AKP raporu ve yanıtlanacak sorular

TBMM’de yeni çözüm süreci için kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na AKP nin raporunu sunması merakla bekleniyordu.
Komisyon’daki diğer partilerin ardından AKP de 19 Aralık’ta raporunu TBMM Başkanlığı’na sundu. Önümüzdeki süreçte partiler sunulan bu raporların ışığında ortak bir metin hazırlayacaklar.
AK Parti’nin 60 sayfalık raporu 15 başlıktan oluşuyor. Raporda, AK Parti’nin meseleye bakışı, AK Parti hükümetleri döneminde atılan adımlar ve çözüm arayışları anlatılıyor.
PKK terör örgütü mensuplarının entegrasyonu için Ceza Hukuk Sistemi içinde yapılması gerekenlerin öneri olarak sıralandığı raporda, kendini fesheden terör örgütüne yönelik müstakil, özel bir yasal düzenleme yapılmasının doğru olacağı belirtiliyor.
Raporda, süreçte atılacak yasal adımlara ilişkin ilgili kanunlarda değişiklik yapılması ve bu kanunların müstakil bir yasada toplanması öneriliyor.
AKP raporunda müstakil ve geçici kanun ile ilgili şu ifadelere yer veriliyor:
“Müstakil ve Geçici Kanun Terörün ve şiddetin kalıcı bir şekilde ortadan kaldırılması, yalnızca güvenlik tedbirlerinin sürekliliğine değil; öngörülebilir, toplumca benimsenmiş ve devletin uzun vadeli hedefleriyle uyumlu bir hukuk çerçevesinin oluşturulmasına bağlıdır. Bu nedenle, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi sürecine ilişkin yasal düzenlemenin, müstakil ve geçici bir kanun niteliğinde hazırlanması hukuk tekniği bakımından bir tercih değil, zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.”
AKP, süreçte Terörle Mücadele Kanunu (TMK), Türk Ceza Kanunu (TCK), Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun başta olmak üzere ilgili tüm düzenlemelerin gözden geçirilmesini ve terör sonrası dönemin ihtiyaçlarına uygun şekilde revize edilmesini öneriyor.
Örgütün; illegal, ideolojik ve finansal yapılanmalarıyla birlikte, yurt içinde ve yurt dışındaki tüm şube, unsur ve uzantılarıyla silah bırakmasını ve kendini tasfiye etmesini; somut, ölçülebilir ve teyit edilebilir biçimde kayıt altına alınmasını istiyor.
Yasal düzenleme aşamasına geçilmesi, PKK’nın silah bıraktığının resmi makamlarca “tespit ve teyidi” ön koşuluna dayandırılıyor.
Bu tespit ve teyit sürecinin, sahadan gelen verilerin, kurumsal raporlamaların ve ulusal güvenlik değerlendirmelerinin birlikte işlendiği bütüncül bir mekanizma aracılığıyla yürütülmesi gerektiği belirtiliyor.
Sahadan, fesih aşamasının tamamlandığına dair net bilginin gelmesinin gerektiği vurgulanıyor. Bu bilgi geldikten sonra komisyon raporunun hazırlanacağı belirtiliyor.
Kanun hazırlık sürecinde ilgili tüm kurumların görüşlerinin alınmasının önemine işaret ediliyor. Sahaya ilişkin verilerin, hukuki risk analizlerinin ve uygulamaya dönük öngörülerini dikkatle değerlendirilmesi isteniyor.
Kayyım uygulamasının kaldırılabileceğine ilişkin bir ifadenin yer almadığı raporda, “Terörün ortadan kalkmasıyla birlikte terör dolayısıyla alınan siyasi-hukuki-idari tedbirlerin uygulanmasına gerek kalmayacaktır” deniliyor. Süreçte kamu düzenin mutlak biçimde korunacağı belirtiliyor. Terörün sona ermesiyle birlikte, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu’nun yeniden ele alınabileceği ifade olunuyor.
Raporda,”terör örgütü mensupları” açısından bireysel sorumluluğun esas alınacağı, örgütsel aidiyetin tek başına yeterli sayılmayacağı vurgulanıyor. Kişinin örgütteki konumu, somut eylemleri ve eylemin toplumsal etkisi dikkate alınarak, “ölçülü ve denetlenebilir bir hukuki çerçeve” oluşturulması öneriliyor.
Raporda ayrıca, Suriye’nin , 10 Mart Mutabakatı’nın gereklerini yerine getirmesi isteniyor. Suriye’de YPG’NİN 10 Mart Mutabakatı’na uyulması şartı dile getiriliyor.
Raporun sonunda, PKK’lı teröristlere rehabilitasyon vurgusu var.
Kritik ve zor bir süreç
AKP raporunun da sunulmasıyla kritik, hassas ve zor bir aşamaya geçiliyor. Partilerin süreçten beklentilerinin farklı olması ortak metnin kaleme alınmasının kolay olmayacağını gösteriyor. Rapor sunan her parti “Benim raporum en güzeli, benimkinden güzeli yok” havasında. Her bir raporun olumlu ve eleştirilebilecek yönleri mevcut. Önemli olan partilerin süreç ile ilgili siyasi iradelerine açık ve net bir şekilde bu raporlarla açıklamaları.
Siyasilerimizin, farklı beklentilerin dile getirildiği bu raporlardan, diplomatik bir yaklaşımla, uzlaşma metni ortaya çıkarmaları beklenir. Bu metin hazırlanırken aşırı beklentilerden kaçınılmalı, insanlarımızın, içlerine sindirebilecekleri, kabul edebilecekleri bir metnin hazırlanmasına özen gösterilmeli.
