Önder Özar'ın yeni ANA dergisinin Ocak - Şubat 2024 sayısında yayınlanan yazısı
2024 nasıl bir yıl olabilir?
Takvim yaprakları yıl sonu yaklaştığında, geride kalan yılın muhasebesini yapmak ve yeni yıl için öngörülerde bulunmak olağan bir uğraş. Dergimizin geçen sayılarında gezegenimizde canlı varlıkların yaşamını tehdit eden, çoğu insan kaynaklı başlıca tehlikelere dikkat çekmeye çalıştım. Bu nedenle, 2024 yılında tanık olabileceğimiz bazı olgular ve olası gelişmeler üzerinde kısaca durmak istiyorum.
Öncelikle altını çizmek istediğim husus, dünya yaşamını olumsuz etkileyen hadiselerin doğal afetler ve insan kaynaklı faaliyetler olarak iki ana başlık altında ele alınması , ikinci tesbitim, bir önceki yılda yaşanan olumsuzlukların çoğunun 2024 yılında devam edecek olmasıdır.
2024 yılına devredilen en yıpratıcı olumsuzluğun halen süregiden iki bölgesel savaş olduğunu düşünüyorum. Birincisi, Rusya'nın Şubat 2022'de komşusu Ukrayna'yı işgal amaçlı saldırısı, diğeri de Filistin'in ayrı bir devlet kurması mücadelesini yürüten Hamas örgütünün 7 Ekim 2023'de İsrail'e baskın tarzında yaptığı saldırı. Birleşmiş Milletler Yasası (Charter) İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden hemen sonra, savaşı yasaklayan bir anlayışla 16 Haziran 1945'de imzalandı ve 24 Ekim 1945'de yürürlüğe girdi. Sonrasında, ABD liderliğinde Batı ittifakı (NATO) ve Sovyetler Birliği liderliğinde (Varşova Paktı) iki kutuplu soğuk savaş dönemi yaşandı. Bu dönemde, Kore ve Vietnam ile Arap - İsrail savaşları gibi diğer yerel nitelikteki savaşlar Avrupa'ya sirayet etmedi. Ancak,1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasını takiben Yugoslavya'nın parçalanması sürecinde Balkanlarda çıkan savaş Avrupa'da savaş olgusunu yeniden gündeme getirdi.
Rusya'nın başlattığı, Birleşmiş Milletler Yasasını ihlal eden, haksız savaşın nasıl ve ne zaman sona ereceği belirsizliğini koruyor. Rusya lideri Putin, ancak kendi koşullarına uyulması halinde barış yanaşabileceğini ısrarla savunurken, büyük tahribata ve can kaybına uğrayan Ukrayna, ABD ve Batı Avrupa devletlerinden sağlanan askeri ve ekonomik yardımlar sayesinde direniyor. Bu savaş adeta bir "inatlaşma" ya dönüşme eğiliminde. Putin, ABD ve AB'nin Ukrayna'ya desteğinin azalması , sonuçta Ukrayna'nın direnişinin kırılması; ABD ise Rusya'nın savaşı sürdürmesi halinde büyük ekonomik ve demografik kayıplara uğrayacağını anlayarak, ateşkes görüşmelerine yanaşacağı beklentisi içindeler.
1948 yılından bu yana çözüm bekliyen İsrail - Filistin uyuşmazlığı Hamas örgütünün 7 Ekim 2023 baskını ile yeniden gündemin ön sıralarına yerleşti. Meşru savunma hakkını orantısız ve aşırı biçimde kullanan İsrail, Gazze'deki savunmasız sivilleri, çoğunluğu kadınlar ve çocuklar olmak üzere öldürdü ve öldürmeyi sürdürüyor. Ayrıca, Gazze'deki yaklaşık iki milyon Filistinlinin yarısından fazlasını yerleşik oldukları Kuzey bölgesinden güney'e hatta, Mısır sınırına yakın Refah kapısına doğru zorla göç ettirdi. ABD ve Avrupa Birliği, Netanyahu liderliğindeki İsrail hükumetini gözü kapalı destekliyor.Son dönemde, Batılı başkentlerde ve diğer kentlerde İsrail aleyhine, Filistin lehine yapılan gösteriler ABD Başkanı Biden'ın ve bazı Batı Avrupa liderlerinin tutumunu etkiledi, kadın ve çocukların korunması, konusunda İsrail hükumetine uyarılar yapıldı. Ancak, "inatçı" bir tavır sergileyen Netanyahu, "Hamas'ı ortadan kaldırıncaya kadar savaşacağız, bizi kimse durduramaz" söylemini her fırsatta dile getiriyor.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgal amaçlı saldırısı ve İsrail - Hamas savaşında sürekli ateşkes sağlanmasını teminen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde yapılan görüşmeler, maalesef sonuç vermedi. Ukrayna'daki savaş konusunda Rusya'nın, İsrail -Hamas çatışmasında ise ABD'nin veto haklarını kullanmaları ateşkesi engelledi. BM Genel Kurulunda Rusya ve İsrail'i kınayan karar tasarıları büyük çoğunlukla kabul edilmesine karşın, yaptırım gücünden yoksun. Dünyada barış ve güvenliğin sağlanmasından sorumlu olan BM Güvenlik Konseyinde bu tıkanma ilk kez olmuyor. Özellikle, Rusya ve ABD veto hakkını istismara varan bir anlayışla kullanageldiler. BM Yasasının 33-37 maddelerini işlemez hale getiren veto'ların yarattığı tıkanmaların nasıl çözüleceği de beş devletin sorumluluğunda olmak gerekir. BM Genel Sekreteri Guterres, "dünyada jeopolitik gerilimler yeni doruklara ulaşıyor, rekabet işbirliğinin yerine geçiyor, diyalogun yerini kaba güce başvurmak alıyor " derken haksız mı? Kurucu devletler veto hakkının Birleşmiş Milletler'in barış ve güvenliği koruma görevini işlemez hale getirebileceğini öngörememiş olabilirler mi?
