KKTC’nin ilanı 15 Kasım 1983
Kıbrıs Türk Federe Devleti
Meclisi, sabah saat 09.00’da yaptığı olağanüstü toplantıda KUZEY KIBRIS TÜRK
CUMHURİYETİ’NİN "Kuruluş" ve "Bağımsızlık" Bildirgelerini
oybirliği ile onaylar ve tüm dünyaya ilan eder.
KIBRIS TÜRK FEDERE DEVLETİ
MECLİSİ’NİN 15 KASIM 1983 TARİHLİ KURULUŞ KARARI VE BAĞIMSIZLIK BİLDİRİSİ:
KKTC’nin kuruluşu ile ilgili
olarak onaylanan Kuruluş Kararı :
"Kıbrıs Türk Halkının
özgür iradesini temsil eden,
Doğuştan hür ve eşit olan bütün
insanların hür ve eşit yaşamlarına inanan,
Bu inanç içinde, Kıbrıs Türk
halkının kendi kaderini tayin etme hakkını 17 Haziran 1983 tarihli kararıyla
dünyaya ilan etmiş olan,
Irk, milli menşe, dil ve din
gibi farklara dayalı olarak insanlar arasında ayırım gözetilmesini, her türlü
sömürgeciliği, ırkçılığı, baskı ve tahakkümü reddeden;
Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de,
Orta-Doğu’da ve dünyada tam bir barış ve istikrarın, özgürlüğün, insan
haklarının egemen olmasını isteyen;
Kıbrıs Adasındaki iki halkın
kendi milli benliklerini koruyarak, kendi kesimlerinde huzur ve güven içinde
yaşamaya ve kendi kendilerini yönetmeye hakları olduğuna inanan;
Aynı
adada yanyana yaşamaya mecbur bulunan bu iki halkın aralarındaki bütün
sorunları, eşit düzeyde müzakerelerle, barışçı adil ve kalıcı bir çözüme
ulaşmalarının mümkün ve zorunlu olduğu görüşüne sımsıkı bağlı bulunan;
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin ilanının iki eşit halk arasında ortaklığın bir federasyon
çatısı altında yeniden kurulmasını ve sorunların çözülmesini engellemeyip,
kolaylaştırabileceğine kani olan;
İki halk arasındaki bütün
sorunların barışçı ve uzlaşıcı bir politika ile çözülmesi için BM Genel
Sekreteri’nin gözetimi altında, eşit düzeyde müzakereler yürütülmesini yürekten
dileyen ve önerilmiş bulunan zirve toplantısının bu açıdan yarar sağlayacağına
inan Meclisimiz,
KIBRIS TÜRK HALKI ADINA,
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve "Bağımsızlık Bildirisini"onaylar .
BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİ
Kıbrıs’ta 20 yıldan beri vuku
bulan gelişmeler ve bu gelişmelerin bugün ulaştığı nokta, bazı gerçeklerin
dünya kamuoyu önünde açıkca söylenmesini zorunlu hale getirmiştir.
Yeryüzünde barışın ve temel
insan haklarının egemen olmasını isteyen, insanlar arasında ırk, milli menşe,
din ve dini inanç yüzünden ayırım gözetilmesini reddeden, sömürgeciliğe ve
ırkcılığa karşı olan herkesin, bu gerçekleri ön yargılardan uzak şekilde
değerlendirmesini bekliyoruz.
1-Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs
Türk Halkı ile Kıbrıs Rum Halkı’nın ortaklığına dayalı bir devlet olarak
kurulmuştu. İki milli toplumun anlaşması suretiyle kurulmuş olan bu ortak
Cumhuriyeti, Kıbrıs Rum Yönetimi, 1963’ten başlayarak, yıkmış ve yok
etmiştir.Yasama,yürütme ve yargı organları , en büyüğünden en küçüğüne kadar
bütün devlet kadroları, Kıbrıs Rumları tarafından zapt ve işgal edilerek,
devletin ortak kurucusu olan iki milli toplumdan yalnız birinin tekeline
alınmıştır.
Münhasıran
Rumlardan kurulan polis ve ordu birlikleri teşkil edilerek, bu silahlı güçler,
Kıbrıs Türk Halkı’na karşı baskı ve zulüm aracı olarak kullanılmıştır.
Yirmi yıldan beri, Kıbrıs Türk
Halkı, varlığına temel hak ve özgürlüklerine ve siyasal statüsüne yöneltilen
tehdit ve saldırılara karşı meşru direniş ve meşru savunma halindedir.
