EMEKLİ ORGENERAL ERGUN SAYGUN'UN AMERİKADAKİ KONUŞMASI
Turkish Heritage Konuşması
15 temmuz 2019
Günaydın bayanlar ve baylar
Böyle seçkin bir topluluğa hitap etmem
için yapılan davet’e teşekkür ederim.
Herşeyden önce, şu anda hiçbir resmi bir
görev veya ünvanı bulunmayan emekli bir asker olduğumu söylemeliyim. Size
söyleyeceklerim, deneyimlerime, gözlemlerime ve açık kaynaklara dayanan kişisel
düşüncelerimdir. Dürüst ve samimi olacağım;
Neden veya niçin sorularını pek çok defa
duyacaksınız
Sunumumla ilgili ayrıntılara girmeden
önce, bugünün önemi hakkında birkaç kelime söylemek isterim.
3 yıl önce bu gün Türkiye, hükümeti
devirmek, ya da daha beteri, tüm sistemi değiştirmek ve ülkenin kontrolünü ele
geçirmek için kanlı bir girişimle karşı karşıya kaldı. Bu kalkışma yaklaşık 20
yıldır ABD’de ikamet eden Fetullah Gülen tarafından organize edildi.
Parlamento’da dahil olmak üzere birçok
hükümet binası bombalandı, diğerleri işgal edildi, üst düzey komutanlar rehin
alındı ve, güvenlik görevlilerinin ve sivillerin ölü sayisi 250'nin
üzerindeydi.
Gülen 1999 yılında tıbbi tedavi için
ABD'ye göç etti.
Pennsylvania'daki yerleşkesinden,
Türkiye'de ve dünya çapında okullar, üniversiteler, ticari kuruluşlar, finansal
ve medya şirketlerinin küresel bir imparatorluğunu yönetmiştir.
(Graham Fuller,) Kabil'deki eski bir CIA
istasyon şefi, ABD göçmenlik makamlarinin 2006'da onu sınırdışı etmeyi
planladığı sırada Gülen'e bir referans oldu. Bir başka referans da (Morton Abramowitz)
ABD'nin Ankara büyükelçisi idi. Başkaları da var. Örneğin, bir Pensylvania
senatörü (Bob Casey).
Niçin?
Okullarının sayısı belli değil ama
sadece ABD’de 150'den fazla okuldan bahsediliyor, 60-70’i sadece Teksas'ta
olmak üzere.
Gülen'in hem demokrat hem de
cumhuriyetçilerin seçim kampanyalarına katkıları bir süredir biliniyor, sadece
Clinton vakfi'na 500.000 $ve 1.000.000$ vermiştir.
Bu okullarda öğretmenler h-1b geçici
göçmen vizesi ile çalişirlar.
1999 vaazında, takipçilerine aşağıdaki
tavsiyelerde bulundu:
“Tüm güç merkezlerine ulaşana kadar
varlığınızı fark ettirmeden sistemin kılcal damarlarına girmelisiniz.”
Ve takipçileri tam olarak bunu yaptı.
Soru; Fetullah Gülen’in ABD’de neden
böyle ayrıcalıklı bir statüye sahip olduğudur.
Neden; Türk hükümetinin iadesi için
sayısız girişimleri ABD yönetimi tarafından reddedildi. Onu hangi amaçla
kullanmak istiyorsunuz?
Fetullah Gülen’in ABD tarafından bir din
adamı olarak gösterilmesi hatadır.
Bu konuya daha sonra farklı bir bağlamda
geri döneceğim
Şimdi genel güvenlik sorunlarına
değinmek istiyorum
Ortadoğu'dan başlayayım.,
Batı için, ama özellikle ABD için, orta doğu iki şey ifade eder. İsrail'in
güvenliği ve enerji kaynaklarının güvenliği.
Ortadoğu'da ne olursa olsun bu iki
pencereden görülmelidir.
İsrail'in güvenliği, varlığını devam
ettirebileceği güvenli bir çevreyi gerektirmektedir.
Ortadoğu'da 25 ülke var ve sadece üçü
arap değil. Türkiye İran ve israil'in kendisi. Bölgede İsrail dostu bir devlet
yok. Günümüzde Suudi Arabistan İsrail ile flört ediyor gibi görünüyor ama bu
tam olarak ihytiyacı karşılamıyor.
1978 Camp David anlaşması güzel bir
denemeydi, ancak gereksinimi karşılamadı.
