Saturday, September 10, 2016

Bundestag'ın 02 haziran 2016 kararı hk. açıklama

Federal Basın Konferansı 98/2016 – 2 Eylül 2016

Konu: Federal Meclis’in Ermeni kararı

Sözcüler: Steffen Seibert (Federal Hükümet Sözcüsü), Dr. Martin Schäfer (Federal Dışişleri Bakanlığı), Jens Flosdorff (Federal Savunma Bakanlığı), Verena Herb (Federal Aile, Kadın, Yaşlılar ve Gençlik Bakanlığı)

SEIBERT: Bayanlar ve Baylar, bu sabah yapılan yoğun haberler hemen size dönmemi gerektirdi. Haberlerde yanlış bir şekilde “Federal Hükümetin, Federal Meclisin Ermeni kararıyla arasına mesafe koyacağı” iddia ediliyordu. Bu söz konusu olamaz. Federal Meclis, önemli bulduğu her konuda ve her zaman görüş bildirme hakkına ve imkânına sahiptir. Federal Hükümet de Alman halk temsilcisinin bu egemenlik hakkını savunmaktadır.  Federal Hükümetin diğer bir Anayasa organının yetki alanına karışma ve konu hakkında değerlendirme niteliğinde açıklamalar yapma yetkisi yoktur. Federal Meclis, seçtiği belirli konular hakkında açıklama yapma yönündeki egemenlik temeline dayalı hakkını, 18/8613 sayılı başvuruya ilişkin kararında da kullanmıştır. Bu kararın amacı tanımı gereği siyasi meselelere ilişkin görüşlerin dile getirilmesi olup, bu görüşlerin hukuki bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Bu, Federal Meclisin internet sayfasında da bu şekilde belirtilmektedir. Esasen soykırım teriminin hukuki açıdan belirli yasal bir tanımı bulunmaktadır ve bu yetkili mahkemeler tarafından yorumlanır ve tespit edilir.  

SCHÄFER: Sayın Seibert’in söylediklerine bir-iki cümle eklemek istiyorum: Türkiye’yle olan ilişkileri, ülkelerimiz arasındaki çeşitli siyasi, ekonomik, kültürel ve her şeyden önce insani

bağlar nedeniyle çok önemli buluyoruz. Bu ilişkilerin iyi yönde gelişmesi için çaba gösteriyoruz. Bu nedenle Türkiye’nin kısa süre içinde Berlin’e yeni bir Büyükelçi gönderecek olmasını memnuniyetle karşılıyoruz. Keza, Almanya ve Türkiye arasındaki siyasi ziyaret trafiğinin yeniden canlanmasını sevinçle karşılıyoruz. 

SORU (KOLHOFF):  Siyasi ziyaret trafiği, Federal Meclis milletvekillerinin Alman askerlerini ziyaretlerini de kapsıyor mu? 

SCHÄFER: Federal Hükümetin bu meseledeki tutumunu biliyorsunuz. Kamuoyunda ve Ankara’daki Türk muhataplarımıza karşı, demokratik yollardan seçilen bir parlamentonun milletvekillerinin Federal Orduyu ve Federal Ordu askerlerini ziyaret edebilmelerinin bizim için doğal bir durum olduğunu her zaman açıkça dile getirdik. Ordumuz kelimenin tam anlamıyla bir parlamento ordusudur. Bu nedenle, Federal Meclis milletvekillerinin İncirlik’te Anti-DEAŞ koalisyonu çerçevesinde DEAŞ’a karşı Türk askerleriyle birlikte mücadele eden askerlerimizi ziyaret etmelerinin kısa zaman içinde mümkün olacağını ümit ediyor ve bundan yola çıkıyoruz. 

SORU (KOLHOFF):  Önceki duruma atıfta bulunuyorsunuz. Bu meselede şimdiye kadar bir milim dahi ilerleme kaydedilemediğinden yola çıkabilir miyim?

SCHÄFER: Bunu nasıl değerlendireceğinizi size bırakıyorum. „The proof is in the pudding“, öyle değil mi? Federal Meclis milletvekilleri yakın zamanda İncirlik’e gitmeye niyetlendiklerinde Türk hükümetinin nasıl bir tutum takınacağını göreceğiz. 

SORU (WONKA):  Sayın Seibert, ilişkilerin normalleşmesi, diğer bir ifadeyle parlamenter ziyaret trafiğinin yeniden canlanması için Alman tarafının yerine getirmesi gereken şartlar nelerdir? Bu sabah bir hükümet üyesi (parlamento üyesi olmayan Aile Bakanı) Federal Meclisin beyanına bağlılık hissetiğini açıkladı. Merkel de, bir milletvekili sıfatıyla, Federal Meclisin kararına bağlılık hissediyor mu? 

SEIBERT: Biraz önce bu tür bir Federal Meclis kararının hukuki açıdan nasıl tasnif edildiğini ve Federal Meclisin bu tür kararları bizzat nasıl sınıflandırdığını açıklamaya çalıştım. Bunların hepsini internet sayfasında okuyabilirsiniz. Federal Meclis sözkonusu kararında Federal Hükümetten siyasi eylemler talep ediyor, örneğin Türkiye ve Ermenistan arasında diyalog ve barışma için çaba gösterilmesini talep ediyor. Federal Hükümet de Federal Meclisin çağrı niteliğindeki bu tavsiyelerini tamamen paylaşmaktadır. 

SORU (WONKA): Soruyu yeterince açık soramadım: Milletvekili Merkel de Ermenilere ilişkin olarak kendisini -milletvekili olarak- soykırım sözcüğüne bağlı hissediyor mu? Bunun hükümet başkanı sıfatıyla Merkel için sonuçları ne olacaktır? Federal Hükümet, ziyaretlerin gerçekleşmesi için Türklerin hangi şartlarından haberdardır?

SEIBERT: “Şartlar” sözcüğünü doğru bulmuyorum. Devlet Sekreteri Ederer’in AFC Dışişleri

Bakanlığı adına, dolayısıyla Federal Hükümet adına Türkiye’de görüşmeler gerçekleştirdiğini biliyorsunuz. Bu görüşmelerde bizi bir araya getiren ortak noktalar ve görüş ayrılığı bulunan  her konu ele alınmıştır. Bu bağlamda Federal Meclis kararının hukuki vasfının Türkiye’de sürekli rol oynadığı belirgin şekilde ortaya çıkmıştır. Federal Meclis, kendi internet sayfasında bu tür bir kararı nasıl sınıflandırdığını açıklamaktadır. Federal Hükümet adına bu sınıflandırmaya burada bir kez daha işaret ettim. Ayrıca, Federal Hükümetin, özgür yollardan seçilmiş, egemen Federal Meclisin -ki Federal Meclis kendi başına bir Anayasa organıdır- bazı konular hakkında karar  formunda görüş bildirme hakkına nasıl yaklaştığını açık şekilde belirttim. 