2-"Ortaklık Devleti"
karakteri, Kıbrıs Rum yöneticileri tarafından, 1963 Aralık ayından bu yana,
zorla ve kaba kuvvetle yok edilen sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasama
meclisinde ,1964’ten beri, bir tek Türk üye yoktur.Bu meclisle ilgili
seçimlerde, seçme ve seçilme hakkı , 20 yıldan beri, fiilen Kıbrıs Rumlarının
tekelindedir.Yalnız Kıbrıs Rumlarının seçtiği ve yalnız Kıbrıs Rumlarının
seçilebildiği bir Temsilciler Meclisi, iki milli topluma dayalı bir ortaklık
devletinin parlementosu olamaz.1960 Anayasa yapısına göre, Türk - Müslüman ve
Rum-Ortodoks cemaatlerinin din işleri ve benzeri cemaat görevlileri, iki ayrı
cemaat meclisine verilmiş iken, Rum cemaat meclisi kaldırılarak , bu görev
Temsilciler Meclisi’ne verilmiştir.Bu bile, sözkonusu Meclisin sadece Rum
_Ortodoks cemaatinin meclisi haline geldiğini açıkca göstermeye yeterlidir.
Kıbrıs Türk Halkı’nın, ne
seçmen, ne de üye sıfatıyla katılamadığı böyle bir Meclis Kıbrıs Türklerini en
küçük ölçüde temsil edemez.Kıbrıs Türkleri’nin hür iradesini temsil eden yegane
Meclis Kıbrıs Türk Halkı’nın demokratik seçimlerle seçtiği parlementodur.
Yirmi yıldan beri zorla ve
zorbalıkla Kıbrıs Rumları’nın tekeline alınmış olan "Sözde Kıbrıs
Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi’nin " bütün ada nüfusunu temsil
edemeyeceği gerçeği Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nce, daha önce tesbit
olunduğu halde, Kıbrıs Rum yöneticileri, son zamanlarda, her türlü hak ve
adalet ilkesini ayaklar altına alarak, sözkonusu Asamble’de Kıbrıs’ın fiilen ,
Rum Parlamentosu Başkanınca temsil edilmesine yol açacak bir
"olup-bitti" yi gerçekleştirmeğe kalkışmıştır.İki toplumun milli
meclislerinin başkanlarının bir araya gelerek bu soruna bir çözüm bulmaları
yolunda Kıbrıs Türk Parlamentosu Başkanlığınca resmen yapılan çağrıya, Kıbrıs
Rum Parlementosu Başkanlığınnca cevap bile verilmemiştir.
3-
Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin parlamentosu gibi yürütme organı da Kıbrıs
Rumları’nın tekelindedir.Başkanlık yetkilerini Rum Toplumu liderliyle ortaklaşa
kullanması gereken Kıbrıs Türk Toplumu lideri, 1963’ten beri, bu görevini
yerine getirmekten zorla ve zorbalıkla alıkonmuştur.20 yıldan beri, Bakanlar
Kurulu’nun Türklere ait olması gereken sandalyeleri Kıbrıslı Rum
"Bakan"ların işgalindedir.
Böyle bir yürütme organı ,
elbette, Kıbrıs Türk Halkı adına konuşma yetkisine sahip değildir.
Kıbrıs Türk Halkı adına
konuşmağa yetkili tek Başkan bu halkın demokratik seçimlerle görevlendirdiği
Başkandır. Kıbrıs Türk Halkı’nı temsil eden yegane Hükümet, Kıbrıs Türk
Halkı’nın hür iradesiyle görevlendirdiği Meclis karşısında sorumlu olan
Hükümettir.
4- 1963’te Kıbrıs Türk Halkı’na
karşı girişilen önceden tertiplenmiş, silahlı saldırılardan sonra bile Kıbrıs
Türk Toplumu’na mensup hakimler görevlerini sürdürmeye çalışmışlardır.Kısa bir
süre sonra , bu hakimler de yargı organlarından tehditlerle ve silah zoru ile
uzaklaştırmışlardır.Anlaşmalar ve Anayasa hükümleri ortadan kaldırılarak
kurulan Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yargı organlarında, yüksek mahkemeden en alt
kademedeki mahkemeye kadar, Kıbrıs Türk Toplumu’na mensup tek bir hakim yoktur.
