Sinan MEYDAN : Atatürk uyarmıştı - 18 Haziran 2018
“BİR CUMHURBAŞKANI REJİMİ DEĞİŞTİREBİLİR”
“Cumhuriyet müesseslerinin bir müstebit (baskıcı/diktatör) eline geçeceğini mezarımda bile duysam millete karşı haykırmak isterim… Cumhuriyetin milletin kalbinde kök saldığını görmek en büyük emelimdir.” (Atatürk, 1930)
Atatürk'ün geleceği doğru tahmin etmesinin nedeni geçmişi çok iyi bilmesidir.
24 Haziran seçimlerine bir hafta kaldı. Ancak bu seçim diğer seçimlere benzemiyor. Çünkü 16 Nisan 2017 referandumuyla, Türkiye'de rejim değişikliği yolunda sessiz sedasız bir adım atıldı. Belki hatırlayacaksınız! Geçen yıl referandum öncesinde, 20 Şubat 2017'de SÖZCÜ'de yayımlanan “Cumhuriyetten Meşrutiyete Dönüş” başlıklı yazımda, referandumda “Evet” çıkması halinde Türkiye'nin 1876 rejimine; meşrutiyete, yani anayasalı parlamentolu padişahlığa döneceğini; yeni anayasayla cumhurbaşkanına verilen bazı yetkilerin padişahta bile olmadığını yazmıştım. İşte gelecek hafta yapılacak 24 Haziran seçimleri sonunda seçilecek cumhurbaşkanı, bir anlamda I. Meşrutiyet döneminin padişahı II. Abdülhamit'i kıskandıracak yetkilere sahip olacak.
İşin ilginç ve düşündürücü yanı ise Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ün, bundan tam 88 yıl önce, adeta bugünleri görmüşçesine bizleri uyarmış olması…
SERBEST CUMHURİYET FIRKASI
1930'larda Paris Büyükelçisi olan Fethi (Okyar), Atatürk'ün eski arkadaşlarından biriydi. Fethi (Okyar), o günlerde her fırsatta CHP'yi, İnönü'yü ve hükümeti eleştiriyordu. Bu nedenle olsa gerek, Atatürk bir gün Fethi (Okyar)'a şöyle dedi: “Fethi Bey, siz bu dediklerinizi yapabilmek için bir siyasi parti kurunuz. Ben size yardım edeceğim.” (Afet İnan, “Atatürk ve Cumhuriyet İdaresi”, Atatürkçülük Nedir, s. 67).
Atatürk ve Fethi Okyar
1929 ekonomik buhranı tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye'yi de derinden etkilemişti. Ülkede genel bir memnuniyetsizlik vardı. CHP artan sorunları çözmekte zorlanıyordu. Bu arada Avrupa'da faşizm yükselmeye başlamıştı. Türkiye'deki tek parti idaresine de kuşkuyla bakılıyordu. İşte o günlerde Atatürk, Türkiye'de çok partili rejim denemesi yapmaya karar verdi.
Atatürk'ten ilk işareti alan Fethi (Okyar), 9 Ağustos 1930'da Atatürk'e bir mektup yazarak “laik Cumhuriyete bağlı” bir siyasi parti kurmak istediğini belirtti. Atatürk, Fethi Bey'in bu isteğine 11 Ağustos 1930'da şöyle cevap verdi: “Memnuniyetle tekrar görüyorum ki, laik Cumhuriyet esasında beraberiz. Zaten benim siyasi hayatta bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım temel budur. Bu nedenle Büyük Meclis'te aynı temele dayanan yeni bir partinin faaliyete geçerek millet işlerini serbest münakaşa etmesini Cumhuriyetin esaslarından sayarım.” (Atatürk'ün Bütün Eserleri, (ABE), C.23, s. 339).
Bunun üzerine 12 Ağustos 1930'da Fethi (Okyar)'ın genel başkanlığında Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) kuruldu. Avrupa'da faşizm rüzgârlarının esmeye başladığı günlerde, Türkiye'de demokrasi rüzgârları esmeye başladı. Avrupa'daki faşizm rüzgârları uzun, Türkiye'deki demokrasi rüzgârı ise kısa sürecekti. SCF, 16 Kasım 1930'da kapanacaktı.
AĞUSTOS 1930, YALOVA
Atatürk, 1 Ağustos 1930'da İstanbul'dan Yalova'ya geçti. Yalova'da bir taraftan Afet İnan ile tarih çalışmaları yapacak, diğer taraftan Fethi (Okyar) ile çok partili demokrasi denemesine hazırlanacaktı.