SORU (ENGELKE): Sayın Schäfer, çok olumlu konuştunuz. Milletvekillerinin İncirlik’e gidebilecekleri ya da Dışişleri Bakanının Türkiye’ye gidebileceği konusunda daha fazla bilgiye mi sahipsiniz?

SCHÄFER: Öncelikle Sayın Seibert’in Federal Hükümet adına söylediklerini (Dışişleri Bakanı) Sayın Steinmeier adına da vurgulamak istiyorum. Sayın Steinmeier, Federal Meclis’in Ermeni kararının arkasındadır, arkasında olmuştur ve her zaman arkasında olacaktır. Steinmeier’in kendisi de Federal Meclis milletvekilidir ve kararla arasına mesafe koymasından kesinlikle söz edilemez. Sorunuza gelince: Burada ve Türkiye ile olan ilişkilerde sizden daha fazla bilgiye sahip olabilirim. Ama şu anda size söyleyecek başka bir şeyim yok. 

SORU (ENGELKE): Sayın Seibert, Federal Şansölye ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında G-20 zirvesinde ikili görüşme yapılacak mı? Bu konuda bir gelişme var mı?

S-Hollande ve Renzi ile birlikte- bir görüşme olacağını açıkladı, diğer bir ifadeyle dörtlü bir görüşme. Görüşmenin kesin tarihi belirlenme aşamasında. Şansölye, ikili görüşmenin henüz karar aşamasında olduğunu da belirtti. 

SORU (SCHMIESE): Sayın Schäfer, Türkiye krizi öncesinde birlikte Ermenistan’daydık. Steinmeier “kararı destekledim ve soykırım sözcüğünden kaçınmadım” dedi. Sorum: Bu somut olarak nasıl bir destektir? Bakan soykırım sözcüğünden kaçınıyor mu? Zira AFC Dışişleri Bakanlığının internet sayfasında ve açıklamalarda soykırım sözcüğü esasen hiç geçmiyor.  Niye? Bunun, Sayın Seibert’in dile getirdiği hukuki çekincelerle bir ilgisi var mı? 

SEIBERT: Hukuki çekincelerden söz etmedim, bunu belirtmek istiyorum. Federal Meclis’in kendi kararı hakkındaki bir hukuki değerlendirmesini tekrarladım. 

SCHÄFER: Federal Meclis’in büyük çoğunluğu tarafından kabul edilen kararın girişinde bir cümle var. O cümleyi okumak istiyorum. Steinmeier’in ve Federal Hükümetin başlangıçtan bu yana, geçtiğimiz yılın Nisan ayında başlayan tartışmada bu cümleyi sahiplendiklerini de vurgulamak istiyorum: “Ermenilerin kaderi, yirminci yüzyıla feci şekilde damga vuran toplu kıyımların, etnik temizliklerin, tehcirlerin, hatta soykırımların tarihine örnektir. Aynı anda Almanya’nın suçlu olduğu ve sorumluluk taşıdığı Holokostun eşsizliğini de biliyoruz”. Bu çok şeyler söyleyen ve atıfta bulunduğunuz kelimeyi içeren bir cümledir. Federal Hükümet tarafından da geçtiğimiz yılın Nisan ayından bu yana müteaddit kez dile getirilmiştir. Sorunuza doğru cevabı vermiş olmayı ümit ediyorum 

SORU (SCHMIESE): Tam olarak değil. Soykırım sözcüğüne – az önce yaptığınız gibi diğer kelimelerle birlikte ve çoğul olarak değil, Dışişleri Bakanlığı kayıtlarında rastlanmadığını

SEIBERT: Şansölye dün NDR radyosunda G-20 zirvesinin marjında Türk Cumhurbaşkanı ile

SCHÄFER: Dışişleri Bakanı birkaç ay önce Ermenistan’da soykırım anıtını ziyaret ettiğinde siz de oradaydınız. Steinmeier sorunuza açıkça cevap verdiğinde oradaydınız. O yüzden ne demek istediğinizi anlamıyorum. 

SORU: Sayın Schäfer, Sayın Seibert, Federal Hükümetin kararın hukuki açıdan bağlayıcı olmadığı noktasına gelmesi niçin bu kadar uzun sürdü?

SEIBERT: Öncelikle, bu değerlendirme, Federal Meclis’in değerlendirmesi herkes tarafından Federal Meclis’in internet sayfasında görülebilir, yani yeni bir husus yok. Anayasa organı olan Federal Meclis’in kendi kararı hakkındaki geçerli görüşünü tekrarlıyoruz. 

SCHÄFER: Sizin için önemli olabilecek bir cümle daha eklemek istiyorum: Geçtiğimiz hafta Spiegel’den bir meslektaşınızın soruları vardı. Tam da bu soruya, Federal Hükümetin Federal

Meclis’in kararını nasıl sınıflandırdığı sorusuna Sayın Seibert’in bugün Federal Hükümet için söylediklerini söyledim. Bu bir hafta önceydi.

SORU: Ermeni kararında eyaletlerin okullarda olayları ele almak için ders materyalleri kullanabilecekleri belirtiliyor. Bu konuda bir değişiklik olacak mı?  

SEIBERT: 16 eyaletin okullarda hangi ders malzemelerini kullanacaklarına dair bir soru hakkında burada yorum yapmam tabiatıyla mümkün değildir. Federal Hükümet, Şansölye ve Dışişleri Bakanının Türkiye ile Ermenistan arasında bir diyalog tesis edilmesi ve bu diyalog temelinde barışmanın sağlanması için çaba göstermeye devam edeceklerini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bunu güçlü şekilde destekliyoruz. Münferit eyaletlerin ders malzemeleri hakkında bir şey söyleyemeyeceğim. 

SORU (TIEDE): Tekrar açıklık sağlamak için Sayın Seibert: Federal Hükümet temsilcileri ile Türkiye temsilcileri arasındaki görüşmelerde, sizin de yaptığınız gibi, kararın çağrı niteliğindeki karakterine mi dikkat çekilecek, yoksa Federal Hükümet Türkiye ile görüşmelerde Federal Meclisin tutumunu mu üstlenecek, bu tutum orada sergilenecek mi? Yoksa “bunu Federal Meclis yapıyor. Bunlar sadece sözdür. Tavsiye niteliği taşımaktadır. Biz buna bağlı kalmak zorunda değiliz” düşüncesini yansıtan tutumunuz mu ortaya konulacak? 

