Monday, April 22, 2024

Prof. Dr. Şaduman Halıcı'nın Cumhuriyet gazetesi pazar ekinde yayınlanan yazı dizisi : Tehcir : Soykırım iddialarına yanıtlar I ve II

 Cumhuriyet Pazar  - 7 Nisan 2024 

Tehcir: Soykırım iddialarına yanıtlar I

Dünya çapında yayılan sözde soykırım iddialarına karşı gerçekler...

Prof. Dr. Şaduman Halıcı

Yayınlanma: 07.04.2024 

 13:08Güncelleme: 07.04.2024 - 13:08

Tehcir: Soykırım iddialarına yanıtlar I


24 Nisan yaklaşıyor… Yine emperyalistler ve emperyalizme hizmet edenler “Türkler 1915’te Ermenilere soykırım yaptı” asılsız iddialarını yayacaklar… Yine asılsız iddialarına destek verenler olacak… Yine içeriden “acaba”, “olabilir”, “özür mü dilesek” palavraları seslendirilecek…

İstedim ki o gün geldiğinde asılsız iddia ve palavralar dillendirildiğinde gerçekleri bilerek yargımızı ortaya koyalım. Biraz uzun sürecek konuyu işlemem. Sıkılmayacağınızı umarak dizi yazı olacak. Haydi başlayalım


1915 yılı… Osmanlı Devleti Dünya Savaşı’nın en çetin günlerini yaşarken Osmanlı vatandaşı Ermeniler göç ettirilir.

Yıl 1951… Birleşmiş Milletler’in 1948’de kabul ettiği “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” yürürlüğe girer… Sözleşmenin 2. maddesi (c) fıkrasına dayananlar Ermenilere soykırım yapıldığı tezini savunmaya başlar. Buna göre:

Osmanlılar, Ermenileri açıkça yok etmekten çekindikleri için tehcirden yararlanıp yok olmalarını sağlayacak yaşam şartlarını onlara dayatmış. Yani tehcir sırasında saldırılardan koruma, güvenli ulaşım sağlama, gıda ve ilaç tedarik etme, tedavilerini yapma, barınak ihtiyaçlarını karşılama gibi görevlerini bilerek ihmal ederek ölümlerini hızlandırmış.

Yıl 1987, 14 Nisan… Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik başvurusunun ardından konu Avrupa Parlamentosu’nun (AP) gündemine girer. AP, “18 Temmuz 1987 tarihinde Ermeni sorununun siyasi çözümü üzerine karar”ı kabul eder. Yani “Ermeni soykırımı”nı kabul ederek Türkiye’nin de tanımasını ister. Topluluğa katılmanın ön koşulu yapılır sözde soykırım.

Yıl 1999… Türkiye’nin AB’ye üye adaylığının kabul edilmesinden sonra AP yeniden konuyu gündemine alır. Bu çerçevede, AP dış ilişkiler, insan hakları, ortak güvenlik ve savunma politikası komitesi raportörü olan Fransız Hıristiyan Demokrat Philippe Morillon tarafından hazırlanan “Katılıma doğru Türkiye’nin ilerlemesi üzerine komisyondan 1999 düzenli raporu”nda Ermeni iddialarına yer verilir. Morillon raporunu hazırlarken “Andonian belgeleri” ve “Mavi Kitap”ı esas alır. Sonraki yazılarımızda bu uydurma belgeleri ve kitabı ele alacağız… 15 Kasım 2000’de AP Genel Kurulu raporu kabul eder. Türkiye’den asılsız iddiaları bir kez daha kabul etmesi istenir.

