(E. Büyükelçi Önder Özar'ın ANA dergisinin Mart - Nisan 2024 sayısında yayınlanan yazısı)
2024 yılında Avrupa
Dergimizin geçen Ocak - Şubat 2024 sayısında, 2024 yılında dünyamızda beklenebilecek önemli gelişmeleri geniş bir perspektifle irdelemeye çalıştım. Bu sayımızda, Avrupa'da 2024 yılında özellikle siyasal planda kayda geçebilecek başlıca gelişmeler üzerinde kısaca durmak istiyorum.
Öncelikle şunu vurgulamak uygun olur. 2024 yılında Avrupa'da dokuz ülkede parlamento seçimleri, ayrıca, 6-9 Haziran tarihlerinde Avrupa Parlamentosunun yenilenmesi için 27 üye ülkede seçimler düzenlenecek. Bu seçimlerin sonuçlarının Avrupa'nın siyasi manzarasını etkileyeceği hususunda çeşitli düşünce odaklarında görüş birliği var. Avrupa Birliği'nin siyasal yelpazesinde sağ eğilimli ve popülist partilerin ağırlık kazanacağı, merkez akımların ise nisbeten zemin yitireceği öne sürülüyor. Bununla birlikte, demokratik illkelere, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne bağlı partilerin, temsilci sayıları azalsa bile Avrupa Parlamentosunda çoğunluğu sağlayabileceği görüşü savunuluyor. Seçimlerden sonra Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu Başkanlıklarına, dış politika ve güvenlik sorumlusu gibi üst düzey görevlere atamalar yapılması söz konusu. Avrupa Devlet ve Hükûmet Başkanları Konsey Başkanlığına Charles Michel'in, Komisyon Başkanlığına Ursula von der Leyen'in yeniden seçilmeleri sürpriz olmayacak. İngiltere'de yıl içinde parlamento seçimlerinin gerçekleşmesi bekleniyor. Tahminler, iktidardaki muhafazakar parti yerine işçi partisinin hükumeti kurması yönünde.
Avrupa'yı çok yakından ilgilendiren bir başka seçim, Kasım ayında yapılacak ABD Başkanlık ve yasama meclisleri seçimleri. ABD'nin yeni başkanı, Joe Biden mi yoksa Donald Trump mı olacak? Donald Trump kazandığı takdirde, Avrupa Birliği'nin güvenlik ve savunma konularında daha fazla yük altına girmesi söz konusu olacak. Zira, Trump birinci başkanlık döneminde ( 2017- 2021), NATO üyelerinin her birinin ulusal gelirlerinin (GSMH) en az yüzde 2'sini savunma için tahsis etmeleri yükümlülüğü üzerinde durmuş, 2024 seçimleri kampanyasında ise, bu hedefi tutturamayan NATO ülkelerini "Putin'in insafına bırakacağı" mealinde ifadeler kullanmıştır.
Putin liderliğindeki Rusya'nın, Birleşmiş Milletler Yasasını hiçe sayarak Ukrayna'ya yönelik saldırısını sürdürmesi, Avrupa'nın güvenlik endişesini tırmandıran bir başka olgu. Geçen yıl yaz aylarında Ukrayna'nın başlattığı karşı hücumun başarısız olması, Rusya'nın Ukrayna yerleşim merkezlerini sürekli bombalaması, ABD ve Avrupa'nın silah ve mühimmat yardımlarını artırmasına karşın, savaş cephesinde yıpratıcı bir duraklama yaşandığı izlenimi var. Bu durum, Ukrayna savaşının Avrupa üzerindeki olumsuz etkilerini, bir başka ifadeyle, Ukrayna'ya yapılan yardımların kısıtlanması taraftarlarını cesaretlendirmişe benziyor.
Ukrayna savaşının bir başka önemli etkisi, Rusya ile sınır komşusu olan iki devletin İsveç ve Finlandiya'nın uzun yıllar sürdürdükleri "neutrality" (tarafsızlık) politikasından vazgeçerek, 31 ve 32nci üye olarak NATO'ya katılmalarıdır. İsveç'in ondokuzuncu yüzyıl başında Finlandiya'yı Rusya'ya kaybettiği savaştan sonra, yaklaşık ikiyüz yıldan bu yana tarafsızlık politikası izlediğini kaydetmek yerinde olur. Böylece, İsviçre, Belarus, Ukrayna, Moldova, Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Malta dışında tüm Avrupa NATO'nun koruyucu şemsiyesi altına girmiş oluyor. Bu yıl içinde görevinden ayrılacak olan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in yerine, büyük olasılıkla yine bir Avrupa'lı bu göreve getirilecek. Nitekim, Hollanda başbakanı Mark Rutte'nin adaylığının ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından desteklendiği basında ifade ediliyor.
