Friday, April 6, 2018

Ferruh Demirmen'in WSJ gazetesine Ermeni iddialarını yanıtlayan 26 Mart 2018 tarihli mektununun Türkçe çevirisi


ABD’nde Houston!’da yerleşik Dr. Ferruh Demirmen’in, ABD’nin Osmanlı Devleti nezdindeki Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun torunu Robert Morgenthau’nun 25 Mart 2018 günü yayınlanan yazısına yanıt olarak Wall Street Journal’e gönderdiği, ancak anılan gazete editörlüğünce yayınlanması uygun bulunmayan mektubunun Türkçe çevirisi aşağıdadır. Ferruh Demirmen’in mektubunun ingilizce özgün metnine Ankara’da yayınlanan “ Diplomatic Observer” dergisinin 02 Nisan 2018 tarihli sayısında yer verilmiştir.

 
ABD’NİN İSTANBUL ESKİ BÜYÜKELÇİSİ MORGENTHAU’NUN TORUNU HAKSIZ BİÇİMDE “ERMENİ SOYKIRIMI” İDDİASINDA BULUNUYOR

1913-1916 yılları arasında ABD’nin Osmanlı İmpa­ratorluğu Büyükelçisi olan Henry Morgenthau Sr.’nin torunu Sayın Robert M. Morgenthau, 25 Ocak 2018’de Wall Street Journal’daki düşünce yazısında, Osmanlı Ana­dolu’sundaki 1915 olaylarından “soykırım” olarak bahsettiğinde tarih hakkında korkunç önyargılar sergiledi ve uluslararası normları küçümsedi. Başkan Trump’ın bu olayları soykırım olarak tanıma­sı gerektiğini söyledi. https://www. wsj.com/articles/will-trump-tell-the-truth-about-the-armenian-genocide-1516925489. Bay Morgenthau, eski bir New York Güney Bölgesi Savcısı.

Sahte alıntı

Bay Morgenthau, nutkuna Adolf Hitler’e atfedilen sözde “Hitler alıntısı”nı aktararak başladı, “Her şeyden sonra, bugün Ermenilerin yok edilmesinden kim söz ediyor.” Söylendiğine göre alıntı, diktatör tarafından 22 Ağustos 1939’da Bav­yera Obersalzberg’deki üst düzey komutanlarına Polonya’nın işga­linden bir hafta önce yaptığı bir konuşma sırasında dile getirildi. I. Dünya Savaşı sırasında Osman­lı Ermenilerinin imha edilmesi­ne karşı dünyanın ilgisizliğinin, Hitler’e Nazi Almanya’sında Yahu­dileri yok etmek için gerekçe ver­diği iddia edildi. Alıntı, iddialarını kanıtlamak için “Ermeni soykırımı” savunucuları tarafından kullanılan önemli bir argümandır.

Bay Morgenthau’nun bahsetmekten kaçındığı şey, Hitler’in bu alıntıyı içerdiği iddia edilen konuşmasının, II. Dünya Savaşı sonrası Nürnberg duruşmaları sırasında kanıt olarak sunulmamasıdır. Nürnberg trans­kriptlerinin incelenmesi, Hitler’in Obersalzberg konuşmasının dört versiyonunun bulunduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu versiyonların hiçbiri, L-3 versiyonu dışında, “Hit­ler alıntısı”nı içermez. Hitler›in sav­cılık tarafından Nürnberg duruş­malarında delil olarak kullanılan konuşması, Belge 798-PS ve Belge 1014-PS olarak adlandırılan iki bölümden oluşan bir nottu.

L-3 versiyonu, ilk olarak Amerika’da savaş duygularının yüksek olduğu bir dönemde, 1942’de New York’ta yayınlanan ve Associated Press’in Berlin bürosu şefi Louis P. Loch­ner tarafından yazılan bir kitapta yer aldı. Lochner, daktiloda Alman­ca yazılan metnin, Obersalzberg konuşmasından hemen sonra bir muhbir tarafından kendisine tes­lim edildiğini belirtti. Versiyon, 24 Kasım 1945’de Times of London’da adı açıklanmayan bir “Özel Muha­bir” tarafından bir makalede yeni­den yayınlandı. Konuşmadan pasajlar da aynı gün NY Times’da yayınlandı.

Nürnberg’de, hazırlayana ve hazır­lanma tarihine ilişkin imza ve işaret bulunmayan 3 sayfalık belge tartı­şıldı ancak kanıt olarak sunulma­dı. Savcının kaynağı ve gerçekliği hakkında şüpheleri vardı. Belli ki, belgenin ilk olarak 3 yıl önce ortaya çıktığından habersiz olan savcı, bir şekilde basına sızdırıldığını düşün­dü.