Yıl 2002. 28 Şubat… AP kabul ettiği Kafkasya raporunda yine Türkiye’den “Ermeni soykırımı”nı kabul etmesini ister. 31 Mart ve 15 Aralık 2004 tarihlerinde aldığı kararlarda da isteğini yineler. İstek Türkiye’dendir ama pek çok devlet ön alır. Almanya, Arjantin, Avusturya, Belçika, Bolivya, Brezilya, Bulgaristan, Kanada, Şili, Kıbrıs Rum Yönetimi, Çekya, Ermenistan, Fransa, Yunanistan, İtalya, Libya, Litvanya, Lübnan, Lüksemburg, Hollanda, Paraguay, Polonya, Portekiz, Rusya, Slovakya, İsveç, İsviçre, Suriye, Vatikan, Venezüella, Uruguay soykırım iddialarını kabul eden ülkelerdendir. Birleşik Krallık’ın parçaları olan Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda da tanır ancak İngiltere’nin resmi bir açıklaması yoktur. İspanya’da da Bask Parlamentosu tehciri soykırım olarak tanımlayan bir bildirge yayımlar. Avustralya'nın Yeni Güney Galler eyaleti de kabul eder.

TEHCİRİN AMACI

Peki tehcir kanunu soykırım amacı mı taşıyor? Tehcire tabi tutulan Ermeniler masum mudur? Bu soruları yanıtlamadan önce I. Dünya Savaşı’na kadar Türk-Ermeni ilişkileri nasıl seyretti, sorusunu yanıtlamak gerekir…


Türkler, Anadolu’ya geldikleri 11. yüzyıldan bu yana bu topraklar üzerinde yaşayan herkese barış, kardeşlik ve dostluk elini uzatmıştır. Selçuklu Türkleri Anadolu’ya geldiklerinde burada Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve Araplar, Bizans egemenliğinde prenslik ya da derebeylik olarak yaşamlarını sürdürmektedir. Bizans, eski Ermeni Prensliği’ne 1045 yılında son verir. 1064’te ise Selçuklu hakanı Alparslan, Ermeni Prensliği Ani’nin topraklarını ele geçirir. Türklerin 1071 Malazgirt zaferini kazanmasında Bizans ordusu içinde yer alan Ermenilerin savaşı terk etmesi de etkili olur. Bu nedenledir ki Selçuklu yönetiminde Ermeniler yaşamlarını hoşgörülü bir ortamda sürdürür. Bu devlet geleneğini Osmanlılar devralır. Ermenilerin “millet” adı altında örgütlenmeleri ve patriklerinin onların ruhani ve cismani lideri statüsü kazanması Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra gerçekleşir. Bu dönemde Anadolu’nun birçok kentinden Ermeniler İstanbul’da çeşitli semtlere yerleştirilir. Başkentteki Ermeni cemaati büyürken Anadolu’da kalanlar kale bekçiliğiyle görevlendirilir. Hiçbir unsurun dilini, dinini, örf, adet ve geleneklerini değiştirmeyen Osmanlı Devleti, Ermenilere de aynı hoşgörüyle yaklaşır. Bu ortamda Osmanlı Ermenileri içinden bankerler, tüccarlar ve sanayiciler çıkar, zengin bir Ermeni aristokrasisi oluşur. Örneğin kuyumcu Düzyan ailesi, mimar Balyan ailesi, tekstilci Bezcian ailesi, Ressam Manus ailesi ve diplomat çıkaran Dadyan ailesi itibarlı bir statü kazanır.


19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan çağdaşlaşma hareketiyle eşitlik, özgürlük konusunda önemli açılımlar sağlandığında bundan Müslüman olmayan unsurlar daha çok yararlanır. Ermeniler en ayrıcalıklı kesim olur. Yunanistan’ın 1829-1830 gelişmeleriyle bağımsızlığını kazanmasıyla Rumların Osmanlı yönetiminin güvenini kaybetmesinin ardından Ermeniler “Millet-i Sadıka” kabul edilir. Kamu hizmetlerinde kendilerini göstermeye başlarlar. Ticarette, sanayide, bankacılıkta adlarını duyurmayı sürdürür. Okullarını açar, ibadetlerini özgürce yaparlar. Bakanlık, müsteşarlık, valilik gibi üst düzey bürokraside yerlerini alırlar. Osmanlı Devlet salnamesinde belirtildiğine göre 19. yüzyılın ikinci yarısında 29 Ermeni kamu hizmetinde en yüksek rütbe olan paşa rütbesini kazanır, hatta Gabriel Noradungyan Efendi gibi Osmanlı’nın dışişleri bakanlığını yapan isimler olur. Giyimleri, oturup kalkmaları, aile yaşamlarıyla da Türklerden pek ayırt edilmezler. İşte bu nedenledir ki 1835-1839 yılları arasında Türkiye’de bulunan Helmut von Moltke, Osmanlı Ermenilerini “Bu Ermenilere aslında Hıristiyan Türkler demek mümkün” cümlesiyle tanımlar.

