Tuesday, December 5, 2023

Önder Özar : İnsancıl Hukuk ve Savaş (Yeni ANA dergisinin Kasım/Aralık 2023 sayısında yayınlanan yazım. 05 Aralık 2023

 Yeni ANA dergisinin Kasım/Aralık 2023 sayısında yayınlanan "İnsancıl Hukuk ve Savaş" konu başlıklı yazımı bilgi için sunuyorum.

"Rusya'nın 24 Şubat 2022 de komşusu Ukrayna'ya Birleşmiş Milletler Antlaşması (Charter) ve uluslararası hukuku ihlal eden istila amaçlı saldırısının, başta Avrupa olmak üzere dünyada büyük çalkantılara sebep olduğu biliniyor. Diğer yandan, Filistin'in Gazze şeridinde 2007 yılında yapılan seçimle yönetimi üstlenmiş olan Hamas örgütü'nün 7 Ekim 2023 günü İsrail'e baskın tarzındaki saldırısı ve İsrail'in kendini savunma hakkını öne sürerek giriştiği orantısız karşı saldırılar uluslararası ortamın iyice gerginleşmesine yol açmış bulunuyor.
Gerek Rusya'nın Ukrayna'ya silahlı saldırısı, gerekse Hamas örgütünün İsrail'e baskını ve İsrail'in başlattığı Gazze'yi işgal harekatı ve sürekli bombardımanının Birleşmiş Milletler Antlaşmasını ve uluslararası hukuku, özellikle insancıl hukuk kurallarını ihlal ettiği açıktır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 5 büyük devlete tanınmış olan veto hakkı nedenile, her iki savaşta ateş-kes sağlanması konusunda bağlayıcı bir karar alamadı, Genel Kurul'da alınan kararlar da bağlayıcı değil.
Bu kısa girişten sonra, uluslararası kamuoyunu ve diplomasi etkinliklerini en fazla meşgul eden konuya geçebiliriz. Ukrayna'da ve Filistin'de (Gazze) savaşan tarafların saldırılarında siviller, özellikle kadınlar ve çocuklar yaşamlarını yitiriyor, hastane, okul, ibadet evleri, elektrik santralları, barajlar, su dağıtım kanalları gibi savaş dışı kalması gereken mekanlar ve tesisler bombalama hedefleri oluyor. Bütün bunlara ek olarak, gıda, ilaç, barınma için gerekli malzemelerin yokluğu ya da yetersizliği gibi uluslararası insancıl hukukun ihlaline yol açan olgular ve eylemler bir çok çevrede "savaş suçu" olarak olarak değerlendiriliyor.
Peki, nedir bu son dönemde çok konuşulan uluslararası insancıl hukuk ?
İnsancıl hukuk dalının varoluş nedeni savaş olgusudur. Savaş hukuku ve silahlı çatışma hukuku aynı anlama gelen diğer terimler. İnsan Hakları Hukuku ise barış zamanında geçerli kuralları ve kurumları düzenleyen bir hukuk dalı. Uluslararası İnsancıl Hukuk, silahlı çatışma dönemlerinde savaşa katılmayan veya savaş dışı kalmış kişileri korumaya, kullanılan savaş yöntem ve araçlarını sınırlandırmaya yönelik bir dizi kurallardan oluşuyor.
Tarihte, savaşla ilgili bazı kuralların geçerli olduğu örnekler bulunabilir. Ancak, insan haklarına saygı anlamında yazılı kuralların 19ncu yüzyılın ikinci yarısında somutlaştığı literatürde ifade ediliyor. Nitekim, ilk olarak 22 Ağustos 1864 tarihinde gerçekleşen Cenevre Sözleşmesi “Silahlı çatışma kurbanlarının korunması için uluslararası hukuk kuralları" nın dayandığı temeli oluşturdu. 1864’te kabul edildikten sonra, bu sözleşme 1906, 1929 ve nihayet 1949’da gözden geçirilerek, halen geçerli içeriğine kavuştu.
Cenevre'de 63 devletin katılımıyla tertiplenen diplomatik konferansta 12 Ağustos 1949 tarihinde kabul edilen dört adet sözleşme ve iki ek protokolun temel amacı, silahlı çatışmalarda muharip ve muharip olmayan insanları korumak, acıları asgariye indirmek ve insan haysiyetini gözetmektir. Bu sözleşmelerin ve ek protokolların uygulanmasının izlenmesi sorumluluğu Uluslararası Kızıl Haç Örgütü'ne (CICR) tevdi edildi.