2012 yılında Türkiye'de kürecik
Malatya'ya yerleştirilen NATO füze sisteminin bir parçasi kılığında bir
amerikan radar istasyonu, muhtemel İran füzelerine karşı İsrail için radar
koruması sağlıyor,
Ama yine de bu yeterli değildir.
Ayrıca enerji kaynaklarini güvence
altına alacak İsrail ile geleneksel bağları olan ABD uyumlu bir dost ihtiyacı
karşılayacaktır.
Kürtlerden daha uygun başka kim var.
Batı'nin, özellikle de ABD'nin yıllardır
bağımsız bir Kürt devleti için çaba göstermesinin nedeni budur.
Suriye krizlerinin başlıca nedeni budur.
Kürtlerin Akdeniz'e ulaşması için bir koridor sağlamak. ABD'nin kuzey
Suriye'deki teröristleri silahlandırmasının ve donatmasının nedeni budur.
ABD'nin binlerce kamyon dolusu silah ve mühimmatı pkk'ya ypg/pyd adı altında
sağlamasının nedeni budur. Bunun artık o bölge’de var olmayan DEASH ile
mücadele için olduğunu iddia ediyor.
İsrail güvenliği için aynı derecede
önemli olan düşmanlarını ortadan kaldırmaktır.
Kim onlar?
Önce; İran. Ambargolar, ILSA, kotalar,
ticaret yasağı vb. bu ülkeyi hapsetmek için.
ikincisi Irak'tı. İki operasyon ve
Irak'ın sonu.
Sonra Mısır. Müslüman kardeşler
seçilirlerse İsrail'e cihad ilan etme sözü verdiler, seçildiler ancak
birdenbire bir askeri darbe ile devrildiler.
Bunları Suriye ve Lübnan takip edecek.
Ve en son Türkiye. Başkan Trump,
ekonomimizi yok edeceğini açıkça söyledi. CAATSA tehdidi, Rusya'dan s-400s
satın alırsak f-35 uçaklarının verilmemesi.
ABD Kongresi dişişleri komitesi'nde 28
temmuz 2010'da Türkiye'ye f-35 savaş uçaklari verilmemesi tartışıldı. Bu
İsrael için bir tehdidin ortadan kaldırılması için önemli idi. Günümüzde israil
basını, İsrail'e yönelik tehdidin önemli ölçüde azalacağını iddia ederek
Türkiye’nin f-35 programından çıkarılması kararından dolayı bayram ediyor.
Yani asıl mesele İsrail'in güvenliği,
f-35 vs s-400 değil
Şimdi enerji güvenliği hakkinda birkaç
kelime
Körfez savaşı sırasında ABD, kuzeyden
Türkiye üzerinden bir cephe açmak istedi. Türk parlamentosu'nda ABD talebi
siyasi olarak kabul edildi, ancak teknik olarak reddedildi. Ancak leigh
üniversitesi'nden henri barkey, ABD'nin kuzey cephesi arzusunun gerçek sebebini
açikladi
“Amerikan bakış açısıyla bakarsanız,
Saddam'ı iki taraftan sıkıştırmak istediğimiz için değil, Kuzey Irakta
Türklerden ve Irak'taki Kürtlerden önce iki büyük şehiri ele geçmek istediğimiz
için de Kuzey cephesini istedik. Musul ve Kerkük kürt ellerine düşmemeli idi.
Bunlar petrol açısından zengin iki şehir, özellikle Kerkük. “
Enerji kaynaklarının güvenliği yeni bir
şey değildir. 20.yüzyılın başına kadar gider.
1901'de İran ile 1961'de sona eren 60
yıllık bir dönemi kapsayacak şekilde bir anlaşma imzalamak için bölgeye ilk
gelen İngilizler. Arti, para ve petrolün %12 belli bir miktar İran'a verilecek.
İngilizler ve Fransızlar, Almanya ile
Osmanlı imparatorluğu arasında bir bağlantıyı önlemek istedi. Çanakkale ya da
Gelibolu cephesinin açılmasının nedeni budur.
I. Dünya savaşı'ndan sonra Türkiye,
Ruslara karşı Almanlarla birlikte savaşmak için galiçya'ya asker göndermiş,
aynı zaman aralığında Osmanlı ordusu Azarbeycan'ı kurtarmak için kafkasya'da
savaşırken, Almanlar Rusları desteklemişlerdir. Amaç o bölgedeki enerji
kaynaklarından Türkleri uzak tutmak
Birinci dünya savaşı'ndan sonra, ortadoğuda
sınırlar gertrude bell adli bir İngiliz bayan tarafından yeniden çizilirken
sadece çok küçük bir yer, Habur kapısı Türklere bırakıldı.
