Sunday, August 4, 2019

Osmanlı'nın son döneminde klasik müzik rüzgarları (ANA dergisi Temmuz- Ağustos 2019 sayısında yayınlandı)

ANA dergisi için yazı ( Temmuz –Ağustos 2019)
OSMANLI’NIN SON DÖNEMİNDE KLASİK MÜZİK RÜZGARLARI

19ncu yüzyıl, Avrupa’da büyük dönüşümlerin yaşandığı, özellikle bilim ve güzel sanatlar alanlarında büyük dehaların yetiştiği, aynı zamanda dünyanın gidişini etkileyen siyasi çalkantıların ve uyuşmazlıkların filizlendiği bir dönem. Önemli toprak kayıplarına uğramasına karşın, Osmanlı Devleti de coğrafi açıdan Avrupa’nın bir parçası olarak, bu dönüşümlerden doğal olarak etkileniyor. Bunun siyasi alanda en belirgin tezahürleri 1808 Sened-i İttifak, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı ve sonrasında 1876 Birinci Meşrutiyet.
Bu siyasi gelişmelerin yanısıra, güzel sanatlar alanında Osman Hamdi bey’in girişimleriyle Sanayi-i Nefise Mektebi (bugünkü Güzel Sanatlar Üniversitesinin çekirdeği) ve Arkeoloji Müzesi gibi reformcu adımlar atılıyor, eğitim alanında ise Tibbiye, Mühendislik Okulu, Mülkiye gibi yüksek eğitim kurumları sahneye çıkıyor.
Bu reformcu dalga, kültür etkinliklerinde, özellikle müzik dalında da etkisini gösteriyor. Avrupa’dan dünyaya yayılan çoksesli müzik ve sahne sanatları türleri, Osmanlı sarayını ve Batılı yaşam tarzını benimsemeye eğilimli bürokrat sınıf, Levanten burjuvazi ve diplomatik çevrelerde giderek yayılıyor. Bu evrim,  dış ülkelere gönderilen öğrenciler, aydınlar ve ülkenin İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerinde yabancı dil öğreten okulların açılmasıyla hızlanıyor.
Osmanlı Devletindeki bu reformcu dalga, Padişah II nci Mahmut döneminde lağvedilen  yeniçeri ocağının yerine kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye için bir askeri bando kurulmasıyla somut meyvesini veriyor. 1828’de Muzıka-i-Humayun’un şefliğine, ünlü İtalyan opera bestecisi Gaetano Donizetti’nin ağabeyi Giuseppe Donizetti getiriliyor. Muzika-i Humayun, Paşa unvanı verilen Guiseppe Donizetti yönetiminde kısa sürede Batı müziği repertuarından eserler icra edecek seviyeye geliyor.. Donizetti Paşa yeni kurulan askeri orkestranın ve bağlı ait birimlerin uzun yıllar yöneticiliğini yaptı ve yabancı sanatçıların Osmanlı ülkesine gelmesinde aracı oldu. Donizetti paşa’nın 1856’de İstanbul’da vefat etmesinden sonra, Muzıka-,ı Humayun’un şefliğine sırasıyla Guatelli, Pisani, Aranda , Dussap gibi müzisyenler getirildi. G. Donizetti’nin kurduğu ve yönettiği Muzıka-i Humayun, Cumhuriyet’ten sonra Devlet Senfoni Orkestralarının yapılanmasında ve bugüne kadar süren başarılı etkinliklerinde temel işlevini yerine getirdi.
G. Donizetti’nin döneminde padişahların da girişimleriyle İstanbul’a gelen ve konserler veren yabancı müzisyenler bir araştırmaya göre şunlar: (+)

- İngiliz arpçı ve besteci  Elias Parish Alvars (1832)
- Avusturyalı piyanist ve besteci Leopold de Meyer  (1842)
- Macar piyanist ve besteci Franz Liszt  (1847)
- Belçikalı besteci ve keman sanatçısı Henri Vieuxtemps (1848)
- Korsikalı kornocu Eugene Leon Vivier (1852)
- Macar besteci ve keman sanatçısı August d’Adelburg (1861)
Muzıka-i Humayun şeflerinin hizmetleri kadar, devletin başındaki padişahların da çoksesli Batı müziğinin, bazı duraksamalar olsa da, genelde yükselmesine katkıları oldu.


