Sunday, February 4, 2018

Eski Türklerde Din (2nci bölüm)


Eski Türklerde Din (İkinci bölüm)
“Şamanizm sözcüğü Tunguzcadaki şaman isminden gelmektedir. Bu sözcük Rus bilim adamları aracılığıyla bilim terminolojisine girmiştir. Türk topluluklarında şaman teriminden çok kam sözcüğü kullanılmıştır” (Çoruhlu 2002:15). Tabi geniş Orta Asya coğrafyasında isimlendirmelerde de farklılıklar mevcuttur. Şaman sözcüğü özellikle değişik şekillerde hala yaşamaktadır. “Asya’nın ortalarında ve kuzeyinde konuşulan öteki dillerde buna karşılık olan terimler şöyledir: Yakutça ojun, Moğolca bügö, bögö ve udagan, (Buryatça udayan, Yakutça udoyan: kadın şaman), Türkçe-Tatarca kam (Altayca kam, gam, Moğolca kami, vb.) Tunguzca terim Pali dilindeki samana sözcüğüyle açıklanmaya çalışılmıştır” (Eliade 1999:22).
Diğer taraftan dinler tarihi uzmanı ve bu alanda otorite olarak kabul edilen Mircea Eliade’nin Şaman’ı bir din adamı olarak kabul etmemesi dikkat çekicidir. Eliade Şaman tipini daha çok mistiklerden kabul eder. Şamanizm adlı eserinde yaptığı bir tespite göre: “Şamanizm Orta ve Kuzey Asya’nın dinsel yaşamına egemen olsa da bu geniş bölgenin dini değildir. Bazı kimseleri kuzey insanlarının ve Türk-Tatar halkların dinlerini Şamanizm saymağa götüren şey, gevşeklik ve kafa karışıklığı olmuştur” (Eliade 1999:25) demektedir. M. Eliade bu eserinin önsözünde belli başlı yönleriyle Şamanizm’i bir din olarak ifade etmişse de ilerleyen bölümlerde Şamanlığın sadece bir esrime ve vecd tekniği olduğundan bahsetmektedir. Şaman ise her şeyden önce, kendi özel yöntemleriyle ulaştığı “kendinden geçme” (vecd) durumunda, ruhunun göklere yükselmesi, yeraltına inmesi ve oralarda dolaşması için bedeninden ayrıldığını hisseden bir “aşkınlık” (trans) ustasıdır. Görüleceği üzere Eliade şamanı bir din adamı olarak tanımlamak yerine onu trans ve vecd yeteneğine sahip aşkın bir tip olarak tanımlamayı tercih etmiştir.
Yaşar Kalafat da bu bağlamda Eliade ile ters düşmemektedir. Kalafat’ın eserlerinden anladığımıza göre Şamanizm; Orta ve özellikle Kuzey Asya’nın dini ritüellerine önemli ölçüde egemen olmuş olan, sayısız hurafelerden, mistik-büyülü uygulamalardan, sağaltma, fal bakma, ruhlarla ilişkiye geçme, kayıp olan ruhu bulma, ölenin ruhunu yerine götürme, ruh çıkarma, büyü bozma, büyü yapma, trans, vecd ve esrime teknikleri ile vb. birçok uygulamadan oluşan bir inanış sistemidir. Bu inanış sistemi yüzyıllar boyunca aynı coğrafyayı paylaştığı Gök Tanrı inancı gibi İslamiyet ve Hıristiyanlık ile de oldukça iç içe geçmiş bir yapı arz etmektedir. Bundan ötürüdür ki Orta Asya’nın pek çok ülkesinde Müslüman ya da Hıristiyan olan Şamanlara rastlanabilmektedir. Örneğin küçük bir ülke olan Hakasya’da Hıristiyan şamanlar günümüzde bile toplumdaki işlevlerini hala yerine getirmektedirler. Şamanın bir din adamı olmadığı sadece esrime ve trans ustası ya da bir sağaltıcı (medicine man) olduğu buradan da anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda karşımızda duran “şaman” tipine ilave olarak bir de “kam” tipimiz mevcuttur. Kam tipi asıl olarak şaman tipine nazaran daha milli bir tiptir. Çünkü Çinlilerin, Moğolların, Tibetlilerin ve hatta Rusların eski dönemde kendi medicine man tiplerini şaman olarak isimlendirdiğine şahit olunurken “kam” isimlendirmesinin sadece Türkler tarafından kullanıldığı görülmektedir. Özellikle Altay Türklerinin “kam” ismini benimsemesi ve kullanması önemlidir. Üstelik şamanlar sağaltma işleminde kendilerine özgü bir davulu kullanırlarken kamlar daha çok kopuzları ile resmedilmektedirler. Bu bakımdan şamanlar ile kamlar aslında çok da benzer tipler değillerdir. Bu iki tipin metafizik anlamda gördükleri aracılık vazifeleri de birbirine göre farklılık arz etmektedir. Örneğin Kalafat’a göre “Şaman kişioğlu ile ruhlar âlemi arasında görev üstlenmiş iken, Kam daha ziyade Tengri buyruğu ile kişioğlu arasında işlev üstleniyordu”(Kalafat 2004:9).