Amaç gene aynıdır. Türkleri Ortadoğu'nun
enerji kaynaklarından uzak tutmak.
Ve şimdi bugün. Doğu Akdeniz'de ABD ve
AB, Türkiye'ye Doğu Akdeniz enerji kaynaklarindan uzak durmasını söylüyor,
Sonuç olarak, bölgemizdeki tüm sorunlar
esas olarak İsrail'in güvenliği ve enerji kaynaklarının güvenliği nedeniyle.
Terorizm bir silah olarak kullanılır.
Bu terör örgütleri Ortadoğu'nun ateşini tutmak için maşalardır. Ateşi onlar
tutacak, onların elleri yanacak ki Batılı büyüklere bir zarar gelmesin.,
Hiçbir şey tesadüfen olmuyor.
Ortadoğu'daki her hareket çok daha önce’den planlanmıştır.
Ortadoğu'da hiçbir ülke geleceği
hakkında kendi karar alamaz. Kararlar hep başkaları tarafından alınır,
Devletler kurulur, başındaki adamlar belirlenir. Her zaman böyle olmuştur ve
bundan sonar da böyle olacaktır.
Ortadoğu batının arzularına göre
şekillendirilmiş bir bölgedir:
Bölgenin yeniden tasarımı sırasinda
Batı, Ortadoğu'da yüzyıllardır hakim olan karmaşık etnik ve dini bölünmelere
kesinlikle dikkat etmemiştir. Hatta; güvenlik ihtiyaçları ve uygulamaları
batılı güçler tarafından yaratılmıştır.
Arap baharı diye bir şey yoktur…
ABD Genelkurmay eski başkanı; Gen.
Wesley Clark 'ın 2 mart 2007 tarihli bir konferansta şunları söylemiştir
“ABD beş yıl içinde yedi ülkeyi ele
geçirecektir. Bu ülkeler Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve İrandir.
“
Yakın geçmişte ve bu gün yaşadıklarımız
ve yukarıdan beri anlatmaya çalıştıklarımın önemli bir kısmının sebebi bu
sözlerdedir.
Yanlış bilgilendirme, Saddamın kitle
imha silahlarına sahip olduğu veya ABD büyükelçisi Saddam'a ABD'nin Irak'ın
Kuveyt'e saldırmasına itiraz etmeyeceğine dair güvence vermesi gibi halkı ikna
etmek için uluslararası konularda sık kullanılan bir araçtır.
Türkiye-ABD ilişkilerine biraz daha
bakalim:
Her şeyden önce ABD Türk dış
politikasının bağımsızlığından memnun değildir ve Türkiye'yi bölgedeki uzun
vadeli ABD hedeflerine karşı kısa vadeli diş politika çıkarlarını geliştirmeye
çalışmakla suçlamaktadır. Mısır, Suriye, terorizm gibi
Ve özellikle de İsrail.
Benzer şekilde, ABD Türkiye'yi bölgesel
bir güç olarak görmek istememektedir. Her zaman bizim ile bölgesel girişimler
arasında bir engel koymak için çalıştı. Balkan barış tugayı, Karadeniz güven
arttırıcı önlemler toplantılari, Kafkas çalışma grubu vb. projelerde
yaşadığımız gibi.
Neden?
ABD, Yunanlılar, Ermeniler, Kıbrıslı
Rumlar ve tabii ki İsrail için bir sorumluluk hissediyor ve Türkiye'den onlara
hiçbir zarar gelmeyeceğinden emin olmak istiyor.
Güvenlik ve güç dengesi tabiri caizse.
Niçin?
Muhtemelen güçlü Yahudi, Ermeni ve Yunan
lobileri’nin baskıları sonucu.
Türkiye sadece ABD ile uyumlu bir
politika izlerse bölgesel bir güç olabilir. Verilen mesaj bu.
Örneğin, askeri yardım için tehdit olsun
veya olmasın Yunanistan ve Türkiye için saçma bir 7/10 oranı vardı. Yani
Türkiyeye 10 verirse Yunanistan’a yedi. Daha sonra Almanya ve diğerleri de aynı
yöntemi izledi.
