar arasında ayırım gözetilmesini, her türlü sömürgeciliği, ırkçılığı, baskı ve tahakkümü reddeden;

Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de, Orta-Doğu’da ve dünyada tam bir barış ve istikrarın, özgürlüğün, insan haklarının egemen olmasını isteyen;

Kıbrıs Adasındaki iki halkın kendi milli benliklerini koruyarak, kendi kesimlerinde huzur ve güven içinde yaşamaya ve kendi kendilerini yönetmeye hakları olduğuna inanan;

Aynı adada yanyana yaşamaya mecbur bulunan bu iki halkın aralarındaki bütün sorunları, eşit düzeyde müzakerelerle, barışçı adil ve kalıcı bir çözüme ulaşmalarının mümkün ve zorunlu olduğu görüşüne sımsıkı bağlı bulunan;

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanının iki eşit halk arasında ortaklığın bir federasyon çatısı altında yeniden kurulmasını ve sorunların çözülmesini engellemeyip, kolaylaştırabileceğine kani olan;

İki halk arasındaki bütün sorunların barışçı ve uzlaşıcı bir politika ile çözülmesi için BM Genel Sekreteri’nin gözetimi altında, eşit düzeyde müzakereler yürütülmesini yürekten dileyen ve önerilmiş bulunan zirve toplantısının bu açıdan yarar sağlayacağına inan Meclisimiz,

KIBRIS TÜRK HALKI ADINA,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve "Bağımsızlık Bildirisini"onaylar .

BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİ

Kıbrıs’ta 20 yıldan beri vuku bulan gelişmeler ve bu gelişmelerin bugün ulaştığı nokta, bazı gerçeklerin dünya kamuoyu önünde açıkca söylenmesini zorunlu hale getirmiştir.

Yeryüzünde barışın ve temel insan haklarının egemen olmasını isteyen, insanlar arasında ırk, milli menşe, din ve dini inanç yüzünden ayırım gözetilmesini reddeden, sömürgeciliğe ve ırkcılığa karşı olan herkesin, bu gerçekleri ön yargılardan uzak şekilde değerlendirmesini bekliyoruz.

1-Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk Halkı ile Kıbrıs Rum Halkı’nın ortaklığına dayalı bir devlet olarak kurulmuştu. İki milli toplumun anlaşması suretiyle kurulmuş olan bu ortak Cumhuriyeti, Kıbrıs Rum Yönetimi, 1963’ten başlayarak, yıkmış ve yok etmiştir.Yasama,yürütme ve yargı organları , en büyüğünden en küçüğüne kadar bütün devlet kadroları, Kıbrıs Rumları tarafından zapt ve işgal edilerek, devletin ortak kurucusu olan iki milli toplumdan yalnız birinin tekeline alınmıştır.

Münhasıran Rumlardan kurulan polis ve ordu birlikleri teşkil edilerek, bu silahlı güçler, Kıbrıs Türk Halkı’na karşı baskı ve zulüm aracı olarak kullanılmıştır.

Yirmi yıldan beri, Kıbrıs Türk Halkı, varlığına temel hak ve özgürlüklerine ve siyasal statüsüne yöneltilen tehdit ve saldırılara karşı meşru direniş ve meşru savunma halindedir.

2-"Ortaklık Devleti" karakteri, Kıbrıs Rum yöneticileri tarafından, 1963 Aralık ayından bu yana, zorla ve kaba kuvvetle yok edilen sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasama meclisinde ,1964’ten beri, bir tek Türk üye yoktur.Bu meclisle ilgili seçimlerde, seçme ve seçilme hakkı , 20 yıldan beri, fiilen Kıbrıs Rumlarının tekelindedir.Yalnız Kıbrıs Rumlarının seçtiği ve yalnız Kıbrıs Rumlarının seçilebildiği bir Temsilciler Meclisi, iki milli topluma dayalı bir ortaklık devletinin parlementosu olamaz.1960 Anayasa yapısına göre, Türk - Müslüman ve Rum-Ortodoks cemaatlerinin din işleri ve benzeri cemaat görevlileri, iki ayrı cemaat meclisine verilmiş iken, Rum cemaat meclisi kaldırılarak , bu görev Temsilciler Meclisi’ne verilmiştir.Bu bile, sözkonusu Meclisin sadece Rum _Ortodoks cemaatinin meclisi haline geldiğini açıkca göstermeye yeterlidir.