SEIBERT: Son söylediğinizi kesinlikle Sayın Schäfer’dan veya benden duymadınız. 

SORU (TIEDE): Bu bir yorumdu. 

SEIBERT: Bunun sizin bir yorumunuz olduğunun altını çizmek istiyorum. Federal Hükümet bir Anayasa organı, Federal Meclis ise diğer bir Anayasa organıdır. Federal Hükümet Türk ortakları ile bir Federal Hükümet gibi konuşuyor ve bir başka anayasal organın yaptıklarını Türk ortaklarına karşı yorumlamıyor veya sınıflandırmıyor. Federal Hükümet anayasal organ olan Federal Meclisin bu ve diğer konularda egemen bir şekilde görüşünü beyan etmesini elbette destekliyor ve savunuyor. 

SORU (TIEDE): Türk temsilciler ile görüşmelerde Federal Meclisin tutumunu üstlenecek misiniz, üstlenmeyecek misiniz?  

SEIBERT: Biz, Türk hükümetin temsilcileri ile yürüteceğimiz görüşmelerde, Türkiye ile Ermenistan‘ın bu korkunç ortak tarihlerinden sonra anlaşmaya varmaları, konuşmaları ve uzlaşmaları için bir yol bulmaları girişiminde bulunacağız. 

SORU (LEIFERT): Sayın Seibert, Ermenilerin kaderi Şansölye Merkel için bir soykırım mı? 

SEIBERT: Şansölye Merkel’in sözkonusu karar tasarısı ile ilgili CDU-CSU Meclis Grubu’nda nasıl oy verdiğini biliyorsunuz.

SCHÄFER: Bu vesileyle, Türkiye’yle ilişkiler bağlamında önemli olduğunu düşündüğümüz bazı konulara kısaca ışık tutulması için güzel bir fırsat bulunduğunu düşünüyorum. Şimdi ele aldığımız Ermenistan ve böylelikle Ermenistan ve Türkiye arasındaki ilişkiler önemli bir konudur. Ancak, Türk tarafı ile sürdürdüğümüz temaslarda önem atfettiğimiz çok sayıda başka konular da var. Bu çerçevede, geçtiğimiz haftalarda Şansölye’nin Dış Politika Başdanışmanı, Dışişleri Bakanlığı Devlet Sekreteri, Dışişleri Bakanlığı Siyasi Direktörü, Dışişleri Bakanlığı Devlet Bakanının Türk tarafı ile görüşme ve istişareler gerçekleştirdiklerini öğrendiniz. Burada, ayrıntılara girmeden bazı konuları kısaca bir kez daha saymak istiyorum. Arzu etmeniz halinde, bu hususlara ilişkin alt hususları da sayabilirim. Dış politika konularıyla başlamak üzere halihazırda Türkiye ile önem atfettiğimiz konuları sıralayacağım.

Varşova’da düzenlenen NATO Zirvesi: Türkiye ile müttefik ilişkilerimiz bağlamında, NATO bölgesinin güneydoğu kanadında güvenliğin nasıl sağlanabileceğini ele almalıyız. Türklerle Kıbrıs konusunu görüşmekteyiz. Bu kapsamda, halihazırda Kıbrıs’ın Rum ve Türk taraflarının olası yeniden birleşmesine ilişkin güncel hususlar gündemde yer almaktadır. Güncel gelişmeler muvacehesinde -ki bunu anlayışla karşılayacaksınız- Türklerle Suriye konusu, Halep’e insani yardım malzemelerinin ulaştırılması, Türklerin Türkiye-Suriye sınırının Suriye tarafındaki Kürt güçlerine yaklaşımı konularını ele almamız gerekmektedir. Türklerle DEAŞ’la mücadele konusunun yanı sıra Ortadoğu barış sürecini ve Türkiye’nin Gazze Şeridi’nde Hamas ile ilişkilerini de görüşmekteyiz. Bunlar sadece dış politika konularıdır. Yalnızca Avrupa politikası konularına değiniyorum, tüm bunlar bütün ayrıntılarıyla basında da işlenmektedir. Türklerle AB-Türkiye göç anlaşmasını ve hala devam eden AB üyelik müzakerelerini ele almaktayız. Ayrıca, vize serbestisi konusu var. Şimdi ise yalnızca Dışişleri Bakanlığının yetki alanına girmeyen konulara geçeceğim. Türklerle iltica başvuruları reddedilen mültecilerin geri gönderilmesi konusunu görüşmekteyiz. Göç konularını ele almaktayız. İltica konularını görüşmekteyiz. Terörle ortak mücadelemizi konuşmaktayız. Türkiye ile PKK konusunu görüşmekteyiz. Türkiye ile istihbarat alanında işbirliğimizi ele almaktayız. Ayrıca, özellikle 15 Temmuz olaylarını, Türkiye’deki demokrasiyi ve Türkiye’nin darbeyi hezimete uğratmayı başarmış olmasından memnuniyet duyduğumuzu ve bunun sonrasında hukuk devletiyle ilgili konuları da ele almaktayız. Türkiye’yle ülkemizde yaşayan üç milyon Türk kökenli insan ve bizim bunlarla ilgili politikamızı görüşmekteyiz. İkili adli yazışmalar var, ayrıca -ve bunu burada vurgulamak istiyorum- Alman milletvekillerinin İncirlik’le ilgili ziyaret talepleri gibi ve Ermenistan konusunun da arasında yer aldığı birçok konu daha var. 

SORU (LEIFERT): Sayın Seibert, Federal Şansölye soykırım terimini kullanmakta zorlanıyor mu? 

SEIBERT: Soykırım sözcüğünün hukuki açıdan belirli yasal bir tanımı vardır. Bunu burada söylemiştim. Yetkili mahkemeler tarafından yorumlanır ve tespit edilir. 

SORU (LEIFERT): Federal Şansölye hangi hukuki tanımı sahipleniyor?

SCHÄFER: Sesli okumamı ister misiniz? İsterseniz yalnızca kaynakları da verebilirim.

Jenositin ya da soykırımın ceza hukukunda tanımı için iki kaynak var. İkisi de doğrudan geçerli Alman hukukudur. Birincisi 1948 BM Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2. maddesidir. Bir de Alman ceza hukukunda bir kaç yıldan bu yana Soykırım Ceza Kanunu bulunmaktadır. Bu kanunun 6. maddesinde soykırım tanımını bulabilirsiniz. İsterseniz bunları sesli okuyabiliriz.

SORU (LEIFERT): Hayır. Sesli okunmasını istemiyorum. Yalnızca Federal Şansölyenin bahse konu kelimeyi bu yasal tanım anlamında kullanıp kullanmadığını bilmek istemiştim.

