Saturday, February 2, 2019


GÖÇ OLGUSU VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÖÇ PAKTI

ANA dergisinin Ocak - Şubat 2019 sayısında yayınlanan yazım.

Tarihte en eski çağlardan başlayarak çeşitli kavimlerin ve insan topluluklarının daha uygun yaşam koşulları arayışlarının büyük göçlere ve değişimlere neden olduğu bilinmektedir.  İnsanlar doğal afetler, kuraklık, kıtlık ve savaş gibi nedenlerle yer değiştirmeye zorlanmış, bu da istikrarsızlıklara, krizlere ve çatışmalara yol açmıştır. 16ncı yüzyıldaki coğrafi keşifler, 18nci yüzyılda İngiltere’de başlayan sanayi devrimi ve bunu izleyen teknolojik yenilikler  Avrupa ve Kuzey Amerika’da  ekonomik ve sosyal yaşam koşullarının hızla iyileşmesi ve refah seviyesini n yükselmesi sonucunu vermiş ,  sanayi ve teknolojide gerekli atılımları yapamayan  ülkeler  de üretimde modernleşmeyi ve kalkınmayı gerçekleştirememiş, giderek dünyamızda  gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler ayrışması ortaya çıkmıştır. Bu ayrışmanın en belirgin tezahürü az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde işsizlik , buna bağlı olarak yoksulluk , çözüm bekleyen   en önemli sorun olarak gündemde yer almasıdır. Özetle, günümüzde göç hareketlerinin başlıca tetikleyicisi işssizlik ve buna bağlı elverişsiz  yaşam koşullarıdır.  Buna ek olarak doğal afetler, savaşlar, isyanlar, siyasal baskılar da insanları bulundukları ülke sınırları ötesinde daha iyi yaşam koşulları aramaya, bu uğurda yasa dışı yollar dahil her türlü maceraya itmiş ve itmektedir.

İkinci Dünya Savaşının sona ermesinden sonra dünyada barış ve güvenliğin kalıcı olması amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü, 1948 Aralık ayında kabul edilen Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi  ile bu alanda büyük bir adım attı, bunu UNHCR ( BM Mülteciler Yüksek Komiserliği) gibi mültecileri de kapsayan çok sayıda sözleşmeler ve yan kuruluşlar izledi. Ancak,  yasa dışı yollardan refah seviyesi daha yüksek ülkelere  giriş yapmak isteyen göçmenlerin ve sığınmacıların  sorunları  bunaltıcı bir hale gelmeye başladı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres, 2005-2015 döneminde on yıl süreyle üstlenmiş olduğu UNHCR Yüksek Komiserliği görevinin sağladığı deneyim ve birikimin de  itici gücüyle, kapsamlı bir çalışma yapılması için kolları sıvadı. Ancak, başta ABD olmak üzere   bazi sanayileşmiş/gelişmiş ülkeler göç olayına soğuk bir tavır içindeydiler. ABD Başkanı Trump, Meksika- ‘dan yasadışı göçü önlemek üzere sınıra duvar örmeyi öngörüyor, yedi Arap ülkesi  vatandaşlarının ABD’ne girişini yasaklıyor, kaçak çalışan yabancıları sınır dışı edeceğini açıklıyordu. Avrupa’da ise, aşırı sağ akımlar giderek güçleniyor, ırkçı eğilimler endişe verici boyutlara ulaşıyordu.

Ancak, dünyada sayıları 260 milyonu bulan göçmenlerin, hem çıkış hem de varış  ülkeleri için yarattığı sorunlar giderek büyüyordu. Göç hareketleri belli bir düzen içinde evrilmediği için demografik dengesizliklere ve sosyal sorunlara yol açıyordu. Bu bağlamda, yaşamlarını yitiren göçmenlerin sayısı da sürekli artış kaydediyordu. BM Genel Sekreteri Guterres deniz ve nehirlerden geçerek ya da insan kaçakçılarının tuzağına düşerek ölenlerin sayısının son on yılda 60 binden fazla olduğunu açıkladı. 2016 Eylul ayında BM Genel Kurulunda “  Mülteciler ve Göçmenler  için New York Bildirgesi kabul edildi. Bu bildirge ile başlayan istişare ve müzakere süreci  sonunda  13 Temmuz 2018 tarihinde “Küresel güvenli, düzenli ve kurallı Göç Paktı” ( Global Compact for Safe, Orderly and Regular Mighration) nihai şeklini aldı. Bu belge 10-11 Aralık 2018 günleri  Fas’ın Marakeş kentinde yapılan Hükumetlerarası Konferansta  164 devlet ve Vatikan tarafından imzalandı. Konferansa,  Birleşmiş Milletler’in 193 olan tam üye mevcudundan otuz devlet katılmadı, bir başka deyimle BM üye devletlerinin yüzde 85’i  bu kapsayıcı göç belgesini kabul etti. BM Küresel Göç Paktı’nı kabul etmeyen devletlerin başlıca gerekçesi , bu belgenin egemenlik haklarını ihlal edeceği kaygısıydı.  Başta ABD olmak üzere, Avustralya, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Dominik Cumhuriyeti, Macaristan, Letonya, Polonya, Slovakya Göç Paktı’nı imzalamadılar. Brezilya, İsrail, İsviçre ve Belçika’nın da Pakt’ı uygun bulmadıkları anlaşılıyor. ABD’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğince  yapılan açıklamada şu görüş ifade edildi: “Söz konusu olan ulusal egemenlik  hakları aleyhine küresel yönetişimi  güçlendirmektir.  Bizim vatandaşlarımızın ve ulusumuzun çıkarları lehine karar alma yeteneğimizi kısıtlayabilecek uluslararası yönergeler (guidelines) , standartlar, beklentiler ve yükümlülükler getirme  potansiyeline sahip olması nedenile, biz  bu Paktı destekleyemeyiz. “