İsrail - Hamas çatışmasında barış ufukta görünmezken, Güney Afrıka Cumhuriyeti'nin Lahey Uluslararası Adalet Divanına İsrail aleyhinde "bilinçli soykırım" suçlamasında bulunması ilgi çeken bir gelişme oldu. İlk duruşması 11 Ocak 2024 günü yapılan bu davanın ne zaman sonuçlanacağı bilinmese de, duruşmalar dünya kamuoyunda yakından izlenecek.
ABD ve AB, Rusya- Ukrayna ve İsrail-Hamas savaşlarının başka ülkelere sıçramaması için gayret gösterirken, Yemen'deki iç savaşın taraflarından biri olan İran destekli Husi'lerin Kızıl Deniz'de seyreden ticari gemilere füze saldırısında bulunması yeni bir durum ortaya çıkmasına neden oldu. ABD ve İngiltere, Kızıl Deniz'de İsrail'e yük taşıdıkları gerekçesiyle ABD ve diğer devletlere ticari gemilere saldırıda bulunan Yemen'deki Husi hedeflerini bombaladılar. Avustralya,Bahreyn, Kanada ve Hollanda bu harekatı desteklediler. Böylece, 2024 yılında İsrail - Hamas çatışmasının Orta Doğu'da belirli hedeflere sıçraması olasılığı belirdi. Bu bağlamda, İsrail'in Lübnan'daki Hizbullah yerleşimlerine saldırılar düzenlemesinden kaygı duyuluyor.
2024 yılında savaşların devam etmesi, ABD'nin ve Avrupa lider ülkelerinin İsrail'i destekleyen yanlı tutumları, ABD - Çin gerginliği, Pasifik Okyanusunda kamplaşma, Afrika ülkelerinin "Global South" (Güney yarımküre) olarak ağırlık kazanması, Çin -Rusya yakınlaşması ve diğer gelişmelerin ortaya koyduğu bir gerçek de şu: İkinci dünya savaşından sonra ABD önderliğinde yapılandırılan "kurala dayalı liberal düzen" ciddi olarak sarsılmakta.
Bu gelişmeleri tarafsız bir gözle analiz etmeye çalışırsak, günümüz uluslararası ilişkilerinde uzlaşma kültürünün yetersiz kaldığını söyleyebiliriz. "En kötü barışın savaştan daha iyi olduğu" düsturunu özümsemek devlet adamlığının gereği değil mi? 21 nci yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olan dünyamızda büyük devletlerin (ABD, Çin ve Rusya) barış ilkesine öncelik verdikleri söylenebilir mi?
Yazımın bundan sonraki bölümünde iki küresel tehlikeye de kısaca değinmek yerinde olur. İklim değişikliği ve teknolojik ilerlemeler ya da yapay zeka ile ilgili gelişmeler.
İklim değişikliği ile ilgili Birleşmiş Milletler sistemi içinde yer alan COP ( Paris Anlaşmasına Taraf Ülkeler) toplantısının 28'incisi 30 Kasım - 12 Aralık tarihlerinde Dubai'de yapıldı. Ana gündem maddesi, 2030 yılına kadar tüm sera gazları salımının (emisyon) küresel ısınmayı en fazla 1,5 C düzeyinde tutacak hedefine uyumlu şekilde azaltmak. Bu da, 2030 yılına kadar küresel salımın yüzde 43 azaltılmasını gerektiriyor. Bir başka ifadeyle, iklim krizinin temel nedeni olan fosil yakıtlardan uzaklaşılması, yenilenebilir enerji ( başlıca güneş ve rüzgar) kaynaklarının 3 katına çıkarılması gereği vurgulanıyor. Bu aslında tam bir mutabakat değil. Eksik kalan şey ise fosil yakıtların "aşamalı olarak kullanımdan kaldırılması". Bu iddialı ifade, ABD ve Avrupa Birliği de dahil olmak üzere 100'den fazla ülke tarafından desteklenirken, Suudi Arabistan gibi fosil yakıt üreten devletler karşı çıktılar. Mutabakatta ayrıca, iklim değişikliğine uyum sağlamalarına ve yenilenebilir enerjiye geçmelerine yardımcı olmak için zengin ülkelerden daha yoksul, iklim açısından hassas ülkelere trilyonlarca dolar fon aktarılması gerektiği de belirtiliyor. Ancak, bunun gerçekleşmesine ilişkin bağlayıcı bir hüküm yok.
