Eski Türklerde Din (İkinci bölüm)
“Şamanizm sözcüğü
Tunguzcadaki şaman isminden gelmektedir. Bu sözcük Rus bilim adamları
aracılığıyla bilim terminolojisine girmiştir. Türk topluluklarında şaman
teriminden çok kam sözcüğü kullanılmıştır” (Çoruhlu 2002:15). Tabi geniş Orta
Asya coğrafyasında isimlendirmelerde de farklılıklar mevcuttur. Şaman sözcüğü
özellikle değişik şekillerde hala yaşamaktadır. “Asya’nın ortalarında ve
kuzeyinde konuşulan öteki dillerde buna karşılık olan terimler şöyledir:
Yakutça ojun, Moğolca bügö, bögö ve udagan, (Buryatça udayan, Yakutça udoyan:
kadın şaman), Türkçe-Tatarca kam (Altayca kam, gam, Moğolca kami, vb.) Tunguzca
terim Pali dilindeki samana sözcüğüyle açıklanmaya çalışılmıştır” (Eliade
1999:22).
Diğer taraftan dinler
tarihi uzmanı ve bu alanda otorite olarak kabul edilen Mircea Eliade’nin
Şaman’ı bir din adamı olarak kabul etmemesi dikkat çekicidir. Eliade Şaman
tipini daha çok mistiklerden kabul eder. Şamanizm adlı eserinde yaptığı bir
tespite göre: “Şamanizm Orta ve Kuzey Asya’nın dinsel yaşamına egemen olsa da
bu geniş bölgenin dini değildir. Bazı kimseleri kuzey insanlarının ve
Türk-Tatar halkların dinlerini Şamanizm saymağa götüren şey, gevşeklik ve kafa
karışıklığı olmuştur” (Eliade 1999:25) demektedir. M. Eliade bu eserinin
önsözünde belli başlı yönleriyle Şamanizm’i bir din olarak ifade etmişse de
ilerleyen bölümlerde Şamanlığın sadece bir esrime ve vecd tekniği olduğundan
bahsetmektedir. Şaman ise her şeyden önce, kendi özel yöntemleriyle ulaştığı
“kendinden geçme” (vecd) durumunda, ruhunun göklere yükselmesi, yeraltına inmesi
ve oralarda dolaşması için bedeninden ayrıldığını hisseden bir “aşkınlık”
(trans) ustasıdır. Görüleceği üzere Eliade şamanı bir din adamı olarak
tanımlamak yerine onu trans ve vecd yeteneğine sahip aşkın bir tip olarak
tanımlamayı tercih etmiştir.
Yaşar Kalafat da bu
bağlamda Eliade ile ters düşmemektedir. Kalafat’ın eserlerinden anladığımıza
göre Şamanizm; Orta ve özellikle Kuzey Asya’nın dini ritüellerine önemli ölçüde
egemen olmuş olan, sayısız hurafelerden, mistik-büyülü uygulamalardan,
sağaltma, fal bakma, ruhlarla ilişkiye geçme, kayıp olan ruhu bulma, ölenin
ruhunu yerine götürme, ruh çıkarma, büyü bozma, büyü yapma, trans, vecd ve
esrime teknikleri ile vb. birçok uygulamadan oluşan bir inanış sistemidir. Bu
inanış sistemi yüzyıllar boyunca aynı coğrafyayı paylaştığı Gök Tanrı inancı
gibi İslamiyet ve Hıristiyanlık ile de oldukça iç içe geçmiş bir yapı arz
etmektedir. Bundan ötürüdür ki Orta Asya’nın pek çok ülkesinde Müslüman ya da
Hıristiyan olan Şamanlara rastlanabilmektedir. Örneğin küçük bir ülke olan
Hakasya’da Hıristiyan şamanlar günümüzde bile toplumdaki işlevlerini hala
yerine getirmektedirler. Şamanın bir din adamı olmadığı sadece esrime ve trans
ustası ya da bir sağaltıcı (medicine man) olduğu buradan da anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda karşımızda
