Sunday, December 3, 2023

Hasan Gögüş (E.Büyükelçi) : Dışişleri'nin ihtiyacı reform mu yoksa restorasyon mu? 02 Aralık 2023

 02 Aralık 2023

Dışişleri'nin ihtiyacı reform mu yoksa restorasyon mu?

Meslek dışından siyasi büyükelçi atamaları bakanlığın kanayan yarası haline geldi. Sırf diğer ülkelerde de var diye meslekten olmayanların büyükelçi atanmasını meşru görmek mümkün değil...

Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki bütçe görüşmeleri hükümetin bir yıllık faaliyetlerinin topluca değerlendirilmesine imkan verir. Görüşmeler sırasında milletvekillerince yapılan konuşmalar, bütçe isminin yaptığı çağrışımın aksine, bütçe kanun teklifindeki harcamalardan, ödeneklerden, gelir /gider hesaplarından çok siyasi konulara odaklanır.

Aslında bakanlıklardaki bütçe telaşı haftalar öncesinden başlar. Bakanlar için bilgi ve konuşma notlarını içeren dosyalar hazırlanır. Hatta muhalefet milletvekillerince bakanlara yöneltilebilecek muhtemel sorulara ilişkin cevaplar hazırda bekletilir. Bizim zamanımızda bakanlık bütçesinin görüşüleceği gün bakanlığın yarısı Meclis'e götürülür, diğer yarısı da görüşmeler bitti haberi gelene kadar bakanlıkta nöbette beklerdi. Herhalde “monşer azapta gerek” diye olmalı, Dışişleri bütçelerinin görüşülmesi hep geceye denk getirildiğinden, Meclis'te ya da bakanlık da sabahlandığı da olurdu.

Bu yılki Dışişleri bütçesi, 20 Kasım Pazartesi günü Bütçe Ve Plan Komisyonu'nda görüşülerek kabul edildi. İlk kez milletvekillerinin karşısına çıkan Dışişleri Bakanı Fidan’ın sakin tabiatının ve yumuşak üslubunun da etkisiyle görüşmelerin önceki yıllara oranla hararetli tartışmalara sahne olmadan kavgasız gürültüsüz geçtiği anlaşılıyor. Türkiye’de maalesef dış politika siyasi partilerimizin öncelikleri arasında değil. Yakından takip edilmiyor. Komisyon zabıtlarının incelenmesinden, bütçe görüşmelerinde milletvekillerince dile getirilen eleştirilerin, az bir bölümünün dış politika uygulamalarına yönelik olduğu görülüyor. Dış politikada bunca sorun varken, milletvekillerince yurt dışında yaşayan Türklerin karşılaştıkları güçlükler, Kürt kimliğinin tanınması, Dışişleri Bakanlığı’nın devre dışı bırakılması, siyasi büyükelçi atamaları, ertelenen 29 Ekim resepsiyonları, Dışişleri'nde çalışanların çoğunun aynı soyadlarını taşıması gibi doğrudan dış politikayla ilgili olmayan konular gündeme getirilmiş. Bol bol ABD’nin çifte standart uygulamalarından, Birleşmiş Milletler’in sorunların çözümündeki acizliğinden şikayet edilmiş. Hatta Hakan Fidan’ın bir önceki göreviyle ilgili 15 Temmuz hakkında soru soranlar bile var.

Bakan Fidan’ın komisyondaki konuşması

Hakan Fidan dış politikamızı “Atatürk’ün yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine dayandırarak başladığı 40 dakikalık konuşmasında, Orta Doğu’dan Çin’e, Kıbrıs’tan Balkanlar’a, Avrupa Birliği’nden ABD ile ilişkilere kadar Türk dış politikasının gündemindeki hemen hemen her konuya yer vermiş. Bakan Fidan soruları cevaplamak için ikinci kez söz aldığında ise, Bakanlığın kurumsallaşmasına, diplomatların fiziki çalışma koşullarının iyileştirilmesine ve en büyük değişimin, değişimin kendisi olduğu vurgusuyla, Bakanlıkta sistematik bir şekilde sürekli reform ve kesintisiz değişim ihtiyacına ağırlık vermiş. Açıkça dile getirilmese de Bakanlığın yeni bir binaya kavuşturulacağının işareti, yıllardır yerleşim sıkıntısı çeken Hariciyemiz için sevindirici bir haber. Umarız yeni yapılacak bina, sadece ihtiyacı karşılamakla kalmaz Dışişleri'nin geleneklerine, itibarına, temsil yeteneklerine uygun bir yapı olur.