7 Ağustos 1930'da Denizyolları İşletmesi'nce Yalova'da düzenlenen baloda İsmet (İnönü) ve Fethi (Okyar) beylere aynen şunları söyledi: “Ben şimdi babayım. Siz ikiniz de benim evladımsınız; ikiniz arasında benim gözümde hiçbir fark yoktur. Benim istediğim sadece memleket işlerinin Büyük Millet Meclisi'nde açıkça tartışılmasıdır. Büyük Millet Meclisi'nde Türk Milleti'nin gözü önünde açıkça konuşulmayacak hiçbir iş yoktur.”
Yani, Atatürk “tarafsız cumhurbaşkanı” olma sözü veriyordu.
Atatürk, 600 yıldan fazla bir zamandır devam eden saltanatın; dine dayalı tek adam idaresinin yerine bin bir güçlükle “milli iradeye” dayanan laik bir cumhuriyet kurmuştu. Gelecekte o laik cumhuriyetin yeniden bir tek adam eline geçmesinden, meclisin, milli iradenin ortadan kaldırılıp cumhuriyetin yok edilmesinden endişeleniyordu. İşte bu endişelerini ilk kez açıkça Yalova'da dile getirdi.
Fethi Okyar'ın aktardığına göre Atatürk, Yalova'da, 23 Ağustos 1930'da da aynen şöyle dedi: “Cumhuriyet müesseslerinin bir müstebit eline geçeceğini mezarımda bile duysam millete karşı haykırmak isterim… Cumhuriyetin milletin kalbinde kök saldığını görmek en büyük emelimdir.” (Ali Fethi Okyar, Serbest Cumhuriyet Fırkası Nasıl Doğdu, Nasıl Feshedildi, s. 67-90). (Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, s. 430).
Atatürk, cumhuriyetin “ilelebet payidar kalması” için çok partili gerçek bir demokrasiye ihtiyaç olduğunu düşünüyordu. Bu düşüncesini de ilk kez Ağustos 1930'da yine Yalova'da açıkladı.
CUMHURİYETİN TEMİNATI GAZİ
Atatürk, Ağustos 1930'da Yalova'da bulunduğu günlerde SCF'ye katılanların da olduğu bir gece toplantısında Afet İnan'a bazı sorular yazdırıyor. (Toplam 5 soru). Oradaki herkesin sorulara cevap vermesini istiyor. Atatürk söylüyor, Afet İnan not alıyor. Sonradan bu notları yayımlayan Afet İnan, “Bu notlar benim el yazımla olmakla beraber Atatürk'ün söylediklerinin aynıdır” demişti. (ABE, C.24, s.15, İnan, s. 70).
Atatürk, “İnsanların tarihten alabilecekleri önemli dersler neler olmalıdır? Bugünün olaylarından birini açıklayacak tarihi bir çıkarım yapabilir misiniz?” biçimindeki birinci soruya kendisi şöyle cevap veriyor:
Özetle; bilinen nedenler ve etkilerle Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğunu, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne dayanan siyasi bir partinin (CHP'nin) doğduğunu, bu partinin karşısında oluşturulmak istenen bazı siyasi zümrelerin ise “cumhuriyetçilik ruhuna sahip olmadıkları için” yaşayamadıklarını, bu nedenle CHP'nin ülkede tek kaldığını, dolayısıyla TBMM üyelerinin, cumhurbaşkanının ve başbakanın da bu partiden olduğunu belirtiyor. “Reisicumhur Gazi'nin partisi olan CHP'nin ilkelerini uygulayan bugünkü hükümet, Cumhuriyetin temellerini sağlamlaştıracak niteliktedir” diyor. Kendisinin, yani “Gazi'nin billurlaşan ideali ve değişmez karakterinin Cumhuriyetin teminatı” olduğunu söylüyor. (ABE, C.24, s. 16. İnan, s. 67, 68).
Görüldüğü gibi Atatürk aslında tek partili düzenden rahatsız olduğunu belirtiyor. Kendisi sağ oldukça Cumhuriyete bir şey olmayacağını söylüyor.
Fakat kendisi öldükten sonra? İşte o noktada kuşkuları var. Mevcut tek partili düzenden çok partili gerçek bir demokrasiye geçilmezse bir gün Cumhuriyetin büyük bir tehditle karşılaşabileceğini öngörüyor.