duran “şaman” tipine ilave olarak bir de “kam” tipimiz mevcuttur. Kam tipi asıl
olarak şaman tipine nazaran daha milli bir tiptir. Çünkü Çinlilerin,
Moğolların, Tibetlilerin ve hatta Rusların eski dönemde kendi medicine man
tiplerini şaman olarak isimlendirdiğine şahit olunurken “kam” isimlendirmesinin
sadece Türkler tarafından kullanıldığı görülmektedir. Özellikle Altay Türklerinin
“kam” ismini benimsemesi ve kullanması önemlidir. Üstelik şamanlar sağaltma
işleminde kendilerine özgü bir davulu kullanırlarken kamlar daha çok kopuzları
ile resmedilmektedirler. Bu bakımdan şamanlar ile kamlar aslında çok da benzer
tipler değillerdir. Bu iki tipin metafizik anlamda gördükleri aracılık
vazifeleri de birbirine göre farklılık arz etmektedir. Örneğin Kalafat’a göre
“Şaman kişioğlu ile ruhlar âlemi arasında görev üstlenmiş iken, Kam daha ziyade
Tengri buyruğu ile kişioğlu arasında işlev üstleniyordu”(Kalafat 2004:9).
1 2
Üyelik İşlemleri
Bu fikre İbrahim
Kafesoğlu da katılmaktadır. Kafesoğlu “Türk Milli Kültürü” adlı eserinde
Şamanların bir din adamı olamayacağını sadece dini ve büyülü işlevleri kullanan
trans ustaları olduklarını söylemektedir. Şaman ile Kam’ın birbirinden farklı
mistikler olduklarına değinen Kafesoğlu; Şamanlığı da esasen Bozkır-Türk inanç
sisteminden kabul etmez. Şamanizm’in Tengi ve Yer-Su inançları ile de bir
ilgisinin mevcut olmadığına değinir. Türklerin Gök Tanrı inanç sistemi ile
Şamanizm’in arasındaki hayret verici uyumluluğun nedenini ise bilhassa
Türklerdeki atalar kültü, ölüler kültü, kartal inancı, demircilik ve at kurban
etme inanışlarının Şamanlık tarafından suistimal edilmesi olarak açıklamıştır.
Kafesoğlu’na göre Şamanlığın ruhlarla ve ruhlar âlemiyle uğraşan bir inanış
sistemi olması, onun eski Türk halk inancının üzerine yayılmasına ve bir din
sağlamlığı kazanmasına sebep olmuştur (Kafesoğlu 1997:300-2).
Şaman için Batı
dünyasının daha çok Medicine-man ismini kullandığına şahit olmaktayız.
Kendilerine has tekniklerle sağaltmalar yapmaları da bu isimlendirmede önemli
rol oynamıştır. Jean Paul Roux’un (2006:59) “Şamanizm bir din değil bir
tekniktir” demesi belki bu sağaltma tekniklerinden ötürü olabilir. Buna göre
Şaman; Sibirya’da ve Orta Asya’da pek çok ülkede birçok merasimde ve eğlencede
bulunması gereken bir kişidir. Hastaları iyileştirmek, ölülerin ruhlarını
yerlerine götürmek, kayıp ruhları bulmak ve bulduktan sonra da gerçek yerlerine
götürmek, şeytan çıkarmak ve kötü ruhları uzaklaştırmak hep şamanlardan
beklenen görevler olmuştur. Şamanların bütün bu uygulamaları etrafında
şekillenen Şamanizm, görüldüğü gibi ilahi bir din olmaktan uzak bir yapı arz
etmektedir. Türkler bu yapıyı bir din olarak benimsememişlerdir. Eski Türkler,
Gök Tanrı Dini denilen tek tanrılı bir dini sisteme inanmışlardır. Bu inancın
hâkim olduğu coğrafyanın çok geniş olması dış etkilerin ve hurafelerin
karışmasını kolaylaştırmış, bu da Türkler arasında Şamanist uygulamaların
ortaya çıkmasına ve çoğalmasına neden olmuştur.
