Saturday, November 17, 2018

İnsan Hakları ve Atatürk Önder Özar'ın ANA dergisindeki, yazısı


(ANA dergisinin Kasım-Aralık 2018 sayısı için Önder Özar tarafından hazırlanan yazı)
İNSAN  HAKLARI  VE  ATATÜRK

1948 yılından bu yana 10  Aralık tüm dünyada “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanıyor. Gerçekten, 10 Aralık 1948 önemli bir tarihi olay. Bunun arka planında,  40-50 milyon insanın ölümüne ve büyük tahribata sebep olan İkinci Dünya Savaşının 1945 yılında sona ermesinden sonra,  barış ve güvenliğin egemen olacağı yeni bir dünya düzeni kurulması için sarfedilen yoğun  çabalar yer alıyor.  Bu çabaların meyvesi olarak,  26 Haziran 1945’de San  Fransisco kentinde Birleşmiş Milletler Antlaşması (Charter)  imzalandı. Antlaşmanın başlangıç kısmında, Birleşmiş Milletler  örgütünün temel amacı “gelecek kuşakları iki kez insanlığa tarif edilmez acılar çektiren savaş felaketinden korumak” olarak ifade edildi. Antlaşmanın giriş bölümünde dikkat çeken bir başka önemli  husus,” temel insan haklarının, insan kişiliğinin onur ve değerinin, erkeklerle kadınların ve büyük uluslarla küçük ulusların hak eşitliğinin” vurgulanmasıydı. Böylece, dünyada barışın sağlanması için  insan haklarına, eşitlik ve özgürlüğe olan gereksinim en üst düzeyde ve bağlayıcı biçimde ortaya konuldu.
Nitekim,  Evrensel  İnsan Hakları konusunda kapsamlı bir belge hazırlanması Birleşmiş Milletler Örgütü’nün gündemine aldığı ilk önemli konulardan biri oldu . İki yıl süren çalışmalar sonucunda  ABD eski başkanı Franklin Roosevelt’in eşi Eleanor Roosevelt’in başkanlığındaki  yazım komitesinin kaleme aldığı tasarı Genel Kurulun onayına sunuldu. 53 devlet temsilcisinin katıldığı oylamada, “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi” itirazsız kabul edildi.  10 Aralık 1948 günü Fransa’da Chaillot sarayında yapılan oylamada, sekiz ülke (Suudi Arabistan ve Sovyetler Birliği ile doğu bloku ülkeleri) çekimser oy kullandı. Türkiye Cumhuriyeti, Evrensel  İnsan Hakları Bildirgesini 6 Nisan 19949’da kabul etti. Bildirgenin metni 27 Mayıs 1949 tarihli Resmi Gazetede yayınlandı.
Uluslararası hukuka göre imzalanması ve onaylanması gerekmemesine karşın, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, bir antlaşma gibi hüküm  ifade etmiş ve etmektedir. Bir başka deyimle, insan hakları ihlalinin meydana geldiği bir ülkede ,” İnsan Hakları Bildirgesi bağlayıcı değil” savı  bir mazeret olarak kullanılmamakta, esasen hiç bir devlet böyle bir savunmaya  başvurmamaktadır. Türkiye dahil bir çok ülkede yargı organları, Evrensel  İnsan Hakları Bildirgesini bağlayıcı bir antlaşma gibi mütalaa etmekte ve kararlarında dikkate almaktadır. 
Bu yazımda, yaşamının 11 yılını değişik cephelerde savaşmakla geçirmiş olan Mustafa Kemal Atatürk’ün barış ve  insan sevgisine ilişkin görüşleri ile ölümünden  on yıl sonra kabul edilen Evrensel  İnsan Hakları Bildirgesi’nin içeriği arasında var olan büyük orandaki özdeşliği  göstermek istiyorum. Türk  Milli mücadelesinin  muzaffer  başkomutanı, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini ortaya koymakla, bir yandan  işgalci emperyalist güçlerin haksız lığını belirtmiş, diğer yandan  dünyada güven ve huzurun egemen olması için çaba sarfedilmesi gerektiğini veciz biçimde dile getirmiştir.   “Harp zaruri ve hayati olmalı. Milleti harbe götürünce vicdanımda azab duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz”diye harbe girebiliriz. Lakin, milletin yaşamı  tehlikeye maruz kalmadıkça, harp bir cinayettir” diyerek savaşa karşı olduğunu açıkça belirtmiştir.
Atatürk’ün, “ Yurtta Sulh, cihanda sulh” özdeyişi  ile uluslararası ilişkilerde huzur ve işbirliğinin  sağlanması için neler düşündüğü şöyle  açıklanabilir. Yurtta barış, yurt içinde huzur ve güven içinde yaşamayı, vatandaşın devlete güvenini, devletin de ülkede hukukun üstünlüğünü ve kanun hakimiyetini sağlamasını öngörür. Cihanda barış ise, milletlerarası barış ve güvenliğin korunmasını ve idamesini   amaçlar. Atatürk, Mart 1937’de yaptığı bir konuşmada bir bakıma  Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kurulmasını dolaylı olarak önermiş olmaktadır.  Atatürk şöyle diyor: “bugün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardır... Bu itibarla insan mensup olduğu  milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütün cihan milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli  ve kendi milletinin saadetine hadim olmağa elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Çünkü dünya milletlerinin saadetine çalışmak, diğer bir yoldan  kendi huzur ve saadetini  temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında sükun, vuzuh ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur.”  Aynı yıl  bir başka konuşmasında milletlerarası barış ve  uluslararası işbirliği konusunda  şöyle diyor : ”Eğer devamlı sulh isteniyorsa, insan topluluklarının vaziyetlerini  iyileştirecek uluslararası tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın heyet-i umumiyesinin refahı açlık ve tazyikin yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları  haset, aç gözlülük ve kinden  uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir.”

