Sunday, March 26, 2023

Bugün ( 26 Mart 2023) Ludwig van Beethoven'in ölümünün 196ncı yıldönümü. Bu vesileyle, üç yıl önce yayınlanan yazımı yeniden sunuyorum.

 Beethoven’in mesajı

(Önder Özar’ın ANA dergisinin Mayıs – Haziran 2020 sayısında yayınlanan  yazısı)


İnsanlık tarihinde silinmeyen izler bırakan, dahi olarak anılan üstün insanlar bu olağanüstü mertebeyi sırf mesleklerinin ya da uzmanlık alanlarının doruklarına ulaşmış olmalarına mı borçludurlar? Bu soruya fazla tereddüt etmeksizin “hayır” yanıtını verebiliriz. İster güzel sanatlar, edebiyat gibi özel yetenek ya da bilim, tıp gibi derin araştırmalar gerektiren alanlarda olsun, ister devlet adamlığı, toplum liderliği alanında olsun, üstün niteliklere sahip insanlar yeteneklerini ve başarılarını insanlığın mutluluğu için değerlendiremedikleri takdirde, dâhiler kategorisinde yer almaları söz konusu olabilir mi?. Aslında, yeryüzünde mutluluğun gerçekleşmesi çok zor bir olgu. Basite indirgenirse, diğer bir çok faktör yanında, insanoğlu’nun bencil duygularını ve arzularını frenlemesi, diğer insanların ve canlı varlıkların yaşam hakkına saygı göstermesi, işbirliği ve dayanışma anlayışına öncelik veren bir yaşam tarzını içtenlikle benimsemesi gerekir.


Bu yıl doğumunun 250nci yıldönümünü kutladığımız müzik dünyasının büyük sanatçısı Ludwig van Beethoven sadece müzik tarihinin değil, insanlık tarihinin de dehalarından biri. O, Almanya Kültür Bakanı Monika Grütters’in ifadesiyle “vizyoner, hümanist ve Avrupalı kimliğine inanan” bir insan. Beethoven, müziğin evrensel dilini zenginleştirerek insanlara umut ve güç mesajları iletti. Beethoven insanların sevgi ve özgürlükle mutlu olabileceğine inanıyordu. Gençliğinde Bonn Üniversitesinde 1789 Fransa Devrimi’nin ateşli bir savunucusu olan profesör Schneider’in Alman edebiyatı ve felsefe derslerini takip etti. 1792 yılında Viyana’ya yerleştikten sonra Fransa Devrimi’nden kaynaklanan özgürlük ve demokrasi akımlarını yaratıcı kişiliğinde özümsüyor ve  “özgürlüğü her şeyin üstünde tutmak, hatta taht ve taç önünde dahi olsa gerçeğe asla hıyanet etmemek”ilkesine sıkıca sarılıyordu. 

Beethoven’in kişiliğini vurgulamak açısından şu ünlü ifadesini yinelemek isterim: 

“Prens! Sizin asaletiniz, doğuşunuzdaki tesadüfe bağlıdır. Oysa, ben kişiliğimi kendim oluşturdum. Yeryüzünde yüzlerce Prens var, daha binlercesi de gelip geçecek, ama bir tane Beethoven var.”

Beethoven’in dehasının erken dönemde farkına varan ünlü kişiler arasında Wolfgang Amadeus Mozart ve Johann Wolfgang von Goethe kaydedilebilir. 1787’de Viyana’ya giden ve Mozart’tan kısa süre ders alan Beethoven için ünlü Avusturyalı besteci şöyle demiştir: “Bu çocuğa dikkat edin, onun önünde bütün dünya ayağa kalkacak.”

Büyük Alman şairi Goethe, Beethoven hakkındaki düşüncesini şöyle dile getirmiştir: “Şimdiye kadar onun gibi içtenliğini enerjisiyle birleştirebilmiş başka bir sanatçı görmedim. O’nun herkesin karşısında nasıl dikilip durduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.”