29ncu COP toplantısı 2024 yılında Azerbeycan'da düzenlenecek. Fosil yakıt kullanımının azaltılması konusunda ilerleme kaydedilip edilmediğini izleyeceğiz.
Teknolojik ilerlemelerin 2024 yılında ön planda yer alması kaçınılmaz bir durum. Yapay zeka'(AI) nın insanlığın hizmetinde çok yararlı işler yapabileceği gibi, zararlı etkinliklerde, örneğin savaşta kullanılabilir. Gelişmiş AI teknolojilerine sahip olmak, nükleer silahlarda olduğu gibi karşılıklı caydırıcılık sağlayabilir. 2023 Mayıs ayında Japonya'da düzenlenen G-7 zirvesinde İngiltere Başbakanı Richi Sunak'ın 2024 Mayıs ayında Londra'da bir Yapay Zeka Zirvesi düzenleneceğini açıkladığı basında yer aldı. G-7 Zirvesinde küresel yapay zekâ etrafında tartışmalar cereyan ettiği anlaşılıyor. Başbakan Sunak'ın, Birleşik Krallık'ın "öncü olarak müttefikleriyle birlikte hareket edeceğini" ifade ettiği, hatta Viyana'daki Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na eşdeğer bir uluslararası yapay zekâ yapılanmasının kurulmasını ve bunun merkezinin İngiltere'de olmasını önerdiği belirtildi. Çeşitli kaynaklardan yapılan yorumlarda, yapay zeka teknolojilerini geliştiren ülkelerin sadece askeri alanda değil, ekonomide de büyük avantaj yakalayabileceği kaydediliyor.
Yapay zeka alanında gerçekleşmekte olan yeniliklerin bir "devrim" niteliğinde olduğunu söylemek hiç de abartılı olmaz. Bir örnek vermek yararlı olur diye düşünüyorum. ChatGPT nedir diye Google'da arama yaptığınızda şu bilgi ile tanışıyorsunuz :
"ChatGPT, bizimle sohbet etmek için eğitilmiş, sohbet biçiminde konuşma sistemi olan bir yapay zeka sistemidir. Yapay zeka teknolojisi tarafından yönetilir ve bir chatbot aracılığı ile insan benzeri konuşmaların yanı sıra çok daha fazlasını yapmaya imkan tanıyan doğal bir dil işleme aracıdır. ChatGPT büyük miktarda metin verisi üzerinde programlanarak hazırlanmıştır. Özellikle son zamanlarda viral hale gelen ChatGPT tüm soruları yanıtlayabilen ve dille ilgili eylemler gerçekleştirebilen bir program.
Doğal ve insan benzeri iletişim kuracak şekilde programlanabilen yapay zeka uygulamaları olan botlar, GPT 3 sohbet robotları olarak adlandırılır. GPT 3 sohbet uygulaması dil ve dilbilimsel modellerin anlaşılmasına yönelik derin öğrenme ve teknikleri kullanır. Bu teknikler, insan konuşmasından neredeyse ayırt edilemeyecek oranda bir iletişim sağlar. "
2024 yılı ile ilgili bu analiz denemesini dünyamızda demokrasi adına memnuniyet verecek bir olgu ile bağlamak istiyorum. 2024 yılında 50'ye yakın ülkede genel seçimler yapılacak. En önemli seçim 2024 Kasım ayında ABD Başkanlık seçimi. Yüksek yargının, bir önceki başkan Donald Trump'ın seçime girmesini engellememesi halinde, yarış mevcut başkan Joe Biden ile Trump arasında geçecek. Halen kamuoyu yoklamalarında önde giden Trump, seçime katılabilir ve kazanırsa, ABD içinde ve dışında önemli çalkantılar olabileceği öngörülebilir. NATO içindeki dayanışmanın zayıflayabileceği, Ukrayna'ya sağlanan askeri ve ekonomik yardımın kısıtlanabileceği ve ABD'nin diğer dış taahhütlerinin olumsuz etkilenebileceği endişesi bir çok çevrede paylaşılıyor.
Dergimizin gelecek sayısında " 2024 yılında Avrupa'da ne gibi gelişmeler olabilir? konusunu ayrı bir yazı olarak sunmayı düşünüyorum.
No comments:
Post a Comment