1 2

Bottom of Form
Üyelik İşlemleri


Bu fikre İbrahim Kafesoğlu da katılmaktadır. Kafesoğlu “Türk Milli Kültürü” adlı eserinde Şamanların bir din adamı olamayacağını sadece dini ve büyülü işlevleri kullanan trans ustaları olduklarını söylemektedir. Şaman ile Kam’ın birbirinden farklı mistikler olduklarına değinen Kafesoğlu; Şamanlığı da esasen Bozkır-Türk inanç sisteminden kabul etmez. Şamanizm’in Tengi ve Yer-Su inançları ile de bir ilgisinin mevcut olmadığına değinir. Türklerin Gök Tanrı inanç sistemi ile Şamanizm’in arasındaki hayret verici uyumluluğun nedenini ise bilhassa Türklerdeki atalar kültü, ölüler kültü, kartal inancı, demircilik ve at kurban etme inanışlarının Şamanlık tarafından suistimal edilmesi olarak açıklamıştır. Kafesoğlu’na göre Şamanlığın ruhlarla ve ruhlar âlemiyle uğraşan bir inanış sistemi olması, onun eski Türk halk inancının üzerine yayılmasına ve bir din sağlamlığı kazanmasına sebep olmuştur (Kafesoğlu 1997:300-2).
Şaman için Batı dünyasının daha çok Medicine-man ismini kullandığına şahit olmaktayız. Kendilerine has tekniklerle sağaltmalar yapmaları da bu isimlendirmede önemli rol oynamıştır. Jean Paul Roux’un (2006:59) “Şamanizm bir din değil bir tekniktir” demesi belki bu sağaltma tekniklerinden ötürü olabilir. Buna göre Şaman; Sibirya’da ve Orta Asya’da pek çok ülkede birçok merasimde ve eğlencede bulunması gereken bir kişidir. Hastaları iyileştirmek, ölülerin ruhlarını yerlerine götürmek, kayıp ruhları bulmak ve bulduktan sonra da gerçek yerlerine götürmek, şeytan çıkarmak ve kötü ruhları uzaklaştırmak hep şamanlardan beklenen görevler olmuştur. Şamanların bütün bu uygulamaları etrafında şekillenen Şamanizm, görüldüğü gibi ilahi bir din olmaktan uzak bir yapı arz etmektedir. Türkler bu yapıyı bir din olarak benimsememişlerdir. Eski Türkler, Gök Tanrı Dini denilen tek tanrılı bir dini sisteme inanmışlardır. Bu inancın hâkim olduğu coğrafyanın çok geniş olması dış etkilerin ve hurafelerin karışmasını kolaylaştırmış, bu da Türkler arasında Şamanist uygulamaların ortaya çıkmasına ve çoğalmasına neden olmuştur.
Kök Tengri İnancı
Eliade’ye göre dünyanın neresinde olursa olsun bütün insan toplulukları yaratıcı yüce bir güce inanmışlardır. Bu yüce yaratıcı inancı genelde “Gök” ile birlikte anılmıştır. Dolayısıyla Sibirya ve Orta Asya’da yaşamış olan insan toplulukları arasında Gök Tanrı inancının bulunması olağan bir durumdur. Tunguzlar, Samoyedler ve Türk-Tatar halkları arasında “Gök Tanrı” inancı vardır. Ancak bu inanç zaman içerisinde bazı Türk boy ve kabilelerinde unutularak yerini çok tanrılı hurafelerle dolu bir inanış sistemine de bırakabilmiştir. “Bunun dışında diğer tanrılar da vardır. Ancak “Gök Tanrı” büyük tanrı anlamına geldiğinden en kutsal tanrı “Gök Tanrı”dır. Buna Samoyedler “Num”, Tunguzlar “Buga”, Moğollar “Tengri”, Buryatlar “Tengeri”, Volga Tatarları “Töngere”, Beltirler “Tingir”, Yakutlar “Tangara” derler. Bu kavramlarla Yakutlar “Yüce Egemen”, Altay Tatarları” Ak Işık”, Türk-Tatar halkları da” Başkan, Han, Bey” ve daha çok” Ata” anlamını verirler” (Kalafat 2004:9).