İki yıldan fazla Rusya'nın askeri saldırısına maruz kalan Ukrayna, yakın gelecekte bağımsızlığını ve güvenliğini teminat altına almak için yoğun diplomatik faaliyette bulunuyor. Ancak, Rusya ile kapsamlı ve kalıcı barış sağlanmadan Ukrayna'nın NATO'ya üyelik talebinin işleme konulması öngörülmüyor. Öte yandan, Ukrayna'nın Avrupa Birliği üyeliği başvurusunun kabul edildiğini, ancak buna ilişkin hazırlıkların ve müzakerelerin zaman alacağını kaydetmek yerinde olur.
Ukrayna'daki savaş, Avrupa'ya savunma giderlerinde artış, göçmenlerin barınma ve diğer gereksinimlerinin karşılanmasının yanında, savaş sonrasında yeniden imar etkinliklerine katkı gibi ek yükümlülükler getiriyor ve getirmeyi sürdürecek.
Avrupa Birliği'nin çeşitli sorunları 2024 ve sonraki yıllarda da devam edecek. Bu yazımızda AB'nde sürükleyici lider konumda olan Almanya ve Fransa arasındaki görüş ayrılıklarına kısaca değinmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Her iki ülkede hükumetlerin güçlü bir parlamento desteğine sahip olduğu söylenemez. Almanya'da iktidardaki üç partili koalisyonun 17 milyar Euro tutarında bütçe açığı olduğu açıklandı. Alman Anayasa Mahkemesinin Kasım 2023'de aldığı kararla kamusal fonların kullanılmasına kısıtlamalar getirildi. Fransa'da genç bir politikacının başkanlığında yeni bir hükumet kuruldu. İki devlet arasında, öncelikle Ukrayna savaşı ile ilgili görüş ayrılıkları var. Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un "Ukrayna'ya NATO askeri gönderilmesi olasılık dışı değil" mealindeki yaklaşımı Alman Başbakanı Scholz tarafından benimsenmedi. İtalya'da da "böyle bir adım üçüncü dünya savaşına neden olur" yorumu yapıldı. Bu olumsuz tepkilerden sonra, Macron geri adım attı. Berlin ile Paris arasında Ukrayna'ya silah ve mühimmat yardımı ile ilgili farklı değerlendirmeler söz konusu. Ayrıca, iki lider ülke arasında ticaret, sanayi politikaları, enerji ve euro bölgesi alanlarında uyuşmazlıklar var. Örneğin, Almanya'nın nükleer enerjiden vaz geçmesine karşılık, Fransa nükleer santrallar kullanan bazı ülkelerle işbirliği arayışında.
Avrupa Birliği'nin önemli ve öncelikli sorunları arasında dış ülkelerden özellikle Kuzey Afrika'dan devam eden göç dalgaları yer alıyor. Avrupa'da sağ eğilimli akımların güçlenmesi, örneğin Hollanda'da 2023 yılı sonlarında yapılan genel seçimlerde Geert Wilders liderliğindeki aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV)nin, açık farkla ilk sıraya yerleşmesi, Avrupa'daki İslamofobi'nin, Afrikalı ve Asyalı göçmenlerin toplumda yarattığı olumsuz algının göstergesi. Göç konusunda Ukrayna'nın farklı bir yeri olduğunu da işaret etmek yerinde olur. Nitekim, Rusya'nın 2022 Şubat ayında gerçekleştirdiği silahlı saldırıdan sonra yaklaşık altı milyon Ukraynalının ülkelerini terkettiği, bu göç dalgasının yüzde 93'ünün Avrupa'da yerleştiği bir araştırma raporunda kaydediliyor.Raporda, Avrupa Birliği'nin Ukrayna'lı sığınmacılara olağan dışı kolaylıklar sağladığı, bu suretle Kiev yönetimiyle dayanışma halinde olduğu mesajını vermek istediği belirtiliyor. Bu konuda Avrupa'da ikamet eden bir arkadaşımın farklı bir görüşünü yansıtmak istiyorum. Arkadaşım, Ukraynalı sığınmacıların Avrupa değerlerine ve kültürüne alışkın olduklarını vurgulayarak, Avrupa Birliği'nin göç politikalarını yeniden gözden geçirmek istediğini, bu bağlamda Afrika ve Asya kökenli göçmenlerin bir kısmının ülkelerine geri gönderilmesi ile oluşacak işgücü açığını Ukraynalılarla kapatmayı planladığını ifade etti. Bu olasılığın, henüz doğrulanmamış olmakla birlikte, dikkate değer bir gelişme olduğunu düşünüyorum.
Avrupa'nın 2024 yılında karşılaşacağı başka sorunlar da kuşkusuz gündemde. Tarım politikaları, konut sıkıntısı, pahalılıkla mücadele, enerji ve doğal gaz temini, iklim değişikliği, çevre sorunları ilk planda akla gelenler. Bunları bu yazımda ele almak sayfa kısıtlaması açısından mümkün değil.
Özetle 2024, Avrupa için üstünden gelinmesi gereken çeşitli zorlukların, seçimlerin ve olası dalgalanmaların yaşanacağı bir yıl olacak.
No comments:
Post a Comment