Kıbrıs Türk Halkı’nın, ne seçmen, ne de üye sıfatıyla katılamadığı böyle bir Meclis Kıbrıs Türklerini en küçük ölçüde temsil edemez.Kıbrıs Türkleri’nin hür iradesini temsil eden yegane Meclis Kıbrıs Türk Halkı’nın demokratik seçimlerle seçtiği parlementodur.

Yirmi yıldan beri zorla ve zorbalıkla Kıbrıs Rumları’nın tekeline alınmış olan "Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi’nin " bütün ada nüfusunu temsil edemeyeceği gerçeği Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nce, daha önce tesbit olunduğu halde, Kıbrıs Rum yöneticileri, son zamanlarda, her türlü hak ve adalet ilkesini ayaklar altına alarak, sözkonusu Asamble’de Kıbrıs’ın fiilen , Rum Parlamentosu Başkanınca temsil edilmesine yol açacak bir "olup-bitti" yi gerçekleştirmeğe kalkışmıştır.İki toplumun milli meclislerinin başkanlarının bir araya gelerek bu soruna bir çözüm bulmaları yolunda Kıbrıs Türk Parlamentosu Başkanlığınca resmen yapılan çağrıya, Kıbrıs Rum Parlementosu Başkanlığınnca cevap bile verilmemiştir.

3- Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin parlamentosu gibi yürütme organı da Kıbrıs Rumları’nın tekelindedir.Başkanlık yetkilerini Rum Toplumu liderliyle ortaklaşa kullanması gereken Kıbrıs Türk Toplumu lideri, 1963’ten beri, bu görevini yerine getirmekten zorla ve zorbalıkla alıkonmuştur.20 yıldan beri, Bakanlar Kurulu’nun Türklere ait olması gereken sandalyeleri Kıbrıslı Rum "Bakan"ların işgalindedir.

Böyle bir yürütme organı , elbette, Kıbrıs Türk Halkı adına konuşma yetkisine sahip değildir.

Kıbrıs Türk Halkı adına konuşmağa yetkili tek Başkan bu halkın demokratik seçimlerle görevlendirdiği Başkandır. Kıbrıs Türk Halkı’nı temsil eden yegane Hükümet, Kıbrıs Türk Halkı’nın hür iradesiyle görevlendirdiği Meclis karşısında sorumlu olan Hükümettir.

4- 1963’te Kıbrıs Türk Halkı’na karşı girişilen önceden tertiplenmiş, silahlı saldırılardan sonra bile Kıbrıs Türk Toplumu’na mensup hakimler görevlerini sürdürmeye çalışmışlardır.Kısa bir süre sonra , bu hakimler de yargı organlarından tehditlerle ve silah zoru ile uzaklaştırmışlardır.Anlaşmalar ve Anayasa hükümleri ortadan kaldırılarak kurulan Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yargı organlarında, yüksek mahkemeden en alt kademedeki mahkemeye kadar, Kıbrıs Türk Toplumu’na mensup tek bir hakim yoktur.

Tıpkı yasama ve yürütme organları gibi , ortaklık devletinin karma yargı organları da, Kıbrıs Rum yöneticileri tarafından yok edilerek, tamamıyle Rumların tekeline alınmıştır. Bu durumda, Kıbrıs Türk Halkı kendi bağımsız mahkemelerini kurarak, adalet ihtiyacını karşılamaya mecbur olmuştur.

5-Ortaklık devleti kurulurken "karma" olması öngörülen devlet memurları kadrolarına müsteşarlıktan odacılığa kadar tümüyle Kıbrıs Rumları el koymuştur. Böyle bir kamu görevlileri kadrosunu, Kıbrıs Türk Halkı, elbette kendi meşru kamu yönetimi olarak göremez.

