Saturday, October 30, 2021

İzzettin Önder'in "Cumhuriyet" başlıklı, 30 Ekim 2021 tarihli yazısı

 İzzettin Önder'in "Cumhuriyet" başlıklı, 30 Ekim 2021 tarihli yazısı


Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına giderken, iki kademeli olarak, önce nereden nereye geldiğimize, ikinci kademede de nerelere savrulduğumuzu bir düşünsek, neşe mi hüzne, yoksa hüzün mü neşeye ağır basar acaba? Güzel Türkçemizdeki şu özdeyişin gerçekleşeceği dileği ile bu yazıyı yazmaya oturdum: “Son gülen iyi güler.” Umuyorum!

Parçalanmış bir imparatorluktan bir ulus devletle çıkmak hiç kolay olmadığı kadar, bir o kadar da tarihin kaydettiği muhteşem oluşumdur. Dönemin siyasi koşullarında müthiş bir zeka yönetiminde şahlanan ulus halkları birlikte mücadele ve beraberlik ruhuyla bu mucizeyi oluşturmuştur. Eğer bu sav doğru ise, bugün bir tarafta “cumhur” yaftalı, diğer tarafta da “millet“ yaftalı siyasi ittifaklar neye hizmet etmektedir ki? Yoksa tarihin derinliklerinden diş ve tırnakla sökülerek oluşturulan bu muazzam oluşum, bir fiske ile tarihin derinliklerine mi gönderilmek istenmektedir?

Böyle bir amaç siyasi gafletten de ötedir, çünkü parçalanmış bir toplum ulus olma niteliğini yitirir ve günümüz dünyasında böylesi bir gaflete bürünüşün geri dönüşü olamaz. Hal böyle iken, Türkiye’mize bir bakalım, hangi ölçütlerle nerelere savrulmaktadır. İnsanların kutsalıyla, kimliğiyle oynamanın ne denli bölücü olduğunu çok acı olarak gördük ve aklıselim dışı yollara saparak bu tür acıların sancılarını büyük can ve kaynak kaybı ile ödedik, hâlâ da ödemekteyiz.

Bir ulusun bölünmesi aklıselim sahibi ulus içi güçlerden gelemeyeceğine göre, böyle bir süreç ancak gaflete bürünmüş bir gurubun emperyalist baskıların parıltılarına kapılmasının sonucu olabilir. Bu öyle bir cazibedir ki, ulus içinden elde edilmiş yandaşı uzun süre hizmette tutabilmek için payeler verilir ve servete boğulur. Güdümlü egemenlik hırsına kapılanlar ulus üzerinde sosyal ve siyasi modeller denemeye kalktığında halklar bir bütün cumhur olma niteliğini yitirir ve artık onların başta Cumhuriyet Bayramı olmak üzere, resmi bayram ve özel günleri kulak ardı edilmeye başlanır.

Mutlulukla görüyorum ki, bir asra yaklaşan cumhuriyetimiz, zaman içinde bazı tahribata ve ihmale uğramış olsa da, direncinden ve ileriye yürüme azminden fazla bir şey kaybetmemiştir. Üstelik ulusumuzun gösterdiği bu metanet, Sovyetler’in yıkılışından ve taşların bağlanıp, köpeklerin salındığı son dönemde de emperyalistlerin ve onların hizmetkarlarının tüm çabalarına rağmen erime emaresi göstermemiştir. Bunun sebebi, büyük bir devlet deneyiminden gelmiş olmanın yanında, cumhuriyet harcının toplumsal-tarihsel yürüyüş doğrultusunda atılmış olmasıdır. Bu nedenledir ki, toplumsal-tarihsel gidişte tarihe ters her çaba girişimi akim kalmıştır ve bundan sonra da kalmaya mahkumdur. Çünkü tarih toplumsal dinamikler bağlamında diyalektik işleyişle ulusların şekillendirilmesinde başat olur.

Toplumların en büyük dinamiğini yaratan eğitim ve aydınlanma süreci, tarihin karanlığına gömülmesine yol açan da kör cehalet ve gericiliktir. Bu sürecin aydınlanma ve özgürleşme yolunda olumlu işletilmesi toplumlarda ekonomik olarak ilerlemenin motorunu oluşturduğu gibi, aynı zamanda da toplumun geriletici ve teslimiyetçi yönelişlere karşı da direncini oluşturur. Bu sebepledir ki, eğitim teknik anlamda ne denli yüksek düzeyde yapılırsa yapılsın, salt bilgi sağlayıcı bir süreç olarak değil, onunla beraber, hatta ondan çok öte özgür düşünceye ve davranışa sahip birey oluşturma işlevi ile toplumun hizmetine sunulmalıdır. Bu anlamda eğitim, salt üretime emek gücü yetiştirme işleviyle yükümlü olarak değil, fakat onun çok ötesinde, toplumsal işleyiş ve siyasette söz ve karar sahibi olabilecek cumhur bütünselini oluşturma süreci olarak görülmelidir. Özgür düşünme, özgür karar verme ve toplumsal davranışlarda sorumluluk alarak, bir bütünselin ahenkli çalışmasında işlevsel birey yetiştirmektir eğitimin asli görevi. Dogmalarla beyninin çürütüldüğü birey, teknik bilgi sahibi olsa da yürüyüş felsefesini bilemeyen ve algılayamayan “kurşun asker” e dönüşür ve  böylesi bireylerden oluşmuş bir toplum cumhuru da oluşturamaz, ulusu da kuramaz. Böylesi toplumların coşkulu kutlayacakları Cumhuriyet Bayramı da olmaz.

Bir asra yaklaşan bir toplumsal yürüyüşüyle, toplumumuz oldukça değerli ve zengin deneyim kazanmıştır. Her ne kadar taşların bağlanıp köpeklerin salındığı bir dünyada yaşıyor ve bu çalkantılı dünyanın ülkeye sızan derin dip dalgaları olsa da, ulusal birliğimiz ve gelişme azmimizin bu badireyi de atlatacağını ve bir asrı da aşacak şekilde cumhuriyetimizi ekonomik ve sosyal gelişmelerle taçlandıracağını düşünüyor ve diliyorum.

Ancak, bütün bunlar saf ve samimi dileklerle olabilecek bir durum değildir; bunların gerçekleşebilmesi için, siyasi tercihimizi salt kısa dönemli çıkarımıza göre değil, hiç değilse orta dönemli ve toplumsal çıkar yönünde yapmamız gerekmektedir, çünkü günlük çıkarımızın topluma zarar verdiği ve çöküş oluşturduğu her durumda herkes bu yıkıntının altında kalacaktır.


EVRENSEL -30 Ekim 2021





No comments:

Post a Comment