1939 konuşması Polonya’nın işgali hakkındaydı. L-3 belgesinde Ermenilere yapılan atıflar bağlam
dışıdır ve konuşmada Yahudi halkından da söz edilmemektedir. Yahudileri yok etmek için “Nihai Çözüm” 1942’deki Wannsee Konferansı’na kadar resmi Nazi gündeminde değildi. Almanca doküman yer yer kabaca kesilmiş, Almanca’nın normal tarzını ve noktalama işaretlerini takip etmiyor ve Alman alfabesinde standart bir harf olan keskin S (ß) harfini hiç içermiyor. Cengiz Han’ın milyonlarca kadını öldürdüğü için “büyük bir devlet kurucusu” olması ve Hermann Goering’in konuşmanın sonunda “bir vahşi gibi dans etmesi, masanın üstüne atlaması ve kana susamış biçimde teşekkürler etmesi ve kanlı sözler vermesi” gibi garip, inanması zor yorumlar da var - bu, Wehrmacht’ın en üst askeri komutanlarının ağır başlı bir toplantısında oluyor!

1945 Times makalesindeki “Özel Muhabir”in Lochner’in kendisi olduğundan şüphe yoktur.

Göstergeler, L-3 versiyonunun, İngiliz istihbarat memurları tara­fından, Amerika’daki savaş ate­şini Hitler’e karşı kışkırtmak için diktatörü en kötü şekilde göster­mek amacıyla hazırlanmış olması yönündedir. Lochner, 1916’daki genç zamanlarında, “Otonom Ermenistan”ı savunan barış akti­vistliğiyle uğraşıyordu. Bu, Lochner’ın “Hitler alıntısı”nı ekle­yerek zaten sahte olan bir Hitler konuşmasını daha fazla “süslemiş” olma ihtimalini artırıyor.

Yani, hangi açıdan bakılırsa bakıl­sın “Hitler alıntı”sı bir sahtecilik­tir. Dünya, 70 yılı aşkın süredir bu temelsiz belge tarafından yanlış yönlendirilmektedir. Nürnberg’de kanıt olarak reddedilen “Hitler alıntısı”nın bir yazıtının Washing­ton DC’deki Holokostu Anma Müzesi’nde sergilenmesi bir utanç­tır. Şüphesiz Ermeni lobiciliğinin yoğun olması ve Başkan Carter’ın Ermeni asıllı danışmanı Momjian’ın Müze›ye bir milyon dolarlık bir vaatte bulunması, müzenin plan­cılarının utanç verici “Hitler alıntısı”nı gösterme kararını ver­mesine neden oldu.

Büyükelçi Morgenthau

Bay Morgenthau’nun büyükbabası Büyükelçi Morgenthau’nun 1915 olaylarına dair anlatısını “Ermeni soykırımı” kanıtı olarak kullan­ması hiç de şaşırtıcı değil. Büyük­babasının Osmanlı Ermenilerinin “modern dünyanın hiç görmediği bir ölçekte katledildiğini” “anladı­ğını” kaydederek Büyükelçiden şu şekilde alıntı yaptı: “Ben, bir Yahu­di, yüz binlerce Hristiyanın hayatı­nı kurtarmak için elimden gelen her şeyi yaptım.”

Bu, o günlerde iyice yerleşmiş olan ve hâlâ çeşitli derecelerde günümü­ze kadar devam eden bir zihniyet olan kökleşmiş Müslüman karşı­tı önyargının açıkça hissedilebilir duygusuyla en acıklı bir alıntıdır. “Anladı” ifadesi çok uygundur çünkü 26 aylık görev süresi boyun­ca Bay Morgenthau İstanbul’dan Anadolu’ya hemen hiç ayak bas­madı. Washington’a gönderdiği yazılar, her ikisi de Ermeni olan yardımcıları tarafından idare edilen ve muhtemelen yanlış bilgiler veri­len ABD Konsolosluk Ofislerinin ve Hristiyan misyonerlerin haberleri­ne dayanıyordu.

Eşit ölçüde tam yerinde olan şuydu ki, Büyükelçi Morgenthau bir Türk düşmanıydı ve Türklerin ilkel olduğuna, “aşağı kan” taşıdığına inanıyordu. Aksine, Ermenilere bolca övgüde bulunuyordu. Lord Bryce’ın “Mavi Kitap”ı için pro­paganda malzemesi sağlayan baş tedarikçiydi. “2 milyondan fazla kişi sınır dışı edildi” gibi sansasyo­nel iddialarda bulundu (gerçek sayı 438,750).

“Ermeni soykırımı” iddiala­rını haklı çıkarmak için kullanı­lan başka büyük bir kaynak olan “Büyükelçi Morgenthau’nun Hika­yesi”, Türkleri ve Almanları vah­şileştiren bir kitaptır. Bir gazeteci tarafından başkası adına yazılan kitap, çarpıklıklarla doludur ve Büyükelçinin kendi günlüğüyle büyük çelişkiler içeriyor. Kitabın yazılması için motivasyon sağlayan şey, Amerika’yı savaşa sokmaya teşvik etmekti.

Princeton Üniversitesi’nden Pro­fesör Dr. Heath W. Lowry, Bay Morgenthau’yu “Türklere duydu­ğu nefret, yalnızca Osmanlı yöneti­mindeki Hristiyan azınlıklara olan yüzsüz desteğiyle uyum sağlayan onaylı bir Türk düşmanı” olarak nitelendirmektedir.