6-Sözde "Kıbrıs Cumhuriyetinin dış ülkelerde ve milletlerarası kuruluşlar nezdinde görevli bütün temsilcileri, tek istisna olmaksızın, Rum Toplumuna mensuptur. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bütün Dışişleri teşkilatında Kıbrıs Türk Toplumuna mensup tek bir diplomat, hatta tek bir sekreter yoktur.

Bu teşkilat sadece Kıbrıs Rumlarının çıkarlarını korur, Kıbrıs Türk Toplumu’nu siyasi ve iktisadi bakımdan boğmayı başlıca görev sayar. Kıbrıs Türk Halkı elbette kendisine karşı düşmanca davranan bir teşkilatı ve onun dış ülkelerdeki temsilcilerini kendi temsilcileri olarak kabul edemez.

7-Polis, jandarma ve ordu güçlerinin her iki milli topluma mensup kişilerden oluşması, ortaklık devletinin kurulmasına yol açan anlaşmaların gereği idi. Silahlı devlet örgütlerinden birinin komutanı Rum olursa ötekinin komutanının Türk olması, her silahlı gücün komutanıyle yardımcısının ayrı toplumlardan seçilmesi zorunlu sayılmıştır.

Yirmi yıldan beri, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin polis,Jandarma ve ordu kadrosu içinde, hiçbir rütbede, hiçbir Kıbrıs Türkü yoktur. Geçmişte Türk köylerini, şehirlerin Türk kesimlerini, şehirlerin Türk kesimlerini muhsara eden bu silahlı güçleri Kıbrıs Türk Halkı kendi "güvenlik güçleri" olarak görebilir mi? Geçmişte,

EOKA teröristleri ile elele, Türk köylerini ateşe veren ve çocuk, kadın, yaşlı demeden Kıbrıs Türklerini katleden bu silahlı güçlere, Kıbrıs Türk Halkı canını, malını, namusunu emanet edebilir mi?

8-Sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin bütçesinden bir kuruşu bile Kıbrıs Türkleri için sarfedilmez. Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Türklerine karşı, devlet olmanın gerektirdiği hiçbir kamu hizmetini yerine getirmez. Halbuki bütün kamu kuruluş ve tesisleri Türk Halkının da katkılarıyla kurulmuş olup, her iki milli toplumun ortak malıdır.

Geçmişte, Kıbrıs Rum Yönetimi Rum Köylerine elektirik ve su verirken hemen yakınındaki birçok Kıbrıs Türk Köylerini elektiriksiz,susuz bırakmaya çalışmıştır. Türk bölgelerine yıllarca ilaç, gıda maddesi, inşaat malzemesi gibi en zorunlu ihtiyaç maddelerinin hatta Kızılay yardımlarının girmesini engelleyen gerçek bir muhasara uygulanmıştır. Dışarda eğitim gören Kıbrıs Türkleri, kendi vatanlarına dönmekte zorluk çekmişlerdir. Yeni doğan çocukları nüfus siciline kaydettirmekte engellerle karşılaşılmıştır. Devlet Televizyon’unda ilkokul çağındaki Rum çocuklarına hitaben Kıbrıs Türklerinin "milli düşman" olduğu söylenmiştir. Özetle Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Türklerine karşı ayrımcı bir politika uygulamıştır.

Kıbrıs Türk Halkı’nı kendi yönetimini kurmaya, kendi bütçesini yapmaya, kendi kamu hizmetlerini düzenlemeye mecbur eden, işte Rum Yönetiminin bu düşmanca ve ayırımca tutumudur.

9-Yukarıda belirtilen ayırımcı politikalar Kıbrıs Türk Halkı ile Kıbrıs Rumları arasındaki ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri de artırmıştır. İki kurucu ortak toplum arasındaki ekonomik uçurum, Kıbrıs Rumlarının tahakküm ve istismar politikalarıyla bağlantılıdır.

Bugün dahi, Kıbrıs Rumları, silah ve terörle boyun eğdiremedikleri Kıbrıs Türk Halkını ekonomik yoldan boğabilmek için hertürlü ambargo tedbirini uygulamakta ve ellerinden gelen her engellemeyi yapmaktadırlar. Bu tutum Kıbrıs Türk Halkının temel hak ve hürriyetine ve yaşama hakkına bir saldırı niteliğini almıştır.