Oysa, BM Genel  Sekreterinin Marakeş konferansının açılışında da belirttiği üzere, Küresel  Göç Paktı  hukuki bakımdan bağlayıcı değil. Esasen, bu nedenle antlaşma ( treaty) ya da sözleşme (convention) gibi uluslararası hukuk açısından bağlayıcı bir format kullanılmaktan kaçınıldı.  Uluslararası göç ile ilgili sorunları herhangi bir devletin tek başına çözümlemesi olanaksız.  Pakt, ek hukuki yükümlülükler öngörmeksizin,  göçle ilgili kurumlar ve makamlar arasında işbirliğini güçlendirmeyi,  devletlerin  göç  ve sığınma (iltica) politikalarının “ortak anlayış, sorumlulukların paylaşımı, insan haklarının gözetilmesi ve amaç birliği” ilkelerine göre düzenlenmesine yardımcı olmayı ve uluslararası işbirliğinde eşgüdüm sağlanmasını  amaçlıyor. 34 sayfaya sığdırılan Küresel Göç Paktında  göç hareketlerinin daha iyi düzenlenmesi için 23 hedef belirlendi.  Bu hedefler genel olarak, yasa dışı insan trafiğinin önlenmesi, ayrımcılığın ortadan kaldırılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, ana yurda dönüşün kolaylaştırılması, temel hak ve özgürlüklerin korunması gibi mevcut uluslararası yükümlülüklerin bir bakıma teyidi niteliğinde . Üzerinde en çok durulan hedeflerden biri medya ve iletişim araçlarıyla ilgili. Göç hareketlerine ilişkin haberlerin etik standartlara uygun olması, bunun için  göçmenler hakkında  yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve diğer ayırımcı söylemler kullanan medya araçlarına parasal ya da maddi destek sağlanmasının durdurulması isteniyor.  Pakt’ta medya ile ilgili  17 sayılı bu hedefin basın özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmayacağı bazı çevrelerde sorgulanıyor.

Küresel Göç Paktı’nın  lehinde tavır alan liderler arasında Kanada Başbakanı Justin Trudeau ve Almanya Başbakanı Angela Merkel ön sıralarda yer aldılar. Trudeau ,”Kanadalılar dünyanın önemli konularından birinde liderlik göstermemizden gurur duyabilirler” diyerek, Pakt’ın Kanada’nın egemenliğine zarar vereceği iddialarını yalanladı.  Pakt’ın kabul edilmesini “önemli bir gün” olarak niteleyen Almanya  Başbakanı Merkel’in , “Birleşmiş Milletler’in ikinci dünya savaşında Nazi rejiminin insanlığı inanılmaz zülum altında bıraktığı bir dönemden sonra kurulduğunu “ vurgulayan konuşması alkışlarla karşılandı.  Bununla beraber, göç ve göçmenlerin kabulü konusunun Avrupa Birliği içinde mevcut uyuşmazlıklardan biri, belki de başlıcası olduğu gerçeği Küresel Göç Paktı ile teyit edilmiş olmaktadır. 27 üyeli AB’nde en az yedi üye devletin (Avusturya, İtalya, Macaristan, Polonya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ve Litvanya) Küresel GöçPaktı’nın öngördüğü düzenlemelere taraftar olmadığı anlaşılmıştır. Belçika’da Küresel Göç Paktı hükumet krizine yol açmış bulunuyor.
3,5 milyonu Suriye çıkışlı olmak üzere, 2011 yılından bu yana 4 milyona yakın göçmen/sığınmacı barındıran ülkemizin omuzlarındaki ağır yükün hafifletilmesinde Küresel Göç Paktı olumlu bir rol oynayabilecek mi? Bunu önümüzdeki gelişmelerde göreceğiz.





No comments:

Post a Comment