SEIBERT: Hukuki temeli iyice açıkladık. Belirli bir tarihi olayın, BM Sözleşmesi’ndeki ya da Soykırım Ceza Kanunu’nun hukuki temeli çerçevesindeki soykırım unsurlarını yerine getirip getirmediğini mahkemeler tespit edecektir. Doğrusu budur. 

Ayrıca, Federal Meclis’in kararının içeriğine ve değerlendirmesine ilişkin her şeyi bugün değil, geçtiğimiz aylarda zaten söylemiştik. 

SORU: Yine de halen anlamıyorum. Bu kararın, Federal Hükümetin artık kendisini bağlı görmediği hangi hukuki bağlayıcılığı bulunmaktadır? Federal Hükümet neden bugün Sayın Steinmeier’in şahsında, kendisini bu karara bağlı hissetmediğini vurgulamıştır? Bu, Sayın Erdoğan’ın Martin Schulz’dan bir talebi miydi? Bugün niye bunu tartışıyoruz?

SEIBERT: Uzun süredir Federal Meclis’in internet sayfasında yazanları bir kez daha okuyorum: “Federal Meclis kararlarında siyasi meselelere ilişkin görüşlerini dile getirir ve/veya Federal Hükümetten belirli bir tavır takınmasını talep eder. Kararların hukuki bağlayıcılığı yoktur”. Federal Hükümet adına bugün bu hususa işaret ettim, ne daha azı, ne de daha fazlası. Mesele asla kendini bağlı hissetmemek ya da buna benzer bir şey değildi. Mesele bir Federal Meclis kararının -bizzat Federal Meclis tarafından yapılan tanımlamaya göre- hukuki açıdan nasıl değerlendirileceği idi. Buna işaret ettim. 

SORU: Ama bu sözleriniz, bilinen doğal bir durumun, bir banalitenin bu sabah tekrar alenen vurgulandığı  anlamına gelmektedir.  O zaman bunun nedenini merak ediyorum. 

SEIBERT: Öncelikle bir Federal Meclis kararını kesinlikle banalite olarak görmüyorum. Federal Meclis'in kendi kararları hakkındaki değerlendirmelerini de bu şekilde nitelemezdim. 

İkincisi; bu sabah "Federal Hükümetin mesafe koyacağına" ilişkin yoğun ve yanıltıcı haberler yapıldığı için doğrudan ve bizzat konuşmak istediğimi söylemiştim. Federal Hükümet mesafe koymuyor. Niye koymadığını da burada açıkladığımızı düşünüyorum. 

SORU (ZWEIGLER): Sayın Seibert, Federal Şansölye Ermeni kararının oylamasında yoktu. Katılmadığına ya da katılamadığına üzüldü mü? Zira bundan dolayı Şansölyenin konu hakkındaki tutumu hakkında yanlış anlamalar ortaya çıkıyor.

SEIBERT: Federal Şansölye programı nedeniyle yoktu. Geçmişte söylediklerimizi biraz önce hatırlattım. Federal Şansölyenin CDU/CSU meclis grubundaki oylamada karar hakkında hangi tavrı takındığı biliniyor. 

SORU (KOLHOFF):  Garip bir durumla karşı karşıyayız. Bir taraftan bugünkü haberi ikna edici şekilde tekzip ediyorsunuz, diğer taraftan haberde iddia edilen şeyi yapıyorsunuz; yani (kararın) Federal Hükümet açısından bağlayıcı olmadığı yönünde hukuki bir sınıflandırma yapıyor ve bunu yaparken Federal Meclis’e atıf yapıyorsunuz. .  

Türkiye ile yapılan görüşmelerde (Ederer, Schulz veya her kimse), Türk tarafının, hukuki açıdan belirginlik sağlanması yönünde bir talebi oldu mu? Sizi buna zorlayan şey yalnızca o haber mi, yoksa Türk-Alman ilişkilerini düzeltmenin mantıklı olacağını öngören dahili bir değerlendirme mi var?

SEIBERT: Öncelikle; Federal Hükümet adına bizim için önemli olan hususları aktardım -bir mesafe koyma düşüncesini ortadan kaldırmak için-. Zira bugünkü haber kısmen yanıltıcı ve hatta yanlıştı. İkinci olarak; daha önce de belirttiğim gibi, Federal Meclis kararının hukuki açıdan sınıflandırılmasına büyük önem atfedildiği, Dışişleri Bakanlığı temsilcilerinin Türkiye’de gerçekleştirdikleri son görüşmelerden tarafımızca bilinmektedir. 

SORU (KOLHOFF): Haberin tekzibi yalnızca “mesafe koyma” tanımına mı ilişkin? Siz bunu mesafe koyma olarak değil, açıklığa kavuşturma olarak görüyorsunuz. 

SEIBERT: Bir kez daha söylüyorum: Federal Hükümet, Federal Meclis’in bu kararıyla ya da başka bir kararıyla arasına mesafe koymamaktadır. Tam aksine: Federal Hükümet, egemen Anayasa organı Federal Meclis’in her konuya ilişkin görüş bildirme hakkını desteklemekte ve savunmaktadır. Federal Hükümet, Federal Meclis’in kendi kararlarını hukuki açıdan nasıl sınıflandırdığının Federal Meclis’in internet sayfasında okunabileceğini dikkate getirmektedir. 

SORU (VATES): Şu anda tüm mesele hukuki bağlayıcılık terimi etrafında döndüğü için soruyorum: Sayın Seibert, Sayın Schäfer, bunun ne anlama geldiğini bir kez daha açıklayabilir misiniz? Şayet bu beyan hukuki açıdan bağlayıcı olsaydı, sonuçları ne olacaktı?

SEIBERT: Federal Meclis’in değerlendirmesine ve verdiği bilgilere göre karar hukuki açıdan bağlayıcı değildir. Bu nedenle şimdi “eğer öyle olsaydı, nasıl olurdu” gibi varsayımsal yorumlamalara gerek görmüyorum. Karar hukuki açıdan bağlayıcı değil, Federal Meclis de kararı bu şekilde görüyor. 

Federal Meclis’in kararları hakkında -Anayasa organı Federal Meclis’e saygıdan dolayı da-ilave yorum yapmak istemiyorum. 

SORU (VATES): Bunun hukuki açıdan bağlayıcı olmadığını siz de sahiplendiniz. Hukuki bağlayıcılık terimini daha iyi anlamak için esasen bir de olumsuz bir tanıma ihtiyaç var. Bu terimin içeriği nedir?

