ABD’nde Houston!’da yerleşik Dr. Ferruh
Demirmen’in, ABD’nin Osmanlı Devleti nezdindeki Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun
torunu Robert Morgenthau’nun 25 Mart 2018 günü yayınlanan yazısına yanıt olarak
Wall Street Journal’e gönderdiği, ancak anılan gazete editörlüğünce yayınlanması
uygun bulunmayan mektubunun Türkçe çevirisi aşağıdadır. Ferruh Demirmen’in mektubunun
ingilizce özgün metnine Ankara’da yayınlanan “ Diplomatic Observer” dergisinin
02 Nisan 2018 tarihli sayısında yer verilmiştir.
ABD’NİN
İSTANBUL ESKİ BÜYÜKELÇİSİ MORGENTHAU’NUN TORUNU HAKSIZ BİÇİMDE “ERMENİ
SOYKIRIMI” İDDİASINDA
BULUNUYOR
1913-1916 yılları arasında ABD’nin Osmanlı İmparatorluğu
Büyükelçisi olan Henry Morgenthau Sr.’nin torunu Sayın Robert M. Morgenthau, 25
Ocak 2018’de Wall Street Journal’daki düşünce yazısında, Osmanlı Anadolu’sundaki
1915 olaylarından “soykırım” olarak bahsettiğinde tarih hakkında korkunç
önyargılar sergiledi ve uluslararası normları küçümsedi. Başkan Trump’ın bu
olayları soykırım olarak tanıması gerektiğini söyledi. https://www.
wsj.com/articles/will-trump-tell-the-truth-about-the-armenian-genocide-1516925489. Bay Morgenthau, eski bir New York Güney Bölgesi Savcısı.
Sahte alıntı
Bay Morgenthau, nutkuna Adolf
Hitler’e atfedilen sözde “Hitler alıntısı”nı aktararak başladı, “Her şeyden
sonra, bugün Ermenilerin yok edilmesinden kim söz ediyor.” Söylendiğine göre
alıntı, diktatör tarafından 22 Ağustos 1939’da Bavyera Obersalzberg’deki üst
düzey komutanlarına Polonya’nın işgalinden bir hafta önce yaptığı bir konuşma
sırasında dile getirildi. I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Ermenilerinin imha
edilmesine karşı dünyanın ilgisizliğinin, Hitler’e Nazi Almanya’sında Yahudileri
yok etmek için gerekçe verdiği iddia edildi. Alıntı, iddialarını kanıtlamak
için “Ermeni soykırımı” savunucuları tarafından kullanılan önemli bir
argümandır.
Bay Morgenthau’nun bahsetmekten
kaçındığı şey, Hitler’in bu alıntıyı içerdiği iddia edilen konuşmasının, II.
Dünya Savaşı sonrası Nürnberg duruşmaları sırasında kanıt olarak
sunulmamasıdır. Nürnberg transkriptlerinin incelenmesi, Hitler’in Obersalzberg
konuşmasının dört versiyonunun bulunduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu
versiyonların hiçbiri, L-3 versiyonu dışında, “Hitler alıntısı”nı içermez.
Hitler›in savcılık tarafından Nürnberg duruşmalarında delil olarak kullanılan
konuşması, Belge 798-PS ve Belge 1014-PS olarak adlandırılan iki bölümden
oluşan bir nottu.
L-3 versiyonu, ilk olarak Amerika’da
savaş duygularının yüksek olduğu bir dönemde, 1942’de New York’ta yayınlanan ve
Associated Press’in Berlin bürosu şefi Louis P. Lochner tarafından yazılan bir
kitapta yer aldı. Lochner, daktiloda Almanca yazılan metnin, Obersalzberg
konuşmasından hemen sonra bir muhbir tarafından kendisine teslim edildiğini
belirtti. Versiyon, 24 Kasım 1945’de Times of London’da adı açıklanmayan bir
“Özel Muhabir” tarafından bir makalede yeniden yayınlandı. Konuşmadan
pasajlar da aynı gün NY Times’da yayınlandı.
Nürnberg’de, hazırlayana ve hazırlanma
tarihine ilişkin imza ve işaret bulunmayan 3 sayfalık belge tartışıldı ancak
kanıt olarak sunulmadı. Savcının kaynağı ve gerçekliği hakkında şüpheleri
vardı. Belli ki, belgenin ilk olarak 3 yıl önce ortaya çıktığından habersiz
olan savcı, bir şekilde basına sızdırıldığını düşündü.
1939
konuşması Polonya’nın işgali hakkındaydı. L-3 belgesinde Ermenilere yapılan
atıflar bağlam
dışıdır ve konuşmada Yahudi halkından da söz edilmemektedir.
