İnsan haklarında Avrupa'daki gelişmeler
“Avrupa’da İnsan hakları konusunda gelişmeler var. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde değişiklikler isteniyor. Bazı ülkeler Mayıs'a kadar hazırlıkların tamamlanmasını istiyorlar. Gerekçe İkinci Dünya Savaşı koşullarına göre hazırlanmış olan Sözleşmenin günün koşullarına göre güncellenmesi. Sağ hükümetler özellikle düzensiz göçmenlerin sınır dışı edilmelerinin kolaylaştırılmasını isterken insan hakları taraftarları gelişmelerden endişeli.” Mülkiye ‘den arkadaşım Prof. Dr. Firuz Demir Yaşamış gönderdi yukarıdaki mesajı. Yaşamış'ın mesajı üzerine konuyu araştırdım. Londra'da yayınlanan Olay Gazetesi’nde ayrıntılı bir haber buldum.
Haberde de 46 üye ülkenin onayladığı plan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin günümüz göç ve güvenlik sorunlarına nasıl uyarlanabileceğinin değerlendireceği yazıyor. Avrupa Konseyi üye devletleri, düzensiz göç ve ciddi suçlardan hüküm giymiş yabancılar bağlamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin uygulanışının gözden geçirilmesi için siyasi deklarasyon hazırlama kararı almış. Çalışmalar, Mayıs 2026’da Moldova’da devam edecekmiş.
The Guardian’da yer alan habere göre, Avrupa Konseyi’ne üye 46 ülkenin bakanları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) düzensiz göçün yarattığı çağdaş zorluklar bağlamında nasıl uygulandığının değerlendirilmesine yönelik yeni bir süreci onaylamış. Strasbourg’da gerçekleştirilen toplantıda, bu amaçla hazırlanacak siyasi deklarasyon için çalışmalara başlanması kararlaştırılmış.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Alain Berset, deklarasyonun hazırlanma sürecinin Mayıs 2026’da Moldova’da düzenlenecek bakanlar toplantısında ilerletileceğini, AİHS’in değişen siyasi ve toplumsal koşullara uyum sağlamak zorunda olduğunu söylemiş. Şu ifadeleri kullanmış: “Son haftalarda ve aylarda, sözleşme birçok üye devletin siyasi gündeminin ön sıralarına taşındı. İkinci dünya savaşının ardından ortaya çıkan bu enstrümanın günümüzün karmaşık gerçeklerine uygun olup olmadığı sorgulanıyor.
Benim cevabım net: Sözleşme yaşayan bir enstrümandır. Nesilden nesile aktarılmış, büyük siyasi değişim dönemlerinde bile bireysel hak ve özgürlüklerin son güvencesi olmuştur.” Berset, AİHS’in Avrupa hukuk düzeninin anayasal niteliğe sahip bir temel taşı olduğunu ve kıta genelinde bireylerin haklarının korunması için hayati önem taşıdığını vurgulamış.
Toplantıda kabul edilen uzlaşı metni, Avrupa Konseyi’nin aşağıdaki adımları atmasını ön görüyormuş:
a) Düzensiz göç ve ağır suçlardan hüküm giymiş yabancıların durumu bağlamında, üye devletlerin ulusal güvenlik ve kamu güvenliğini sağlama sorumluluğunu da dikkate alarak, AİHS kapsamındaki hak ve özgürlüklerin etkili biçimde korunmasını yeniden teyit eden bir siyasi deklarasyon taslağı hazırlanması.
b) Göçmen kaçakçılığını caydırmaya ve bununla mücadele etmeye yönelik, insan haklarına tam saygı içeren yeni bir Avrupa Konseyi tavsiye kararı hazırlanmasına verilen desteğin yinelenmesi.
c) Avrupa Konseyi’nin, gerektiğinde hükümetler arası yeni bir komite kurulması da dahil olmak üzere, acil göç konularını ve ilgili politikaları en iyi şekilde nasıl ele alabileceğinin değerlendirilmesi.
d) Genel Sekreter’in, göç konularına ilişkin uluslararası düzeydeki görüşmelere daha aktif şekilde katılmasının teşvik edilmesi.