10-Kıbrıs Rum Yöneticileri, geçmişte, Kıbrıs Türklerini " tabut veya bavul" ( ölüm veya adayı terketme) seçeneklerinden birini tercihe zorlamak istemişlerdir. Kıbrıs’taki Türk – İslam varlığının tamamıyle yok edilmesi için Akritas Planı, Milli Muhafız Ordusu’nun Kıbrıs Türk Halkına karşı uygulayacağı " yok etme" planları, "İoannides-Sampson" planı gibi, hepsi belgelenmiş ve ispatlanmış, sayısız saldırı ve katliam planları hazırlanmıştır.

EOKA terör örgütünün faaliyete geçtiği 1955 yılından bu yana, yüzlerce Türk köyünde ve şehirlerin Türk kesimlerinde, sindirme ve yok etme planları birçok defa uygulamaya konmuştur.

Kıbrıs Rum yöneticileri, bugün de Kıbrıs Türk Toplumuna kendi kesiminde güvenlik ve hürriyet içinde yaşama hakkını tanımağa yanaşmamaktadırlar.Hergün daha iyi görülmektedir ki, Kıbrıs Rum yöneticilerinin amacı fiiliyatta Kıbrıs Rumları’nın egemen olacakları bir devlette, Kıbrıs Türklerini, bir " tebaa toplum" olarak, ikinci sınıf yurttaşlar durumunda yaşamağa zorlamaktan ibarettir.

Bir Kısım Kıbrıs Rum yöneticileri ve onlara yön veren Yunanistanda’ki Pan -Helenistler, üzerinde iki ayrı milli toplumun yaşadığı ve bu iki toplumun yanyana, barış içinde yaşamaları gereken Kıbrıs’ı baştan başa Helenleştirmek hayalinden vazgeçmemişlerdir.

Bu amacı gizlemeğe bile hacet görmeyen fanatik Rum Ortodoks Kilsesi Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinde etkili olmağa devam etmektedir.

11-Yukarıdaki gerçekler açıkça göstermektedir ki, Kıbrıs Rum Yönetiminin Kıbrıs Türk Halkı’nı da temsil ettiğini ilan etmesi, demokrasiye, insan haklarına,Birleşmiş Milletler ilkelerine, akla ve vicdana aykırıdır. Kıbrıs Türk Halkı’nı

yabancı bir tahakküme tabi kılmak isteyen ve bütün devlet organlarını Kıbrıs Rumları’nın tekeline veren Kıbrıs Rum Yönetimi, ırk,milli menşe,dil ve din esasına dayalı ayrımcılığın en kötü örneklerinden birini sergilemiştir.

12-Kıbrıs Türk Halkı’nın güvenliğini, eşitliğini, temel hürriyetlerini, devlet yönetimine etkili biçimde katılma hakkını, kendi kendini yönetme ve kendi kaderini tayin etme hakkını, hatta yaşama hakkını kabul etmeyen Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs Türk Halkı ile hiçbir meşru ilgisi ve bağı kalmamıştır.

Kıbrıs Türk Toplumu’nun tarihten, milletlerarası anlaşmalardan, İnsan hakları beyanname ve sözleşmelerinden doğan bütün haklarını elinden almak isteyen;

Anlaşmalardan ve Anayasa esaslarından tamamıyle ayrılarak meşruluğunu yitirmiş bulunan;

Bütün organları Kıbrıs Rumlarının tekelinde olan;

Yalnız kuruluş tarzı ile değil, izlediği politikalarla da sadece Kıbrıs Rumlarının

devleti haline gelen;

Pan-Hellenist yayılımcılığının hizmetine giren;

Kıbrıs’taki Türk varlığını yok etmeği amaçlayan;

Irkçı ve ayrımcı bir yönetime karşı, Kıbrıs Türk Halkı’nın hiçbir sadakat borcu olamaz.