Kök
Tengri İnancı
Eliade’ye göre
dünyanın neresinde olursa olsun bütün insan toplulukları yaratıcı yüce bir güce
inanmışlardır. Bu yüce yaratıcı inancı genelde “Gök” ile birlikte anılmıştır.
Dolayısıyla Sibirya ve Orta Asya’da yaşamış olan insan toplulukları arasında
Gök Tanrı inancının bulunması olağan bir durumdur. Tunguzlar, Samoyedler ve
Türk-Tatar halkları arasında “Gök Tanrı” inancı vardır. Ancak bu inanç zaman
içerisinde bazı Türk boy ve kabilelerinde unutularak yerini çok tanrılı
hurafelerle dolu bir inanış sistemine de bırakabilmiştir. “Bunun dışında diğer
tanrılar da vardır. Ancak “Gök Tanrı” büyük tanrı anlamına geldiğinden en
kutsal tanrı “Gök Tanrı”dır. Buna Samoyedler “Num”, Tunguzlar “Buga”, Moğollar
“Tengri”, Buryatlar “Tengeri”, Volga Tatarları “Töngere”, Beltirler “Tingir”,
Yakutlar “Tangara” derler. Bu kavramlarla Yakutlar “Yüce Egemen”, Altay
Tatarları” Ak Işık”, Türk-Tatar halkları da” Başkan, Han, Bey” ve daha çok”
Ata” anlamını verirler” (Kalafat 2004:9).
Görüldüğü gibi
Türkler, tarihin her döneminde Tengri dedikleri bir yaratıcı güce
inanmışlardır. Bu yaratıcı güç, kağanlara kut veren, küç, ülük ve birlik sahibi
bir yaratıcıdır. Eski Türklerce Gök Tanrı İnanç sistemini oluşturan diğer
unsurlarla beraber Kök Tengri de ıduk yani kutsal kabul edilmiştir. Yir-sub
kutsaldır, Yağız-Yir kutsaldır, çünkü Tengri tarafından yaratıldığı
bilinmektedir. Atalar ervahı kutsaldır. Kanlı ve kansız kurbanlar Türkler
tarafından asırlarca bu ruhlar adına sunulmuştur.
Yir-Sub, Orhun
Abidelerinde yer yer vatan anlamında da kullanılan bir kavramdır ve Kök Tengri
ifadesi ile birlikte anılmak lüzumu görülmüştür. Kül Tigin Abidesi Doğu Yüzü 19.
Satır “Eçümüz apamız tutmuş yir sub idisiz bolmazun tiyin Az budunug itip
yaratıp…” Ecdadımızın tutmuş olduğu yer-su (vatan) sahipsiz olmasın diye, Az
milletini tanzim ve tertip edip.” ve yine Kül Tigin Abidesi Doğu Yüzü 10-11.
Satır “Üze Türk Tengrisi Türk ıduk yiri subı ança itmiş.” Yukarıda Türk
Tanrısı, Türk mukaddes yeri, suyu (vatanını) öyle tanzim etmiş. Kül Tigin
Abidesi Doğu Yüzü 15. Satır “Tengri yarlıkaduk üçün illigig ilsiretmiş
kagansıratmış, yagıg baz kılmış, tizligig sökürmiş, başlıgıg yükündürmiş.”
Tanrı lütfettiği için illiyi ilsizletmiş, kağanlıyı kağansızlatmış, düşmanı
tâbi kılmış, dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiştir (Ergin 2000).
Görüldüğü gibi Orhun Abidelerinin satırlarında Gök Tengri’den onun
lütfetmesinden, bağışlamasından, tanzim etmesinden güç vermesinden
bahsedilmektedir.
