Tuesday, July 22, 2025

Evrensel. 22 Temmuz 2025 05:24 Doç. Dr. Arzu Yılmaz: Bu ortamda Suriye’de kimse silah bırakmaz Suriye’de çatışmalı geçen süreci değerlendiren Doç. Dr. Arzu Yılmaz, “Suriye’de artık ‘birlik’ değil ‘savaş’ zamanı. Bu ortamda da kimse silah bırakmaz" dedi. Dilan Temiz

 Evrensel.

22 Temmuz 2025 05:24

Doç. Dr. Arzu Yılmaz: Bu ortamda Suriye’de kimse silah bırakmaz

Suriye’de çatışmalı geçen süreci değerlendiren Doç. Dr. Arzu Yılmaz, “Suriye’de artık ‘birlik’ değil ‘savaş’ zamanı. Bu ortamda da kimse silah bırakmaz" dedi.

Dilan Temiz

dtemiz@evrensel.net


Suriye’nin güneyindeki Süveyda’da patlak veren ve Dürzi gruplarla Bedevi aşiretler ve HTŞ’ye bağlı güçler arasında şiddetli çatışmalara sahne olan süreç, yalnızca yerel değil, bölgesel ölçekte gelişmelere de kapı araladı. Ateşkes ilan edildi ama sahadan çatışmaların sürdüğüne dair haberler gelmeye devam ediyor. Suriye ile İsrail arasında bir ‘normalleşme’nin gündemde olduğu bir dönemde yaşanan bu gelişmeler ve ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile yaptığı görüşmeler; yalnızca Suriye’nin geleceği açısından değil gerek Kürt sorunu gerekse devam eden süreç açısından Türkiye için de sonuçlar doğuruyor.


Erbil’deki Kürdistan Hewlêr Üniversitesinden Doç. Dr. Arzu Yılmaz bu gelişmeleri Evrensel’e değerlendirdi. Yılmaz, Suriye’de ‘birlik’ ihtimalinin Esad düştükten sonra yeni hükümetin kurulması aşamasında zayıf da olsa bulunduğunu, ancak o ihtimalin de Trump’ın Colani’yle fotoğraf verdiğinde ortadan kalktığına işaret ederek, “Suriye’de artık ‘birlik’ değil ‘savaş’ zamanı. Bu ortamda da kimse silah bırakmaz” dedi.


"ABD’nin iç çelişkileri, Suriye ve Irak’ta ayyuka çıkıyor"

PKK’nin silah bırakmasıyla yürüyen süreçte HTŞ ve SDG heyetleri de Şam’da görüştü. Toplantıya ABD Temsilcisi Thomas Barrack ve Fransa Temsilcisi Jean-Baptiste Febvre de katıldı. Toplantı sonrası Barrack’dan “Federasyon olmaz” açıklamaları geldi. Türkiye’deki süreçle de birlikte düşünüldüğünde, Suriye için böyle bu söylemi nasıl değerlendiriyorsunuz?


Türkiye’deki sürecin her şeyden çok bölgesel gelişmelerle doğrudan ilişkili doğası bir kez daha teyit edildi denilebilir. Teyit edilen bir başka şey de bölgedeki yeniden yapılanmada aslında IŞİD sonrasında başlayan merkezin çepere karşı güçlendirilmesinden yana çabaların devam edeceği. İşin bu tarafında bir sürpriz yok. Sürpriz gibi algılanan kimi açıklamalar ya da gelişmeler, bana kalırsa, büyük ölçüde ABD’de şu anda işaşında olan yönetimden kaynaklanıyor. Bir yanda, Trump’ın adı ‘öngörülemezlik’ konulan ve fakat bana göre düpedüz dengesizliği, diğer yandan diplomatlar yerine ‘iş bitiricilik’ misyonuyla göreve getirilen tüccar çalışma arkadaşları… Buna eşlik eden bir de ABD’deki müesses nizam ve yeni yönetim arasındaki güç mücadelesi var. Bu durumun yarattığı çelişkiler, özellikle Suriye ve Irak sahasında deyim yerindeyse artık ayyuka çıkmış durumda. CENTCOM yetkililerinin söylediği ve pratiği başka, Beyaz Saray’ın ve ABD dışişlerinin başka… En son, İran-İsrail savaşında nükleer tesislere ne oldu tartışmaları sırasında Trump çıktı Pentagon için ‘Adını savunma bakanlığı değil, savaş bakanlığı koymak lazım’ dedi. Nihayetinde, Suriye’de federal bir yapının murat edilmediği zaten belliydi. Sıklıkla vurgulanan ‘kapsayıcı bir yönetim’ olması yönündeki açıklamaların da zevahiri kurtarmak ya da bir temenniyi dile getirmekten ibaret olduğu da yaptırımların kalkmasıyla anlaşıldı. Fakat sorun şu ki, Suriye’de yatırım yapılan merkezin herhangi bir düzen kurma kapasitesi yok. Hatta bu merkezin ayakta kalması bile iki bölgesel güce bağlı. Ama onların arasında da henüz bir anlayış birliği yok. Tam bir keşmekeş yani…