Peki Ermenilerin ayrılıkçı tutumları nasıl başlar? Bir sonraki yazıda yanıtlamak üzere sağlıkla kalın.

Not: İstanbul’da Ermenilerle ilgili bkz. Saro Dadyan, “Osmanlı Döneminde İstanbul’da Ermeni İskanları”, https://turksandarmenians.marmara.edu.tr


Kaynakça

17. yüzyılda İstanbul ve Anadolu’daki Ermenilerle ilgili bir gözlem için Ermeni asıllı Polonyalı bir seyyahın şu eserine bakılabilir. (Tısid) Simeon, Tarihte Ermeniler 1608-1619, çev. Hrand D. Andreasyan, Çivi Yazıları, İstanbul, 1999.

Şükrü M. Elekdağ, “Tarihsel Gerçekler ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Soykırımı İddiası”, https://www.tc-america.org/files/news/pdf/

Helmuth von Moltke, Moltke’nin Türkiye Mektupları, çev. Hayrullah Örs, Remzi Kitabevi, İstanbul 1969, s. 35.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

 

Cumhuriyet Pazar - 21 Nisan 2024

Tehcir: Soykırım iddialarına yanıtlar II

Anadolu’daki Ermeni toplulukların bağımsızlık hareketleri 19. yüzyılda hız kazanır ama bu düşüncenin kökleri çok daha eskiye dayanır.

Prof. Dr. Şaduman Halıcı

Yayınlanma: 21.04.2024 - 12:00Güncelleme: 21.04.2024 - 12:00


Tehcir: Soykırım iddialarına yanıtlar II

Hatırlayacağınız gibi Moltke’ye atıfla Osmanlı Ermenileri ile Türkler arasındaki benzerliğe işaret etmiş, ve “Ermenilerin ayrılıkçı tutumları nasıl ve ne zaman başladı” sorusunu yöneltmiştik. Bugün hem bu soruyu yanıtlayacağız hem de Ermeni örgütleriyle ilk eylemlerini ele alacağız.

Fransız İhtilali’nden sonra milliyetçilik düşüncesi Ermeniler arasında da hızla yayılır. Bu düşüncenin yön verdiği istekler önce ıslahat ile başlar, sonra özerklik ve bağımsız devlet isteğine dönüşür. 19. yüzyıl ayrılıkçı hareketlerinin hız kazandığı “aksiyon” yıllarıdır ama öncesi de vardır. 1701-1711 yılları arasında İsarel Ori “bağımsız Ermenistan” için Papa İnnocent, Prens Wilhelm ve Çar Petro ile temaslarda bulunur.

1717’de Sivaslı Mehitar İstanbul’daki örgütlenme çalışmalarının ardından Venedik’te bir propaganda merkezi kurar. 1810’da Napolyon burayı “İlimler Akademisi” yapar. 1799’da Rus Genererali Savarov “Ermeni Ararat Krallığı” projesini hazırlar. Rusya, Ermeni konusunu 1816’da Moskova’da Ermeni Şark Dilleri Enstitüsü’nü kurarak devlet politikasına dönüştürmeye başlar (Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, 35).

1857 ve 1862 Zeytun/Süleymanlı’daki isyanlar III. Napolyon tarafından “Ermeni Zeytun Cumhuriyeti” şeklinde adlandırılır (Süslü, 271). Avrupa’nın “Doğu sorunu” tanımı bu politikaya yön veren emperyalist devletler Ermenileri, Osmanlı içinde kışkırtıcı olarak kullanmaya başlar. Islahat Fermanı’na 1856 yılında yapılan Paris Antlaşması’nda yer verilmesi ise emperyalistlerin Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmalarına olanak sağlar (Kurat, 338).