13-Kıbrıs Türk Halkı, bugün, tek dereceli genel oyla halk tarafından seçilmiş bir başkana, çok partili bir demokratik düzen içinde milletin hür iradesini temsil eden bir Meclise,bu meclise karşısorumlu bir hükümete, bağımsız mahkemelere, kanunların Anayasaya uygunluğunu da denetleyen bir Yüksek Mahkemeye, çağdaş bir devletin bütün görev alanlarını kapsayan bir kamu yönetimine, huzur ve nizam sağlayan güvenlik kuvvetlerine, halkın temsicilerinin oyu ile kabul edilen kanunlara, bu kanunlara uygun olarak toplanan vergilere, kendi bütçesine ve sosyal güvenlik kurumlarına sahiptir.

Güney Kıbrıs’ta yaşayan binlerce Kıbrıs Türkü, imha edilme tehlikesinden, baskı ve zulümden kurtulup kendi milli toplumunun bağrında güven ve özgürlük içinde yaşayabilmek amacıyla, bütün maddi varlıklarını terkederek ve birçok hallerde hayatlarını tehlikeye atarak, dağ yollarından gizlice Kuzey

kesimine geçmişlerdir. 2 Ağustos 1975’te yapılan "Viyana Anlaşması"nın sağladığı imkanını kullanarak, Kıbrıs Türk Halkı, tümü ile Kıbrıs’ın Kuzey kesminde toplanmıştır.

Bu halk birarada yaşamaya kararlıdır; kendi milli benliğini korumağa , kendi kendini demokratik şekilde yönetmeye ve Kıbrıs Rum Halkı ile bütün konuları eşit şartlarla müzakere edip adil ve barışçı özümlere bağlamaya kararlıdır.

15-Ne coğrafya bakımından , ne de tarihi olarak Kıbrıs Yunanistan’ın bir parçası olmadığı halde,Kıbrıs Rum yöneticileri, Yunanistan’ın etkisi altında Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek amacından, hiçbir dönemde vazgeçmemişlerdir.

Sömürgeciliğin her türlüsünü reddeden Kıbrıs Türk Halkı, Enosis’e karşı direnerek , daima Kıbrıs’ın bağımsızlığını kanıyla ve canıyla savunmuştur.Kıbrıs Türk Halkı’nın yiğit direnişi olmasaydı , Kıbrıs’ın tümü çoktan Yünanistan’a ilhak edilmiş, bağımsız Kıbrıs ortadan kalkmış ve Kıbrıs Tülk Halkı yeniden bir sömürge yönetimi altına girmiş bulunacaktır.

Kıbrıs Türk Halkı, sömürge yönetiminden kurtulup ortak kurucu sıfatıyla bir devlet kurduktan sonra, bu devletin bütün organlarından uzaklaştırılıp, tümüyle Kıbrıs Rumlarının tekelinde bulunan bir yönetim altında, yeniden, ezilen bir " tebaa toplum" halinde yaşamağa razı edilemeyeceği gibi, Enosis yoluyla yabancı bir milletin yönetimine girmeyi de asla kabul edemezdi.

16-Kıbrıs Türk Halkı, yıllardan beri, içtenlikle iki kesimli federal bir çözüm çerçevesinde iki halkın eşit ortaklığına dayanacak bir düzenin yeniden kurulmasına çalışmıştır.

Kıbrıs Türk Halkı, 1975 yılından kendi kendini yönetme zorunluluğu karşısında, kendi devletini resmen kurarken, federal bir birliğin kurulmasına öncülük etmek amacıyla, " federe devlet" adını ve statüsünü benimsemiştir.

İki toplum liderince kabul edilen 1977 Zirve Antlaşmasında, iki toplumlu iki kesimli bir federasyon ortak amaç olarak ilan edilmiştir. Bu amaç 1979 Zirve Anlaşmasında, BM Genel Sekreteri’nin 1980 tarihli Açış Beyanın da ve 1981 tarihli Değerlendirme Belgesi’nde teyid olunmuştur .

Bu amaca ulaşmak için, doğrudan doğruya iki milli toplum arasında eşit düzeyde ve BM Genel Sekreteri’nin gözetiminde görüşmeler yapılması tek geçerli yöntem olarak kabul edilmiştir. Adil ve kalıcı bir çözüme ancak bu yoldan ulaşılacağı inancı ile Kıbrıs Türk Halkı ve yöneticileri bu yöntem çerçevesinde içtenlikle çaba sarfetmişlerdir.