Nasıl mı? Şöyle:
Atatürk manevi kızı Prof. Afet İnan'la birlikte…
REJİMİ TEHDİT EDEN BİR CUMHURBAŞKANI
Yer: Yalova
Tarih: Ağustos 1930
Tarih: Ağustos 1930
Atatürk masadakilerin gözlerinin içine bakarak konuşuyor: “Tek partili düzenin devamında düşünülen ve görülen önemli sakıncalar vardır” diyerek o sakıncaları sıralamaya başlıyor. “İlk söylenebilecek sakınca, meclis yalnız bir partiden olunca, o partinin iktidarda tuttuğu hükümetin icraatının yeteri derecede tartışılmamış ve eleştirilmemiş olmasıdır” diyor. Bu “eksiğin” iki nedenden kaynaklanabileceğini söylüyor: “Birincisi, meclisin, kendi partisinden olan cumhurbaşkanına ve onun seçtiği başbakana ve arkadaşlarına çok güvenerek meclisten geçen, geçmeyen işleri uzun uzadıya incelemeyebileceğini” belirtiyor. İkincisi, aynı parti arkadaşlığının “lüzumsuz ve zararlı bir hassasiyet uyandırabileceğini” söylüyor. “Eleştiri ve itiraz ile birbirlerini gücendirmemek gibi bir kuruntuya kapılabilirler” diyor.
Atatürk, eleştirilmeyen bir hükümetin ve cumhurbaşkanının zamanla Cumhuriyet için bir tehdit haline gelebileceğini ifade ediyor: “Yavaş yavaş hükümet ve onun seçtiği cumhurbaşkanı, meclisten aldıkları ve bazı önemli, heyecan verici olaylar nedeniyle alabilecekleri yetkileri eleştirisiz uygulamaya alışırlar. Bu durum adet derecesinde kökleşebilir” diyor.
Atatürk'ün Yalova'da Afet İnan'a not aldırdığı beş sorudan birincisi. Atatürk bu sorular üzerinde düzeltmeler de yapmıştı. (Ağustos 1930)
Atatürk, kendi döneminde asla böyle bir durum meydana gelmeyeceğini, fakat kendisinden sonra gelen herhangi bir devlet reisinin bu tarzı takip edebileceğini belirtiyor. “Çünkü az eleştirili veya eleştirisiz iş görmek, her hareketinin eleştirileceğini düşünerek hareket etmekten daha kolaydır; zamanla bu durumun nasıl bir şekil alacağını kestirmek güçtür” diyor.
Sonra da adeta o günlerden bugünleri görmüşçesine aynen şu cümleleri kuruyor:
“Devlet reisliğine gelen kişi, bilhassa güçlü, faal olur; devlet ve millete kendi şahsına muhabbet ve takdir kazandıracak büyük hizmetler yaparsa, görünüşte meclise ve Cumhuriyete gayet hürmetkâr ve itaatkâr görünürse tehlike büyür. İstenmediği halde devletin hakiki mahiyeti (rejimi) değişebilir. Bu yeni mahiyetin (rejimin) yeni ismi takınması zaman meselesi olur.”
Çok açıkça görüldüğü gibi Atatürk, gelecekte eleştirilemeyen ve denetlenemeyen bir cumhurbaşkanının, tüm gücü ele geçirip sessiz sedasız rejimi değiştirebileceğini belirtiyor.
Atatürk, işte bu nedenle kendi teşvikleriyle SCF'nin kurulduğunu anlatıyor. “Temiz fikirler etrafında oluşan ve doğal olarak cumhuriyet temeli üzerinde yükselecek olan bu partinin” bu sakıncalara karşı “esaslı bir tedbir” olduğunu söylüyor.“Memlekette CHP ve SCF birbirini kontrol edecek; birbirinin fikirleri, niyetleri, hareketleri hakkında kamuoyunu aydınlatacaktır. Bu sayede şahsi yetkilere dayanan şahsi hareketler milletin gözü önünde bulundurulacaktır” diyor.
Yani kimilerinin “diktatör” dedikleri Atatürk, üstelik Avrupa'da faşizmin yükselmeye başladığı günlerde, Cumhuriyetin güvencesi olarak iyi işleyen çok partili demokrasiyi görüyor.
Sonra da kulaklara küpe olması gereken şu sözü söylüyor: “Milletin şahıslara, kendini unutacak ve kendini kaptıracak kadar bağlanmış olması iyi netice vermez. Bunun tarihte misalleri çoktur.”
Atatürk'ün geleceği doğru tahmin etmesinin nedeni geçmişi çok iyi bilmesidir. “Gelecekte Türkiye'de gücü ele geçirecek bir cumhurbaşkanı rejimi değiştirebilir” derken Roma tarihinden örnek veriyor.