Atatürk’ün gerçekleştirdiği  inkılaplar /reformlar insan haklarına verdiği önemi anlatmak açısından  son derece aydınlatıcıdır. Evrensel bildirgenin birinci maddesi  “ insanların hür, haysiyet ve  haklar bakımından eşit doğduklarını, birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelerini,ikinci maddesi ise, insanlar arasında ırk, renk, cinsiyet vb konularında fark gözetilmeyeceğini,  Üçüncü madde, yaşam, özgürlük ve kişi güvenliğinin her bireyin hakkı olduğunu öngörmektedir. Atatürk, konuşmalarında özgürlük, adalet ve eşitlik konularını sıklıkla vurgulamış,  4 Ekim 1926 tarihindeyürürlüğe giren Medeni Kanun’la kadın-erkek eşitliğini gerçekleştirmiştir. Kadınlara, evlilik, istediği mesleği icra etme, miras, boşanma, tanıklık gibi ahvali şahsiye konularında eşit statü tanınmıştır. 1930, 1933 ve 1934 yıllarında yürürlüğe giren kanunlarla, kadınlara belediye seçimlerinde, köy muhtar ve ihtiyar heyeti seçimlerinde ve yasama meclisi seçimlerinde milletvekili seçilme ve seçme hakkı tanınmıştır.
Atatürk’ün insan onuruna ve insan haklarına saygısı ve duyarlılığının örnekleri çoktur. Milli Mücadelede savaş esirlerine insanca  tavrı  ve yere serilmiş Yunan bayrağını yerden kaldırtması Evrensel  İnsan Hakları Bildirgesinin ruhu ve lafzı ile uyum  halindedir. Atatürk’ün özgürlük ve insan haklarına ilişkin bazı özdeyişlerini  anımsatmak yerinde olur:
“ Özgürlük olamayan bir ülkede ölüm ve yıkım vardır. Her ilerlemenin anası özgürlüktür.  
“İnsan hakları uygar yaşamın temelidir, çağımızın en üst değeridir, güvencesi demokrasidir.” 

“İnsan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğüdür, onurlu, eşit ve özgür yaşamaktır”. 

“İnsan haklarına saygı göstermeyen kişi ve milletler asla barışı sağlayamazlar.”
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)’nun Atatürk’ün doğumunun 100 ncü yıldönümünde oybirliği ile kabul ettiği karar da, Atatürk’ün insan hakları konusundaki  örnek kişiliğinin bir simgesi olarak kabul edilebilir. UNESCO’nun kararında şöyle denilmiştir :   
“ Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkilapçı, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur”
Bu dikkate değer ifadeler, çağımızda tüm dünya ülkelerinin temsil edildiği Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’nın çok anlamlı bir değerlendirmesidir ve büyük liderin diğer üstün meziyetleri arasında  insan haklarına saygısını, diğer bir deyişle, insan sevgisini de belirtmektedir.
Sonuç olarak, Atatürk’ün Türk milletinin ve Türkiye’nin sınırlarını aşan örnek bir lider olarak kabul edilmesi, bu bağlamda, dünyanın bir çok ülkesinde heykellerinin dikilmesi, caddelere isminin verilmesi , pullarının basılması, okul müfredat programlarında yer alması ve bir çok kültürel etkinliğe damgasını vurması sadece işgalci emperyalist güçlere karşı verdiği silahlı ve diplomatik mücadele ile açıklanamaz. Atatürk sadece Türk milleti için ulusal bir kahraman olmakla kalmamış, insan sevgisine, insan haklarına,  dünya barışına ve güvenliğine  atfettiği önemi vurgulayan söylemleri  ve icraatı ile özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi arayışı içinde olan ülkelere yol göstermiş ve  insanlık tarihinde seçkin bir yer kazanmıştır


No comments:

Post a Comment