17-Kıbrıs Rum Liderliği, özellikle 1981 sonlarından beri, Yünanistan’dan gelen olumsuz etkiler altında müzakere sürecini baltalamak, müzakerelerin dayandığı temel aşama noktalarını ve müzakere çerçevesini yıkmak niyetiyle hareket etmiştir. Büyük çabalarla ve sabırla elde edilen anlaşma noktalarının ortadan kalkmaması ve müzakerelerin tehlikeye düşmemesi için Kıbrıs Türk tarafının yaptığı uyarı ve çağrıların hepsi, mağrur bir inatla, olumsuz karşılanmıştır.

Toplumlararası görüşmelerin devam ettiği son üç yıl boyunca Kıbrıs Türk tarafı iki kesimli federal bir çözüm için sağlam bir temel oluşturulması amacıyla müzakere sürecine faal biçimde yapıcı katkılarda bulunmuştur. Kıbrıs Türk tarafının savunduğu temel görüşler, 1977 ve 1979 Zirve Andlaşmalarındaki kriterleri dikkate almış ve gerek 1980 Açış Beyanı, gerek 1981 BM Değerlendirme Belgesi’ndeki yaklaşımın özü ile uyum içinde olmuştur. Kıbrıs Türk tarafı sorunun bütün yönleriyle ilgili olarak kapsamlı öneriler sunmuş, uzlaşma yolunu açabilmek için bütün yapıcı yolları ve yaklaşımları denemiş ve bu uğurda büyük fedakarlıklarda bulunmayı göze almıştır.

Ancak Kıbrıs Türk tarafının tüm iyi niyetli önerileri ve uzlaşma yolunu açabilecek adımları karşılıksız bırakılmıştır. Kıbrıs Türk tarafının federal bir çözüm doğrultusunda süratle ilerlemesi için özlü müzakerelere hazır olduğunun birçok kez önemle belirtilmesine rağmen, önce müzakere süreci Kıbrıs Rum tarafınca yavaşlatılıp yozlaştırılmış ve Kıbrıs Rum Liderliği Kıbrıs sorununu Kıbrıs Türk Halkı’nın sesini duyurmasına ve haklarını savunmasına imkan olmayan forumlara götürmek üzere müzakere masasını terk etmiştir.

Kıbırıs Rum yöneticilerinin, Kıbrıs Türk Halkı’nı federal bir devlet yapısı içinde eşit kurucu ortak statüsünde görmek istemedikleri açıkca anlaşılmaktadır.

Özellikle son zamanlarda, Kıbrıs Rum Yöneticilerine egemen olan tutu; Federal Devlet ve kurucu ortaklık anlayışı ile bağdaşmayan, geçmişin acı deneyimlerini değerlendirmeyen, Kıbrıs Türk Halkına kendi kesiminde , güven içinde özgürce yaşama hakkını tanım istemeyen ve daha önce üzerinde anlaşmaya varılmış temel noktaları bile ortadan kaldırma amacı güden olumsuz bir tutumdur.

Bu durumda, Kıbrıs Türk Halkı kendi geleceği üzerinde yeniden düşünmek zorunluluğunu duymuştur.

18-Kıbrıs Türk Halkı ‘nın hür iradesi ile seçilen ve O’nun meşru temsilcisi olan Meclis, Kıbrıs Türk Halkının kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu daha önce de Cihan’a ilan etmiştir.

Kıbrıs Türk Halkının kendi kaderini tayin etme hakkı, her insanın sahip bulunduğu temel hak ve hürriyetlerin tabii sonucudur. Büyük ve küçük pek çok devlet, " kendi kaderini tayin etme" hakkının kullanılması suretiyle kurulmuştur.

Bu hak, Birleşmiş Milletler Anayasasının da temel ilkelerinden biridir.

" Ekonomik , Sosyal, Kültürel Haklarla İlgili Milletlerarası Sözleşme"nin birinci maddesi gibi "Medeni ve Siyasi Haklarla İlgili Milletlerarası Sözleşme"nin 1inci maddesi de, Kıbrıs Türk Halkının, "Kendi Kaderini Tayin" konusundaki vazgeçilmez hakkını teyid eder.

