FETÖ’yü ilk yazan Kındıra röportaj verdi,
saldırıya uğradı
Fethullah
Gülen’in devlet içindeki yapılanmasını yazdığı “Fethullah’ın Copları” isimli
kitabı ile ilk kez gündeme getiren eski polis, gazeteci Zübeyir Kındıra
Hürriyet’e özel bir röportaj verdi. Ardından da sadece birkaç saat sonra
saldırıya uğradı. Saldırıda ölümü teknesiyle denize açılarak atlatan Kındıra
şimdi hastanede tedavi altında. İşte Hürriyet’in o özel röportajı:
Polislikten
atıldı, Gülen Cemaati’nin içyüzü hakkında ilk kitabı o yazdı. İşsiz kaldı,
arabası kundaklandı, ölüm tehditleri aldı. Yıllardır inzivada, denizde yaşayan
Zübeyir Kındıra ile gizli bir lokasyonda buluştuk.
Çınar OSKAY-
Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU
Bu yazıyı
cumartesi sabah 05.00’te Dalaman’da bir otelde yazıyorum.
Zübeyir Kındıra ise bir ambulansla hastaneye götürülüyor. Bütün günü birlikte Akbük’te geçirdik, teknesiyle dolaştık, röportaj yaptık. Tehditler yüzünden sık sık yer değiştiriyordu. Yerini gizliyordu. Gece yarısı İsmail Saymaz aradı: “Zübeyir’e saldırmışlar!” Elim ayağıma dolandı, aradım, ulaşamadım. Çok şükür, bir süre sonra döndü. 5 kişi teknesini basmış, tekme tokat girişmiş. “Öldürelim mi reis” diye bağırıyorlarmış. Bir şekilde teknesiyle açılıp kaçabilmiş. Karaya dönmesi saatler sürdü. Ambulanstayken konuşacak halde değildi. Bu yazıyı yazmak benim için zor, umarım pazar günü beraber okuyacağız. Kafasının dikine giden, müthiş zeki, cesur bir insan… Ve sıkı bir gazeteci… Polislikten atıldıktan sonra Gülen Cemaati’nin içyüzünü bir kitapta ilk kez yazan kişi… İşte bu aşağılık saldırıdan birkaç saat önce söyledikleri…
Zübeyir Kındıra ise bir ambulansla hastaneye götürülüyor. Bütün günü birlikte Akbük’te geçirdik, teknesiyle dolaştık, röportaj yaptık. Tehditler yüzünden sık sık yer değiştiriyordu. Yerini gizliyordu. Gece yarısı İsmail Saymaz aradı: “Zübeyir’e saldırmışlar!” Elim ayağıma dolandı, aradım, ulaşamadım. Çok şükür, bir süre sonra döndü. 5 kişi teknesini basmış, tekme tokat girişmiş. “Öldürelim mi reis” diye bağırıyorlarmış. Bir şekilde teknesiyle açılıp kaçabilmiş. Karaya dönmesi saatler sürdü. Ambulanstayken konuşacak halde değildi. Bu yazıyı yazmak benim için zor, umarım pazar günü beraber okuyacağız. Kafasının dikine giden, müthiş zeki, cesur bir insan… Ve sıkı bir gazeteci… Polislikten atıldıktan sonra Gülen Cemaati’nin içyüzünü bir kitapta ilk kez yazan kişi… İşte bu aşağılık saldırıdan birkaç saat önce söyledikleri…
Neden
burada, ıssız bir koydasınız?
13 yaşımdan
beri bu ülkeye hizmet ediyorum. Dokuz kitap yazdım. Benim de bir hayatım var ve
yaşamak istiyorum. Köpeğimle beraber teknedeyim. E bir de Fethullah Gülen
örgütünün şikâyetleri yüzünden yazdırmadılar bana.
Nasıl
yazdırmadılar?
Bizzat bakan
göndererek. Bugün onlara ‘ahmak’ diyebiliriz. Beni işten attırdılar. Para
kazanma imkânı bulamadım. Tekne aldım, yelken öğretmenliği ve mavi tur
yapıyorum.
Neden nerede
olduğunuzu gizli tutmamı istediniz? Tehdit mi alıyorsunuz?
Defalarca
aldım ama MİT’ten bir arkadaş yakın zamanda tehdidin kalktığını söyledi.
tehdit
etti sizi?