Osmanlı Devleti’nin, 1877-1878’de Rusya ile yaptığı savaştan yenik çıkması devletin karşı karşıya kalacağı “Ermeni sorununun” başlangıcı olur. Alınan ağır yenilgi İstanbul’daki Ermeni aydınlarıyla kilisesinde köklü tutum değişikliğine neden olur. Patrik Nerses başkanlığında toplanan Ermeni Millet Meclisi, Rus çarına başvurur. Doğu Anadolu’da Rus işgalindeki Fırat Nehri’ne kadar olan bölgede Rusya güdümünde bir Ermeni devleti kurulması istenir. Ardından Rusya ile 3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesine Ermenilerin yaşadıkları yerlerde ıslahat yapılması hükmü konur. Böylece Ermenilere ilişkin hüküm ilk kez bir antlaşmaya girer.

13 Temmuz 1878’de büyük devletlerin katılımı ile imzalanan Berlin Barış Antlaşması’nın 61. maddesiyle de Osmanlı hükümeti, Ermenilerin oturdukları vilayetlerde ıslahat yapmayı, Kürt ve Çerkeslere karşı (Ermenilerin) emniyet ve huzurlarını korumayı yükümlenir. Asıl önemli olan Osmanlı’nın yaptığı ıslahatı, antlaşmanın taraf devletlerine bildirmeyi yükümlenmesi, onların da uygulamayı denetleme yetkisi kazanmasıdır. Taraf devletler Almanya, Rusya, Fransa, Avusturya-Macaristan ve İngiltere’dir. Berlin Antlaşması’ndan sonra emperyalistler Doğu Anadolu’nun ıslahını Osmanlı’ya karşı siyasal baskı aracı yapar.

Öte yandan Anadolu’da Ermeni topraklarından, “Türkiye Ermenistanı” diye söz edilmeye başlanır. Ermeni Patrikhanesi bir “altın madeni” olarak gördüğü 61. maddeyle “Ermeni devleti”nin kurulacağı umudunu beslemeye başlar. Ermeni komiteleri de bu sözde “Ermeni topraklarını” kurtarmak emeliyle örgütlenir, terör faaliyetlerine girişir (Uras, 218 vd; Şimşir, 29).

ERMENİ ÖRGÜTLERİ VE EYLEMLERİ

Ermenilerin ilk cemiyeti 1851’de İstanbul’dan Kilikya’ya gönderilen Mıgırdıç Kırımyan tarafından kurulan “Ser” cemiyetidir. Kilikya diye adlandırılan bölgede bağımsız bir Ermeni devleti kurmayı amaçlar. 1860’ta İstanbul’da “Hayırseverler” cemiyeti faaliyete geçer. 1870-1880 arasında Van’da “Ararat”, “İttihad ve Halas”, “Kara Haç”; Muş’ta “Okul Sevenler”, “Şarklı” ve “Ermenistan’a Doğru”; Adana’da “Kilikya” cemiyetleri kurulur. Bu cemiyetler 1880 yılında birleşir; “Birleşik Ermeni Cemiyeti” adını alır. Berlin Antlaşması’nın ardından olası bir savaş için örgütlenen silahlı komitelerdir bunlar.

Örneğin;

1881’de Erzurum’da kurulan “Anavatan Müdafileri Derneği” adı gizli örgüt Kürtlere, Türklere, Çerkeslere karşı Ermenileri silahlandırmayı amaçlar.

1885’de Van’da kurulan “İhtilalci Armenakan Partisi” ihtilal yolu ile Ermenilerin kendi kendilerini yönetme hakkını elde etmesini amaçlar.

1887’de İsviçre’nin Cenevre kentinde Marksist Ermeniler tarafından kurulan “İhtilalci Hınçak Partisi” “Türkiye Ermenistanı”nın siyasive milli bağımsızlığını hedefler.