"Evrensel İnsan Hakları Bildirisi"’nin 1. maddesinde de belirtildiği gibi, bütün insanlar, haysiyet ve hakları bakımından eşit ve hür doğmuşlardır. Temel insan hakları ile ilgili milletlerarası belgelerin hepsi, insanlar arasında ırk, renk, dil, din, milli menşe, ayırımı gözetilemeyeceğini vurgular.

Her yurttaşın, kamu işlerinin yürütülmesine doğrudan veya seçtiği temsilciler aracılığı ile katılması, ülke yönetimine katılma konusunda eşitlik, insan haklarıyla ilgili belgelerde yer alan temel haklar arasındadır

Yukarıda belirtildiği gibi, Kıbrıs Türk Halkı, sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yönetimine en küçük ölçüde katılamamaktadır. Kıbrıs Rum yöneticileri, uzun yıllar , milli menşe , dil ve dini inanç esasına dayalı ayırım gözetmenin en ilkel örneklerini vermişlerdir. Ortaklık Devleti’nin Türk asıllı yurttaşları, bütün medeni, siyasi, sosyal haklarından, ekonomik imkanlarından, ve kamu hizmetlerinden mahrum edilmişlerdir.

Kıbrıs Türklerini katlettikleri, Kıbrıs Rum Yönetimi’nce kesin olarak bilinen kişiler bile cezalandırılmamış, Kıbrıs Türklerine karşı yaptıkları baskılardan dolayı hiçbir Kıbrıslı Rum görevli takibata uğramamıştır.

Kıbrıs Rum Yönetimi, Ortaklık Devletini yıkarak, Kıbrıs Türkleri’nin temel haklarını yok etmeye çalışarak ve Kıbrıs Türklerine karşı düşmanca bir tutum izleyerek, Kıbrıs’ın tümünün meşru "hükümet "i olamayacağını kuruluş tarzı ve faaliyetleriyle, bizzat göstermiştir.

Kıbrıs Türkleri için "kendi kaderini bizzat tayin etme" hakkının kullanılması zorunlu hale gelmiştir.

19-. Yıllarca, insan ve vatandaş haklarından yoksun bırakılan Kıbrıs Türk Halkı, esarete boyun eğmemek için,sayısız şehitler vererek direnmiştir. Kendi hür iradesiyle, görev verdiği bir yönetim altında, güvenlik, barış ve mutluluk içinde, hür yaşamak, kendi kendini yönetmek, Kıbrıs Türk Halkınınvazgeçilmez hakkıdır.

Bu vazgeçilmez hakkımızı kullanmaya karar verdiğimizi ilan etmek, bizim için sadece "hak" değil, gelecek kuşaklara karşı bir ödev halini almıştır.

20-. Hiç kimse, Kıbrıs Türk Halkı’nın;

"Her halk kendi kaderini tayin hakkına sahiptir; bu hakkın gereği olarak kendi siyasi statüsünü serbestçe tayin eder, kendi iktisadi sosyal ve kültürel gelişmesi yolunda serbestce çaba gösterir" kuralından vazgeçmesini isteyemez.

Hiç kimse, Kıbrıs Türk Halkı’nın şu ebedi gerçekleri haykırmasını önleyemez:

"Bütün insanlar eşit yaratılmıştır. Bütün insanlar, doğuştan, bazı vazgeçilmez haklarla yaratılmıştır. Bu haklar arasında, yaşama hakkı, hür olma hakkı ve mutluluk yolunda çaba harcama hakkı vardır. Hükümetler yetki ve güçlerini, yönettikleri kişilerin tasvibinden alırlar."

Kıbrıs Türk Halkı inanmaktadır ki, dünya yüzünde

"Barışcı ve dostca ilişkiler, ancak her halka eşit haklar ve kendi kaderini tayin hakkının tanınması ve hiçbir ırk, cinsiyet, dil veya din farkı gözetilmeden insan haklarına ve temel hürriyetlere, bütün cihanda saygı gösterilmesi ve uyulması yoluyla gerçekleşebilir"

Kıbrıs Türk Halkı inanmaktadır ki, hür ve bağımsız yaşamak Kıbrıs Rumları kadar Kıbrıs Türk halkı’nın da hakkıdır.

