Hukuk Devleti endeksinde Abdülhamid istibdadı düzeyindeyiz.
Murat Yetkin - 02 Nisan 2025 çarşamba
Türkiye’de hukuk devleti düzeyi, hukukun üstünlüğü endeksi TEPAV çalışmasının gösterdiğine göre, İmamoğlu Vakası öncesinde de 120 yıl öncesinin Abdülhamid istibdadı dönemine gerilemişti.
İki yüz yıla hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü çabamızda gün itibarıyla geldiğimiz yeri anlatacak en ciddiyetsiz, en traji-komik örnek belki de alışveriş boykotunun da soruşturma konusu yapılması oldu.
Nobel ödüllü romancımız Orhan Pamuk 27 Mart’ta birkaç Avrupa gazetesiyle birlikte T24’te yayınlanan yazısında “Sınırlı demokrasi de halkın en çok sevdiği ve gelecek seçimde en çok oyu alacak olan adayın hapse tıkılmasıyla sona eriyor” diye yazdı. Açıkça Ekrem İmamoğlu’dan bahsediyordu.
Aynı gün CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, İmamoğlu protestolarında gözaltına alınan öğrencilere “düşmanca” işkence yapıldığını örnekleriyle iddia etti. Aynı sıralarda RTÜK İmamoğlu protestolarını canlı yayınlayan TV istasyonlarına görülmemiş ceza yağdırdı.
Bu son süreci başlatan olaylar zinciriyse İstanbul Üniversitesi’nin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının ısrarlı yanıt talebi ardından İmamoğlu’nun 35 yıllık diplomasını iptal etmesiyle başlamıştı.
Gelişmeler, hukuk devleti düzeyimizin de görülmemiş düzeylere gerilediğini gösteriyor.
Hukuk devleti ölçütü
Vahim durumu Türkiye Ekonomi Politikaları Vakfının (TEPAV) son raporlarıyla ölçülebilir halde görebiliyoruz.
Hukuk devleti düzeyimizi ve bunun hem demokrasi hem ekonomideki etkilerini TEPAV Direktörü Prof. Dr. Güven Sak’ın iki yazısında bulabiliyoruz.
Sak, 25 Şubat 2025’te “Türkiye’de hukuk daha da dip yapar mı?” yazısını yayınladığında henüz az önce saydığım gelişmeler yaşanmamıştı. Ama “Görünen köy kılavuz istemez” atasözümüzde olduğu gibi, İmamoğlu’na peşi sıra soruşturma ve davalar açılmaya başlamıştı.
O yazıda Profesör Sak TEPAV’ın İsveç Merkezli Varieties of Democracy (V-Dem) ölçütlerine de bakarak çalıştığı bir grafiği da yayınlamıştı. Bu grafik 1900-2023 yılları arasında Türkiye’de Hukukun Üstünlüğü endeksini gösteriyordu.
Abdülhamid düzeyine gerileme
Bu şekli incelediğimizde bazı dönüm noktalarını görüyoruz.
Türkiye 1900’de İkinci Abdülhamid yönetimindedir. Hukukun Üstünlüğü ölçüsünde ilk sıçramayı 1908 Meşrutiyeti ile görüyoruz.
Birinci Dünya Savaşı ile düşmeye başlayıp 1915’de düşüş gösteren -ama yine de Abdülhamid dönemine göre iyi durumda olan hukuk devleti düzeyi, 1923’te Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyeti ilanıyla birlikte bir sıçrama daha kaydetmiş.
İkinci Dünya Savaşı yılları ve sonrasında, 27 Mayıs 1960 darbesine dek iniş çıkışlar var. Ama 1961 Anayasasıyla bir sıçramaya daha tanık oluyoruz. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinde yine keskin düşüşler var.
Grafik 2002’de AK Parti’nin kazandığı seçimle yükselme eğilimine girip 2005’te zirveye ulaşıyor. Bu, Türkiye’de AK Parti’nin girişimi ve CHP’nin desteğiyle Avrupa Birliği uyum reformlarının TBMM tarafından kabul edilip yasalara yansıdığı tarihtir.
Bu tarihten sonra, 2012’ye dek hukuk devleti ölçütünde düşme eğilimi başlıyor. Bunu Ergenekon-Balyoz serisi davalar ve uygulamalarına bağlayabiliriz.
15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi, bastırılması ve sonrasında ülkenin Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yönetilmeye başlamasından itibaren ise keskin bir düşüş görülüyor. Bu keskin düşüş 2020’de Türkiye 120 yıl önce, Abdülhamid’in “istibdat rejimi” diye eleştirilen düzeyine dek düşerek orada durmuş. Hala da toparlanabilmiş değil.
Hukuk devleti ve sandık kaygısı
Güven Sak, önceki yazısından bir ay, İmamoğlu’nun tutuklanmasının ertesi günü Ekonomim gazetesinde yayınladığı “Şimdi buradan nereye?” yazısındaysa Türkiye’nin çok partili rejime geçtiği 1946’daki kurmaca seçim deneyiminden bu yana ilk kez serbest seçimlerin, iktidarın kaybederse yönetimden ayrılacağı seçimlerin bir daha yapılıp yapılmayacağı endişesine kapıldığını yazdı.
Bu ciddi bir endişedir.
İnsanlar bu endişeye İmamoğlu’na yapılanlara bakarak da kapılıyor.
Örneğin, üniversitelilerin yıllardan sonra ilk kez protesto eylemlerinde başı çekmesinde, İmamoğlu’nun diplomasının onu cumhurbaşkanlığı yarışından düşürmek için yapıldığı algısı ve gençlerin kendi diplomalarının de bir gün iptal edilip edilmeyeceği endişesine kapılmasının payı oldu.
Yine TEPAV’ın şu grafiği ise hukuk devleti, hukukun üstünlüğü göstergelerinin halkın mutluluğu cinsinden ifadesinde Türkiye’nin gerileme içinde olduğunu gösteriyor.
Türkiye’nin özellikle de 2018’den bu yana ekonomik olarak da gerileme göstermesinde hukuk devletinden uzaklaşıyor, 120 yıl önceki Abdülhamid dönemiyle aynı düzeye gerilemiş olmamızın bir payı yok mu sizce?
Muhalifsen teröristsin, darbecisin
Şunu da kayda geçirelim. Bugüne kadar iktidarda ne pahasına olursa olsun kalmak isteyen hiçbir siyasi güç olmamıştır ki kendileri giderse ülkenin batacağını iddia etmemiş olsun.
Buna son -ama muhtemelen sonuncusu olmayacak- örnek ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın neredeyse çeyrek asra dayanan AK Parti yönetimini ayakta tutan müttefiki MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Nisan’da Türkgün gazetesinde CHP’nin “Kaos ve kargaşa çıkarma peşinde” olduğunu söyleyen yazısı oldu. Bahçeli, CHP lideri Özgür Özel’in sokak çağrısını, İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının sansasyonel tansiyonu yükseltecek şekilde topluca gözaltına alınmasına tepki değil de çok önceden hükümet darbesine zemin olarak planlanmış bir sabotaj komplosu olarak sunuyor; her normal demokrasinin normu olan hükümetin değişmesi ise MHP’ye göre neredeyse Türkiye’nin sonu olacaktır.
İşin başka boyutu da var: PKK’nın silahları bırakıp kendini feshetme çağrısına yanıtı geciktikçe Cumhur ittifakındaki asabiyet artıyor, bunun acısı ise CHP ve diğer yasal muhalif parti ve hareketlerden çıkartılıyor. Neticede hukuk devleti düzeyimiz Abdülhamid dönemine gerilemiş görünüyor.