SCHÄFER: Neredeyse hukuk felsefesine bağlayıp, Montesquieu ve güçler ayrımına, yani bir meclisin egemen olduğuna, bütçe kanununa ve yasa tasarısını onaylama hakkına sahip olduğuna işaret etmeye eğilimliyiz. Ancak anayasal demokrasinin kurallarına göre hukuk yargının yetki alanına girer.  

Bu arada, belki soykırım konusu ile ilgili bir cümle daha söylemek gerekirse: BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi büyük bir kazançtır, BM’nin birçok kazançlarından birisidir. İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından Almanya’nın dünyaya, Avrupa’ya ve Avrupa’daki Yahudilere yaşattığı Holokost adındaki dehşetten dolayı, hızlıca – hemen 1948’de- bu ceza ve uluslararası hukuk kuralının uygulanmasına karar kılındı. Ermenistan bağlamında bahsettiğimiz olaylar ise bundan nesiller önce yaşandı. Hukuk devletinin en büyük prensiplerinden biri geriye işlemezlik ilkesidir. 1948 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişki çerçevesinde konuştuğumuz olaylara –her halükarda hukuki açıdan- kesinlikle uygulanamayacağını bir hukukçu olarak söyleyebilirim. 

SORU (ENGELKE): Sayın Seibert, basındaki haberlerden bağımsız olarak, Ermenistan kararı ile ilgili bugün bir açıklama yapmayı düşünüyor muydunuz?

SEIBERT: Sanırım iki veya üç gün önce, hükümetin son veya sondan bir önceki basın konferansında Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün buna dair açıklama yaptığına tekrar dikkat çekmek istiyorum ve şimdi bugün ben de tekrar bir açıklama yaptım. Bu benim için önemliydi, çünkü bu sabah ortalıkta yanlış haberler dolanıyordu. 

SORU (ENGELKE): Sayın Schäfer, bu sabah zaten Dışişleri Bakanının bir basın randevusu vardı. Bu iddiaları düzeltmek aslında Bakan için kolay olabilirdi; zira daha erkendi. Doğru okuduysam eğer, Bakan iddiaları ne reddetti, ne de onayladı. Neden çıkıp “Bunda bir şey yok” diyemedi?

SCHÄFER: Belki sorunuzu biraz daha açık sormanız iyi olur. Sayın Steinmeier’in ifadesi elimde mevcut, sadece şu an aramam gerekiyor. Tam olarak neyi reddetti, ya da onayladı? Ne demek istiyorsunuz?

SORU (ENGELKE): Belki bana yardımda bulunabilirsiniz, çünkü bu sabahki basın toplantısında yoktum. Meslektaşlarımdan duyduklarım bunlar. 

SCHÄFER: Öyle mi, siz yok muydunuz? Ben vardım!

SORU (ENGELKE): Muhtemelen soru ve yanıtı biliyorsunuz. Dışişleri Bakanı bunu ne reddeder ne de onaylar şekilde bir yanıt verdi. Sadece ---

SCHÄFER: Ama neyi? Ne demek istediğinizi anlamıyorum. Şimdi tam olarak neyi onayladı veya reddetti?

SORU (ENGELKE): “SPIEGEL”in bahsettiği mesafe koymayı.

SCHÄFER: Meslektaşlarınızdan birisinin talebi üzerine bu sabah Sayın Steinmeier’in NATO Genel Sekreteri ile gerçekleşen basın toplantısı esnasında dile getirdiği ifadeleri size okuyorum: “Biz mülteci anlaşmasına riayet edilmesi ve saygı gösterilmesi hakkında ve aralarında Federal Meclis kararının ne derece bağlayıcı bir güce sahip olduğuna dair Türkiye’nin sorusunun da bulunduğu birçok farklı konular hakkında Türkiye ile konuşuyoruz. Buna dair Federal Meclis her seferinde kendisi de açıklamada bulundu.” 

Sayın Seibert’in daha az önce birçok kez sunduğu gibi, şuna tekrar dikkat çekmek istiyorum: Birincisi, Federal Meclis pek tabii ki siyasi konular hakkında açıklama yapma hakkına ve özgürlüğüne sahiptir. Dışişleri Bakanı tamamen Federal Meclis’in bu ve diğer sorulara ilişkin yaptığı açıklamaların arkasında duruyor. Ancak Meclisin kendisi de her kararın yasal bağlayıcı güce sahip olmadığını belirtiyor. Böylece Sayın Steinmeier farklı kelimelerle Sayın Seibert ve benim burada anlattıklarımızın aynısını ifade etti. 

SORU (ENGELKE): Bu hususlar Sayın Seibert’in az önceki ifadesinde kulağa daha belirli ve açık geliyor. Bu genel anlamda Sayın Steinmeier’in bu sabah tarihi geri getirmek istediği yönünde anlaşılmadı. 

SCHÄFER: Federal Meclis tabii ki akla gelen tüm siyasi meseleler hakkında açıklama yapma hakkına ve özgürlüğüne sahiptir. Bu size göre yeterince net değil mi? Bence gayet net. O zaman bunu size bırakıyorum. 

SORU (WONKA): Sayın Seibert, Şansölye ve Federal Dışişleri Bakanı bu hafta -muhtemelen bugün veya dün- özel bir görüşmede somut olarak Türkiye kararına ilişkin tutumlarını koordine ettiler mi, yoksa bu özel temsilciler sayesinde mi gerçekleşti? 

İkinci soru: Şansölye şahsi olarak Federal Meclis’in kararına kendini bağlı hissediyor mu?

SEIBERT: Milletvekillerin bu karara ilişkin tutumları hakkında şimdiye dek iki kez açıklama yaptım. Buna gerçekten ekleyebileceğim yeni bir şey yok.

Ayrıca, Şansölyenin bu hafta Dışişleri Bakanı ile muhakkak çok sayıda görüşmesi oldu, bunlardan birisi Maranello’daki Alman-İtalyan hükümet istişarelerine katılmak için birlikte yaptıkları seyahat esnasında gerçekleşti. Ancak, Şansölyenin mahrem görüşmeleri hakkında ilke olarak bilgi veremem.  

SORU (WONKA): Ama görüşmelerde Türkiye de konu edildi mi?

SEIBERT: Şansölyenin görüşmeleri hakkında bilgi veremiyorum. Şansölye, Steinmeier ile görüştüğünde veya ikisi birbirileri ile konuştuklarında, her zaman Almanya’nın dış politika meseleleri konu ediliyor. 