Ortak metin, sürecin devamı için rehber ve yol gösterici olmalı. Anayasaya ters düşebilecek ifadelerden kaçınılmalı. Ülke birlik ve bütünlüğü ile uyumlu ileride gündeme gelebilecek konular bugünden şart koşulmamalı. Ortaya çıkan fırsatın en iyi şekilde değerlendirilmesi için çaba harcanmalı. Süreci sabote etmeye çalışanlara karşı tavır konulmalı. Komisyon üyesi partiler arasında gerçekleşecek istişarelerde de bu hususlar ön planda tutulmalı.
Yanıt bekleyen sorular
Öte yandan, sürecin devamı açısından yanıt bekleyen önemli sorular mevcut. Yurttaşlarımızın süreci pek benimsedikleri, önemsedikleri söylenemez. PKK’nın silahlarını bıraktığına ve bırakacağına da pek kimse inanmıyor.
AKP ve MHP raporlarında vurgulandığı üzere, PKK’nın silah bırakmasının, kendisini tasfiye ettiğinin, varlığının sona erdirilmesinin devlet tarafından tespit ve teyit edilmesi sürecin en önemli noktası. Bu, sadece sahada bir fiil değişikliğinin kaydı değil, aynı zamanda hukuki işlemler için de gerekli. Bu tespit ve teyit olmadan ileri aşamaya geçilmesi mümkün değil. Tespit ve teyit, ilgili kurumlar ve hukuk düzeni açısından bir başlangıç noktası.
Soru şu: Bu teyit ve tespit kararı nasıl alınacak? Tespit ve teyit kararını kim verecek?
MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın X’ de bu konuda yaptığı paylaşım dikkat çekici. Yıldız bu soruya özetle şu yanıtı veriyor:
“Tespit ve teyit aşamasında devlet kurumları, bir yandan silahlı örgüt tehdidinin sona erdiğini kayda geçirirken, diğer yandan bu duruma uygun düşen yeni bir hukuk ve politika çerçevesini yürürlüğe koymak üzere hareket alanı elde edecektir. Tespit ve teyit süreci devletin ilgili güvenlik kurumları arasında sağlanacak koordinasyonla, objektif, ölçülebilir ve kriterlere bağlanmış göstergeler üzerinden yapılmalı; bu sürecin usul ve esasları yürürlükte bulunan uygulamalar dikkate alınarak yürütülmelidir.Örgütün silahlı kapasitesinin ortadan kalktığına, lojistik ağlarının sürdürülebilir bir tehdit oluşturmayacak ölçüde dağıtıldığına ve silahların sahada tekrar kullanılmasına imkan bırakmayacak biçimde imha edildiğine dair somut tespit ve delillerle ortaya konulmalıdır.”
Feti Yıldız’ın uyarıları son derece yerinde ve önemli. Bu uyarıların dikkatle değerlendirilmesi gerekir. “Tespiti kim yapacak?” başlığı ile 17 Kasım’da bu köşede yer alan yazımızda, TBMM Başkanı Numan Kurtuluş’un bu konuda yöneltilen bir soruya “MGK, PKK’nın silahlı örgüt olmaktan çıktığı yönünde karar verirse hukuki süreç başlar” yanıtını verdiğini belirtmiştik. Kurtulmuş açıklamasında, tespitin TBMM değil, MİT ve Milli Savunma Bakanlığı’nın yapacağını söylemişti. Feti Yıldız’ın da isim vermemekle beraber paylaşımında aynı kurumlara işaret ettiği görülüyor.
Yazımızda, iktidarın PKK’nın silah bırakma sürecine ilişkin zor kararları MGK’yi devreye sokarak almayı planladığını da ifade etmiştik. Gelişmeler bu gözlemimizi doğrular nitelikte.
Şunu göz ardı etmeyelim: Anayasaya göre, MGK tavsiye niteliğinde karar verebilen bir kurul. Kurul’un tavsiyelerine uyup uymamak Cumhurbaşkanı’nın takdirinde. Geçmişte AKP iktidarının MGK tavsiye kararlarını rafa kaldırdığı durumlar yaşanmıştır.
Bu itibarla, Milli Güvenlik Kurulu’nda bu konunun gündeme gelmesinin öncesinde, Milli Savunma, Adalet, İçişleri ve Dışişleri bakanlıkları, Kara, Deniz, Hava Kuvvet komutanlıkları ve MİT uzmanlarının konunun çeşitli yönleri üzerinde hazırlık toplantıları yapmaları beklenir. Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanacak Kurul için bu toplantıların sonuçları yol gösterici olur.
Uzmanların değerlendirmelerini de göz önünde tutarak Kurul’un alacağı tavsiye kararı, MGK Genel Sekreterliğinin Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 6 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 5. Maddesi gereğince, MGK Genel Sekreterliği tarafından Cumhurbaşkanlığına gönderilir. Tavsiye kararı üzerine yapılacak işlem hakkında Kararname’de bir açıklık olmamakla beraber, bu konudaki kararın Cumhurbaşkanı’nın takdirine bırakıldığı anlaşılıyor.
Siyasi irade bu aşamaya gelene kadar büyük bir cesaretle hareket etmiştir. Siyasi irade, sürecin bundan sonraki aşamalarını da cesaretle sahiplenmeli. Ancak sürecin geleceği salt siyasi iradenin omuzlarına yüklenmemeli. Komisyon’daki partiler de aşırı beklentileri ve iç politik hesapları bir kenara bırakıp, sürecin başarıya ulaşması için çaba harcamalı.
“Terörsüz Türkiye” için de, daha demokratik Türkiye için de partiler dayanışma içinde olmalılar, bu hedeflere doğru birlikte yürümeliler.
Orijinal fotoğraf: tbmm.gov.tr
İlgili yazılar:
***
No comments:
Post a Comment