Bakan Fidan, kurumsallaşmanın öneminden bahsederken çok iyi diplomatlara sahip olmanın hepsi toplanıldığında ortaya çok iyi bir diplomasi çıkarmayabileceğini öne sürüyor. Oysa ne kadar usta bir aşçı olursanız olun, iyi bir helva yapabilmek için mutlaka iyi malzeme kullanılması gerektiğini de unutmamak lazım. Türkiye’de bugüne kadar görev yapan Dışişleri Bakanlarının ellerindeki malzeme her zaman için en iyi helvanın yapılmasına imkan verecek kalitede olmuştur.

Alan uzmanlığı mı? Genel uzmanlık mı?

Geçmişte de çok tartışılan bu konuda, mutlak doğruyu bulabilmek kolay değil. Dışişleri’nin İngilizce ve Fransızca haricinde farklı dilleri konuşabilen diplomatlara ihtiyacı olduğu muhakkak. Yıllarca Arapça bilen tek bir büyükelçimizin olması büyük bir eksiklik. Ancak Dışişleri'nde çalışan herkesin alan uzmanı olması da beklenmemeli. Esasen NATO, silahsızlanma, denizcilik-havacılık, Kıbrıs gibi teknik bilgi gerektiren konularda diplomatların merkezde düzenli olarak ilgili dairelerde görevlendirilmesiyle uzmanlık ihtiyacı büyük ölçüde karşılanıyor. Öte yandan Türk diplomatlarını farklı kılan bir özellikleri de değişik alanlarda çalıştıklarından her konuda konuşabilecek geniş bir vizyona sahip olarak yetişmeleridir. Bakan Fidan konuşmasının bir bölümünde personel, idari işler ve iletişime bakan arkadaşların geçici olamayacağını söylüyor. Hiçbir diplomat dış göreve atanmadan sürekli merkezde bu görevlerde çalışmak istemez. Eğer geçici olmasın derken kastedilen, bu görevlere bakanlık dışından atama yapılmasıysa böyle bir uygulamanın özellikle personel bağlamında yararlılığı tartışılmaya açıktır. Personel başkanının sicil müessesinin de olmadığı bir ortamda en azından herkesin koridor sicillerini bilen, tayine çıkacak bakanlık mensuplarının çocuklarının eğitimlerini hangi dilde sürdürdüklerini bilecek kadar teşkilata hakim, siyasi tercihlerle hareket etmeyen biri olması gerekir. Aynı şekilde bir büyükelçilik konutu inşa edilirken nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilmeyen, yurt dışındaki temsilciliklerin ihtiyaçları ve nasıl çalıştıkları hakkında bilgi sahibi olmayan birinin de idari işlerin başında başarılı olması zordur.

Siyasi büyükelçi atamaları

Meslek dışından siyasi büyükelçi atamaları bakanlığın kanayan yarası haline geldi. Sırf diğer ülkelerde de var diye meslekten olmayanların büyükelçi atanmasını meşru görmek mümkün değil. 6 ay içinde, yer değiştirenler haricinde ataması yapılan 16 büyükelçiden 4’nün meslek dışından olması makuliyet sınırlarını zorluyor. Bu noktada, muhalefetin de siyasi büyükelçi atamalarına ilke temelinde karşı çıkarak hiç yeşil ışık yakmaması daha doğru olmaz mıydı?

Dışişleri Bakanlığı devlet yapısı içerisinde en güzide kurumların başında gelir. Türk diplomasisi sadece Türkiye’de değil, tüm Dünya’da takdir edilen saygın bir ekole sahiptir. Kurumsallaşma adına 500 yıllık bir geleneğe dayanan Dışişleri'ndeki mevcut ilke ve uygulamalara zarar verilmemelidir. Bu ilkelerin başında mesleğe girişte ihtiyaç gerekçesiyle de olsa fazla sayıda yeni memur alabilmek için nitelikten ödün verilmemesi gelir. Bu çerçevede sınav komisyonlarının mutlaka ehil ve deneyimli kişilerden teşkil edilmesi büyük önem taşır.

Dışişleri'nde en büyük kurumsal reform Ahmet Davutoğlu’nun bakanlığı döneminde gerçekleştirildi. Bu çerçevede idari memurluk kaldırılarak, konsolosluk ve ihtisas memurluğuna geçildi; merkez hizmeti 3 yıla çıkarıldı; hukuk müşavirleri meslek memuru yapıldı; siciller açık hale dönüştürüldü; Bakanlığa giriş için başvuranlar, mesleki bilgi sınavlarından önce genel bir teste tabii tutulmaya başlanıldı. Bu değişikliklerden bir kısmı hiç uygulanamadı. Bir bölümünden de istenilen sonuçları vermediği için sonradan vazgeçildi.

Ne demişler? ”Tamir gerektirmiyorsa, hiç müdahale etmeyin”

No comments:

Post a Comment