SORU (STEINER): Sayın Seibert, az önce, soykırımın yasal tanımının en fazla 70 yıldır var olduğunu, ancak Türklerin Ermenilere gerçekleştirdiği soykırımın ise 101 yıl geride kaldığını siz ve Sayın Schäfer bize güzel bir şekilde sundunuz. Meslektaşımın sorusu şuydu: Bu bağlamda Şansölye soykırım kelimesini kullanmakta zorlanıyor mu? Bize şimdi tekrar geriye yürümezlik ilkesini anlatırsanız, şunu tam olarak anlamadığımı ifade etmek isterim: Şansölye için bugünkü yasal bir tanımı, zamanında yasal olarak bu şekilde yaptırıma bağlı olmadığını kendisinin de bildiği bir olaya uygulaması neden problem oluşturuyor, bunu bana açıklayabilir misiniz?

SEIBERT: Sayın Steiner karar, kararın yasal değerlendirmesi ve Federal Meclis’in bu tür kararlarda kendini ifade edebilme hakkına ilişkin olarak bugün Federal Hükümet ve Şansölye adına söyleyebileceklerimi söyledim. Buna şimdi yeni bir şey ekleyemeyeceğim. 

SORU (STEINER): Sayın Flosdorff, tüm sorun aslında Federal Meclis milletvekillerinin İncirlik ziyaretlerine ilişkin tartışmadan kaynaklanıyor, yani aslında askerlerinizden kaynaklanıyor denilebilir. Bu “karmaşıklık” ne zaman size fazla gelmeye başlayacak? Ne zaman “Kıbrıs bir alternatiftir” diyeceksiniz?

FLOSSDORFF: Bunu anlamıyorum. Birincisi onlar bizim askerlerimiz değil. Onlar bir parlamento ordusunun Alman askerleridir ve Federal Meclis’in onayı çerçevesinde orada görevlerini ifa ediyorlar. Bu DEAŞ’e karşı mücadele kapsamında çok önemli bir görevdir. Orada, Türkiye’nin türbülanslı bir dönem geçirmesine rağmen, müttefiklerle birlikte çok güvenilir, çok sıkı ve gerçekten kesintisiz ve çok etkili bir şekilde çalışıyorlar. Askeri açıdan çok iyi bir konumda olan İncirlik NATO üssünde Alman birliği kendini oldukça emin ellerde hissediyor. 

SORU (TIEDE): Tekrar sormak istiyorum, Sayın Seibert: Türk Hükümet temsilcileriyle ahiren yapılan görüşmelerde, Federal Hükümetin Federal Meclis’in Ermeni kararına ilişkin tutumunu yeniden açıklaması yönünde bir talep veya istek dile getirildi mi ya da getirilmedi mi?  Getirildiyse, ne zaman ve kim tarafından dile getirildi?

SEIBERT: Sayın Tiede, bir evet ya da hayır sorusu olsa bile, her zaman prensip gereği yaptığım gibi, Federal Hükümet mensupları veya Şansölyenin yabancı devletlerin hükümet temsilcileriyle sürdürdüğü mahrem görüşmeler hakkında  bilgi veremeyeceğim.

SORU (TIEDE): Hükümetin yaptıkları hakkında biraz bilgi vermelisiniz! Federal Meclis’in nasıl bir tutum sergilediğini bize açıkladınız---

SEIBERT: Zaten bundan başka bir şey yapmıyoruz.

SORU (TIEDE): Ama biz size Federal Hükümetin tutumunu soruyoruz. Federal Meclis’in tutumu hakkında yeteri kadar uzun konuştunuz. Size Federal Hükümet’in yaptıklarını soruyorum. Ahiren yapılan görüşmelerde tutumun yeniden açıklanması yönünde bir talep dile getirildi mi, evet mi hayır mı? 

SEIBERT: Bana gizli görüşmelerin içeriğini soruyorsunuz. Hükümetin yaptıkları hakkında burada haftada üç kez, bunun dışında her gün basın mensuplarıyla görüşürken ve bugün bu özel konuda 37 dakikadan beri bilgi vermekteyim. Tekrar söylüyorum: Gizli görüşmeler hakkında bilgi vermem. Bunu başka zamanlarda da yapmıyorum. Biraz önce de söyledim: Türk tarafı ile gerçekleştirilen görüşmelerde, örneğin Dışişleri Bakanlığı Devlet Sekreteri Ederer’in sürdürdüğü görüşmelerde bir Federal Meclis kararının hukuki açıdan nasıl değerlendirilmesi gerektiği hususunun Türk tarafı için önemli bir konu olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.

SORU (TIEDE): Diğer bir ifadeyle soruyu evet olarak yanıtlıyorsunuz. O halde bir sorum daha var: Türk Hükümeti temsilcileriyle yapılan gizli olmayan görüşmelerde tutumun yeniden açıklanması yönünde bir talep dile getirildi mi?

SEIBERT: Federal Hükümetin başka devletlerin hükümetleriyle gerçekleştirdiği görüşmeler her zaman gizlidir. Başka nasıl olabilir? Bu görüşmelerin ardından çoğu kez basın toplantıları düzenlenmekte, bilgi verilmekte veya basın açıklamaları yayımlanmaktadır. Keza Şansölye Merkel de İncirlik veya başka konularda basına sürekli açıklamalarda bulunmuştur. Ancak Şansölyenin sürdürdüğü görüşmeler esas itibariyle gizlidir. Birden bu uygulamayı delmemizin iyi bir şey olmayacağını düşünüyorum.

SORU (SCHMIESE): Hükümetin attığı adımlara ilişkin bir sorum daha var, Sayın Seibert. Federal Meclis’in Federal Hükümet olmadığını öğrendik ve bir kez daha duyduk. Öte yandan, Federal Hükümet mensuplarının söz konusu kararı desteklediklerini, hatta soykırım kavramını kullandıklarını duyduk. Federal Hükümetin attığı adımlar ve Federal Meclis’in attığı adımlar arasındaki fark nedir? Türk Hükümeti’nin bir üyesi olsaydım bu husus beni ilgilendirirdi. Hükümetin yaptıklarında somut bir fark var mı?

SEIBERT: Sorunuzu tam anlayıp anlamadığımdan emin değilim, bunu itiraf etmeliyim. Tekrar deniyorum: Federal Hükümet ve Türk Hükümeti birbirlerine büyük önem veren ülkelerimiz açısından önemli olan tüm hususları, gündemde yer alan sorunları ele almaktadırlar. Burada -görüş ayrılıklarının da yaşandığı aşikardır- Ege’de insan kaçakçılarıyla mücadele edilmesine yönelik müşterek çıkarlarımız gibi mutabık kaldığımız birçok hususu da ele alıyoruz. Bu, çalışmalarımızın odağıdır ve bu geniş bir yelpazedir. Bu konular bizi oldukça meşgul etmektedir. Çalışmalarımız daima mevcut sorunların çözülmesi ve daha güzel bir geleceğin sağlanmasına yöneliktir.