Rusya Ermenilerince 1890’da Tiflis’te kurulan “Ermeni İhtilal Federasyonu” veya Taşnaksutyun da bağımsızlık isteğiyle örgütlenir.

Hepsinin son kertede hedefi Türklerden alacakları topraklarla “Ermeni devleti”nin bağımsızlığını sağlamaktır. Öyle ki Taşnaksutyun, amaçları uğrunda emirleri yerine getirmeyen kendi üyelerini de hain ilan eder, terörü onlara da yönlendirir (Günay, 22-25).

Ermeniler 1894’ten itibaren Anadolu’nun onlarca kentinde ayaklanır. 1895’de İstanbul’da kanlı bir gösteri düzenlenir. Bir yıl sonra 26 Ağustos 1896’da Osmanlı Bankası’nı basıp Avrupalı banka memurlarını rehin alırlar. Böylece Avrupa kamuoyunun dikkatini çekmek isterler. Kovuşturmaya da uğramazlar, ellerini kollarını sallayarak İngiliz ve Rus desteğiyle Marsilya’ya giderler (Süslü, 52-54). 21 Temmuz 1905’te ise Yıldız Camisi önünde II. Abdülhamit’e suikast planlayıp, padişahı öldürmek isterler. Padişahı katledemezler ancak amaçlarını seslendirmek konusunda başarılı olurlar (Engin, 413-428). Ermeni komiteleriyle emperyalist Avrupa arasındaki bu işbirliğini ABD’li tarihçi William Langer açıkça ortaya koyar. Özetle der ki Ermeni komiteler Müslüman köyleri basıyor, katliam yapıyor, onları tahrik ediyor sonra Müslümanlar kendilerini korumak için Ermenilere saldırdığında Avrupalıları göreve çağırıp Osmanlı’ya müdahale zemini hazırlanıyor. (Langer, 157, 322).

Ermeni komiteleri, Türkleri sindirerek Avrupalıları yanına çekme siyasetini özellikle Osmanlı’nın savaş yıllarında, yenilgi dönemlerinde artırmıştır. Ermeni tarihçi Louise Nalbandian’ın vurguladığı gibi “Ermeni komiteleri için ivedi hedeflerini gerçekleştirecek topyekûn ayaklanmayı başlatmanın en uygun zamanı Osmanlıların savaş halinde olduğu zamandır.” (Nalbandian, 111). Bu bakış açısıyla Birinci Dünya Savaşı emperyalistlerin “hasta adamı” mezarına yatırma arzularının uygulama alanı olacaktır.

Acaba savaşta Osmanlı Ermenileri nasıl bir tutum takınmıştır? Bir sonraki yazımızda bu soruyu yanıtlarken 24 Nisan 1915 kararına giden süreci de özetlemiş olacağız.


Kaynakça: 

Osmanlı Belgelerinde Ermeniler 1915-1920, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları 14, Ankara, 1995.

Azmi Süslü, Ermenilerin Yaptıkları Katliamlar, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1986.

Azmi Süslü, “Tehcir Olayındaki Gerçekler”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, c. 6, S. 277-286, Yıl 1991.

Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 1987.

Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul, 1976.

Bilâl N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Osmanlı Ermenileri 1856-1880, c. I, çev. Şinasi Orel, Ankara, 1986.

Nejla Günay, “Ermenilerin Kurdukları Cemiyetler ve Komitelerin Maraş ve Çevresindeki Faaliyetleri”, TSA, Yıl 16, Sayı 3, Aralık 2012.

Vadettin Engin, “Sultan II. Abdülhamid’e Düzenlenen Ermeni Suikastı ve Bu Sebeple Belçika ile Yaşanan Diplomatik Kriz”, Belleten, c. 59, S. 225, 1995.

William L. Langer, The Diplomacy of Imperialism 1890-1902, New York, Alfred A. Knopf, 1935.

Louıse Nalbandian, Armenian Revolutionary Movement, University of California Press, 1963.





No comments:

Post a Comment