"Barrack’ın sözleri, kendinizi ölüme yatırın demek"

Süveyda’da Dürziler ile Bedevi aşiretler ve HTŞ güçleri arasında ilan edilen ateşkesin ardından Barrack ve Abdi de dikkat çeken bir görüşme yaptı. “Birlik zamanının geldiğine” dair mutabık kalındığı açıklandı. Görüşme sonrası Barrack, Suriye'deki gruplara “silah bırakma” talimatı verdi. Bu görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?


Doğrusu, Barrack’ın yakında özel uçağına binip geldiği yere dönmesi hem kendisi hem de bölge için en hayırlısı diye düşünüyorum. Hangi ‘birlik’? Suriye’de ‘birlik’ ihtimali Esad düştükten sonra yeni hükümetin kurulması aşamasında zayıf da olsa vardı. O zayıf ihtimal, Riyad gezisinde Trump, ABD yasalarına göre hâlâ terör listesinde olan Colani’yle fotoğraf verdiğinde ortadan kalktı. Suriye’de artık ‘birlik’ değil ‘savaş’ zamanı. Bugün ateşkes ilan edilse bile yarın yeniden başlar. Bu ortamda da kimse silah bırakmaz. Barrack’ın ‘talimatı’ bugünün Suriye’sinde kendinizi ölüme yatırın demek…


Barrack’ın Abdi’yle baş başa görüşmesi önemli. Zira geçtiğimiz haftalarda da basın üzerinden SDG’ye bazı ‘talimatlar’ vermişti. Ne görüştüklerini bilmiyoruz. Fakat sonrasında ‘Birlik zamanı geldiği’ gibi beylik sözler edilmesi bir anlayış birliğine varıldığını göstermez. Kaldı ki, aynı anda ‘Silah bırakma’dan söz edilmesi bir anlaşmanın olmadığını düşündürüyor. Fakat öyle de olsa geçtiğimiz haftalarda yaşanan gerginlikten sonra doğrudan bir temas sağlanması bir yumuşama işareti sayılabilir.


"HTŞ’ye ya da Colani’ye ne derse yaptırabiliyor"

HTŞ, farklı dini ve etnik gruplara yönelik saldırılarla değişmediğini ortaya koyarken ABD, Batılı emperyalistler ve bölge gericilikleri neden HTŞ’ye yönelik yaptırımları kaldırıyor ve iş birliği anlaşmaları yapıyorlar? Kim ne kazandı bu süreçten?