Tıpkı yasama ve yürütme
organları gibi , ortaklık devletinin karma yargı organları da, Kıbrıs Rum
yöneticileri tarafından yok edilerek, tamamıyle Rumların tekeline alınmıştır.
Bu durumda, Kıbrıs Türk Halkı kendi bağımsız mahkemelerini kurarak, adalet
ihtiyacını karşılamaya mecbur olmuştur.
5-Ortaklık devleti kurulurken
"karma" olması öngörülen devlet memurları kadrolarına müsteşarlıktan
odacılığa kadar tümüyle Kıbrıs Rumları el koymuştur. Böyle bir kamu görevlileri
kadrosunu, Kıbrıs Türk Halkı, elbette kendi meşru kamu yönetimi olarak göremez.
6-Sözde "Kıbrıs Cumhuriyetinin
dış ülkelerde ve milletlerarası kuruluşlar nezdinde görevli bütün temsilcileri,
tek istisna olmaksızın, Rum Toplumuna mensuptur. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bütün
Dışişleri teşkilatında Kıbrıs Türk Toplumuna mensup tek bir diplomat, hatta tek
bir sekreter yoktur.
Bu teşkilat sadece Kıbrıs
Rumlarının çıkarlarını korur, Kıbrıs Türk Toplumu’nu siyasi ve iktisadi
bakımdan boğmayı başlıca görev sayar. Kıbrıs Türk Halkı elbette kendisine karşı
düşmanca davranan bir teşkilatı ve onun dış ülkelerdeki temsilcilerini kendi
temsilcileri olarak kabul edemez.
7-Polis, jandarma ve ordu
güçlerinin her iki milli topluma mensup kişilerden oluşması, ortaklık
devletinin kurulmasına yol açan anlaşmaların gereği idi. Silahlı devlet
örgütlerinden birinin komutanı Rum olursa ötekinin komutanının Türk olması, her
silahlı gücün komutanıyle yardımcısının ayrı toplumlardan seçilmesi zorunlu
sayılmıştır.
Yirmi yıldan beri, Kıbrıs Rum
Yönetimi’nin polis,Jandarma ve ordu kadrosu içinde, hiçbir rütbede, hiçbir
Kıbrıs Türkü yoktur. Geçmişte Türk köylerini, şehirlerin Türk kesimlerini,
şehirlerin Türk kesimlerini muhsara eden bu silahlı güçleri Kıbrıs Türk Halkı
kendi "güvenlik güçleri" olarak görebilir mi? Geçmişte,
EOKA
teröristleri ile elele, Türk köylerini ateşe veren ve çocuk, kadın, yaşlı
demeden Kıbrıs Türklerini katleden bu silahlı güçlere, Kıbrıs Türk Halkı
canını, malını, namusunu emanet edebilir mi?
8-Sözde "Kıbrıs
Cumhuriyeti"nin bütçesinden bir kuruşu bile Kıbrıs Türkleri için
sarfedilmez. Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Türklerine karşı, devlet olmanın
gerektirdiği hiçbir kamu hizmetini yerine getirmez. Halbuki bütün kamu kuruluş
ve tesisleri Türk Halkının da katkılarıyla kurulmuş olup, her iki milli
toplumun ortak malıdır.
Geçmişte, Kıbrıs Rum Yönetimi
Rum Köylerine elektirik ve su verirken hemen yakınındaki birçok Kıbrıs Türk
Köylerini elektiriksiz,susuz bırakmaya çalışmıştır. Türk bölgelerine yıllarca
ilaç, gıda maddesi, inşaat malzemesi gibi en zorunlu ihtiyaç maddelerinin hatta
Kızılay yardımlarının girmesini engelleyen gerçek bir muhasara uygulanmıştır.
Dışarda eğitim gören Kıbrıs Türkleri, kendi vatanlarına dönmekte zorluk
çekmişlerdir. Yeni doğan çocukları nüfus siciline kaydettirmekte engellerle
karşılaşılmıştır. Devlet Televizyon’unda ilkokul çağındaki Rum çocuklarına
hitaben Kıbrıs Türklerinin "milli düşman" olduğu söylenmiştir. Özetle
Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Türklerine karşı ayrımcı bir politika uygulamıştır.
Kıbrıs Türk Halkı’nı kendi
yönetimini kurmaya, kendi bütçesini yapmaya, kendi kamu hizmetlerini düzenlemeye
mecbur eden, işte Rum Yönetiminin bu düşmanca ve ayırımca tutumudur.