Satırlardan da
anlaşılacağı üzere Şamanizm’in çok tanrılı inanış sistemindense Türklerde tek
tanrı inancının varlığı mevzubahistir. Üstelik yazıtların satırlarında
Şamanizme dair tek bir ifadenin dahi görülmemesi de ilgi çekicidir. Kağanların
öne çıkardığı tanrı Şamanizmin tanrısı ya da tanrıları değildir. Gök Tanrı
dininin Kök Tengrisi öne çıkarılmıştır. Hatta bu tanrı için Orhun Abidelerinde
Kül Tigin, Türk Tengrisi tabirini kullanılmıştır. Bu kullanım muhtemelen diğer
ilkel kavimlerin ya da farklı milletlerin inanç diye benimsediklerinden;
Türklerin inancını ve tanrısını ayırmak maksatlı olmalıdır. Çünkü eski
Türklerle o dönemde aynı coğrafyayı paylaşan diğer ilkel kavim ve topluluklar,
Totem dedikleri hayvan veya bitki türlerini kendilerine Tengri
edinebilmekteydiler. Bundan dolayı Türk kağanlarının abidelerde Türk Tengrisi
ifadesini aynı şeyin anlaşılmasını engellemek maksatlı olarak kullanması
muhtemeldir.
Totemizm bir din
olmasa da totemlerini tanrılaştıran toplulukların mevcut olması ve hatta bu
tutumun eski Türkler arasında da yayılmaya müsaitliği, Türk kağanlarına bu
türden bir ifadeyi kullanmayı benimsetmiş olabilir. Çünkü Türk kağanları
törelerine ve atalarına oldukça bağlı ve bu bağımlılığı da milletleri adına
yürüten kişiler olmuşlardır. Çin ve İslam kaynaklarından anladığımız
Uygurlardan sonra Kırgızlar’ın da Kök Tengri’ye inanmaları eski Türk
kağanlarının atalarının dinine olan sadakatlerini göstermesi bakımından
manidardır. 11. yüzyılda İslam Halifesi tarafından İtil Bulgarlarına gönderilen
İbn Fadlan’ın, Hazar ile Aral civarında yaşayan Oğuzlar ile ilgili izlenimi de
aynıdır. Burada yaşamakta olan Oğuzların Kök Tengri dini üzerine oldukları İbn
Fadlan tarafından seyahatnamesinde dile getirilmiştir. Yine İbn Fadlan,
Başkurtlardan bahsederken onların da gökte yaşayan en büyük tanrıya
inandıklarını ifade etmektedir (Şeşen 1995).
Türk devletlerinde Kağanlar milli bir tip olmanın dışında aynı zamanda
Kök Tengri inancını da sürdürmeleri bakımından birer dini tiplerdir. Tengri’nin
seçtiği ve kişioğlu üzerinde yükselterek kağan kıldığı asil soydan gelen
tiplerdir. Bu durum aynı zamanda kağanlara Tengri tarafından verilmiş bir
misyondur da. Oğuz Kağan Destanında destan sonunda Oğuz Kağan’ın çocuklarına
hitaben: “Ey oğullarım ben çok aştım; çok vuruşmalar gördüm; düşmanları
ağlattım; dostlarımı güldürdüm. Ben Gök Tangrıya borcumu ödedim” (Bang ve Arat,
1936:33) demesi Kağanlığın milli misyonunun dışında bir de dini misyonunun
olduğuna işaret etmektedir. Türk kağanları kağanlık vazifelerini Tanrı adına
yürüten kişilerdir. Bu anlayış İslam öncesi Türklerde bu şekilde olduğu gibi
İslam sonrası dönemde de aynı şekilde devam etmiştir.
Gök-Tanrı
düşüncesinin, toprağa yerleşmiş topluluklardan daha çok avcılık, çobanlık ya da
hayvancılıkla geçinen göçebe topluluklara özgü olduğu bilindiğinden, bu inancın
kökeni, Asya bozkırlarına bağlanmıştır.