Bir
arkadaşım bir gün Ankara Swissotel’de bana Cemaat’le uzlaşıp uzlaşmayacağımı
sordu. “Önce birkaç soruma cevap vermeleri gerekir” karşılığını verdim.
Ne gibi?
Niye böyle
bir örgüt kuruyorlar? Neden ülkenin canına okuyorlar, gibi. Bana “Böyle devam
edersen iyi olmayacak. Bence Ankara’dan uzaklaş, yoksa canına kastedebilirler”
dedi. “Sen bana arkadaş olarak ‘Çok keskinsin, dikkat et’ mi diyorsun, yoksa
bir bilgiye dayanarak beni uyarıyor musun” diye sordum. “İkincisi” diye yanıtladı.
İlk siz mi
yazdınız Cemaat’i?
Türkiye’de
kitap olarak ilk yazan kişi benim. Fethullah Gülen davasında delil olarak
kullanıldı. Meclis tutanaklarına yansıdı. Kitabın ismindeki ‘cop’ aynı zamanda
İngilizce ‘polis’ demek. Bu da Emniyet Teşkilatı içinde literatüre geçti.
Nasıl
başladı bu iş, ne zaman polis oldunuz?
Gaziantepliyim,
babam şofördü. Orta halli bir aileden geliyorum. Polis Koleji sınavına 10 bin
kişi girdi, 158 kişi alındı. Bu ülkenin zeki çocuklarıydı. Üçüncü sınıfta
sicilim bozuldu. Sınıf komiserleri, Cemaat’in elemanları 1984’te hesabımı
kestiler.
Yani
1980’lerin ortasında bile polis okulları Cemaat’in elindeydi…
Evet. Şimdi
Erdoğan “buradan Cemaatçi geliyor, engelleyemiyoruz” diye kapattı
hepsini. 1979’da ilk girdiğimde sağ-sol gibi bir ayrışma vardı. Bir grup
vardı, ‘Işıkçılar’, ‘Nurcular’ diyorlardı. Sonra Gülen Hareketi oldu. Yeni
gelen zeki, fakir çocukları “hadi gel hemşerim” diye bir yerlere
götürüyorlardı. Işık Evleri’ne… Bunlara ‘şarj evleri’ diyordu Fethullah Gülen.
Beyinleri yıkanıyordu. Kitaplar, risaleler okuyorlar, o evde yemekler yeniyor.
Abiler var. Bu çocukları koruyup kolluyor, cebine iki kuruş harçlık
veriyorlardı.
ÇİÇEKLE,
BÖCEKLE KONUŞUYORLAR
Yoksul,
gariban çocuklar hep…Tabii. Ankara’yı bilmiyor. Hafta sonu izne çıkmış, nereye gideceğini bilmiyor. İşte ‘abi’si geliyor, götürüyor şarj evine. Zaten babası namaz kılan hacı amca, annesi başörtülü bir teyze… Dini duygularını sömürerek Cemaat’e bağlıyorlardı. Bir süre sonra bunların evliliklerine, içtiği içkiye, giydiği kıyafete kadar her şeyi belirliyorlardı. Sonra da teslim olmuş çocukları sınıf komiserleri himayesine alıyordu. Bizim gibi adamları da attılar okuldan.
Nasıl insanlardı?
Bunlar da Mars’tan gelmiyor ki! İçlerinde iyi, yumuşak huylu insanlar vardı. Bazıları din adına iyi bir şey yapıyorum diye düşünmüş olabilir. Ama bir polis koleji öğrencisi dine hizmet edecek diye bir şey yoktur. Mesleki, hukuki bilgiler vermeleri gerekir.
İlginç anılarınız var. Çiçeğe besmele çektirenler gibi…
Böyle oluyorlardı. O İsmail ilk geldiğinde böyle değildi ki. Bizim gibi birisiydi. Köyden gelmiş, okuyacak ama bunu aldılar. Dinden başka bir şeyle ilgilenmez oldu. Çiçekle konuşuyor, böcekle konuşuyor. Kadın hocaların yüzüne bakamaz, elini sıkmaz. Dışarda kızları görmemek için şapkalarıyla gözlerini örterlerdi. Ama bu mutaassıplığı aşılayan abiler kızlarla çıkardı. Kapalı kapılar arkasında neler olurdu…
Korkutuyorlar mıydı çocukları?