Beethoven’in yaşamında hayal kırıklıkları, sağırlık başta olmak üzere çeşitli sağlık sorunları, ailevi sorunlar, ev kirasını zamanında ödeyememe, uygun kılık, kıyafet temininde güçlükler,  çocukluktan gelen çekingenlik, aristokrasiye, Metternich -  İmparator Franz ikilisinin sansürcü ve baskıcı yönetimine duyulan hoşnutsuzluk ve benzeri sıkıntılar ağırlıklı bir yer tutar. Ancak, bir keresinde intiharın eşiğine gelmiş olmasına karşın, bu bunalımlardan sıyrılmasını bilmiş, her defasında kendini ormanlara ve kırlara atarak, derelerin akışını, kuşların cıvıltısını dinleyerek, yeni besteleri için gerekli esin kaynaklarına ulaşmıştır. 

Beethoven gururlu, fakat alçak gönüllüydü. Herkesle konuşur, kolayca ahbaplık ederdi. 19 ncu yüzyılın başlarında, sağırlığın ileri bir aşamaya varmasının yarattığı bunalım büyük besteciyi intiharın eşiğine sürüklemiştir. Ekim 1802’de dinlenmek için geldiği Heiligenstadt’ta yazdığı vasiyetnamesi bir yandan içine düştüğü bunalımı yansıtırken, diğer yandan insan sevgisinin baskınlığını ortaya koymaktadır. Heiligenstadt vasiyetnamesinden birkaç cümleyi alıntılamak istiyorum: “Ey Tanrım, yükseklerden ruhumun derinliklerine dek görüyorsun, kalbimi biliyorsun. Bu kalbin ancak insan sevgisiyle, iyilik isteğiyle yaşayabileceğini de biliyorsun, değil mi?”… “(iki kardeşine hitaben) çocuklarınıza dürüst olmayı öğretin, mutluluğu yaratan para değil, dürüstlüktür. Canıma kıymayı düşündüğüm zamanlar beni bundan alıkoyan hep sanat aşkıyla birlikte, bu dürüstlük aşkı oldu… Mutlu olun, birbirinizi sevin.”

Ölümünden sonra açılması kaydıyla kaleme aldığı Heilingenstadt vasiyetnamesinde görüleceği üzere, Beethoven inançlı bir insandı. Ancak, sadık kahyası Schindler’e göre, Beethoven Kilise dogmalarından çok Deizm’e yönelen,  Tanrı’yı evrenin babası olarak kabul eden bir inanç sahibiydi. Bu açıdan, üç yılda tamamladığı (1823) “Missa Solemnis” kutsal koral eseri format olarak dini kalıplara (  kyrie, gloria,  credo, sanctus,  agnus dei) uygunsa da, bir kilise ayini değil, missa sözlerinin şiirsel ve dramatik bir yorumudur. Bu başyapıtında Beethoven mesajını eserin “kyrie” bölümünün başına yazdığı birkaç sözle şöyle dile getiriyor: “Yürekten gelen, yüreğe gitsin.”("vom herzen, möge es wieder, zu herzen gehen!")

Büyük bestecinin “Missa Solemnis” ile aynı zamanda tamamladığı belki de en önemli başyapıtı Dokuzuncu senfonidir. Bir çok müzik yetkilisine göre, bu senfoni bestecinin en üst sırada yer alan başyapıtı ve romantik senfonik müziğin ideal örneğidir. Tamamlanması sekiz yıl süren bu senfonide Beethoven, ilk kez insan sesine yer vermiş, bunun için Schiller’in ”Neşeye Övgü” (Ode an die Freude) şiirini esas almıştır. Friedrich Schiller 1785 yılında yazdığı bu şiiriyle, insanların kardeşlik ortamı içinde yaşaması ülküsüne yer vermiştir. Benzer düşünceleri savunan Beethoven, senfonisinin koral bölümünde Schiller’den esinlenmiştir.

1985 yılında Avrupa Birliği Devlet ve Hükumet Başkanları Beethoven’in 9 ncu senfonisinin son bölümü olan “Neşeye Övgü”yü Birlik’in resmi marşı olarak kabul etmişlerdir. Şu noktayı belirtmek yararlı olur: Avrupa Marşı üye devletlerin ulusal marşlarının yerini almamakta, paylaşılan ortak değerleri ve farklılıklar içinde birlik olabilmeyi simgelemektedir. Avrupa Marşı’nın lirik (yazılı) bir anlatımı yoktur. Müziğin evrensel dili kullanılarak AB’nin ortak değerleri olan özgürlük, barış ve dayanışma mesajı verilmektedir. Beethoven’in düşlediği de bu değil miydi?