Gök-Tanrı inancı bütün
Türklerin ana kültüdür. Bu kült, Hunlar, Tabgaçlar, Göktürkler, Uygurlar gibi
eski Türk toplulukları inanç sisteminin başında yer alır. Türklerin inançları
ile ilgili en eski kaynaklar olan Çin yıllıklarında da bu yönde bilgiler
mevcuttur. “Bu konudaki ilk bilgiler milat öncesi Hun Türkleri ile ilgili
olanlardır. Bu bilgilere göre, eski atalarımız Hun Türkleri, Tengri’ye Yir-Sub
iyelerine, Yagız-Yir iyelerine, Kök Tengri (mavi gök) iyelerine ve Ata
Evrakları’na kurban keserlerdi. Yılın beşinci ayında, Hun Türkleri Kağanı halkı
bir araya toplar, kurban merasimi yapardı. Sonbaharda tekrarlanan ayinden sonra
ise, kağan ile beraber orman etrafında dolaştıkları ifade edilmektedir”
(Kalafat 2004:15). Buradan da anladığımız şey; şaman ismine ilk olarak 8.
asırda; J. P. Roux’a göre “9. asırda Tang Yıllıklarında” (2006:60) rastlamamıza
rağmen, Türklerin aslında çok daha eskiye milat öncesi asırlara dayanan tek
tanrılı bir inanca sahip olduğudur. Yani tek tanrı inancını bilinen en eski
kaynaklarda dahi Türklerin en eski dini olarak görebilmekteyiz.
Son olarak araştırmacı
Şaban Kuzgun da (Kalafat 2004:21) “Türklerin Müslümanlıktan evvel de tevhid
inancına mensup olduklarını düşünmektedir. O’na göre: Türklerin dini tarihinin
çok büyük bir kısmını “Gök Tanrı İnancı” ismini verebileceğimiz bu din
kaplamaktadır. Batılı araştırmacıların etkisi altında kalan bazı bilim adamlarımızın
bu inanca “Şamanizm” ismini vermeleri katiyen doğru değildir. Gök Tanrı inancı
Şamanizm ile aynı olmadığı gibi, Şamanizm Türkler’den ziyade Moğollar,
Tunguzlar vb. kavimlerde görülen ilkel bir büyü sistemidir ve asla bir din
hüviyetinde değildir. Şamanizm belki de Putperestlikle bağdaştırılabilir ama
Gök Tanrı inancı gibi tek Tanrı’ya inanan bir sistem ile bağdaştırılamaz”
diyerek konu üzerindeki saptamasını dile getirmiştir.
Sonuç
Türklerin İslamiyet’i
kabul etmeden önceki dini kabulleri bütün yönleriyle saptanamadığı gibi,
günümüzde de bu belirsizlik tam anlamıyla aydınlatılmış değildir. Geniş Orta
Asya coğrafyasında, kavimlerin, boyların ve devletlerin arasında yüzlerce
yıldır süren mücadeleler nedeniyle pek çok devletler ve imparatorluklar kurulmuş
ve yıkılmıştır. Orta Asya’da tarihi süreç içerisinde kavimlerin neredeyse
tamamına yakınının göçebe topluluklardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Bunun
sonucu olarak da kültürel unsurlar birbirleriyle karışıp kaynaşmış ve yeni bir
kültürel sentez ortaya çıkmıştır. Budizm, Maniheizm, Şamanizm, Tengricilik,
İslamiyet ve Hıristiyanlık gibi dini ve mistik yapılar; Orta Asya milletleri
arasında yaşanmış ve pek çok devletin yaşantısında izler bırakmıştır. Bu izler
günümüzde de bütün canlılığıyla devam etmektedir. Bu nedenle bu konuda
araştırma yapan uzmanlar, herhangi bir unsurun etkisine maruz kalmamış bir
dinin veya bir inanışın yaşatıldığı bir topluluk, bir devlet ya da bir kültür
çevresi aramamalıdırlar.