Cenevre Sözleşmelerinin konuları aşağıda belirtildiği gibidir.
- Birinci Cenevre Sözleşmesi savaş halinde silahlı kuvvetlerin hasta ve yaralılarının durumlarının iyileştirilmesi
- İkinci Cenevre Sözleşmesi silahlı kuvvetlerin denizdeki hasta, yaralı ve kazazedelerinin durumlarının iyileştirilmesi
- Üçüncü Cenevre Sözleşmesi savaş esirlerine yapılacak muameleler
- Dördüncü Cenevre Sözleşmesi savaş zamanında sivillerin korunması ile ilgili hükümleri içerir.
I. Ek Protokol, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerinin uygulanmasıyla ortaya çıkan eksiklik ve aksaklıkların giderilmesi amacıyla hazırlandı. Uluslararası siyasi ve askeri alanda meydana gelen değişiklikler dikkate alınarak bu sözleşmelerde yer alan bir çok hüküm ya değiştirildi ya da kapsamları genişletildi.
Savaş Zamanında Sivillerin Korunmasına ilişkin Cenevre Sözleşmesi , daha yaygın olarak bilinen adıyla Dördüncü Cenevre Konvansiyonu (GCIV), Cenevre’de imzalanan dört anlaşmanın sonuncusudur. İlk üç sözleşme muhariplerle ilgilenirken, dördüncü Cenevre Sözleşmesi, bir savaş bölgesindeki siviller hakkında insani korumaları ele alan ilk sözleşme özelliğini taşır. Halihazırda, 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve diğer üç protokola 196 ülke taraftır.
1993 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Genel Sekreter ve Uzmanlar Komisyonu’nun Cenevre Sözleşmelerinin uluslararası teamül hukuku kapsamına geçtiği sonucuna varan bir raporu kabul etti ve böylece bu sözleşmeler imzacı olmayanlar için de bağlayıcı hale getirildi.
1949 tarihli dört Cenevre Sözleşmesine taraf olan Türkiye, 1977 tarihli Ek Protokollara taraf olmadı. Bunun başlıca nedeninin, Türkiye'nin farklı jeopolitik konumu ve etnik çeşitliliği olduğu bazı akademik çalışmalarda belirtiliyor.
İnsanlık tarihinin yıkım ve acılarla yazılmasına neden olan savaş olgusuna sınırlamalar getirmek, ancak 19. yüzyıl ikinci yarısında gerçekleşti. Savaşlarda insancıllık ilkesinin korunarak, insancıl davranışların yer alabileceği görüşü güçlü biçimde ortaya çıktı.
Günümüzde hiç bir devlet ve silahlı örgüt silahlı çatışmalarda insancıl hukuk kurallarını gözardı edemez. Savaşta uygulanması gereken kuralları ihlal eden devletlerin yöneticileri, artık uluslararası yargı organlarında hesap verme riski ile karşı karşıya kalabiliyor.
Eski Yugoslavya ve Ruanda'daki silahlı çatışmalar ve soykırım olayları hakkında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları uyarınca kurulan ad hoc mahkemelerle başlayan süreç, 1998 yılında Roma Statüsü ile kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi ile somut bir aşamaya ulaşmış bulunuyor.

Sonuç niyetine,
Savaş, meşru savunma dışında kabul edilemez bir olgudur. Birleşmiş Milletler Antlaşmasının giriş bölümünde, "savaş felaketinden gelecek kuşakları korumak" amacı açıklıkla ifade edilmiştir. Gerek Ukrayna'da, gerekse Gazze'de sivillere yönelik saldırılar, yaşanan mahrumiyetler, hastane, okul, ibadet mekanlarının yıkıma uğraması, mülteci kamplarının bombalanması ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan diğer eylemler, uluslararası insancıl hukukun açık ihlalidir. Bu eylemler, insancıl hukuk açısından insanlık suçu ya da savaş suçudur. Her iki durumda zaman aşımı söz konusu değil ve sorumlular yargılanabilir. İsrail - Hamas savaşında yaşanan rehine alma olayları , Gazze şeridinin kuzeyinde yerleşik halkın zorla güneye göç ettirilmesi insancıl hukukun ihlalidir. Gazze'deki hastanelerde elektrik kesintisi, ilaç ve gereçlerin yokluğu gibi nedenlerle tedavi yapılamaz olması, yaşamlarını yitiren Filistinli insanların cenazelerinin ortada kalması yaşanan felaketin acıklı tabloları arasındadır. Uluslararası Ceza Mahkemesine büyük sorumluluk düşüyor. İsrail-Hamas savaşında hem İsrail devleti, hem Hamas örgütü sorumlularının yargılanması için delillerin toplanması ve gereken işlemlerin yapılması bekleniyor.

Bu yazıda, insancıl hukuk ve savaş suçları hakkında çok kısa bilgi vermeye çalıştım. Bunun yeterli olmadığının bilincindeyim. Değerli okurlarımın, sayfa sınırlaması nedenile eksiklikleri, varsa hataları hoş görmelerini diliyorum.


No comments:

Post a Comment