CUMHURİYETİ OKTAV’A BIRAKMAMAK
Yer: Yalova
Tarih: Ağustos 1930
Tarih: Ağustos 1930
Atatürk tarihe bakıp geleceği görürcesine konuşuyor: Roma'da “İmparator Ogüst” diye bilinen Oktav'ın (Augustus; Octavianus Sezar), 500 yıldır devam eden Roma Cumhuriyeti'ni “sessiz sedasız, yavaş yavaş mutlak bir hükümdarlığa döndürdüğünü” belirtiyor. “Oktav daima Senato'ya dikkat ve hürmet ederdi. Görünüşü kurtarmaya çalışırdı. Hürriyet taraftarlarını hoşnutsuzluğa sevk etmezdi” diyor. Ne o! Roma'da Oktav'ın bu “görünüşü kurtarma” siyaseti, size bugün Türkiye'de sürekli “milli irade” diyerek “görünüşü kurtarmaya çalışan” birilerini mi hatırlattı?
Augustus; Octavianus Sezar
Atatürk, Oktav'ın ölene kadar konsüllüğü reddettiğini, diktatörlüğü kabul etmediğini, herkesin iyiliğine çalıştığını, kamuoyunun kendisiyle beraber olduğunu, Senato'nun sevgisini kazandığını, ne zaman iktidardan çekilmek istediyse Senato'nun ricasıyla iktidarını sürdürdüğünü ve sonunda Senato'nun kendisine-o güne kadar yalnız mabutlara verilen- “Ogüst” unvanı verdiğini ve Oktav'ın böylece bir tür kutsallık kazandığını belirtiyor. “Oktav sonunda bütün askeri ve sivil yetkileri kendinde topladı. 44 yıl süren Ogüst devri cumhuriyetin unutulmasına yetti” diyor. Böylece Ogüst'ten sonra Roma'da cumhuriyetin imparatorluğa dönüştüğünü hatırlatıyor. (ABE, C. 24, s. 16,17, İnan, s. 68-70).
Atatürk, tarihten aldığı dersle bizleri uyarıyor… Biz ise o uyarılara hep kulak tıkadık.
Özetlersek; Atatürk Ağustos 1930'da Yalova'da şöyle diyor?
1. Gelecekte benim yerime geçecek bir partili cumhurbaşkanı ve onun partisinin kurduğu hükümet, meclisten aldıkları yetkileri eleştirisiz, denetimsiz kullanmaya alışabilirler.
2. O cumhurbaşkanı güçlü ve faal olup, kendi şahsına muhabbet kazandıracak işler yapar ve Cumhuriyete bağlı görünürse, tüm gücü eline geçirebilir.
3. Gücü eline geçiren o cumhurbaşkanı Roma'da Oktav'ın yaptığı gibi sessiz sedasız devletin gerçek şeklini (rejimi) değiştirebilir. “Bu yeni şeklin yeni ismini takınması zaman meselesi olur.”
4. Şahsi yetkilere dayanan şahsi hareketleri önlemenin ve Cumhuriyeti korumanın yolu çok partili gerçek demokrasiyi kurmaktır.
2. O cumhurbaşkanı güçlü ve faal olup, kendi şahsına muhabbet kazandıracak işler yapar ve Cumhuriyete bağlı görünürse, tüm gücü eline geçirebilir.
3. Gücü eline geçiren o cumhurbaşkanı Roma'da Oktav'ın yaptığı gibi sessiz sedasız devletin gerçek şeklini (rejimi) değiştirebilir. “Bu yeni şeklin yeni ismini takınması zaman meselesi olur.”
4. Şahsi yetkilere dayanan şahsi hareketleri önlemenin ve Cumhuriyeti korumanın yolu çok partili gerçek demokrasiyi kurmaktır.
Türkiye'de maalesef gerçek demokrasi hiç kurulamadı. Evet, Türkiye 1946'da çok partili hayata 1950'de serbest seçimlerle demokrasiye geçti. Ancak bu “özde” değil “sözde” demokrasi, sandık demokrasisi oldu. Eğer Türkiye'de gerçek demokrasi kurulabilseydi her on yılda bir darbe olur muydu? 80 yıl sonra demokrasi kültürümüz bu düzeyde mi kalırdı? Atatürk'e kulak ver: Yalova'dan yükselen sesi dinle!
24 Haziran'da Cumhuriyeti, Oktav'a teslim etme!
No comments:
Post a Comment