Öngörü mü, songörü mü?
Öngörü, sonradan olacakları kestirmek.
Songörü, olanların neden olduğuna akıl erdirmek.
Her ikisi de bireyler için de, toplumlar için de yaşamsal önem taşıyor.
Uğur Mumcu, öngörüsü güçlü bir araştırmacıydı.
Yazdıkları, söyledikleri sonradan hep doğru çıkmıştır.
Bir anlamda Uğur Mumcu, toplumun sis çanı olmuştur.
1970’lerde, 1980’lerde yaptığı uyarılar sonradan bu toplumun yaşadıklarının özetidir.
O ünlü üçgeni, “inanç sömürüsü-siyaset kandırmacası-ticaret çıkarcılığı” sonraki yıllarda olup bitenleri açıklayan sosyal bir uyarı denklemidir.
RABITA olayına ilişkin araştırması, dinsel sömürü çevrelerinin iktidarı nasıl desteklediğinin belgesidir.
Her şeyi araştırması, belgelerle ortaya koyması, nedenleri ve sonuçlarıyla açıklaması onu “araştırmacı gazetecilik” alanının yıldızı yapmıştır.
Güvenilir kişiliği bütün toplumu öylesine etkilemiştir ki, 1993 yılında o alçakça suikasttan sonra veda töreninde bir milyondan fazla insan, kadınlı erkekli yağmur altında yürüdü.
Ankara’da o kararlı kitleyle birlikte yürürken görmüştüm ki, bu toplum güvendiği insanı yalnız bırakmazdı.
Uğur Mumcu, o şaşmaz öngörüsüyle, o tarihlerde cemaat ve tarikat okullarında beyni yıkanan öğrencilerin ilerde savcı, yargıç, polis, kaymakam, vali olacaklarını ve ülkeyi ele geçirmek isteyeceklerini açıklıyordu.
Bunların hepsi adım adım gerçekleşti.
Dinci siyasetin korumasında, laik kesimin “ama yapamazlar ki” aymazlığında adım adım hepsi gerçekleşti.
Şimdi artık dile getirilmiş ama adı konmamış bir “şeriat düzeni”ne geçmenin alıştırmaları yapılıyor.
AKP ve başkanı bu son aşamanın ön hazırlıklarının gizli planlarını yapıyorlar.
Laik kesim gelecekte toplanacakları gettolardan habersiz gibi davranarak “yapay bir demokrasi oyunu”nu sürdürmeyi durumun güvencesi sayma aymazlığını sürdürüyor.
Haşlanmakta olan kurbağanın “ama su daha kaynamıyor” diye kayıtsız kalmasına benzer bir durumdur bu.
Yargı başkanın emrinde.
Yürütme başkanın emrinde.
Yasama başkanın emrinde.
Daha neyi bekliyorsunuz, daha neyi umuyorsunuz?
Kanal İstanbul bir “cambaza bak” yutturmacasıdır.
“Yerli ve milli otomobil” bir illüzyon gösterisidir.
Toplum bunlarla işgal edilirken “İhvancı siyaset” mutlak iktidarın son adımını atmaya hazırlanmaktadır.
Ey CHP, sen bu oyunun top toplayıcısı olma.
Gündelik gündem oyunlarına kapılıp hazırlanan plandan habersizmiş gibi davranma.
Dinci iktidar senin bu oyuna katılmandan güç alıyor.
Senin gücün, bu oyunu bozmaya yetecektir.
Toplumun bütün akılcı gücünü seferber ederek oynanan oyunun karşısına dikilmen gerekir.
Cumhuriyetçi-laik bütün güçler.
Sadece ortak hedefinize odaklanarak hazırlanan karanlık geleceğin karşısına dikilin.
Korkacağınız tek şey, kendi korkunuz olacaktır.
Çünkü, karşınızda “songörüsüz bir iktidar grubu” var.
Songörüsüz iktidar grubu
Bu iktidar grubu, bir dinci koalisyondur.
AKP, cemaatleri, tarikatları yanına alan bir çıkar topluluğuna dönüşmüştür.
AKP kurucuları bile oradan ayrılmış, ayrı partiler kurma hazırlığına girişmiştir.
Songörüsüz oldukları için de, yaptıkları işlerin nasıl olup da yüzlerine gözlerine bulaştığını bile anlayamazlar.
Başarısız oldukları yerlerde yaygara, şamata, yetmezse tehdit, şiddet ve saldırı ile suçlarını örtmekteler.
Güç aldıkları şey, aymazlık, duralama, korku ile harekete geçememe olmaktadır.
Siz bunları yeneceksiniz
Siz, bu aymazlığı, bu duralamayı yeneceksiniz.
Korkunuzu haklılığınızla, doğruluğun cesaretiyle yeneceksiniz.
Asla teslim olmayacaksınız.
Uğur Mumcu bugün de yaşıyor, gelecekte de yaşayacak.
Mustafa Kemal Atatürk aramızda yaşıyor, gelecekte de yaşayacak.
Hepimiz faniyiz, bir gün öleceğiz.
Ama bizi biz yapan doğruluğumuzun, haklılığımızın gücü sonsuza kadar yaşayacak...
No comments:
Post a Comment