Görüldüğü gibi Türkler, tarihin her döneminde Tengri dedikleri bir yaratıcı güce inanmışlardır. Bu yaratıcı güç, kağanlara kut veren, küç, ülük ve birlik sahibi bir yaratıcıdır. Eski Türklerce Gök Tanrı İnanç sistemini oluşturan diğer unsurlarla beraber Kök Tengri de ıduk yani kutsal kabul edilmiştir. Yir-sub kutsaldır, Yağız-Yir kutsaldır, çünkü Tengri tarafından yaratıldığı bilinmektedir. Atalar ervahı kutsaldır. Kanlı ve kansız kurbanlar Türkler tarafından asırlarca bu ruhlar adına sunulmuştur.
Yir-Sub, Orhun Abidelerinde yer yer vatan anlamında da kullanılan bir kavramdır ve Kök Tengri ifadesi ile birlikte anılmak lüzumu görülmüştür. Kül Tigin Abidesi Doğu Yüzü 19. Satır “Eçümüz apamız tutmuş yir sub idisiz bolmazun tiyin Az budunug itip yaratıp…” Ecdadımızın tutmuş olduğu yer-su (vatan) sahipsiz olmasın diye, Az milletini tanzim ve tertip edip.” ve yine Kül Tigin Abidesi Doğu Yüzü 10-11. Satır “Üze Türk Tengrisi Türk ıduk yiri subı ança itmiş.” Yukarıda Türk Tanrısı, Türk mukaddes yeri, suyu (vatanını) öyle tanzim etmiş. Kül Tigin Abidesi Doğu Yüzü 15. Satır “Tengri yarlıkaduk üçün illigig ilsiretmiş kagansıratmış, yagıg baz kılmış, tizligig sökürmiş, başlıgıg yükündürmiş.” Tanrı lütfettiği için illiyi ilsizletmiş, kağanlıyı kağansızlatmış, düşmanı tâbi kılmış, dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiştir (Ergin 2000). Görüldüğü gibi Orhun Abidelerinin satırlarında Gök Tengri’den onun lütfetmesinden, bağışlamasından, tanzim etmesinden güç vermesinden bahsedilmektedir.
Satırlardan da anlaşılacağı üzere Şamanizm’in çok tanrılı inanış sistemindense Türklerde tek tanrı inancının varlığı mevzubahistir. Üstelik yazıtların satırlarında Şamanizme dair tek bir ifadenin dahi görülmemesi de ilgi çekicidir. Kağanların öne çıkardığı tanrı Şamanizmin tanrısı ya da tanrıları değildir. Gök Tanrı dininin Kök Tengrisi öne çıkarılmıştır. Hatta bu tanrı için Orhun Abidelerinde Kül Tigin, Türk Tengrisi tabirini kullanılmıştır. Bu kullanım muhtemelen diğer ilkel kavimlerin ya da farklı milletlerin inanç diye benimsediklerinden; Türklerin inancını ve tanrısını ayırmak maksatlı olmalıdır. Çünkü eski Türklerle o dönemde aynı coğrafyayı paylaşan diğer ilkel kavim ve topluluklar, Totem dedikleri hayvan veya bitki türlerini kendilerine Tengri edinebilmekteydiler. Bundan dolayı Türk kağanlarının abidelerde Türk Tengrisi ifadesini aynı şeyin anlaşılmasını engellemek maksatlı olarak kullanması muhtemeldir.
Totemizm bir din olmasa da totemlerini tanrılaştıran toplulukların mevcut olması ve hatta bu tutumun eski Türkler arasında da yayılmaya müsaitliği, Türk kağanlarına bu türden bir ifadeyi kullanmayı benimsetmiş olabilir. Çünkü Türk kağanları törelerine ve atalarına oldukça bağlı ve bu bağımlılığı da milletleri adına yürüten kişiler olmuşlardır. Çin ve İslam kaynaklarından anladığımız Uygurlardan sonra Kırgızlar’ın da Kök Tengri’ye inanmaları eski Türk kağanlarının atalarının dinine olan sadakatlerini göstermesi bakımından manidardır. 11. yüzyılda İslam Halifesi tarafından İtil Bulgarlarına gönderilen İbn Fadlan’ın, Hazar ile Aral civarında yaşayan Oğuzlar ile ilgili izlenimi de aynıdır. Burada yaşamakta olan Oğuzların Kök Tengri dini üzerine oldukları İbn Fadlan tarafından seyahatnamesinde dile getirilmiştir. Yine İbn Fadlan, Başkurtlardan bahsederken onların da gökte yaşayan en büyük tanrıya inandıklarını ifade etmektedir (Şeşen 1995).