“Morgenthau’nun Hikayesi”nin adaletsizliğinin alçaklığı o sevi­yedeydi ki, Büyükelçinin çağdaşı bir Associated Press savaş muha­biri olan ve savaş alanına yoğun bir şekilde seyahat eden George A. Schreiner, kitabı okuduktan sonra Ara­lık 1918’de Büyükelçiye dokunak­lı mektup yazarak şöyle dedi:

“… Kitapta haksız yere kendinize mal etti­ğiniz gibi Konstantinopolis’te her şeyi bilme ve her şeye gücünüzün yetmesi imkanına sahip değilsiniz. Hakikatin menfaatine, Türklere yönelik işlediği­niz zalimliğin çok azını gördüğünüzü de doğrulayacağım. Bunun yanı sıra, ayaklanma bölgelerinde yaşayandan çok daha fazla Ermeni öldürdünüz. Bu insanların kaderi, abartınız olmadan da yeterince üzücüydü. Ermeni mese­lesi hakkında muhtemelen Amerikan Büyükelçiliğinin bütün Ermeni ataşe­lerinden çok daha fazla olaylara tanık oldum… Sizinle tam olarak açık konuş­mak gerekirse, Türkleri dünya üzerin­deki en kötüler ve Almanları daha da kötü kılmak için gösterdiğiniz çabala­rınızı mümkünse alkışlayamıyorum.”

İngilizler, 1919-1921 yılları arasın­da, Malta Mahkemesi için tutuklu 144 Osmanlı hükümet görevlisine karşı delilleri incelediğinde, incele­dikleri belgeler arasında Washing­ton DC’deki ABD Dışişleri Bakan­lığı dosyaları da vardı. Bu dosyala­rı, “Morgenthau’nun Hikayesi”ne yaptıkları gibi, güvenilir olmadık­ları için dikkate almadılar. Tutuk­lu tüm kişiler daha sonra serbest bırakıldı.

Soykırım etiketi yanlış

Ancak, Bay Morgenthau’nun soykı­rım iddiasının belki de en şaşırtıcı yanı, onun bir hukuk adamı olma­sıdır. Ancak, önyargısı göz önüne alındığında, soykırım suçunu çev­releyen yasal dayanakları görmez­den geldi. 1948 tarihli BM Soykırım Anlaşması, soykırımı yasal bir yapı olarak tanımlamakta ve II. Mad­dede bir suçun “soykırım” olarak adlandırılması için zarar vermeye veya öldürmeye yönelik özel bir niyetin (dolus specialis) ispat edil­mesi gerektiğini şart koşmaktadır. Yer değiştirme emirleri yayınlan­dığında Osmanlı merkezi hüküme­tinin böyle bir niyeti yoktu. Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Osmanlı yet­kililerinin kötü niyetini kanıtlamak için kullanılan sözde “Andonian dosyaları”nın (Talat Paşa telgraf­ları) sahte olduğunu ispatlamıştır.

Niyetin yokluğunun altı örneğin Milletler Cemiyeti Sekreteri Sir Eric Drummond’un 1 Mart 1920’deki şu sözleriyle de çizildi:“… Daha­sı, Türkiye’de azınlıklar sıklıkla ezil­diler ve katliamlar Merkezi Türk Hükümeti’nin kontrolünün tamamen dışındaki düzensiz gruplar tarafından yapıldı.”

Belki daha da önemlisi, Sözleşme, VI. Madde’de, soykırımla ilgili her­hangi bir kararın sadece yetkili bir mahkeme tarafından verilebileceği­ni şart koşmaktadır. Bireyler, hükü­metler ve parlamentolar soykırımı yargılama yetkisine sahip değiller. “Ermeni soykırımı” konusunda mahkeme kararı yoktur, dolayısıyla “Ermeni soykırımı” iddiası temel­sizdir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 2013 ve 2015 kararlarında (İsviç­re ve Perinçek davası) “Ermeni soykırımı”nın kanıtlanmamış oldu­ğunu belirtti. Yüksek mahkeme, 1915 olayları ve mahkeme tarafın­dan kanıtlanmış Holokost arasında bir ayrım yaptı. 2016’da Fransa’nın Anayasa Konseyi benzer şekilde karar verdi.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü’ne göre, ceza huku­kunun geriye dönük olarak uygu­lanması kabul edilemez. Ermenis­tan bugüne kadar, Uluslararası Adalet Divanı dahil olmak üzere herhangi bir mahkemede soykırım iddiasını dava etmekten kaçındı.

Bir dahaki sefere Bay Morgenthau, Türk-Ermeni ihtilafı hakkında bir düşüncesini yazdığında, umarım kendi bağnazlığının tonunu azal­tacak ve yukarıdaki gerçekleri not edecektir. Ve bunu yaparken, devrimci Ermeni gruplarına kur­ban giden 524.000 Müslüman sivili hatırlamalıdır.

No comments:

Post a Comment