Kültürel unsurların bu
denli karıştığı bir bölgede isimlendirme çalışması da menfi sonuçlar
doğurabilir. Örneğin Şamanizm’i önce din yapmak ve daha sonra da Türklere ait
olduğunu söylemek bu türden büyük bir hatadır ve bu hataya pek çok yabancı ve
yerli antropologlar, araştırmacılar ve uzmanlar tarafından düşülmüştür. Bu
sorunun aydınlatılmasında gördüğümüz zaruretin bir diğer nedeni de Şamanizm’in
uygulamaları itibariyle ilkel kavimlere has özellikleri barındırmasıdır. Batılı
antropologların bu noktada Türkleri Şamanist olarak kabul etmelerinin arka planındaki
gerçeklik burada yatmaktadır. Maalesef bu maksatlı bakış açısını yakalayamayan
bazı yerli bilim adamlarımız da aynı hataya düşerek Şamanizm tezine sarılmış ve
ilkellikle Türk milletini eş tutmuşlardır.
Bu maksatlı
yaklaşımlardan uzak olarak yapılmış olan son çalışmalardan, Şamanizm’in
Türklerin eski dini olmadığı ve hatta bir din dahi olmadığı sonucuna ulaşmış
bulunmaktayız. Ek olarak da ifade etmek gerekir ki araştırmalarımızdan
edindiğimiz sonuç; Türklerin eski dininin “Gök Tanrı İnanç Sistemi” denilen tek
tanrılı bir inanç sistemi olduğudur.
Abant İzzet Baysal
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, e-posta:
sugurlu@ibu.edu.tr
Kaynak: AİBÜ Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2012, Cilt:12, 20. Yıl, Özel Sayı
Kaynakça
♦ Bang, W. ve R.
Rahmeti Arat (1936), “Oğuz Kağan Destanı” İstanbul Üniversitesi Yayınları No
18, Burhaneddin Basımevi, İstanbul
♦ Çoruhlu, Yaşar,
(2002), “Türk Mitolojisinin Anahtarları”, İstanbul, Kabalcı Yayınları, s.15
♦ Eliade, Mircea,
(1999), “Şamanizm”, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, Çev. İsmet Birkan, s. 22
♦ Ergin, Muharrem,
(2000), “Orhun Abideleri” İstanbul, Boğaziçi Yayınları Gökalp, Ziya, (2005),
“Türk Töresi”, İstanbul, Toker Yayınları, Haz. Yalçın Toker, 3. Baskı, s.34-35
♦ Günay, Umay,(1999),
“Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi” Ankara, Akçağ Yayınları,
s.10-11
♦ İnan,
Abdülkadir.(2000), “Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar”,
Ankara,TTK Yayınları
♦ Kafesoğlu, İbrahim,
(1997), “Türk Milli Kültürü”, Ankara, Ötügen Yayınları, 15.Baskı, s.300-302
♦ Kalafat, Yaşar,
(2004), “Altaylar’dan Anadolu’ya Kamizm-Şamanizm”, İstanbul, Yeditepe Yayınevi,
s.9
♦ Ocak, Ahmet Yaşar,
(1983), “Bektaşi Menakıpnamelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri”,İstanbul,
Enderun Kitabevi, s.21
♦ Ocak, Ahmet Yaşar,
(2005), “Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri”, İstanbul,
İletişim Yayınları, s.57
♦ Roux, J. Poul
(2006), “Orta Asya Tarih ve Uygarlık” II. Baskı, Çev: Lale Arslan, Kabalcı
Yayınları, İstanbul
♦ Şener, Cemal,
(2003), “Şamanizm Türklerin İslamiyet’ten Önceki Dini”, İstanbul, Etik
Yayınları, 13.Baskı,
♦ Şeşen, Ramazan (1995) “İbn Fazlan
Seyahatnamesi”, Bedir Yayınevi Tarih Serisi, İstanbul
No comments:
Post a Comment