Türk devletlerinde Kağanlar milli bir tip olmanın dışında aynı zamanda Kök Tengri inancını da sürdürmeleri bakımından birer dini tiplerdir. Tengri’nin seçtiği ve kişioğlu üzerinde yükselterek kağan kıldığı asil soydan gelen tiplerdir. Bu durum aynı zamanda kağanlara Tengri tarafından verilmiş bir misyondur da. Oğuz Kağan Destanında destan sonunda Oğuz Kağan’ın çocuklarına hitaben: “Ey oğullarım ben çok aştım; çok vuruşmalar gördüm; düşmanları ağlattım; dostlarımı güldürdüm. Ben Gök Tangrıya borcumu ödedim” (Bang ve Arat, 1936:33) demesi Kağanlığın milli misyonunun dışında bir de dini misyonunun olduğuna işaret etmektedir. Türk kağanları kağanlık vazifelerini Tanrı adına yürüten kişilerdir. Bu anlayış İslam öncesi Türklerde bu şekilde olduğu gibi İslam sonrası dönemde de aynı şekilde devam etmiştir.
Gök-Tanrı düşüncesinin, toprağa yerleşmiş topluluklardan daha çok avcılık, çobanlık ya da hayvancılıkla geçinen göçebe topluluklara özgü olduğu bilindiğinden, bu inancın kökeni, Asya bozkırlarına bağlanmıştır.
Gök-Tanrı inancı bütün Türklerin ana kültüdür. Bu kült, Hunlar, Tabgaçlar, Göktürkler, Uygurlar gibi eski Türk toplulukları inanç sisteminin başında yer alır. Türklerin inançları ile ilgili en eski kaynaklar olan Çin yıllıklarında da bu yönde bilgiler mevcuttur. “Bu konudaki ilk bilgiler milat öncesi Hun Türkleri ile ilgili olanlardır. Bu bilgilere göre, eski atalarımız Hun Türkleri, Tengri’ye Yir-Sub iyelerine, Yagız-Yir iyelerine, Kök Tengri (mavi gök) iyelerine ve Ata Evrakları’na kurban keserlerdi. Yılın beşinci ayında, Hun Türkleri Kağanı halkı bir araya toplar, kurban merasimi yapardı. Sonbaharda tekrarlanan ayinden sonra ise, kağan ile beraber orman etrafında dolaştıkları ifade edilmektedir” (Kalafat 2004:15). Buradan da anladığımız şey; şaman ismine ilk olarak 8. asırda; J. P. Roux’a göre “9. asırda Tang Yıllıklarında” (2006:60) rastlamamıza rağmen, Türklerin aslında çok daha eskiye milat öncesi asırlara dayanan tek tanrılı bir inanca sahip olduğudur. Yani tek tanrı inancını bilinen en eski kaynaklarda dahi Türklerin en eski dini olarak görebilmekteyiz.
Son olarak araştırmacı Şaban Kuzgun da (Kalafat 2004:21) “Türklerin Müslümanlıktan evvel de tevhid inancına mensup olduklarını düşünmektedir. O’na göre: Türklerin dini tarihinin çok büyük bir kısmını “Gök Tanrı İnancı” ismini verebileceğimiz bu din kaplamaktadır. Batılı araştırmacıların etkisi altında kalan bazı bilim adamlarımızın bu inanca “Şamanizm” ismini vermeleri katiyen doğru değildir. Gök Tanrı inancı Şamanizm ile aynı olmadığı gibi, Şamanizm Türkler’den ziyade Moğollar, Tunguzlar vb. kavimlerde görülen ilkel bir büyü sistemidir ve asla bir din hüviyetinde değildir. Şamanizm belki de Putperestlikle bağdaştırılabilir ama Gök Tanrı inancı gibi tek Tanrı’ya inanan bir sistem ile bağdaştırılamaz” diyerek konu üzerindeki saptamasını dile getirmiştir.