Bu yazımda 19ncu yüzyılın tüm padişahlarının (IIIncü Selim, IV ncü Mustafa,IInci Mahmut, Abdülmecid, Abdülaziz, V nci Murad,IInci
Abdülhamid)  Batı müziği ile ilgisini incelemek yer darlığı nedenile gerekli değil. İki önemlipadişahın  (Abdülmecid, IInci Abdülhamid) çoksesli Batı müziğini teşvik ve katkıları konusunda kısa bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.
Abdülmecid Batı kültürüyle yetişmiş, batı müziği dinleyerek büyümüş bir padişah. 17 yaşında Hükümdar olduktan sonra yenilik hareketleri arasında tiyatro ve operaya karşı büyük bir alâka duyuyor.
Sultan Abdülmecid döneminde çoksesli Batı Müziği ile ilgili bazı olguları kaydetmek istiyorum.
-       Donizetti Paşa
1839 yılında Abdülmecid için “Mecidiye Marşı” nı besteledi. Mecidiye Marşı yirmi iki yıl “milli marş” olarak kaldı.
-       Donizetti sarayda Muzıka-i Humayun bandosundan başka bir salon orkestrası da kurdu.
-       80 kişilik kadınlar orkestrası kuruldu.
-       Harem’deki kadınlar, orkestra çalışmaları yanısıra piyano dersleri aldılar. Donizetti tarafından yetiştirilen kalfalar piyano dersleri verdiler.
-       Muzık-i Humayun’da bando yanında senfonik orkestra. opera ve bale çalışmaları başlatıldı.
-       Yurtdışından konser, opera ve operet temsilleri için sanatçılar davet edildi. Bunların arasında dünyaca ünlü Macar piyano virtüözü ve besteci Franz Liszt beş hafta kaldığı İstanbul’da Çırağan sarayında, Rus Büyükelçiliğinde, Franchini Köşkünde ve Ahmed Fethi Paşa yalısında konserler verdi.
-       1842 yılında Avusturyalı piyanist ve besteci
 Leopold de Meyer yerel ezgilerinden esinlenerek marşlar ve danslar besteledi.
-       1849 yılında Paris’te orkestra şefi olan
Johann Strauss Sultan Abdülmecid’e kendisi için
yaptığı besteyi gönderdi.
-       Keza ünlü İtalyan besteci G.Rossini,  Sultan’a ilettiği Mahmudiye ve Hamidiye  marşları için
 nişan ve hediyelerle ödüllendirildi.
-       Donizetti Paşa’nın ölümünden sonra Muzıka-i
Humayun  Yöneticisi olan Guatelli, “Şark Uvertürü”,
”Osmaniye Marşı”,”Yıldız marşı”, Bayram Marşı gibi eserler besteledi.

Padişah Abdülaziz döneminde, sarayın ilgisi alaturka
 müziğe yöneldi,Batı müziği ile ilgi bir duraklama yaşandı.

İyi bir piyanist olan Vnci Murad’ın piyano için besteleri var. Ancak saltanatı üç ay sürdü.
31 Ağustos 1876’da tahta çıkan IInci Abdülhamid,şehzadeliği sırasında Dolmabahçe Sarayı tiyatrosu ve
Naum Tiyatrosu’ndaki temsilleri takip etti. Opera hayranı olan Abdülhamid müzikle ilgili görüşünü şöyle ifade ediyor(++):
”Musikiyi hem severim, hem anlarım. Güzel nota bilirim. Oldukça iyi piyano ve biraz da keman çalarım. Alaturka musikiden pek o kadar hoşlanmam,insana uyku getirir.
Alafranga musikiyi tercih ederim. Bilhassa opera ve operetler pek hoşuma gider.”
 Babası Abdülmecid’in şehzadelere Avrupa’dan birer
piyano getirttiği gibi, IInci Abdulhamid de saraya çeşitli müzik enstrümanları aldırmış ve çocuklarının müzik eğitimine önem vermiştir.  
 19ncu yüzyılın sonlarına gelindiğinde Osmanlıülkesinde
başta İstanbul olmak üzere bir çok kentte Batı müziği oldukça yaygın olarak icra edilmekte ve belli oranda üretilmekte.
Levanten müzisyenler yanında 
Türk müzisyenler, nota ve müzik
enstrumanları satan mağazalarıyla,
orkestralar, korolar ve okul müzik
topluluklarıyla Osmanlı’nın bir çok yerleşim yerinde faaliyet göstermekte.

(+) Araştırmayı yapan Kutlay Baydar Evren

(++) Şakir Ziya Sultan Abdülhamid’in Son Günleri, Çatı Yayınları, İstanbul (2006)


 Çatı Yayınları, İstanbul (2006)

No comments:

Post a Comment