SORU (SCHMIESE): Sayın Schäfer’in etkileyici olan listesine değindiğiniz için, Türkiye ile ne denli bir işbirliği yapıldığı ve Türkiye’nin ne kadar önemli bir ortak olduğu konusunda bir soru sorabilir miyim? Darbenin ardından Federal Hükümetten bir yetkilinin Türkiye’yi ziyaret etmesi neden bu kadar uzun sürdü, ki AB adına Türkiye’yi ziyaret eden ilk Alman yetkili olan Sayın Schulz bir Federal Hükümet yetkilisi değildir? Fransa’daki saldırıların hemen ardından o ülkeye gidildiğini ve kol kola girildiğini hatırlıyoruz. Bu konuda hiç kimsenin gelmemesine Türkiye’nin biraz kırgın olduğunu düşünüyorum. Neden bu kadar uzun sürdü?

SEIBERT: Birincisi, hiç kimsenin Türkiye’ye gitmediği doğru değildir. Burada Dışişleri Bakanlığından giden yetkililerin listesine değinilmiştir. Almanya, Federal Hükümet ve Federal Şansölye çok erken bir aşamada şahsen ve açık bir şekilde darbe girişimine ilişkin açıklamalar yapmışlardır ve darbeyi kınamışlardır. Haberin duyulmasından birkaç saat sonra, gelişmelerin hangi yöne doğru gideceği henüz belli olmamışken demokrasi ve seçilmiş hükümetin yanında yer almışlardır. Bunu Şansölye Merkel, Türk Cumhurbaşkanı ile gerçekleştirdiği çeşitli telefon görüşmelerinde de müteaddit kez açıkça belirtmiştir. Diğer bir ifadeyle, Türk tarafı, darbe girişimini ne kadar kınadığımızı, demokrasi ve seçilmiş hükümetin yanında yer aldığımızı ve bu darbe girişiminin üstesinden gelinmesinde Türkiye’deki hukuk devletinin ve demokrasinin kendini bir kez daha ispatlayabileceğini daima söylediğimizi daha başından öğrenmiştir.

SORU: Sayın Seibert, Federal Meclis kararının hukuki bir sonuç doğurmayacağı yönünde bugün kamuoyuna yaptığınız açıklamanın, Türkiye ile olan ilişkilerde, Federal Meclis milletvekillerinin İncirlik’i ziyaretleri bakımından da yararlı olacağını düşünüyor musunuz?

SEIBERT: İncirlik konusunda tutumumuz son derece nettir. Alman askerlerinin İncirlik’teki misyonu DEAŞ karşıtı koalisyonun çok önemli bir parçasıdır. Bu misyon, bizim için olduğu kadar DEAŞ’a karşı savaşan Türkiye için de önem taşımaktadır. Şansölye merkel ahiren yaptığı açıklamada, Alman askerlerinin orada çok iyi koşullarda görev yaptıklarını ve bu nedenle bu misyonu oradan sürdürmek istediğimizi belirtmiştir. Bu çerçevede, Alman parlamenterlerin askerleri ziyaret edebilmeleri de bunun bir parçasıdır.

SORU: Sorumu tekrar yöneltiyorum: Bugün kamuoyuna yaptığınız açıklamanın Türkiye ilişkilerinde yararlı olacağını düşünüyor musunuz?

SEIBERT: Öncelikle burada iki açıklama yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun birisi değindiğiniz açıklamadır, diğeri ise Federal Meclis’in kararına Federal Hükümet tarafından mesafe konulmamasıdır.

SORU: Sayın Seibert, eğer Federal Meclis’in kararı hukuken bağlayıcı olsaydı, o zaman ne olacaktı? Türk tarafı ile yapılan ikili görüşmelerde yalnızca „Hayır bu hukuken bağlayıcı  değildir“ denmesinin neden yeterli olmadığını anlamıyorum. Neden bunların burada bir kez daha vurgulanması gerekiyor?

SEIBERT: Bunun belirtilmesi bizim için önemliydi. Özellikle bu sabah, bambaşka bir yöne doğru giden yanlış haberlerin duyulması üzerine burada söz alarak, mesafe koyduğumuz yönündeki düşüncenin tamamen ortadan kaldırılması ve bu vesileyle söz konusu hukuki tanımlamaya ilişkin değerlendirmenin ortaya konulması ve bunu Federal Meclis ile paylaştığımızın dile getirilmesi bana göre önemliydi.

SORU: Sayın Schäfer, Federal Meclis milletvekillerinin İncirlik’teki askerleri ne zaman ziyaret edeceklerine dair bir tarih var mı?

SCHÄFER: Belki. Ben böyle bir tarih bilmiyorum.

SORU: Ekim’de?

SCHÄFER: Evet, olabilir. Federal Meclis’in bazı milletvekillerinin herhangi bir zamanda -belki gelecek ay- oraya gitmeye niyetlendiklerini duyduğumu sanıyorum. Daha önce de söylediğimiz gibi -Sayın Seibert bunu söyledi ve ben de söyledim- bunun müttefikler arasında mümkün kılınmasını çok istiyoruz. Bunun mümkün olması gerektiğini de doğal bir durum olarak görüyoruz.

SORU (ENGEL):Karar çıkalı yaklaşık üç ay oldu. Neden şimdi?

SEIBERT: Bir kez daha, daha önce söylediğime atıfta bulunuyorum: Türk Hükümet temsilcileriyle yaptığımız görüşmelerde sürekli olarak bize bu soru yöneltildiği için ve bunun hukuki olarak nasıl değerlendirileceğine dair sorunun sürekli olarak ortaya atılması sebebiyle Federal Hükümet için bunu bir kez daha söylemek önemliydi.

SORU (ENGEL): Spiegel’in doğru olmayan haberi sizin için bugün tam da zamanında gelmedi mi?

SEIBERT: Doğru olmayan bir haber benim için asla zamanında değildir.

SORU (WONKA): Benim Aile Bakanlığı temsilcisine bir sorum var. Aile Bakanı Sayın Schwesig’in bugün sabah “Federal Hükümetin bir üyesi olarak bu tasarının arkasındayım. Federal Hükümetten hiç kimse bu konu hakkında yalpalamamalıdır” şeklinde neden konuştuğunu bilmek isterdim. Sayın Schwesig’in düşünerek konuştuğundan yola çıkıyorum. Bu yüzden sorumu netleştiriyorum: Ermeni kararı konusunda Federal Hükümet içinde kim yalpalamaktadır, yalnızca Şansölye mi yoksa Dışişleri Bakanı da mı?

