Thursday, August 30, 2018

Süleyman Nazif'ten Atatürk'e övgü

Süleyman Nazif Bey’in; “Mustafa Kemal Paşa” itirafı.
“94 yıl sonra ilk kez bu sayfada yayımlanıyor. 94 yıldır hiçbir kitap ve süreli yayında yer almadı. 20 Mart 1923 tarihli İleri gazetesinde yayımlanan Süleyman Nazif Bey’in ilk kez gün ışığına çıkan makalesi sayfa dostlarıma armağanımdır.
Süleyman Nazif Bey’in 20 Mart 1923 tarihli İleri gazetesinin 1. ve 2. sayfasında yayımlanan makalesini; Arap harflerinden yeni alfabemize aktardım. Günümüzde artık kullanılmayan bazı sözcükleri - kısmen - Türkçe karşılıklarıyla değiştirdim. Silik çıkan bazı okuyamadığım sözcüklerin yerine … işareti bıraktım.
Süleyman Nazif Bey, Mehmet Akif Ersoy ve daha birçok dindar aydınımızın benim gönlümde müstesna yeri var. Onlar Mustafa Kemal Paşa’yı çok sever bunu iyi bilirim. Ne yazık ki devrin şartlarından menfaat uman birtakım kurnaz araştırmacı ve yazar tarafından hep sansüre uğrarlar. Buna devamlı şahit olur ve de; ne çok üzülürüm. İşte 94 yıl sonra ilk kez bu sayfada yayımlanan Süleyman Nazif Bey’in Mustafa Kemal Paşa hakkındaki samimi düşünceleri ve itirafı:
"Büyük Kurtarıcı" (Müncî-i Azam)
Muharriri; Süleyman Nazif
Gazi Mustafa Kemal Paşa, düşman ayağı ile çiğnenmekten kurtardığı şehirlerden birinde: Adana Belediye dairesinde iki gün evvel; en güzel nutuklarından birini söyledi. Umumi şükranı Büyük Kurtarıcı’ya bir kere daha bildiren Belediye Reisi’nin nutkuna; Paşa irticalen cevap verirken:
“…Milli davamızda benim de mesaim geçmişse ve bu mesaide; kuvvet, icraat ve muvaffakiyet varsa; bunu şahsıma ithaf etmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevi şahsına atfediniz..”
Pek soylu bir alçakgönüllülükle söylenmiş olan bu sözde; hakikatle tevazuunun ne derecelerde mündemiç bulunduğunu burada tarafsızca tetkik etmek isterim.
Felsefe-i Askeriye’yi tamamıyla anlamış olan Von der Goltz; Millet-i Müselleha adıyla dilimize de tercüme edilen meşhur eserinde diyor ki: Bazen kabiliyet-i askeriyesi büsbütün sönmüş zannedilen bir kavimin başına bir askeri deha geçerek harikulade hareketler gösterebilir. Nadir Şah’ın İran tarihindeki vakası gibi.
Mustafa Kemal Paşa, bayrağımızı düşmüş olduğu yerden kaldırarak, eline aldığı zaman bizim kabiliyet-i askeriyemiz sönmemiş, fakat o kabiliyeti tahrik ve izhar edebilecek her kuvvet, her vasıta elimizden alınmış idi. Anafartalar’ın genç kahramanı yalnız yed-i azminde, bin kurşunla delik deşik olmuş bir bayrak ve kalbinde hiçbir kaza ile yıkılmayacak ve durmayacak bir kurtarma şevki olduğu halde meydana atıldı. Vatanımızın serhatlarından başka Galiçya’da, Dobruca’da, Makedonya’da hatta Ayranoz’da çılgın bir israf ile harcanan Türk ordusundan; bir milyon cenaze ile pek acı ve kahır bir mağlubiyetin yarasından başka bir şey kalmamıştı. Mustafa Kemal’in ayağa kalkmasına herkes:
Çılgınlık!...
Dedi. Ben de bunların arasındaydım. Millet uzun seneler doğrulamayacak kadar yorulmuş. Vatan kendi evladının cenazeleri üstünde geceleri ölüm ve matem terennüm eden baykuşların sesini bile işitemeyecek kadar derin ve hummalı bir uykuya dalmıştı. Mustafa Kemal’in gösterdiği azim ve ümit; bu ölümlü uykuyu def etmek için kafi görülmüyordu. Bu kifayetsizliği, bu imkansızlığı akıl, hesap, mantık ile insaniyetin en az on bin senelik tecrübe ve birikimi ansızın evlada tasdik ve ilan etti. Herkes ve her şey Mustafa Kemal’e, Mustafa Kemal’in elindeki bayrağa; o bayrağın etrafında toplanan üç beş adama ve bu üç beş adamın üstünde çalıştığı topraklara acıyordu. Yalnız akıl, hesap, mantıkla insaniyetin on bin senelik bir araya gelen tecrübe birikimi değil, yorgun ve bezgin halkımızın büyük bir kısmı; bu huruç sahibinin her teşebbüsünü bir hareketi son çırpınış telakki etti. Ve ona düşmanlık hissetmeyenler bile acıdılar.
Asya’nın batısından Akdeniz’in sahillerinden terakki eden ülkeleri tahribe karar vermiş bağnaz Avrupa, kast ve ihanetine kendi ordularından, kendi vesait kahır ve efnasından ziyade hadim ve iştahını alçakça tatmin yolunda her hıyanet-i milliyeyi göstermeye hazır ve düşkün bir Padişah bulmuştu. Bu Padişah, namına icra-ı hilafet ettiği bir Peygamberin şeriatından düşman bayrağına hıfz ve zafer nesheleri astırdı. Ve kırılacak ellerindeki … İslam’ı Yunan ordusunun önünde; arkasında koşturtmak istedi. Padişah Vahdettin Mustafa Kemal’in Kral Konstantin’den fazla düşmanıydı. Mustafa Kemal Paşa’yı Kral Konstantin esir etseydi, belki büyük bir vatanperverin müstahak olduğu her hürmet ve ikramı gösterir ve ona kılıcını iade eder, fakat Padişah Vahdettin’in eline geçse idi. Onu muhakkak kurşuna dizdirirdi. Allah’tan cihat emrini telakki eden bir peygamberin o sahte halifesi, Nemrut Mustafa Divan-ı Harbi’nden çıkarmış idam hükmüne; cihat ayetinden fazla kutsiyet atfetmiş ve iman bağlamıştı. İşte Mustafa Kemal Paşa; asilikten gaziliğe, gazilikten Büyük Kurtarıcılığa tahtı tarihine ufaktan vesaitle bu mahşer mevani karşısında savud ve cülus etti. Mustafa Kemal ismini tarih-i İslam en yüksek sayfasına Hazreti Peygamberin adından sonraki ilk satırlara kayd ile müebbeden tebcil edecektir.
Bugün Büyük Kurtarıcıya minnet sunuyoruz, ruhu şad olsun.
(Mustafa Üçgül)

No comments:

Post a Comment