Yahudileri yok etmek için “Nihai Çözüm” 1942’deki Wannsee Konferansı’na kadar
resmi Nazi gündeminde değildi. Almanca doküman yer yer kabaca kesilmiş,
Almanca’nın normal tarzını ve noktalama işaretlerini takip etmiyor ve Alman
alfabesinde standart bir harf olan keskin S (ß) harfini hiç içermiyor. Cengiz
Han’ın milyonlarca kadını öldürdüğü için “büyük bir devlet kurucusu” olması ve
Hermann Goering’in konuşmanın sonunda “bir vahşi gibi dans etmesi, masanın
üstüne atlaması ve kana susamış biçimde teşekkürler etmesi ve kanlı sözler
vermesi” gibi garip, inanması zor yorumlar da var - bu, Wehrmacht’ın en üst askeri
komutanlarının ağır başlı bir toplantısında oluyor!
1945
Times makalesindeki “Özel Muhabir”in Lochner’in kendisi olduğundan şüphe
yoktur.
Göstergeler,
L-3 versiyonunun, İngiliz istihbarat memurları tarafından, Amerika’daki savaş
ateşini Hitler’e karşı kışkırtmak için diktatörü en kötü şekilde göstermek
amacıyla hazırlanmış olması yönündedir. Lochner, 1916’daki genç zamanlarında,
“Otonom Ermenistan”ı savunan barış aktivistliğiyle uğraşıyordu. Bu, Lochner’ın
“Hitler alıntısı”nı ekleyerek zaten sahte olan bir Hitler konuşmasını daha
fazla “süslemiş” olma ihtimalini artırıyor.
Yani,
hangi açıdan bakılırsa bakılsın “Hitler alıntı”sı bir sahteciliktir. Dünya,
70 yılı aşkın süredir bu temelsiz belge tarafından yanlış yönlendirilmektedir.
Nürnberg’de kanıt olarak reddedilen “Hitler alıntısı”nın bir yazıtının Washington
DC’deki Holokostu Anma Müzesi’nde sergilenmesi bir utançtır. Şüphesiz Ermeni
lobiciliğinin yoğun olması ve Başkan Carter’ın Ermeni asıllı danışmanı
Momjian’ın Müze›ye bir milyon dolarlık bir vaatte bulunması, müzenin plancılarının
utanç verici “Hitler alıntısı”nı gösterme kararını vermesine neden oldu.
Büyükelçi
Morgenthau
Bay
Morgenthau’nun büyükbabası Büyükelçi Morgenthau’nun 1915 olaylarına dair
anlatısını “Ermeni soykırımı” kanıtı olarak kullanması hiç de şaşırtıcı değil.
Büyükbabasının Osmanlı Ermenilerinin “modern dünyanın hiç görmediği bir
ölçekte katledildiğini” “anladığını” kaydederek Büyükelçiden şu şekilde alıntı
yaptı: “Ben, bir Yahudi, yüz binlerce Hristiyanın hayatını kurtarmak için
elimden gelen her şeyi yaptım.”
Bu,
o günlerde iyice yerleşmiş olan ve hâlâ çeşitli derecelerde günümüze kadar
devam eden bir zihniyet olan kökleşmiş Müslüman karşıtı önyargının açıkça
hissedilebilir duygusuyla en acıklı bir alıntıdır. “Anladı” ifadesi çok
uygundur çünkü 26 aylık görev süresi boyunca Bay Morgenthau İstanbul’dan
Anadolu’ya hemen hiç ayak basmadı. Washington’a gönderdiği yazılar, her ikisi
de Ermeni olan yardımcıları tarafından idare edilen ve muhtemelen yanlış bilgiler
verilen ABD Konsolosluk Ofislerinin ve Hristiyan misyonerlerin haberlerine
dayanıyordu.
Eşit
ölçüde tam yerinde olan şuydu ki, Büyükelçi Morgenthau bir Türk düşmanıydı ve
Türklerin ilkel olduğuna, “aşağı kan” taşıdığına inanıyordu. Aksine, Ermenilere
bolca övgüde bulunuyordu. Lord Bryce’ın “Mavi Kitap”ı için propaganda
malzemesi sağlayan baş tedarikçiydi. “2 milyondan fazla kişi sınır dışı edildi”
gibi sansasyonel iddialarda bulundu (gerçek sayı 438,750).
“Ermeni
soykırımı” iddialarını haklı çıkarmak için kullanılan başka büyük bir kaynak
olan “Büyükelçi Morgenthau’nun Hikayesi”, Türkleri ve Almanları vahşileştiren
bir kitaptır. Bir gazeteci tarafından başkası adına yazılan kitap,
çarpıklıklarla doludur ve Büyükelçinin kendi günlüğüyle büyük çelişkiler içeriyor. Kitabın
yazılması için motivasyon sağlayan şey, Amerika’yı savaşa sokmaya teşvik
etmekti.
Princeton Üniversitesi’nden Profesör Dr. Heath
W. Lowry, Bay Morgenthau’yu “Türklere duyduğu nefret, yalnızca Osmanlı yönetimindeki
Hristiyan azınlıklara olan yüzsüz desteğiyle uyum sağlayan onaylı bir Türk
düşmanı” olarak nitelendirmektedir.