9-Yukarıda belirtilen ayırımcı
politikalar Kıbrıs Türk Halkı ile Kıbrıs Rumları arasındaki ekonomik ve sosyal
eşitsizlikleri de artırmıştır. İki kurucu ortak toplum arasındaki ekonomik
uçurum, Kıbrıs Rumlarının tahakküm ve istismar politikalarıyla bağlantılıdır.
Bugün dahi, Kıbrıs Rumları,
silah ve terörle boyun eğdiremedikleri Kıbrıs Türk Halkını ekonomik yoldan
boğabilmek için hertürlü ambargo tedbirini uygulamakta ve ellerinden gelen her
engellemeyi yapmaktadırlar. Bu tutum Kıbrıs Türk Halkının temel hak ve
hürriyetine ve yaşama hakkına bir saldırı niteliğini almıştır.
10-Kıbrıs Rum Yöneticileri,
geçmişte, Kıbrıs Türklerini " tabut veya bavul" ( ölüm veya adayı
terketme) seçeneklerinden birini tercihe zorlamak istemişlerdir. Kıbrıs’taki
Türk – İslam varlığının tamamıyle yok edilmesi için Akritas Planı, Milli
Muhafız Ordusu’nun Kıbrıs Türk Halkına karşı uygulayacağı " yok etme"
planları, "İoannides-Sampson" planı gibi, hepsi belgelenmiş ve
ispatlanmış, sayısız saldırı ve katliam planları hazırlanmıştır.
EOKA terör örgütünün faaliyete
geçtiği 1955 yılından bu yana, yüzlerce Türk köyünde ve şehirlerin Türk
kesimlerinde, sindirme ve yok etme planları birçok defa uygulamaya konmuştur.
Kıbrıs Rum yöneticileri, bugün
de Kıbrıs Türk Toplumuna kendi kesiminde güvenlik ve hürriyet içinde yaşama
hakkını tanımağa yanaşmamaktadırlar.Hergün daha iyi görülmektedir ki, Kıbrıs
Rum yöneticilerinin amacı fiiliyatta Kıbrıs Rumları’nın egemen olacakları bir
devlette, Kıbrıs Türklerini, bir " tebaa toplum" olarak, ikinci sınıf
yurttaşlar durumunda yaşamağa zorlamaktan ibarettir.
Bir
Kısım Kıbrıs Rum yöneticileri ve onlara yön veren Yunanistanda’ki Pan
-Helenistler, üzerinde iki ayrı milli toplumun yaşadığı ve bu iki toplumun
yanyana, barış içinde yaşamaları gereken Kıbrıs’ı baştan başa Helenleştirmek
hayalinden vazgeçmemişlerdir.
Bu amacı gizlemeğe bile hacet
görmeyen fanatik Rum Ortodoks Kilsesi Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinde etkili
olmağa devam etmektedir.
11-Yukarıdaki gerçekler açıkça
göstermektedir ki, Kıbrıs Rum Yönetiminin Kıbrıs Türk Halkı’nı da temsil
ettiğini ilan etmesi, demokrasiye, insan haklarına,Birleşmiş Milletler
ilkelerine, akla ve vicdana aykırıdır. Kıbrıs Türk Halkı’nı
yabancı bir tahakküme tabi
kılmak isteyen ve bütün devlet organlarını Kıbrıs Rumları’nın tekeline veren
Kıbrıs Rum Yönetimi, ırk,milli menşe,dil ve din esasına dayalı ayrımcılığın en
kötü örneklerinden birini sergilemiştir.
12-Kıbrıs Türk Halkı’nın
güvenliğini, eşitliğini, temel hürriyetlerini, devlet yönetimine etkili biçimde
katılma hakkını, kendi kendini yönetme ve kendi kaderini tayin etme hakkını,
hatta yaşama hakkını kabul etmeyen Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs Türk Halkı
ile hiçbir meşru ilgisi ve bağı kalmamıştır.
Kıbrıs Türk Toplumu’nun
tarihten, milletlerarası anlaşmalardan, İnsan hakları beyanname ve
sözleşmelerinden doğan bütün haklarını elinden almak isteyen;
Anlaşmalardan ve Anayasa
esaslarından tamamıyle ayrılarak meşruluğunu yitirmiş bulunan;
Bütün organları Kıbrıs
Rumlarının tekelinde olan;
Yalnız kuruluş tarzı ile değil,
izlediği politikalarla da sadece Kıbrıs Rumlarının
devleti haline gelen;
Pan-Hellenist yayılımcılığının
hizmetine giren;
Kıbrıs’taki Türk varlığını yok
etmeği amaçlayan;
Irkçı ve ayrımcı bir yönetime
karşı, Kıbrıs Türk Halkı’nın hiçbir sadakat borcu olamaz.