HERB: Şimdi kimin yalpaladığına dair soruyu bana mı soruyorsunuz?

SORU (WONKA): Evet, çünkü birilerinin yalpaladığını kamuoyuna sizin Bakanınız açıkladı. Bu yüzden şunu bilmek istiyorum: Sayın Schwesig’in elindeki bilgilere göre Ermeni kararı konusunda Federal Hükümetten kim yalpalamaktadır?

HERB: Sayın Bakan bunu sizin söylediğiniz gibi ifade etmedi.

SORU (WONKA): Tabii ki! Size kelimesi kelimesine tam olarak Sayın Bakanınızın ne söylediğini okudum, “Federal Hükümetten hiç kimse bu konuda yalpalamamalıdır”.

HERB: Ama birilerinin yalpaladığını söylemedi. Sayın Bakanın orada söylediklerine artık ilave edecek bir şeyim yok. Sayın Bakan öncelikle bu tasarının arkasında durduğunu net bir şekilde ortaya koydu. Buna daha fazla ilave edecek bir şeyim yok.

SORU (WONKA): Bunu neden net bir şekilde ortaya koydu ki, sadece yanlış bir haberden dolayı mı? Sayın Seibert’ten alıntı yaparsak, Spiegel Online’daki haberden dolayı mı? Ya da Sayın Schwesig neden sallantıdaki bir Federal Hükümetin dramını tarif ediyor?

HERB: Bu soru Sayın Bakana canlı yayın mülakatında soruldu ve o da cevap verdi. Sayın Bakan cevap verdiği gibi cevap verdi ve bu cevaba benim ilave edecek bir şeyim yok.

SORU: Sayın Seibert, Sayın Schäfer, Türk Hükümeti bu arada veya bugün öğleden önce şimdi yalanlanan habere tepki verdi mi veya genel olarak Almanya’daki haberlere tepki verdi mi?

SEIBERT: Bu konuda bir bilgim olmadığını size söylemek zorundayım. Buna dair bir emare yok.

SCHÄFER: Resmi bir tepkiden haberim yok. Belki siz biliyorsunuzdur -belki bir ajans haberini duyan varsa bunu söyler-.  Doğrudan diplomatik kanallar yoluyla iletilen herhangi bir tepkiden haberim yok.

SORU (STEINER): Sayın Schäfer, bunun tam olarak ne zaman gerçekleşeceğini bilmediğinizi söylemenizden dolayı biraz şaşkınım. Bu konuyu ilgili Türk tarafına karşı yoluna koymanın sanki Dışişleri Bakanlığınızın sorumluluğu olduğunu düşünüyordum. Bu, şu anda sadece elinizde olmamış olabilir ama o zaman bu konuda gerçekten bir şey bilip bilmediğinize veya gerçekten böyle bir talep bulunup bulunmadığına ilişkin bilgileri bilahare göndermenize sevineceğim.

SCHÄFER: Burada bilmediğimiz birçok şey bulunduğu konusunda prensip olarak haklısınız. Ancak bu olayda böyle cevap vermiş olmamın sebebi bu değil. Burada kuvvetler ayrılığına ilişkin olarak devlet teorisi ve hukuk felsefesi konusunda açıklamalar yaptık. Burada söz konusu olan husus Federal Meclis milletvekillerinin seyahatleridir. Dışişleri Bakanlığına bu tür seyahatler konusunda soru yöneltmenin iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum, bu seyahatleri Federal Meclis milletvekilleri yapıyorlar. Bu konuda da sadece Sayın Seibert’in söylediklerine atıfta bulunabilirim: Kuvvetler ayrılığına pek tabii ki saygı duyuyoruz, burada kesinlikle milletvekilleri adına açıklama yapmayacağız. Bu bizim görevimiz değil.

SORU (VATES): Bir kez daha Türk tarafı hakkındaki izlenimlerinizi sormak istiyorum. Türk tarafının, üç aydır sizin sürekli olarak izah ettiğiniz şeyi, yani bunun hukuki bağlayıcılığı bulunmadığını anlamadığı izlenimine mi sahipsiniz? Onlar bunu okumadılar mı? Bunun orada anlaşılmamış olması nasıl mümkün olabilir?

SCHÄFER: Burada da şunun geçerli olduğuna inanıyorum: Burada Türk muhataplarımızın ne düşündüklerini bilmemiz zor. Bu yüzden de bu soruya iyi bir cevap veremiyorum. Ama Türk Hükümetinin ve Türk kamuoyunun -Türk toplumunun büyük bir kısmının ve de ayrıca Almanya’daki Türk kökenli insanların- bu konuda Federal Meclis’in söz konusu kararda dile getirdiği konunun içeriğine katılmadıklarının gerçekten bir sır olmadığına veya bilinen bir sır

olduğuna inanıyorum. Bunu kabul etmeliyiz. Bunu, olayları kendimizin nasıl değerlendirdiğine göre doğru veya yanlış bulabiliriz. Federal Hükümetin ve Federal Meclis’in bu konudaki tutumunu biliyorsunuz. Ama Türk Hükümetinin, Türk Cumhurbaşkanının, Türk Meclisi’nin ve Türk kamuoyunun başka görüşte olduklarını bilmemiz gerekiyor. Bu yüzden Federal Meclis’in Ermeni kararının son üç ayda iki hükümet arasında gerçekleştirilen görüşmelerde bir rol oynamasının sizi şaşırtmadığını varsayıyorum. 

SORU (MEIER): Sayın Seibert, bugün sabah ikiniz de Federal Hükümetin kararla arasına mesafe koymadığını söylediniz; bunu doğru anladım. Ama araya mesafe koymamak demek otomatik olarak bir kararın arkasında olmak demek değildir. Şimdi Sayın Schwesig bugün sabah açık bir şekilde kararın arkasında durdu. Size sorum: Federal Hükümetten başka kimler bu tasarının arkasında?

SCHÄFER: Dışişleri Bakanı adına şunu söyleyebilirim: Sanırım siz biraz geç geldiniz. Burada 45 dakika önce kelimesi kelimesine söylediklerim ajanslarda geçmeye başladı bile. Bunu bir kez daha tekrarlamak zorunda olmadığımı düşünüyorum.

SORU (MEIER): Başka hükümet üyeleri?

SEIBERT: Benim de Şansölye Merkel’in Federal Meclis Grubu’ndaki oy tercihi ve daha önce söylendiğim üzere başka randevuları sebebiyle genel oturumdaki oy verme işlemine katılamadığı gibi bilinen gerçeklere ilave edeceğim bir husus yok.

 

 

 

 

No comments:

Post a Comment