Sonra bu silahları ve cephaneyi nasıl ve
nerede kullandığımıza dair sınırlamalar geldi. Eski ve kullanım dışı kalmış
malzemeler ve sistemler için bile, Türkiye'nin Güneydoğu’daki terör ile
mücadele operasyonlarında kullanılmayacaklarına dair garantiler istendi.
Özellikle Almanya askerlerin başındakı, miğferlere bile karşı çıktı.
ABD makamlarının, askeri teçhizat diye
plastik kelepçe veya bilgisayar harp oyunu programlarını bile vermeyi
reddettiğinde, mesele tam bir saçmalık haline geldi.
Şimdi ise f-35 s-400 krizleri.
Tehditler, tehditler, tehditler…
ABD her zaman olduğu gibi NATO’yu devreye
soktu. NATO'yu ve hatta NATO şapkaları giyen Amerikan Generallerini kullandı.
Bunu yap yoksa fena olur mantığı;
Türkiye’yi NATO dayanışmasını bozmakla
suçluyorsunuz. Kuzey Atlantik Antlaşması’nın ilk maddesi her türlü problemin
barışçı yollarla çözüleceğini, tehdit ve şiddet kullanmaya başvurulmayacağını
emreder. Türkiye’ye yaptığınız tehditler bu maddeye uyuyor mu? Aynı antlaşmanın
ikinci maddesi ekonomik anlaşmazlıkların da görüşmelerle ve barışçı yoldan
çözülmesini öngörür. Trump’ın ekonominizi perişan ederim tehdidini bu maddenin
neresine koyacaksınız.
NATO dayanışmasını bozan birini
arıyorsanız aynaya bakın.
Teknik konularda uzman değilim, ancak
uzmanlar s-400 füzelerini NATO'nun hava savunma sistemine entegre etmenin
mümkün olmadığını söylüyor
S-400, çevrımdışı modda mükemmel bir
şekilde çalıştığı için, zaten entegre edilmelerine gerek de yok,
Kaldı ki şu anda 5 NATO ülkesinde Rus
yapımı hava savunma füzeleri mevcut. Bunlar problem olmuyor da neden s-400ler
için kıyametler kopuyor.
Uzmanlar ayrıca, s-400'ün ABD ve diğe
NATO ülkeleri yapımı savunma ekipmanlarına karşı avantaj sağlayan önemli bir
farkı olduğunu da belirtiyorlar.
ABD sattığı harp silah ve araçlarının
kaynak kodlarını kullanıcı Ülkeye vermediği için gerekirse uçuş sırasında mesela
bir f-16 uçağını kilitleyebilir. ABD ve Batı tarafından yapılan uçaksavar ve
füze sistemlerinde de benzer kısıtlamalar mevcuttur.
Örneğin, 1991'de körfez savaşı sırasında
Saddam Hüseyin'in Fransız yapımı hava savunma sistemlerinin tamamı harici bir
sinyalle kapatıldı. Benzer vakalar Fransa'nın crotale hava savunma füze
sistemine de uygulanmıştır. 2007 yılında kuzey Irak'taki bir hava harekati
sırasında tüm Türk Hava Huvvetleri uçaklarına derhal bölgeyi terk etmeleri
yolunda mesajlar gelmiştir.
Falkland harekatı sırasında
Arjantinliler Kraliyet donanması gemilerini vurmak için Fransız füzeleri
kullanıyorlardı. İngilizler Fransizlar’dan yardım istedi. Bu da Arjentin füze
saldırılarının sonu oldu.
Kendi savunma sanayiniz Ülkenizin
savunma ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapasitede değilse
ihtiyaçlarınızı diğer Ülkelerden karşılamak zorunda kalırsınız. Ancak bazen bu
durum silah sistemi almak istediğiniz ülkeye siyasi, ekonomik ve sosyal baskı
için bir araç ve imkan sağlar. Bu baskı Türkiye örneğin’de olduğu gibi taciz ve
tehdit boyutuna ulaşabilir.1964'te Türkiye, Kıbrıslı Türkleri Yunan
teroristlerinin katliamlarından kurtarmak için Kıbrıs'a asker göndermeyi
planlıyordu. ABD başkanı Johnson, Türkiye başbakanına tehdit ve ültimatom dolu
bir mektup gönderdi. ABD silahları Kıbrıs’da kullanılamaz, yoksa fena olur
mealinde…
Unutulmayan ve asla unutulmayacak büyük
bir aşağılanma
55 yıl sonra neredeyse aynı tarihte,
savunma bakanı Hulusi Akar'a gönderilen bir mektupta, ABD savunma bakani vekili
Patrick m. Shanahan, " Türkiye, s-400'ü teslim alırsa f-35'i
almayacaktır," demekte idi.