Bir tanesi
çocuğun birine diyor ki: “Dün akşam seni uyurken gördüm. Hemen yanında Rus cini
vardı!” Herhalde komünist cin! Böyle şeyler söylüyorlardı. Cinler, periler,
hurafeler… Her türlü hile var bunlarda.
Peki tüm
bunlar olurken bu okullardaki müfredat, hocalar filan etkisiz mi kaldı?
60 yıldır bu
ülkede doğru dürüst bir sol iktidar olmadı. Menderes ile başlayan, din,
muhafazakârlık eksenli iktidarlar vardır. Özal’ı, Erbakan’ı, Demirel’i,
Çiller’i, hepsi… Oy tabanınız böyleyse siz de bu okullarda muhafazakâr
çocuklar yetişsin istersiniz, olan bitene yol verirsiniz… Okul yönetimi ne
yapsın? Bir tane müdür atamışsınız. Normal eğitim sürsün istiyor. Ama akşam
yatakhanede ne konuşulduğunu nereden bilsin? Ben şikâyet ettim. 13-14 yaşında
çocuğun şikâyetinden ne olsun? O şarj evini bile bulamayız.
DİNLE
İLGİLERİ YOK
Işık
Evleri’nde anlattıklarınız, ‘Işık Süvarileri’ vs. gerçekten de Haşhaşi
efsanelerini andırıyor…
Hasan Sabbah
uyuşturucu verip, kızların koynuna sokup, Cennet’e götürüp getiririm diye
kandırıyordu. Şimdi kandırma yöntemleri farklı. 13-14 yaşında girmiş, memur
olarak çıkacak. Nereye gideceğini düşünüyor. Kars Kağızman’ı mı çekeceğim,
İstanbul’u mu çekeceğim… Bir abi diyor ki: “Sen bizdensin, merak etme. Seni
İstanbul’a veriyoruz. İstanbul Terör’ün başına vereceğim.” Şimdi kime borçlu bu
adam? Cemaat’e… Haşhaşi’nin afyonunu yuttu. Diğer Cemaatçileri korur mu korumaz
mı? Benim istediğim atamayı yapacaksın dedi, yapar mı yapmaz mı?
Peki din,
şeriat kurmak filan fasa fiso mu?
Ne dini?
Dinle filan ilgileri yok. Para ve güç elde etmek, nemalanmak… Aptal bir nesil
yetişsin, bana bağlı olsun, ben bu ülkeyi yöneteyim… Arkasında da
emperyalistler… Bunun çok emaresi var. Aşağıdaki adamların ‘rakı içilmesin,
kızlar baldır bacak gezmesin’ gibi dertleri olabilir. Ama yukarıdaki mütevelli
heyetinin yoktur.
ARKASINDAKİ
GÜÇ BENCE CIA
Nasıl
gizliyorlardı kendilerini?
Zaman zaman
operasyonlar yapıldı, listeleri hazırlandı. Duyuyorduk Fethullah Gülen’den
hemen talimat geldiğini: Karılarınızın başını açın. Sosyal ortamlara gidin. 10
Nisan polis gecesine gidin, orada rakı için. Rakı içemiyorsanız susuz içiyorum
deyip su doldurun. Diskoda dans eder gibi oynayın… Böyle taktikler uygulandı.
İlerleyemiyorsanız yerinizde sayın, hatta biraz geri çekilin…
Neden
Süleymancılar ya da Nakşibendiler değil de Gülenciler böyle güçlendi?
Çünkü bence
bunların arkasında birileri var. İlkokul mezunu, vaizlik sınavını bile
geçemeyen bir adamın bütün bu operasyonları yapabilecek kapasitede olduğuna
inanıyor musun? Arkasında bilimsel organizasyonu yapan bir güç var. O güç de
CIA bence. Moon Tarikatı’nın teşkilatlanma şemasının hemen hemen aynısıdır. O
da bir dini örgütlenme.
Cumhurbaşkanı’nın
damadı Berat Albayrak “30 yıldır tanıdığım, benim IQ’mden çok daha yüksek IQ’lü
insanlar var” dedi. Gerçekten zeki adamlar mıydı?
Evet. 10 bin
kişi giriyor, 158’i kazandı. Ayrıca zeki çocukları arayıp buluyorlardı.
Kendilerini
Hazreti Muhammet ve çevresindekilerden sonra gelen ‘İkinci İlkler’ olarak
görüyorlarmış. Buna şahit oldunuz mu?