İkinci Dünya Savaşı’nda en az 25 milyon insan öldü. Bu nedenle savaştan sonra kurulan Birleşmiş Milletler'in amaçları arasında insan haklarına ve ana hürriyetlere karşı saygıyı geliştirmek de yer aldı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bu amaca uygun olarak 77 yıl önce Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni kabul etti.
Bu bildirgenin ardından insan hak ve hürriyetlerini evrensel düzeyde sağlamaya yönelik çeşitli sözleşmeler kabul olundu. Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı bünyesinde kabul olunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bu çerçevede belirtilebilir.
Öte yandan insan haklarını savunuculuğunu kimselere bırakmayan Batılı ülkelerin çifte standart politikalarına zaman zaman tanık olunmakta. Siyasi amaçları, stratejik hedefleri doğrultusunda insan hakları ilkelerini kimi zaman baskı aracı olarak kullandıkları, kimi zaman da görmezden geldikleri veya umursamadıkları görülmekte.
Bu ülkelerin çifte standart politikalarına pek çok örnek gösterilebilir. Almanya’da Başkonsolos olarak görev yaptığım tarihlerde (1993-1997) bu ülkede insan hakları ile bağdaşmayan İslam ve yabancı düşmanlığının ulaştığı ciddi boyutu tüm çıplaklığı ile gözleme imkânı bulmuştum. Aradan geçen zaman içinde Avrupa’da ırkçılık daha arttı. Son yıllarda Müslümanlara ve diğer yabancılara karşı Avrupa kamu oylarındaki önyargılar giderek güçlendi. Kimi Avrupa ülkelerinde düzenlenen seçimler, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının ciddi boyutlarını bütün çıplaklığıyla ortaya koymakta.
Başka ülkelerdeki insan hakları sorunlarıyla yakından ilgili Batı dünyası, ülkelerindeki ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve ayrımcılığa karşı yeterli duyarlılığı göstermiyor. Keza İsrail gibi kendileri açısından stratejik öneme haiz ülkelerin, insan hakları ile bağdaşmayan tutumlarına karşı da kayıtsız, tepkisiz.
Son yıllardaki baş ağrıları Asya-Afrika kökenli talihsiz göçmenlere karşı Avrupa ülkelerinin takındıkları tutum ve yukarıda işaret edilen çalışmalar da insan hakları açısından değerlendirilmeli. Bir vakitler doğal kaynaklarını sömürdükleri, zengin madenlerini götürüp dinlerini, dillerini empoze ettikleri Asya ve Afrika ülkelerinin insanlarını göçmen olarak Avrupa’da görmek istemiyorlar. Ülkelerine sığınanları geri göndermek için türlü baskı yollarına başvuruyorlar. Bu itibarla Sözleşmeyi gözden geçirmek istemelerini şaşırtıcı bulmamak gerekir. Mültecilere ilişkin uluslararası sözleşmelerin gözden geçirilmesini, günün koşullarına göre güncellenmesini de isteyebilirler.
Çifte standart politikalar, Batılıların insan haklarına ne denli değer verdikleri hususunda kuşkular uyandırıyor. Batı ülkelerinin bu tutumu ayrıca, BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve İnsan Hakları Sözleşmelerinin güvenirliğini, saygınlığını zedeliyor. Bu amaçla oluşturulan kurumların itibarını, saygınlığını zedeliyor, denetim mekanizmalarını zaafa uğratıyor. Bugünün küreselleşmiş dünyası ne yazık ki 77 yıl önceki dünyadan, Evrensel Bildirge’nin kabul edildiği yıllardan, daha az insan haklarına saygılı, daha az eşitlikçi, daha az özgür, daha az barışçıl bir dünya.
Şunu da göz ardı etmemek gerekir: Avrupa, salt ırkçılığın boy gösterdiği, İslam, yabancı karşıtlarının yaşadığı, düzensiz göçe, sığınmacılara tepkili insanların yaşadığı bir kıta değil. Aynı zamanda, dünyanın evrensel değerleri olan insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü gibi kavramların doğduğu, geliştiği bir kıta. Bu ülkelerde, insanlığın bu değerlerini sahiplenen, savunan insanlar, siyasi partiler, düşünce kuruluşları, sivil toplum kuruluşları da var. Avrupa Konseyi içindeki bu gelişmelere ilişkin insan hakları taraftarlarının duydukları endişe ve kaygıları bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
No comments:
Post a Comment