13-Kıbrıs Türk Halkı, bugün,
tek dereceli genel oyla halk tarafından seçilmiş bir başkana, çok partili bir
demokratik düzen içinde milletin hür iradesini temsil eden bir Meclise,bu
meclise karşısorumlu bir hükümete, bağımsız mahkemelere, kanunların Anayasaya
uygunluğunu da denetleyen bir Yüksek Mahkemeye, çağdaş bir devletin bütün görev
alanlarını kapsayan bir kamu yönetimine, huzur ve nizam sağlayan güvenlik
kuvvetlerine, halkın temsicilerinin oyu ile kabul edilen kanunlara, bu
kanunlara uygun olarak toplanan vergilere, kendi bütçesine ve sosyal güvenlik
kurumlarına sahiptir.
Güney Kıbrıs’ta yaşayan
binlerce Kıbrıs Türkü, imha edilme tehlikesinden, baskı ve zulümden kurtulup
kendi milli toplumunun bağrında güven ve özgürlük içinde yaşayabilmek amacıyla,
bütün maddi varlıklarını terkederek ve birçok hallerde hayatlarını tehlikeye
atarak, dağ yollarından gizlice Kuzey
kesimine
geçmişlerdir. 2 Ağustos 1975’te yapılan "Viyana Anlaşması"nın
sağladığı imkanını kullanarak, Kıbrıs Türk Halkı, tümü ile Kıbrıs’ın Kuzey
kesminde toplanmıştır.
Bu halk birarada yaşamaya
kararlıdır; kendi milli benliğini korumağa , kendi kendini demokratik şekilde
yönetmeye ve Kıbrıs Rum Halkı ile bütün konuları eşit şartlarla müzakere edip
adil ve barışçı özümlere bağlamaya kararlıdır.
15-Ne coğrafya bakımından , ne
de tarihi olarak Kıbrıs Yunanistan’ın bir parçası olmadığı halde,Kıbrıs Rum
yöneticileri, Yunanistan’ın etkisi altında Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak etmek
amacından, hiçbir dönemde vazgeçmemişlerdir.
Sömürgeciliğin her türlüsünü
reddeden Kıbrıs Türk Halkı, Enosis’e karşı direnerek , daima Kıbrıs’ın
bağımsızlığını kanıyla ve canıyla savunmuştur.Kıbrıs Türk Halkı’nın yiğit
direnişi olmasaydı , Kıbrıs’ın tümü çoktan Yünanistan’a ilhak edilmiş, bağımsız
Kıbrıs ortadan kalkmış ve Kıbrıs Tülk Halkı yeniden bir sömürge yönetimi altına
girmiş bulunacaktır.
Kıbrıs Türk Halkı, sömürge
yönetiminden kurtulup ortak kurucu sıfatıyla bir devlet kurduktan sonra, bu
devletin bütün organlarından uzaklaştırılıp, tümüyle Kıbrıs Rumlarının
tekelinde bulunan bir yönetim altında, yeniden, ezilen bir " tebaa
toplum" halinde yaşamağa razı edilemeyeceği gibi, Enosis yoluyla yabancı
bir milletin yönetimine girmeyi de asla kabul edemezdi.
16-Kıbrıs Türk Halkı, yıllardan
beri, içtenlikle iki kesimli federal bir çözüm çerçevesinde iki halkın eşit
ortaklığına dayanacak bir düzenin yeniden kurulmasına çalışmıştır.
Kıbrıs Türk Halkı, 1975
yılından kendi kendini yönetme zorunluluğu karşısında, kendi devletini resmen
kurarken, federal bir birliğin kurulmasına öncülük etmek amacıyla, "
federe devlet" adını ve statüsünü benimsemiştir.
İki toplum liderince kabul
edilen 1977 Zirve Antlaşmasında, iki toplumlu iki kesimli bir federasyon ortak
amaç olarak ilan edilmiştir. Bu amaç 1979 Zirve Anlaşmasında, BM Genel
Sekreteri’nin 1980 tarihli Açış Beyanın da ve 1981 tarihli Değerlendirme
Belgesi’nde teyid olunmuştur .