Bu tehditlerin diğer acı deneyimleri,
yaşadığımız çeşitli ambargolarla tarih boyunca karşımıza çıkmıştır.
Silahlari her zaman başka yerlerden de
temin edebilirsiniz, ancak kaybedilen güveni geri getirmek çok zor.
Pkk'li teröristleri destekleyen, NATO
tatbikatında gemilerimizden birini vuran, ya da Kuzey Irak'taki ofisinizi
basıp, Subaylarınızı ve Astsubay'larınızı kelepçeleyen, onlari guantanamo
üssündeki teröristler gibi kafalarında çuvallarla bir kamyona yükleyen bir
ülkeye nasıl güvenebilirsiniz?
Bütün bunlar bir emekli asker olarak
bende unutulamayacak ve onarılamayacak yaralara yol açmaktadır.
ABD yönetiminde Türkiye ile ilişkilerin
bozulmasının suçunu askere atmak gibi bir alışkanlık mevcuttur.
Bunu biraz açmama izin verin.
1998'de ABD'de bir akademik kurum’da
düzenlenen bir seminerin nihai raporunda,
“Türk ordusu ABD politikalarına paralel
hale getirilmelidir” ifadesi yer almakta idi.
Zamanın ABD Ankara büyükelçisi,
“Türkiye’de demokrasi yoktur bunun sebebi de Genelkurmay başkanlığıdır” diye
bir açıklama yaptı.
Öte yandan ABD savunma bakanı Wolfowitz,
2003'te ABD askerlerinin Kuzey Irak'a girmesine izin vermek için parlamentoda
yapılan oylamada gerekli liderliği göstermediği için Genelkurmay Başkanlığını
suçladı.
Hem demokrasi eksikliği için hem de
Meclisteki oylamaya müdahale etmediği için askeri suçlamaktadır!!!
Washington'a bir telgrafta başka bir
büyükelçi (2003/4/18) şunları önerdi;
“ABD-Türkiye ilişkisinde dinamizmin
yeniden kazanılması, mevcut komuta katının emekliye sevkedilerek modern,
ileriye dönük subayların yeni bir kadronun gelişmesini gerektirecektir.”
Bunu, “mevcut komutanlardan kurtulun ve
yeni bir subay kadrosu getirin " olarak yorumluyorum”
ABD yetkilileri herhangi bir müdahaleyi
reddetmesine rağmen, ben dahil, Türkiye'deki birçok kişi Balyoz davasının
bununla başladığını düşünmektedir. Hizmette ve emekli yüksek rütbeli Generaller
ve Amiraller önce hapse atıldı ve daha sonra hükümeti devirmek için bir darbe
planlamakla suçlandı. Büyük çoğunluğu Gülen çetesinden oluşan mahkemeler
tarafından uzun hapis cezaları aldılar. Ben de 18 yıl hapis cezasına
çarptırıldım.
Gülenciler, rakip olarak gördükleri
kişileri sahte deliller ve kirli adli numaralarla mağdur etmek ve hapse
atılmalarını sağlamak konusunda uzun bir geçmişe sahiptir. Emniyet ve yargıdaki
kilit mevkileri kontrol altına alarak yasal soruşturma kılığında, hedeflenen
operasyonları ustalıkla monte ederler.
Ben ordu komutanı iken birisi bana “Bir
Orgeneral tutuklanacak” dedi. “ben miyim” dedim. “hayır. Sen emekli olduktan 6
ay sonra tutuklanacaksın” dedi. Gerçekten de emekli olduktan sonra altı ayın
dolmasına birkaç gün kala bir hastanede kalp rahatsızlığı nedeni ile tedavi
görürken gözaltına alındım.
Ancak Gülen'in Türkiye'yi
istikrarsızlaştırmak için orduyu zayıflatma çabaları durmadı. Daha önce de
açıkladığım gibi 15 temmuz 2016'da Gülen taraftarları silahlı bir ayaklanmaya
kalkıştı.
Türkiye-ABD ilişkileri hakkında birkaç
kelime daha;
Türk ordusunu ABD politikalarına paralel
hale getirmek için yapılanları, Henri Barkey'in “bu süreçte askeri çok sıkı bir
kafese koyduk " sözleri yeterince açıklamaktadır.