Beethoven, başyapıtının ilk seslendirilmesinin nerede gerçekleşeceği konusunda hayli tereddüt geçirmiştir. Bunun başlıca nedeni Viyana’da o dönemde yaşanan toplumsal yozlaşma ve yönetimin sansür uygulamasının yol açtığı bezginlik ortamında, 9 ncu senfoninin layık olduğu ilgi ve beğeniyi göremeyecek olması olasılığıydı. Gerçekten, 1820’lerin Viyana’sı sanat anlayışı ve seyirci kalitesi bakımından Avrupa kültür düzeyinin çok uzağındaydı. Diğer yandan, Cumhuriyetçi ve özgürlükçü düşünceleri nedenile Beethoven’e sıcak yaklaşmayan yüksek mevkilerdeki kişilerin de konseri olumsuz etkileyeceği hususunda kuşku duyuluyordu. 

Beethoven’i sevenlerin ve sanatçı dostlarının yoğun çabaları sonunda etkili oldu ve 9ncu senfoninin seslendirildiği konser Viyana’da 7 Mayıs 1824’de düzenlendi. Sonuç olağanüstü bir başarıydı. Orkestrayı koyu sağırlığına karşın Beethoven yönetiyor, ancak yanında duran “yardımcı şef” Umlauf kontrolü sağlıyordu. Konser sonunda sırtı dinleyicilere dönük olan Beethoven’in kopan alkış fırtınasından haberi olmadı; orkestra solistlerinden alto Caroline Unger’in Beethoven’i kolundan tutarak dinleyicilere döndürmesi üzerine, coşkulu alkışların farkına varabildi. Schindler, Beethoven’in konuşma defterine şunları yazdı: ”Konser son derece iyi bulundu. Dinleyiciler dört kez çılgın gibi alkış tuttu. Parterdekiler beşinci kez alkışa başlayınca görevli polisler “sessizlik” diye bağırarak müdahale ettiler.” Bestecinin kraliyet ailesinden daha fazla alkışlanması onaylanmıyordu. Bu arada, konser salonunda tek boş yerin imparator locası olduğunu da kaydetmek yerinde olur.

İmparator ve çevresinin olumsuz tutumlarına karşın, Beethoven konserde icra edilen “missa”nın bazı bölümleri ve “9 ncu senfonisinin, özellikle koral bölümündeki “Neşe’ye Övgü” haykırışıyla mesajını verdi. Beethoven, yaşama sevincini, güçlü kardeşlik ve özgürlük duygusunu müzik diliyle anlatmıştı.  Konser salonundaki coşkulu ve sürekli alkışlar, halkın taşkın gösterisine dönüşmüş, Beethoven’in büyüklüğü ve mesajı Viyana halkı tarafından anlaşılmış ve kabul edilmişti. Beethoven’in mesajı doğumundan 250 yıl sonra bugün de güncelliğini korumakta ve yapıtları dünyanın her yerinde aynı coşku, hayranlık ve sevgi ile icra edilmektedir. 

Beethoven 27 Mart 1827’de dünyamıza veda etti. 29 Mart’ta yapılan cenaze töreni çok etkileyiciydi;  bir kaynağa göre 10 bin, bir başka kaynağa göre 20 bin kişi katıldı. Papazlar, gerekli dinsel ve törensel ritüelleri yerine getirdiler. Ünlü tiyatro yazarı Franz Grillparzer’in mezar başında okunan söylevinde şöyle deniyordu: “…O bir sanatçıydı ve kim yükselip onun katına erişecek… O bir sanatçıydı ama her bakımdan bir insan, hem de yüce bir insandı.”


(Bu yazının hazırlanmasında Frida Knight’ın “ Beethoven ve Devrim Çağı”, Aydın Büke’nın “Beethoven, Müziğin Dönüm Noktası”  kitapları ve diğer kaynaklardan yararlanıldı.)

Not: Bazı yazarlar Ludwig van Beethoven'in ölüm tarihini  27  Mart 1827 olarak belirtmektedir. Aydın Büke, 26 Mart, Frida Knight 27 Mart'ı kabul ediyor.




No comments:

Post a Comment