Bu amaca ulaşmak için, doğrudan
doğruya iki milli toplum arasında eşit düzeyde ve BM Genel Sekreteri’nin
gözetiminde görüşmeler yapılması tek geçerli yöntem olarak kabul edilmiştir.
Adil ve kalıcı bir çözüme ancak bu yoldan ulaşılacağı inancı ile Kıbrıs Türk
Halkı ve yöneticileri bu yöntem çerçevesinde içtenlikle çaba sarfetmişlerdir.
17-Kıbrıs Rum Liderliği,
özellikle 1981 sonlarından beri, Yünanistan’dan gelen olumsuz etkiler altında
müzakere sürecini baltalamak, müzakerelerin dayandığı temel aşama noktalarını
ve müzakere çerçevesini yıkmak niyetiyle hareket etmiştir. Büyük çabalarla ve
sabırla elde edilen anlaşma noktalarının ortadan kalkmaması ve müzakerelerin
tehlikeye düşmemesi için Kıbrıs Türk tarafının yaptığı uyarı ve çağrıların
hepsi, mağrur bir inatla, olumsuz karşılanmıştır.
Toplumlararası
görüşmelerin devam ettiği son üç yıl boyunca Kıbrıs Türk tarafı iki kesimli
federal bir çözüm için sağlam bir temel oluşturulması amacıyla müzakere
sürecine faal biçimde yapıcı katkılarda bulunmuştur. Kıbrıs Türk tarafının
savunduğu temel görüşler, 1977 ve 1979 Zirve Andlaşmalarındaki kriterleri
dikkate almış ve gerek 1980 Açış Beyanı, gerek 1981 BM Değerlendirme
Belgesi’ndeki yaklaşımın özü ile uyum içinde olmuştur. Kıbrıs Türk tarafı
sorunun bütün yönleriyle ilgili olarak kapsamlı öneriler sunmuş, uzlaşma yolunu
açabilmek için bütün yapıcı yolları ve yaklaşımları denemiş ve bu uğurda büyük
fedakarlıklarda bulunmayı göze almıştır.
Ancak Kıbrıs Türk tarafının tüm
iyi niyetli önerileri ve uzlaşma yolunu açabilecek adımları karşılıksız
bırakılmıştır. Kıbrıs Türk tarafının federal bir çözüm doğrultusunda süratle
ilerlemesi için özlü müzakerelere hazır olduğunun birçok kez önemle
belirtilmesine rağmen, önce müzakere süreci Kıbrıs Rum tarafınca yavaşlatılıp
yozlaştırılmış ve Kıbrıs Rum Liderliği Kıbrıs sorununu Kıbrıs Türk Halkı’nın sesini
duyurmasına ve haklarını savunmasına imkan olmayan forumlara götürmek üzere
müzakere masasını terk etmiştir.
Kıbırıs Rum yöneticilerinin,
Kıbrıs Türk Halkı’nı federal bir devlet yapısı içinde eşit kurucu ortak
statüsünde görmek istemedikleri açıkca anlaşılmaktadır.
Özellikle son zamanlarda,
Kıbrıs Rum Yöneticilerine egemen olan tutu; Federal Devlet ve kurucu ortaklık
anlayışı ile bağdaşmayan, geçmişin acı deneyimlerini değerlendirmeyen, Kıbrıs
Türk Halkına kendi kesiminde , güven içinde özgürce yaşama hakkını tanım
istemeyen ve daha önce üzerinde anlaşmaya varılmış temel noktaları bile ortadan
kaldırma amacı güden olumsuz bir tutumdur.
Bu durumda, Kıbrıs Türk Halkı
kendi geleceği üzerinde yeniden düşünmek zorunluluğunu duymuştur.
18-Kıbrıs Türk Halkı ‘nın hür
iradesi ile seçilen ve O’nun meşru temsilcisi olan Meclis, Kıbrıs Türk Halkının
kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu daha önce de Cihan’a ilan
etmiştir.
Kıbrıs Türk Halkının kendi
kaderini tayin etme hakkı, her insanın sahip bulunduğu temel hak ve
hürriyetlerin tabii sonucudur. Büyük ve küçük pek çok devlet, " kendi
kaderini tayin etme" hakkının kullanılması suretiyle kurulmuştur.
Bu hak, Birleşmiş Milletler
Anayasasının da temel ilkelerinden biridir.