Tabii.
‘Mehdi’ diyorlar, tapıyorlardı. ‘Hocaefendi’ denince ayağa kalkan bakan gördüm.
Atatürk’e,
Cumhuriyet’e bakışları nasıldı?
Sevmezler,
hakaret ederler. Bunu televizyonda anlattım. Cemaatçiler bana dava açtı;
Atatürk’e hakaret ettiğim gerekçesiyle! Kanun böyle, yayın yoluyla tekrarlamak
da suç. Çıktım mahkemeye, savcı okudu: Beton Mustafa demişsin vs… “Evet
efendim” dedim, “Ben suçluyum. Bana bir ceza verecekseniz kendinize de verin.
Siz de tekrar ettiniz az önce! Kamuya açık iddianameye de koydunuz.” Beraat
ettim. Benim gibi bir Atatürkçüye! Can damarımdan vurmaya çalışıyorlar. Bu
davayı açan Bursa Emniyet Müdürü dün tutuklandı.
HEP GÖZ
YUMULDU
Yolda
Cemaat’ten ayrılmak isteyen oldu mu? Onları rahat bıraktılar mı?
Asla
bırakmazlar. Hesap sorarlar. Rafet Yılmaz isimli bir polis vardı. Cemaat’te
nemalandı fakat bir kıza âşık oldu. Başı açıktı. “Bununla evleneceğim” dedi.
“Hayır” dediler, “Şu kızla evleneceksin”.
İnsanların
kimle evleneceğini belirliyorlar mı?
Tabii,
başörtülü, Cemaat mensubu… Ramazan Akyürek’i de böyle bağladılar. Evlenince
tamamen değişti.
Okulda
şiddet uygulayan sert kişileri anlatıyorsunuz. Sonraları tarz değiştiriyorlar,
daha güleryüzlü, çağdaş insanlar oluyorlar.
Kurmay
sınıfı, yani üst düzey emniyet müdürü, vali, yargıç elbette zeki, okuyan yazan
insanlar. Artık bağnaz dincilik bitiyor, Cemaat bağlılığı kalıyor. İstihbarat
başkanı olmuş, Anayasa Mahkemesi üyesi, milletvekili olmuş… Ama Cemaat’in
felsefesi: Cahil güruh, akıllı kurmay sınıf ve her söylediğini yapacak bütün
ekip…
Poliste
örgütlenmeleri nispeten kolay mı oldu? Neden Türk Silahlı Kuvvetleri’ne
sızmaları daha zordu?
Çünkü polis
siyasi iktidara çok bağlıdır. İlki Oğuzhan Asiltürk’ün İçişleri Bakanlığı
yaptığı zamandır. O zamandan beri göz yumuldu, korundular…
ASIL ECEVİT
KANDIRILDI
Kamuoyunun
kişiliğinden şüphe etmeyeceği, sol eğilimli Bülent Ecevit’in bile çok iyi
ilişkileri olmuş. Nasıl oluyor?
Cumhurbaşkanı
“Kandırıldık” diyor ya… Eğer birisi kandırılmışsa o Bülent Ecevit’tir.
Yurtdışındaki okulları Türk kültürünü yaydığı, Türkçe eğitim verdiği için
sevdi. Bunun iyi bir organizasyon olduğunu düşünüyordu. Gerçi sonra gördük,
önce Özbekistan sonra Rusya bunları kapattı. Amerikan casusları var diye…
Ecevit bunu göremedi.
Söyleyen de
söylemiş. Başbakanlık Sivil Çalışma Grubu yıllar önce “Kalkışma yapacaklar.
Şeyh Sait isyanından daha ağır sonuçları olacak” diye uyarmış.
Polisin en
kritik birimindeki arkadaşlarım da “Biz yapacaklarını biliyorduk ama ne zaman
yapacaklarını bilmiyorduk” diyor.
Gülen’e göre
“Her şey kung fu, tekvando gibi bir oyundur. Yani her zaman insanın hasmını bir
yumruk vurup yere yıkması şeklinde değildir. Bazen hasmından kaçmak bile bir
manevradır. Kuvvet dengesi yoksa kuvvete başvurmayın. Çok iyi planlayacak, ona
göre yürüyeceksiniz…” Bu kadar stratejik bakan bir adam, 35 yıl sonra bu kadar
başarısız kamikaze operasyonu neden yaptı?