“Morgenthau’nun Hikayesi”nin adaletsizliğinin
alçaklığı o seviyedeydi ki, Büyükelçinin çağdaşı bir Associated Press savaş
muhabiri olan ve savaş alanına yoğun bir şekilde seyahat eden George A.
Schreiner, kitabı okuduktan sonra Aralık 1918’de Büyükelçiye dokunaklı mektup
yazarak şöyle dedi:
“… Kitapta haksız yere kendinize mal ettiğiniz
gibi Konstantinopolis’te her şeyi bilme ve her şeye gücünüzün yetmesi imkanına
sahip değilsiniz. Hakikatin menfaatine, Türklere yönelik işlediğiniz zalimliğin çok azını gördüğünüzü
de doğrulayacağım. Bunun yanı sıra, ayaklanma bölgelerinde yaşayandan çok
daha fazla Ermeni öldürdünüz. Bu insanların kaderi, abartınız olmadan da
yeterince üzücüydü. Ermeni meselesi hakkında muhtemelen Amerikan
Büyükelçiliğinin bütün Ermeni ataşelerinden çok daha fazla olaylara tanık
oldum… Sizinle tam olarak açık konuşmak gerekirse, Türkleri dünya üzerindeki
en kötüler ve Almanları daha da kötü kılmak için gösterdiğiniz çabalarınızı
mümkünse alkışlayamıyorum.”
İngilizler,
1919-1921 yılları arasında, Malta Mahkemesi için tutuklu 144 Osmanlı hükümet
görevlisine karşı delilleri incelediğinde, inceledikleri belgeler arasında
Washington DC’deki ABD Dışişleri Bakanlığı dosyaları da vardı. Bu dosyaları,
“Morgenthau’nun Hikayesi”ne yaptıkları gibi, güvenilir olmadıkları için
dikkate almadılar. Tutuklu tüm kişiler daha sonra serbest bırakıldı.
Soykırım etiketi yanlış
Ancak, Bay
Morgenthau’nun soykırım iddiasının belki de en şaşırtıcı yanı, onun bir hukuk
adamı olmasıdır. Ancak, önyargısı göz önüne alındığında, soykırım suçunu çevreleyen
yasal dayanakları görmezden geldi. 1948 tarihli BM Soykırım Anlaşması,
soykırımı yasal bir yapı olarak tanımlamakta ve II. Maddede bir suçun
“soykırım” olarak adlandırılması için zarar vermeye veya öldürmeye yönelik özel
bir niyetin (dolus specialis) ispat edilmesi gerektiğini şart koşmaktadır. Yer
değiştirme emirleri yayınlandığında Osmanlı merkezi hükümetinin böyle bir
niyeti yoktu. Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Osmanlı yetkililerinin kötü niyetini
kanıtlamak için kullanılan sözde “Andonian dosyaları”nın (Talat Paşa telgrafları)
sahte olduğunu ispatlamıştır.
Niyetin
yokluğunun altı örneğin Milletler Cemiyeti Sekreteri Sir Eric Drummond’un 1
Mart 1920’deki şu sözleriyle de çizildi:“… Dahası, Türkiye’de azınlıklar
sıklıkla ezildiler ve katliamlar Merkezi Türk Hükümeti’nin kontrolünün tamamen
dışındaki düzensiz gruplar tarafından yapıldı.”
Belki daha da
önemlisi, Sözleşme, VI. Madde’de, soykırımla ilgili herhangi bir kararın
sadece yetkili bir mahkeme tarafından verilebileceğini şart koşmaktadır.
Bireyler, hükümetler ve parlamentolar soykırımı yargılama yetkisine sahip
değiller. “Ermeni soykırımı” konusunda mahkeme kararı yoktur, dolayısıyla
“Ermeni soykırımı” iddiası temelsizdir.
Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi, 2013 ve 2015 kararlarında (İsviçre ve Perinçek davası)
“Ermeni soykırımı”nın kanıtlanmamış olduğunu belirtti. Yüksek mahkeme, 1915
olayları ve mahkeme tarafından kanıtlanmış Holokost arasında bir ayrım yaptı.
2016’da Fransa’nın Anayasa Konseyi benzer şekilde karar verdi.
Uluslararası Ceza
Mahkemesi’nin Roma Statüsü’ne göre, ceza hukukunun geriye dönük olarak uygulanması
kabul edilemez. Ermenistan bugüne kadar, Uluslararası Adalet Divanı dahil
olmak üzere herhangi bir mahkemede soykırım iddiasını dava etmekten kaçındı.
Bir dahaki sefere Bay Morgenthau, Türk-Ermeni ihtilafı hakkında bir
düşüncesini yazdığında, umarım kendi bağnazlığının tonunu azaltacak ve
yukarıdaki gerçekleri not edecektir. Ve bunu yaparken, devrimci Ermeni
gruplarına kurban giden 524.000 Müslüman sivili hatırlamalıdır.
No comments:
Post a Comment