Gürsel Demirok (Emekli diplomat)
8 Ağustos 2025
Siyaset halka kulak vermeli
"İtibardan tasarruf olmaz" diyerek kıt kaynakları çarçur eden 23 yıllık AK iktidar son zamanlarda mali sıkıntılar içinde. Ankara'nın bütçesi, emeklinin, emekçinin bütçesinden farksız. Tam takır. Ankara, bütçeye nasıl çeki düzen vereceğinin, nerden para bulacağının arayışı içinde.
Mali kaynak sıkıntısı çeken iktidar halkın beklentilerini karşılamada zorlanıyor. Siyasi, ekonomik, toplumsal, hukuki vs. alanlarda sıkışmış durumda olan iktidar bir çıkış yolu arıyor.
Halk ise hayat pahalılığından, yokluktan, yoksulluktan, işsizlikten bunalmış durumda. Mutlu bir azınlık dışında toplumun önemli bir kesiminde şikayetler, yakınmalar diz boyu. Umutsuzluk diz boyu. Hayat pahalılığına, yokluğa karşı tepki gösterenler başında kadınlar geliyor. Bozuk düzene karşı başkaldırı kadınlardan geliyor.
Çekilen sıkıntıların ayrısı gayrısı yok. Bölgesi yok. Herkes her yerde, her bölgede, her meslekte sıkıntı içinde. İktidar sabırlı olunmasını öneriyor. Ancak halkın beklemeye tahammülü yok. Sabretmeye gücü yok. Sıkıntılarına acil çözüm istiyor."Baskısever Tek Adam rejimi", sıkıntıları gidermede sınıfta kaldı. Halkın sorunlarına çözüm bulmada sınıfta kaldı. Herkes dert küpü. Derdini dökecek umman arıyor.
Kamuda işçi bir kadın yurttaş yazmış: “Biraz da bizim maaşları ile ilgilenin. Kamu işçisi maaşları ile ilgilenin. Yedi aydır sözleşme yapmadılar. Ev sahibi evden çıkardı, kredi çekip ev taşıdım, ödüyordum kredimi. Sonra enflasyona yenildim, vergi dilimine yenildim. Kesildikçe kesildi maaş. Ev kirası 15 bin TL. den,21.500 TL ye yükseldi. Bir senedir kredi ödüyorum. Yatan maaş 35 bin TL'ye indi. Maaşa haciz geldi, yatan maaş 26.000 TL. Kira 21.500 TL. Elde kalan 5 000. TL. Fatura mı ödeyeyim? Çocuk mu okutayım? Ev mi geçindireyim 5 bin lirayla? Arabam yakalandı 100 bin TL. için. Lanet olsun hakkımızı yiyene. Tek başına mücadele eden bir insana, helal lokma yemeye çalışana bunlar yapılıyor. Bu ülkede hiçbir şeye inancım kalmadı, umudum da. Ankara duysun işçi maaşı yedi ayda eridi. İki maaş zarardayız en az."
Mesajını okuduğumda "Ankara, Ankara güzel Ankara, darda olanları, çile çekenleri, senden medet umanları düşün Ankara" demek geldi dilimin ucuna.
Bu kadın işçi gibi umudu kalmayan, zor koşullarda yaşamını sürdürmeye çalışan, darda olan, çile çeken, Ankara'dan medet uman o kadar çok insanımız var ki.. Her biri ne yapacağını, nasıl ayakta duracağını bilmez halde. Ankara'dan ne kadar duyuluyor bu çığlıklar, insanların çektikleri çileler bilinmez. Ankaradakilerin şu sıralar başka dertleri de var ilgilenilmesi gereken.
Kadın yurttaşımızın sözünü ettiği işçiler ise ne yapacaklarını bilmez durumdalar. Sendikaya üye olsalar "sakıncalı" diye damgalanıyorlar. Zam isteseler geri çevriliyorlar. Yürüyüş yapmaya kalksalar polis tarafından engelleniyorlar. Anayasal hakları olan grev yapmaya kalksalar “milli güvenlik " gerekçesiyle yasaklanıyorlar. Üstüne üstlük gazetelere manşet oluyorlar: "İşçiler milli güvenliğe tehdit" diye.
İşçiler, seslerine ses olacak, dertlerine deva olacak birilerini arıyorlar, umutsuzca. Umutsuz olanlar tek işçiler değil. Toplumun geçim sıkıntısı çeken, yaşananları içlerine sindiremeyen diğer kesimlerinden de yakınmalar yükseliyor.
Ticaretle uğraşan bir yurttaş yazmış: " Sağlık yok. Ekonomi yok. Adalet yok. Hiçbir şey yok sadece vergiler var. Nasıl sabredelim. Gençler ümitle sınavlara çalışıyorlar ama bir bakıyorsunuz sorular çalınmış. Çok doluyum. Seçimlerin de adaletli olmayacağına inanıyorum. Umudum yok."
Düşük maaşından öteden beri yakınan bir akademisyen de orman yangınlarına işaretle " Bunlar başta oldukça daha nice sorunlar yaşarız. Bu nedir liyakatsizlik. Ülkeyi çöle çevirecekler. Bilinçli yapılıyor. Ahlak bitti. Dini değerler aşındı. Herkes ruh sağlığı ilaçları kullanıyor. Gençleri eğitim ve köklerini bozdular. Askeriyeyi bitirdiler. Ülke şu an kanser. Kültürel değerler yıkıldı. Gencecik işçiler, orada burada, dağda taşta, madende, ormanda yangında pisi pisine ölüyorlar. İleri demokrasi ülkesi Türkiye'de hesap soran yok, hesap veren yok. İstifa eden yok. Aydınlara ve elini taşın altına koyacak insanlara ihtiyaç var. Eleştirilesilerini açıkça ortaya koymayan, konuşmayan, yazmayan okumuşları sevmiyorum. " yazmış öfke içinde...
Sermayenin baş tacı edildiği ülkede, çilekeş işçilerin grev hakkı kısıtlanıyor. Toplumun her kesiminden yaşam koşullarına tepkiler yükseliyor. Çeyrek asırlık, yorgun iktidara güven duyulmuyor. Muhalefetin düzenlediği mitingler boşuna dolup taşmıyor. Meydanları dolduran insanlar yeni bir arayış içindeler. Para ve güç peşinde koşanların karşısında onların haklarını arayacak birilerini arıyorlar. Yeni bir umut ışığı arıyorlar.
Şunu unutmayalım: Aç insanın karnı meydanlarda, salonlarda yapılan hamasi nutuklarla doymaz. İçinde bulunulan ekonomik ve sosyal krizin toplumsal boyutları göz ardı edilmemeli. Halkın yaşadığı derin mağduriyetler siyasi söylemlerle, hamasi nutuklarla örtülemez.
Toplumsal psikoloji ve ekonomik gerçekler göz ardı edilerek yürütülecek politikalar, toplumsal güveni zedeler. Ülkeni geleceğini tehlikeye atar. Bu itibarla dar gelirli halkımızın gerçek yaşam koşullarına odaklanan şeffaf, kapsamlı ve adil politikaların hayata geçirilmesi gerekir. Bu yönde adım atmayan siyasiler, halkın yanı sıra kendi geleceklerini de riske atarlar. Toplumsal güveni ve demokrasiyi riske atanlar, gün gelir halkın karşısında hesap verirler.
No comments:
Post a Comment