" Ekonomik , Sosyal,
Kültürel Haklarla İlgili Milletlerarası Sözleşme"nin birinci maddesi gibi
"Medeni ve Siyasi Haklarla İlgili Milletlerarası Sözleşme"nin 1inci
maddesi de, Kıbrıs Türk Halkının, "Kendi Kaderini Tayin" konusundaki
vazgeçilmez hakkını teyid eder.
"Evrensel
İnsan Hakları Bildirisi"’nin 1. maddesinde de belirtildiği gibi, bütün
insanlar, haysiyet ve hakları bakımından eşit ve hür doğmuşlardır. Temel insan
hakları ile ilgili milletlerarası belgelerin hepsi, insanlar arasında ırk,
renk, dil, din, milli menşe, ayırımı gözetilemeyeceğini vurgular.
Her yurttaşın, kamu işlerinin
yürütülmesine doğrudan veya seçtiği temsilciler aracılığı ile katılması, ülke
yönetimine katılma konusunda eşitlik, insan haklarıyla ilgili belgelerde yer
alan temel haklar arasındadır
Yukarıda belirtildiği gibi,
Kıbrıs Türk Halkı, sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yönetimine en küçük
ölçüde katılamamaktadır. Kıbrıs Rum yöneticileri, uzun yıllar , milli menşe ,
dil ve dini inanç esasına dayalı ayırım gözetmenin en ilkel örneklerini
vermişlerdir. Ortaklık Devleti’nin Türk asıllı yurttaşları, bütün medeni,
siyasi, sosyal haklarından, ekonomik imkanlarından, ve kamu hizmetlerinden
mahrum edilmişlerdir.
Kıbrıs Türklerini
katlettikleri, Kıbrıs Rum Yönetimi’nce kesin olarak bilinen kişiler bile
cezalandırılmamış, Kıbrıs Türklerine karşı yaptıkları baskılardan dolayı hiçbir
Kıbrıslı Rum görevli takibata uğramamıştır.
Kıbrıs Rum Yönetimi, Ortaklık
Devletini yıkarak, Kıbrıs Türkleri’nin temel haklarını yok etmeye çalışarak ve
Kıbrıs Türklerine karşı düşmanca bir tutum izleyerek, Kıbrıs’ın tümünün meşru
"hükümet "i olamayacağını kuruluş tarzı ve faaliyetleriyle, bizzat
göstermiştir.
Kıbrıs Türkleri için
"kendi kaderini bizzat tayin etme" hakkının kullanılması zorunlu hale
gelmiştir.
19-. Yıllarca, insan ve vatandaş
haklarından yoksun bırakılan Kıbrıs Türk Halkı, esarete boyun eğmemek
için,sayısız şehitler vererek direnmiştir. Kendi hür iradesiyle, görev verdiği
bir yönetim altında, güvenlik, barış ve mutluluk içinde, hür yaşamak, kendi
kendini yönetmek, Kıbrıs Türk Halkınınvazgeçilmez hakkıdır.
Bu vazgeçilmez hakkımızı
kullanmaya karar verdiğimizi ilan etmek, bizim için sadece "hak"
değil, gelecek kuşaklara karşı bir ödev halini almıştır.
20-. Hiç kimse, Kıbrıs Türk
Halkı’nın;
"Her halk kendi kaderini
tayin hakkına sahiptir; bu hakkın gereği olarak kendi siyasi statüsünü
serbestçe tayin eder, kendi iktisadi sosyal ve kültürel gelişmesi yolunda
serbestce çaba gösterir" kuralından vazgeçmesini isteyemez.
Hiç kimse, Kıbrıs Türk
Halkı’nın şu ebedi gerçekleri haykırmasını önleyemez:
"Bütün insanlar eşit
yaratılmıştır. Bütün insanlar, doğuştan, bazı vazgeçilmez haklarla
yaratılmıştır. Bu haklar arasında, yaşama hakkı, hür olma hakkı ve mutluluk
yolunda çaba harcama hakkı vardır. Hükümetler yetki ve güçlerini, yönettikleri
kişilerin tasvibinden alırlar."
Kıbrıs
Türk Halkı inanmaktadır ki, dünya yüzünde
"Barışcı ve dostca
ilişkiler, ancak her halka eşit haklar ve kendi kaderini tayin hakkının
tanınması ve hiçbir ırk, cinsiyet, dil veya din farkı gözetilmeden insan haklarına
ve temel hürriyetlere, bütün cihanda saygı gösterilmesi ve uyulması yoluyla
gerçekleşebilir"
Kıbrıs Türk Halkı inanmaktadır
ki, hür ve bağımsız yaşamak Kıbrıs Rumları kadar Kıbrıs Türk halkı’nın da
hakkıdır.