Bu
iktidardan rahatsız kanatların kendilerine destek vereceklerini düşündüler. Ve
artık mecbur kaldılar. Recep Tayyip Erdoğan kinlendi. Onun mahremine kadar
giren bu Cemaat kendini geri dönülmez bir kavgaya soktu. Erdoğan ölümüne kavga
ediyor. Öyle yerlerde vurdu ki Cemaat’i… Vurabilir çünkü atamaları kendileri
yaptı. O listeler de duruyor.
Eskiden her
sabah İstiklal Marşı, Andımız okumak, Kemalist ideolojinin bazı katı unsurları
eleştirilirdi. Bunlar bir harç mıydı toplumu iyi kötü ayakta tutan? Bize illa
böyle bir harç mı gerekiyor?
Eğitim
durumu düşük olan toplumlarda birtakım harçlara ihtiyaç vardır. Bizde Atatürk
milliyetçiliği, Andımız, 10. Yıl Marşımız, bayrağımız, ülkemizin şanlı tarihi
filan, bunlardır… Andımız olmasa da olur, o düzeye gelmişsinizdir,
demokratikleşmişsinizdir, çok da önemli değildir… Ama onu kaldırıp yerine 8
yaşında başörtülü kızlar getirirseniz, okul açmayıp sürekli cami açarsanız daha
iyi bir yola girmiş sayılmazsınız.
CEMAAT BİTTİ
DİYEMEM
Beli kırıldı
mı Cemaat’in?
Kırıldı ama
bitti diyemem. Cemaat’in iç çatışmalarında ayrışanlar bugün Cemaat
mensuplarının boşalttığı yerlere başka adlar altında, Okuyucu, Menzilci, Yazıcı
olarak geliyorlar.
Kimler?
Hanefi
Avcı’lar, Sabri Uzun’lar, Emin Arslan’lar… Bu Cemaat’in üyesi değil miydi?
Hanefi Avcı,
Sabri Uzun, Cemaat’le korkusuzca mücadele etmiş, hapis yatmış isimler değil mi?
Hanefi Avcı
bu mesleğin en parlak adamlarından biri değil mi? En kritik görevlerde
bulunmadı mı? Bu Cemaatçilerin kim olduğunu biliyor mu bilmiyor mu?
Biliyor. Peki (Haliç’teki) Simonlar’ı yazana kadar herhangi bir açıklama yaptı
mı? Tepki koydu mu? Ben kendisine sordum “Hepsini sen kollamadın mı?” diye.
“Evet” dedi. Sabri Uzun da… Bunlar bir ekip. Kemalettin Özdemir, Cemaat’in tüm
Türkiye’deki polis imamıydı. Sivildir, öğretmendir. Yıllar içerisinde çok
güçlendi. Kaçakçılık, Organize, Narkotik, İstihbarat, İzmir, Ankara müdürü gibi
bir ekipleri vardı. Özdemir Cemaat’in içinde çok güçlenince “Hocaefendi çok
yaşlandı, ardılını söylesin bize” diyor. Kendisinin olacağını sanıyor, diğer
adaylar zayıf çünkü. Hoca küplere biniyor. “Kopartın kellesini” emrini veriyor.
Kemalettin’i alıyor, yerine birini atıyorlar: Osman Hamdi Özdil, yani Kozanlı
Ömer, bilirsiniz… Demin bahsettiğim ekip bundan rahatsız oluyor.
İTİRAF EDEN
İSİM KEMALETTİN ÖZDEMİR
Çok çarpıcı
bir iddia…
Anadolu
Ajansı haberi var: Gürsel Aktepe, 15 Temmuz’a karışan eski İstihbarat Dairesi
Başkan Yardımcısı… Tanıdığım, bildiğim Fethullahçılar derken bu isimlerin
hepsini saydı. Ben Hanefi’ye de, Sabri’ye de (Uzun), Emin Arslan’a da
“Sizsiniz, siz yaptınız” dedim. “Evet, bilmiyorduk bu kadar olacaklarını”
dediler. Bir Cemaat yemeğinde Kemalettin Özdemir -polis imamlığından ayrılmış
ama hâlâ etkili- zehirleniyor ve çok korkuyor. Gidiyor MİT’te itirafçı oluyor.