Soğuk savaş sırasında Türkiye NATO'nun
Güney kanadının kalesi olarak kabul edilirdi.
Warşova Pakti'nin çöküşüyle birlikte
yeni bir dönem ve Yeni bir dünya düzeni şekillenmeye başladı. Sovyet tehdidine
karşı önlem almak, önceliğini kaybetti. NATO yetkilileri, Avrupa’da büyük çaplı
bir savaş olasılığının kalmadığını ve olabilecek bölgesel krizlerin yerel
olarak ele alınacağını söyledi. NATO sadece siyasi destek
sağlayacaktı.
Türkiye'nin güvenlik mülahazaları, ABD'nin
bölgedeki ve ötesindeki tek taraflı stratejilerinden, olumsuz yönde çok fazla
ve doğrudan etkilendi... Sadece Suriye, Irak ve İran'da değil, Afganistan ve
Libya'da da,
NATO ve ABD'nin Türkiye'nin güvenlik
kaygılarını tam olarak dikkate almadığına inanıyorum.
Şimdi Avrupa-Atlantik bloğundan zorla
uzaklaştırılma çabalarını izlemekteyiz.
Kendi başımıza olduğumuzu ve yanlız
bırakıldığımızı hissediyorum.
Amerika Birleşik Devletlerine karşı Türk
toplumundaki güvensizlik duygusu gün geçtikçe daha fazla derinleşiyor. Koç
Üniversite’sinin yaptığı yeni bir araştırma, toplumun %83.1'nin Türkiye için en
büyük tehdidin ABD olduğuna inandığını gösteriyor. Bu aradan geçen yıl yaklaşık
%60, 2015 yılında %35 idi. Bu üzücü ama şaşırtıcı değil. S-400 ultimatomları,
İran'la ticarete ilişkin kısıtlamalar, Trump'ın “Suriye'deki Kürtlere
saldırması durumunda Türkiye ekonomisini perişan ederim " Tehdidi birçok
kişi tarafından ABD'nin Türkiye'yi kolayca feda edeceğinin açık bir göstergesi
olarak kabul edilmektedir…
Doğu Akdeniz'de, ABD ve AB, Yunan,
Kıbrıs Rum, İsrail ve diğer çeşitli ülkeleri, Uluslararası hukukla Türkiye'nin
meşru bir hakkı olan petrol ve gaz kaynaklarını kullanma haklarını
kısıtlamakta, bu bölge için de tehditler savurmaktadır.
Şimdi Türkiye'ye karşı bir ABD saldırısı
olasılığı hakkında konuşuluyor. ABD Türkiye’yi muhasım ilan etmiştir. Bu bize
kendimizi savunma hakkı verir. ABD’ye karşı savunmamızı, kullanılmasına teknik
olarak müdahale edebileceği ABD silahları ile mi yapalım yani. Olacak iş değil.
Onun için başka kaynaklara yönelmemizden daha normal ne olabilir ki.
Peki şimdi ne olacak?
İki ülke arasındaki ilişkiler 1997-2000
döneminden daha kötüdür ve maalesef iyileşme belirtisi yoktur.
Her iki ülke de, politika ve
uygulamalarda farklı çıkarlara, endişelere ve beklentilere sahiptir.
Bu normal;
Ama biz özgür dünyanın ortak değerlerini
birlikte paylaştık ve savunduk...
Ordularımızın Kore, Balkanlar ve
Afganistan'da yan yana savaştığını ve yarım asır’dan fazla bir süredir NATO'da
birlikte çalıştıklarını unutmamalıyız.
Siyasetçiler Türkiye ile ABD arasında
stratejik bir ortaklık olduğunu söylüyorlar. Ne yazık ki bu doğru değildir.
Biz müttefikiz ama aynı zamanda dost
olmalıyız.
Karşılıklı saygı, anlayış ve iyi niyete
dayalı bir dostluk.
Ancak bu tehdit ve ultimatomlar devam
ettiği müddetçe iki ülke arasında bir dostluk tesisi mümkün olmayacaktır.
İkinci Cumhurbaşkanı’mız İsmet İnönü'nün
sözleri ile bitireceğim…
“Yeni bir dünya düzeni kurulur ve
Türkiye bu düzende yerini bulur.”
Bu yeni yer neresi yakın gelecekte
göreceğiz
Konuşmamı dinleme sabrınıza ve
nezaketinize hayranım.
Çok teşekkür ederim…
No comments:
Post a Comment