GÖÇ OLGUSU VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÖÇ PAKTI
ANA dergisinin Ocak - Şubat 2019 sayısında yayınlanan yazım.
Tarihte en eski çağlardan başlayarak çeşitli kavimlerin ve
insan topluluklarının daha uygun yaşam koşulları arayışlarının büyük göçlere ve
değişimlere neden olduğu bilinmektedir.
İnsanlar doğal afetler, kuraklık, kıtlık ve savaş gibi nedenlerle yer değiştirmeye
zorlanmış, bu da istikrarsızlıklara, krizlere ve çatışmalara yol açmıştır. 16ncı
yüzyıldaki coğrafi keşifler, 18nci yüzyılda İngiltere’de başlayan sanayi
devrimi ve bunu izleyen teknolojik yenilikler Avrupa ve Kuzey Amerika’da ekonomik ve sosyal yaşam koşullarının hızla
iyileşmesi ve refah seviyesini n yükselmesi sonucunu vermiş , sanayi ve teknolojide gerekli atılımları
yapamayan ülkeler de üretimde modernleşmeyi ve kalkınmayı
gerçekleştirememiş, giderek dünyamızda
gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler ayrışması ortaya çıkmıştır. Bu ayrışmanın
en belirgin tezahürü az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde işsizlik , buna
bağlı olarak yoksulluk , çözüm bekleyen
en önemli sorun olarak gündemde yer almasıdır. Özetle, günümüzde göç
hareketlerinin başlıca tetikleyicisi işssizlik ve buna bağlı elverişsiz yaşam koşullarıdır. Buna ek olarak doğal afetler, savaşlar,
isyanlar, siyasal baskılar da insanları bulundukları ülke sınırları ötesinde
daha iyi yaşam koşulları aramaya, bu uğurda yasa dışı yollar dahil her türlü
maceraya itmiş ve itmektedir.
İkinci Dünya Savaşının sona ermesinden sonra dünyada barış
ve güvenliğin kalıcı olması amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü, 1948
Aralık ayında kabul edilen Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ile bu alanda büyük bir adım attı, bunu UNHCR
( BM Mülteciler Yüksek Komiserliği) gibi mültecileri de kapsayan çok sayıda
sözleşmeler ve yan kuruluşlar izledi. Ancak,
yasa dışı yollardan refah seviyesi daha yüksek ülkelere giriş yapmak isteyen göçmenlerin ve
sığınmacıların sorunları bunaltıcı bir hale gelmeye başladı. Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri Guterres, 2005-2015 döneminde on yıl süreyle
üstlenmiş olduğu UNHCR Yüksek Komiserliği görevinin sağladığı deneyim ve
birikimin de itici gücüyle, kapsamlı bir
çalışma yapılması için kolları sıvadı. Ancak, başta ABD olmak üzere bazi sanayileşmiş/gelişmiş ülkeler göç
olayına soğuk bir tavır içindeydiler. ABD Başkanı Trump, Meksika- ‘dan yasadışı
göçü önlemek üzere sınıra duvar örmeyi öngörüyor, yedi Arap ülkesi vatandaşlarının ABD’ne girişini yasaklıyor,
kaçak çalışan yabancıları sınır dışı edeceğini açıklıyordu. Avrupa’da ise, aşırı
sağ akımlar giderek güçleniyor, ırkçı eğilimler endişe verici boyutlara
ulaşıyordu.
Ancak, dünyada sayıları 260 milyonu bulan göçmenlerin, hem çıkış
hem de varış ülkeleri için yarattığı sorunlar
giderek büyüyordu. Göç hareketleri belli bir düzen içinde evrilmediği için
demografik dengesizliklere ve sosyal sorunlara yol açıyordu. Bu bağlamda,
yaşamlarını yitiren göçmenlerin sayısı da sürekli artış kaydediyordu. BM Genel
Sekreteri Guterres deniz ve nehirlerden geçerek ya da insan kaçakçılarının
tuzağına düşerek ölenlerin sayısının son on yılda 60 binden fazla olduğunu
açıkladı. 2016 Eylul ayında BM Genel Kurulunda “ Mülteciler ve Göçmenler için New York Bildirgesi kabul edildi. Bu
bildirge ile başlayan istişare ve müzakere süreci sonunda
13 Temmuz 2018 tarihinde “Küresel güvenli, düzenli ve kurallı Göç Paktı”
( Global Compact for Safe, Orderly and Regular Mighration) nihai şeklini aldı.
Bu belge 10-11 Aralık 2018 günleri
Fas’ın Marakeş kentinde yapılan Hükumetlerarası Konferansta 164 devlet ve Vatikan tarafından imzalandı.