21-Kıbrıs Türk Halkı bu hakkını çoktan kullanmıştır. Kendi devletini bütün organları ile kurmuştur. Bu gün yapılmakta olan, mevcut bir gerçeğin tesbit ve ilanından ve devletimizin adının konmasından ibarettir.

22- Bu tarihi günde bir defa daha, Kıbrıs Rum halkına barış ve dostluk elimizi uzatıyoruz.

(a) Aynı Ada’da yanyana yaşamağa mecbur bulunan iki halkın, aralarındaki bütün sorunları eşit düzeyde müzakerelerle, barışcı, adil ve kalıcı biz çözüme ulaştırmalarının mümkün ve zorunlu olduğuna inanıyoruz

(b) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı, iki eşit halkın ve onların kurdukları yönetimlerin, gerçek bir federasyon çatısı altında yeniden bir ortaklık kurmalarını engellemez; tam aksine bir federasyonun kurulabilmesi için gerekli ön şartları tamamlayarak bu yoldaki samimi çabaları kolaylaştırabilir. Bu yolda her yapıcı çabayı göstermeğe kararlı olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başka hiç bir devletle birleşmeyecektir.

(c) Kıbrıs Türk tarafı olarak, iki halk arasındaki bütün sorunların barışçı ve uzlaşıcı bir yaklaşımla çözülmesi için Birleşmiş Milletler Genel Sekreter’nin iyi niyet görevinin devamını ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin gözetimi altında müzakerelerin yürütülmesini istiyoruz.

(d) Kıbrıs Rum Yönetimi’nin de Kıbrıs Türk Halkı’nı yeniden yabancı bir devletin tahakkümüne sokmayı amaçlayan "Enosis" hayalini kesinlikle terketmesini, uluslararası alanda bütün Kıbrıs adına konuşma iddiasından vazgeçerek Kıbrıs Türklerini temsile yetkili olmadığı gerçeğini kabul etmesini, kısa vadede çözüme kavuşabilecek konularda iki halkı yaklaştıracak iyi niyet adımlarının derhal atılmasına yardımcı olmasını bekliyoruz.

23-Yine bu tarihi günde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin;

(a) Birleşmiş Milletler ilkelerine bağlılığını,

(b) Bağlantısızlık dışında bir dış politika izlemeyeceğini

(c) İki büyük devletle ve bütün ülkelerle ilişkilerinde, Doğu Akdeniz’de barış ve istikrarın ve dengelerin korunmasını daima önplanda tutacağını ve hiçbir askeri blok’a katılmayacağını,

(d) Bütün ülkelerle dostane ilişkiler kurmayı amaçladığını ve egemenlik alanında hiç bir ülke aleyhinde hiçbir düşmanca faaliyete izin vermemeğe kararlı olduğunu,

(e) Tesis, Garanti ve İttifak Andlaşmalarına bağlı olduğunu ,

(f) İslam Ülkeleri, Bağlantısız ülkeler ve Commonwealth ile kabil olan en yakın bağları ve ilişkileri kurmağa çalışacağını,

Kuzey Kıbrıs’ı dünyada , Akdeniz’de ve yakın bölgemizde barışın hüküm sürmesine hizmet edecek, bağımsız ve bağlantısız bir barış ve huzur bölgesi olarak tutmaya azimli ve kararlıyız.

24- Yukarıda belirtilen inançların, gerçeklerin ve zorunlulukların ışığı altında, Kıbrıs Türk Halkı’nın meşru ve önüne geçilmesi imkansız istek ve iradesine tercüman olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak kurulduğunu dünya ve tarih önünde ilan ediyoruz.

Bu tarihi günde, Kıbrıs Türk Halkı’nın bir sömürge yönetimi altında köleliğe sürüklenmemesi ve insan haysiyetine uygun şekilde hür yaşayabilmesi için hayatlarını feda etmiş olan şehitlere şükranlarımızı tekrarlıyor, Allahtan rahmet diliyoruz.

No comments:

Post a Comment