ABD ya da Batılı diğer ülkelerin bölgede ‘gericilik’le bir sorunu yok. Hiçbir zaman da olmadı. Hatta, Suudi Arabistan gibi en gerici yönetimler en iyi dostları oldu. Her zaman kolay çalışabilecekleri yönetimlerden yana tercihler yaptılar. Bugün Suriye’de de bulabilecekleri en kullanışlı, hatta artık herkesin bildiği üzere, besleyip eğittikleri aktörleri yönetime getirdiler. Bu arada, SDG’yi de kuran ABD’ydi. Ama en baştan beri SDG ile iş birliği IŞİD’le mücadele ile sınırlı dediler. Öyle de oldu. Bu bağlamda, Barrack’ın ‘Borcumuz yok’ demesi bir anlamda doğru sayılır aslında. Trump da 2019’da benzer sözler etmişti. Bugün neden SDG’yi dağıtıp HTŞ’yi devletin ve ordunun omurgası haline getirmeye çalışıyor? Çünkü HTŞ’ye ya da Colani’ye ne derse yaptırabileceğini biliyor. Yaptırıyor da. Bu arada, yaşanan katliamları da bir anlamda ‘görev zayiatı’ olarak görüyor. Asıl olan stratejik hedef bir kez hasıl olduktan sonra geri kalanı teferruat olarak görüyor. Ama şunu da not düşmeden geçmeyelim. Günün sonunda beceremiyor. Afganistan’da, Irak’ta beceremedi. Suriye’de de beceremeyecekler. Yıkmayı biliyorlar ama inşa etmeyi beceremiyorlar…


"Türkiye ile İsrail uzlaşacak mı, yoksa vekil güçler aracılığıyla çatışacak mı belli değil"

Ateşkesi duyuran Barrack, bunu açıkça İsrail ve Suriye arasında bir anlaşma olarak sundu. “İsrail başbakanı ve Suriye cumhurbaşkanı, ABD’nin desteğiyle, Türkiye, Ürdün ve bölge ülkeleri tarafından da benimsenen bir ateşkes üzerinde anlaştı” açıklaması yeni Suriye’nin parametreleri açısından bize ne sunuyor?


Yeni Suriye dediğimiz şey artık egemen bir devlet değil. Tıpkı Irak nasıl onlarca yıl ABD ve bölgesel iş birlikçileri eliyle ayakta tutulmaya çalışıldıysa, en iyi ihtimal Suriye de öyle olacaktır. Fakat sonuçta, ‘Bir Irak’ politikasının neticesi ‘İki hatta üç, dört İran’ oldu. Irak, Suriye ve Lübnan, İran’ın kendini yeniden kurduğu alanlara dönüştü. Bu tecrübeye dayalı olarak şimdi de Suriye üzerinden Türkiye ve İsrail bölgede büyümek istiyor. Bu durumun yarattığı rekabet bir uzlaşmaya mı yoksa vekil güçler üzerinden çatışmaya mı evrilecek henüz belli değil. Sanırım ABD kadar Suudi Arabistan’ın nasıl bir pozisyon alacağı da belirleyici olacaktır. Bu pozisyonun da Türkiye lehine olacağını düşünmek bugünün koşullarında bana hiç olası gelmiyor.


"Yalnızca sürecin devamı değil, iç barışın sağlanması da zorlaşabilir"

Tüm bunlarla birlikte SDG’nin ve Rojava’daki özerk yönetimin tutumunun, iktidarın yürüttüğü süreç açısından nasıl etkileri olabilir?


Suriye’deki hayati riskler ortada. Bu riskler karşısında, anlaşılan o ki, SDG’nin ve Rojava Özerk Yönetiminin tutumu da net. Rakka ve Deyrzor gibi Arap nüfus ağırlıklı bölgelerden bir geri çekilme olsa bile, Kürtlerin savunma güçlerini dağıtması söz konusu değil görünüyor. Yönetim ise 10 Mart anlaşması çerçevesinde bir entegrasyonu zaten kabul ediyor. Türkiye bu durumu gözeten bir politika izlerse, içeride atılması beklenen bir takım yasal adımlar gecikse bile süreç devam eder. Aksi halde yalnızca sürecin devamı değil, iç barışın sağlanması da zorlaşabilir. Bu bağlamda, Bahçeli’nin öngörülü bir yaklaşım içinde olduğunu teslim etmek gerekir. Fakat Erdoğan’ın 12 Temmuz'da yaptığı açıklamayla nihayet sürece sahip çıktığına ilişkin değerlendirmeleri ben biraz iyimser buluyorum. Zira retorikten öte somut hiçbir şey yoktu o açıklamada. Her anlamda muğlak bir açıklamaydı. Bu muğlaklık önce Suriye’de ortadan kalkacak gibi görünüyor. Umarım iyimserler haklı çıkar.


No comments:

Post a Comment