Konferansa, Birleşmiş Milletler’in 193
olan tam üye mevcudundan otuz devlet katılmadı, bir başka deyimle BM üye
devletlerinin yüzde 85’i bu kapsayıcı
göç belgesini kabul etti. BM Küresel Göç Paktı’nı kabul etmeyen devletlerin
başlıca gerekçesi , bu belgenin egemenlik haklarını ihlal edeceği
kaygısıydı. Başta ABD olmak üzere,
Avustralya, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Dominik Cumhuriyeti, Macaristan,
Letonya, Polonya, Slovakya Göç Paktı’nı imzalamadılar. Brezilya, İsrail,
İsviçre ve Belçika’nın da Pakt’ı uygun bulmadıkları anlaşılıyor. ABD’nin
Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğince
yapılan açıklamada şu görüş ifade edildi: “Söz konusu olan ulusal
egemenlik hakları aleyhine küresel
yönetişimi güçlendirmektir. Bizim vatandaşlarımızın ve ulusumuzun
çıkarları lehine karar alma yeteneğimizi kısıtlayabilecek uluslararası yönergeler
(guidelines) , standartlar, beklentiler ve yükümlülükler getirme potansiyeline sahip olması nedenile, biz bu Paktı destekleyemeyiz. “
Oysa, BM Genel Sekreterinin
Marakeş konferansının açılışında da belirttiği üzere, Küresel Göç Paktı hukuki bakımdan bağlayıcı değil. Esasen, bu
nedenle antlaşma ( treaty) ya da sözleşme (convention) gibi uluslararası hukuk
açısından bağlayıcı bir format kullanılmaktan kaçınıldı. Uluslararası göç ile ilgili sorunları herhangi
bir devletin tek başına çözümlemesi olanaksız.
Pakt, ek hukuki yükümlülükler öngörmeksizin, göçle ilgili kurumlar ve makamlar arasında
işbirliğini güçlendirmeyi, devletlerin
göç ve sığınma (iltica)
politikalarının “ortak anlayış, sorumlulukların paylaşımı, insan haklarının
gözetilmesi ve amaç birliği” ilkelerine göre düzenlenmesine yardımcı olmayı ve
uluslararası işbirliğinde eşgüdüm sağlanmasını amaçlıyor. 34 sayfaya sığdırılan Küresel Göç
Paktında göç hareketlerinin daha iyi
düzenlenmesi için 23 hedef belirlendi. Bu
hedefler genel olarak, yasa dışı insan trafiğinin önlenmesi, ayrımcılığın ortadan
kaldırılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, ana yurda dönüşün
kolaylaştırılması, temel hak ve özgürlüklerin korunması gibi mevcut uluslararası
yükümlülüklerin bir bakıma teyidi niteliğinde . Üzerinde en çok durulan
hedeflerden biri medya ve iletişim araçlarıyla ilgili. Göç hareketlerine
ilişkin haberlerin etik standartlara uygun olması, bunun için göçmenler hakkında yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve diğer
ayırımcı söylemler kullanan medya araçlarına parasal ya da maddi destek
sağlanmasının durdurulması isteniyor.
Pakt’ta medya ile ilgili 17
sayılı bu hedefin basın özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmayacağı bazı çevrelerde
sorgulanıyor.
Küresel Göç Paktı’nın
lehinde tavır alan liderler arasında Kanada Başbakanı Justin Trudeau ve
Almanya Başbakanı Angela Merkel ön sıralarda yer aldılar. Trudeau ,”Kanadalılar
dünyanın önemli konularından birinde liderlik göstermemizden gurur
duyabilirler” diyerek, Pakt’ın Kanada’nın egemenliğine zarar vereceği
iddialarını yalanladı. Pakt’ın kabul
edilmesini “önemli bir gün” olarak niteleyen Almanya Başbakanı Merkel’in , “Birleşmiş Milletler’in
ikinci dünya savaşında Nazi rejiminin insanlığı inanılmaz zülum altında
bıraktığı bir dönemden sonra kurulduğunu “ vurgulayan konuşması alkışlarla
karşılandı. Bununla beraber, göç ve
göçmenlerin kabulü konusunun Avrupa Birliği içinde mevcut uyuşmazlıklardan
biri, belki de başlıcası olduğu gerçeği Küresel Göç Paktı ile teyit edilmiş
olmaktadır. 27 üyeli AB’nde en az yedi üye devletin (Avusturya, İtalya,
Macaristan, Polonya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Litvanya) Küresel
GöçPaktı’nın öngördüğü düzenlemelere taraftar olmadığı anlaşılmıştır. Belçika’da
Küresel Göç Paktı hükumet krizine yol açmış bulunuyor.
3,5 milyonu Suriye çıkışlı olmak üzere, 2011 yılından bu
yana 4 milyona yakın göçmen/sığınmacı barındıran ülkemizin omuzlarındaki ağır
yükün hafifletilmesinde Küresel Göç Paktı olumlu bir rol oynayabilecek mi? Bunu
önümüzdeki gelişmelerde göreceğiz.
No comments:
Post a Comment