21-Kıbrıs Türk Halkı bu hakkını
çoktan kullanmıştır. Kendi devletini bütün organları ile kurmuştur. Bu gün
yapılmakta olan, mevcut bir gerçeğin tesbit ve ilanından ve devletimizin adının
konmasından ibarettir.
22- Bu tarihi günde bir defa
daha, Kıbrıs Rum halkına barış ve dostluk elimizi uzatıyoruz.
(a) Aynı Ada’da yanyana
yaşamağa mecbur bulunan iki halkın, aralarındaki bütün sorunları eşit düzeyde
müzakerelerle, barışcı, adil ve kalıcı biz çözüme ulaştırmalarının mümkün ve
zorunlu olduğuna inanıyoruz
(b) Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin ilanı, iki eşit halkın ve onların kurdukları yönetimlerin,
gerçek bir federasyon çatısı altında yeniden bir ortaklık kurmalarını
engellemez; tam aksine bir federasyonun kurulabilmesi için gerekli ön şartları
tamamlayarak bu yoldaki samimi çabaları kolaylaştırabilir. Bu yolda her yapıcı
çabayı göstermeğe kararlı olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başka hiç bir
devletle birleşmeyecektir.
(c) Kıbrıs Türk tarafı olarak,
iki halk arasındaki bütün sorunların barışçı ve uzlaşıcı bir yaklaşımla
çözülmesi için Birleşmiş Milletler Genel Sekreter’nin iyi niyet görevinin
devamını ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin gözetimi altında
müzakerelerin yürütülmesini istiyoruz.
(d) Kıbrıs Rum Yönetimi’nin de
Kıbrıs Türk Halkı’nı yeniden yabancı bir devletin tahakkümüne sokmayı amaçlayan
"Enosis" hayalini kesinlikle terketmesini, uluslararası alanda bütün
Kıbrıs adına konuşma iddiasından vazgeçerek Kıbrıs Türklerini temsile yetkili
olmadığı gerçeğini kabul etmesini, kısa vadede çözüme kavuşabilecek konularda
iki halkı yaklaştıracak iyi niyet adımlarının derhal atılmasına yardımcı
olmasını bekliyoruz.
23-Yine bu tarihi günde, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin;
(a) Birleşmiş Milletler
ilkelerine bağlılığını,
(b) Bağlantısızlık dışında bir
dış politika izlemeyeceğini
(c) İki büyük devletle ve bütün
ülkelerle ilişkilerinde, Doğu Akdeniz’de barış ve istikrarın ve dengelerin
korunmasını daima önplanda tutacağını ve hiçbir askeri blok’a katılmayacağını,
(d)
Bütün ülkelerle dostane ilişkiler kurmayı amaçladığını ve egemenlik alanında
hiç bir ülke aleyhinde hiçbir düşmanca faaliyete izin vermemeğe kararlı
olduğunu,
(e) Tesis, Garanti ve İttifak
Andlaşmalarına bağlı olduğunu ,
(f) İslam Ülkeleri, Bağlantısız
ülkeler ve Commonwealth ile kabil olan en yakın bağları ve ilişkileri kurmağa
çalışacağını,
Kuzey Kıbrıs’ı dünyada ,
Akdeniz’de ve yakın bölgemizde barışın hüküm sürmesine hizmet edecek, bağımsız
ve bağlantısız bir barış ve huzur bölgesi olarak tutmaya azimli ve kararlıyız.
24- Yukarıda belirtilen
inançların, gerçeklerin ve zorunlulukların ışığı altında, Kıbrıs Türk Halkı’nın
meşru ve önüne geçilmesi imkansız istek ve iradesine tercüman olarak, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak kurulduğunu dünya ve
tarih önünde ilan ediyoruz.
Bu tarihi günde, Kıbrıs Türk Halkı’nın bir sömürge yönetimi
altında köleliğe sürüklenmemesi ve insan haysiyetine uygun şekilde hür
yaşayabilmesi için hayatlarını feda etmiş olan şehitlere şükranlarımızı
tekrarlıyor, Allahtan rahmet diliyoruz.
No comments:
Post a Comment