Ekibindeki isimlere “Bunlar beni öldürecekti, gereğini yapın” diyor. Kozanlı
Ömer bir gün Amerika’ya gidiyor. Tak diye alıyor bunu Amerikan polisi.
Alıyorlar çantasını. Bütün Cemaat belgeleri, operasyonlar, devletin gizli
belgeleri…
FBI’a kim
sattı?
Bu, CIA’e
geçiyor; CIA de bizim Polis İstihbarat’a gönderiyor. Polis İstihbarat’ın
başında Kozanlı’ya bağlı Recep Güven var, şu anda firarda. Recep “Abi, sen ne
yaptın, bizi deşifre ettin” diye konuşuyor. Kozanlı “Bana operasyon yapıldı, bu
normal bir arama olamaz” diye yanıtlıyor. “Bizi FBI’a kim sattı?” diye
düşünüyorlar. Bir araştırıyorlar ki Emin Arslan kısa süre önce Amerika’ya
gitmiş, FBI’ın özel konuğu olarak… Hatta helikopterle New York’un üstünde
eşiyle tur atmışlar. Bu fotoğrafları bana kendisi gösterdi. “Emin’in arkasında
Hanefi var, Sabri var” sonucunu çıkarıyorlar. İntikam almaya karar veriyorlar.
Önce Kayseri’den Ankara’ya tayin olan Orhan Özdemir’e ihaleye fesat karıştırdı
diye müdahale ediyorlar, sonra Sabri Uzun’u görevden alıyorlar… Emin Arslan’ın
-ki adam Narkotik’ten sorumlu Genel Müdür Yardımcısı- uyuşturucu baronuyla
ilişkisini gösteren resimler yayımlıyorlar. Bunun üzerine ekip Eskişehir’de
toplanıyor. Hanefi Avcı oranın emniyet müdürü, “Ben bir kitap yazmıştım
anılarımı anlatan. Buraya Cemaat’i de yazayım, mesajlarımızı verelim orada”
diyor. Gözdağı verecek. Tabii Cemaat “Yoook” diyor, “biz artık çok güçlüyüz…”
Hanefi Avcı’nın da defterini düreceğiz düşüncesiyle Devrimci Karargâh’tan içeri
atıyorlar.
KENDİNE
BAĞLI OLANLARI BÜYÜTTÜ
En çok neye
üzülüyorsunuz?
– İçinden
çıktığım teşkilatın bu hale getirilmesine… Ama asıl üzüldüğüm başka… 13 yaşında
çok iyi niyetlerle oraya gelen yüzlerce arkadaşım var. Cemaat hilelerle
hurdalarla hepsinin posasını çıkarıp attı. Kendine bağlı olanları büyüttü. O
gariban Anadolu çocukları ömürlerini kıyı köşe kasabalarda çürüyerek
geçirdiler. Ne yiğitler, ne zeki çocuklar, bu ülkeye çok büyük
hizmetler yapacak insanlar heba edildi. Ben en çok onlara üzülüyorum.
YEŞİL KARTI
İPTAL EDİLDİĞİNDE REFERANS VERENLER CIA’İN ADAMLARIYDI
CIA
bağlantısından emin konuşuyorsunuz. Sizce Obama’sı, Dışişleri’yle bu iş ABD’nin
bir politikası olabilir mi gerçekten?
Obama da sorarsa öğrenir, başkan çünkü. Alttaki ‘bizim çocuklar’ “Bizim burada kontrolümüz var” diyor olabilirler. Ilımlı İslam projesi, Yeşil Kuşak’la başlayan bir şey. 40 yıl önce gelmişler, bunu bulmuşlar. Türkiye de buna müsait. Bizim halkımıza “Müslümanım” de, bir ekmeği varsa yarısını böler, verir. Yeşil Kartı iptal edildiğinde referans verenler Graham Fuller gibi CIA’in adamlarıydı.
Obama da sorarsa öğrenir, başkan çünkü. Alttaki ‘bizim çocuklar’ “Bizim burada kontrolümüz var” diyor olabilirler. Ilımlı İslam projesi, Yeşil Kuşak’la başlayan bir şey. 40 yıl önce gelmişler, bunu bulmuşlar. Türkiye de buna müsait. Bizim halkımıza “Müslümanım” de, bir ekmeği varsa yarısını böler, verir. Yeşil Kartı iptal edildiğinde referans verenler Graham Fuller gibi CIA’in adamlarıydı.
No comments:
Post a Comment