Sonuç
Türklerin İslamiyet’i kabul etmeden önceki dini kabulleri bütün yönleriyle saptanamadığı gibi, günümüzde de bu belirsizlik tam anlamıyla aydınlatılmış değildir. Geniş Orta Asya coğrafyasında, kavimlerin, boyların ve devletlerin arasında yüzlerce yıldır süren mücadeleler nedeniyle pek çok devletler ve imparatorluklar kurulmuş ve yıkılmıştır. Orta Asya’da tarihi süreç içerisinde kavimlerin neredeyse tamamına yakınının göçebe topluluklardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Bunun sonucu olarak da kültürel unsurlar birbirleriyle karışıp kaynaşmış ve yeni bir kültürel sentez ortaya çıkmıştır. Budizm, Maniheizm, Şamanizm, Tengricilik, İslamiyet ve Hıristiyanlık gibi dini ve mistik yapılar; Orta Asya milletleri arasında yaşanmış ve pek çok devletin yaşantısında izler bırakmıştır. Bu izler günümüzde de bütün canlılığıyla devam etmektedir. Bu nedenle bu konuda araştırma yapan uzmanlar, herhangi bir unsurun etkisine maruz kalmamış bir dinin veya bir inanışın yaşatıldığı bir topluluk, bir devlet ya da bir kültür çevresi aramamalıdırlar.
Kültürel unsurların bu denli karıştığı bir bölgede isimlendirme çalışması da menfi sonuçlar doğurabilir. Örneğin Şamanizm’i önce din yapmak ve daha sonra da Türklere ait olduğunu söylemek bu türden büyük bir hatadır ve bu hataya pek çok yabancı ve yerli antropologlar, araştırmacılar ve uzmanlar tarafından düşülmüştür. Bu sorunun aydınlatılmasında gördüğümüz zaruretin bir diğer nedeni de Şamanizm’in uygulamaları itibariyle ilkel kavimlere has özellikleri barındırmasıdır. Batılı antropologların bu noktada Türkleri Şamanist olarak kabul etmelerinin arka planındaki gerçeklik burada yatmaktadır. Maalesef bu maksatlı bakış açısını yakalayamayan bazı yerli bilim adamlarımız da aynı hataya düşerek Şamanizm tezine sarılmış ve ilkellikle Türk milletini eş tutmuşlardır.
Bu maksatlı yaklaşımlardan uzak olarak yapılmış olan son çalışmalardan, Şamanizm’in Türklerin eski dini olmadığı ve hatta bir din dahi olmadığı sonucuna ulaşmış bulunmaktayız. Ek olarak da ifade etmek gerekir ki araştırmalarımızdan edindiğimiz sonuç; Türklerin eski dininin “Gök Tanrı İnanç Sistemi” denilen tek tanrılı bir inanç sistemi olduğudur.
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, e-posta: sugurlu@ibu.edu.tr
Kaynak: AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2012, Cilt:12, 20. Yıl, Özel Sayı

Kaynakça
♦ Bang, W. ve R. Rahmeti Arat (1936), “Oğuz Kağan Destanı” İstanbul Üniversitesi Yayınları No 18, Burhaneddin Basımevi, İstanbul
♦ Çoruhlu, Yaşar, (2002), “Türk Mitolojisinin Anahtarları”, İstanbul, Kabalcı Yayınları, s.15
♦ Eliade, Mircea, (1999), “Şamanizm”, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, Çev. İsmet Birkan, s. 22
♦ Ergin, Muharrem, (2000), “Orhun Abideleri” İstanbul, Boğaziçi Yayınları Gökalp, Ziya, (2005), “Türk Töresi”, İstanbul, Toker Yayınları, Haz. Yalçın Toker, 3. Baskı, s.34-35
♦ Günay, Umay,(1999), “Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi” Ankara, Akçağ Yayınları, s.10-11
♦ İnan, Abdülkadir.(2000), “Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar”, Ankara,TTK Yayınları
♦ Kafesoğlu, İbrahim, (1997), “Türk Milli Kültürü”, Ankara, Ötügen Yayınları, 15.Baskı, s.300-302
♦ Kalafat, Yaşar, (2004), “Altaylar’dan Anadolu’ya Kamizm-Şamanizm”, İstanbul, Yeditepe Yayınevi, s.9
♦ Ocak, Ahmet Yaşar, (1983), “Bektaşi Menakıpnamelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri”,İstanbul, Enderun Kitabevi, s.21
♦ Ocak, Ahmet Yaşar, (2005), “Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri”, İstanbul, İletişim Yayınları, s.57
♦ Roux, J. Poul (2006), “Orta Asya Tarih ve Uygarlık” II. Baskı, Çev: Lale Arslan, Kabalcı Yayınları, İstanbul
♦ Şener, Cemal, (2003), “Şamanizm Türklerin İslamiyet’ten Önceki Dini”, İstanbul, Etik Yayınları, 13.Baskı,
♦ Şeşen, Ramazan (1995) “İbn Fazlan Seyahatnamesi”, Bedir Yayınevi Tarih Serisi, İstanbul


No comments:

Post a Comment